NECİP F. BAHADIR | YORUM
Artık “kabak tadı verdi” diyeceğim ama kabağa haksızlık etmekten korkuyorum. Devlet Bahçeli’nin bu şifreli mesajları nedir Allah aşkına? Siyasetçi bazen ima yoluyla konuşur; muhatabına dolaylı yoldan, örtülü mesaj gönderir; meramını, derdini şifreli kelimelere yükler. Ama bazen! Her zaman değil. Şifreli dil, dozunda olursa iyidir, zenginlik katar.
Gazetecisinden sokaktaki insana, bütün ülke Bahçeli’nin şifrelerini çözmekten, kodlarını anlamaya çalışmaktan yorgun düştü. Nedir bu yahu? Bahçeli efkârlı biri, tamam; arabesk müzikten hoşlanır. Ferdi Tayfur hayranıdır. Seyahatlerde Tayfur’un şarkılarıyla yol almaya bayılır. Ama hayat ve siyaset arabeskten ibaret değil ki!
Önce mesajını Ferdi Tayfur’un şarkılarına yükledi, ardından “Allah bana yeter” yüzüğünü göstererek elinde tuttuğu dosya ve odasına geri dönen 17-25 Aralık saati… Tüm bu mesajların bir adresi ve anlamı var; şifreyi kolayca da çözdük. Sonra dayanamadı, kendisi de şifreyi, kodu bir kenara bıraktı ve herkesin anladığı dilden konuştu.
Ve dedi ki: “AK Parti ile CHP arasında geniş tabanlı bir ittifakın vücuda gelmesi, bunu da ‘Altılı Masa’nın diğer unsurlarının desteğinin, Milliyetçi Hareket Partisi’nin samimi dileği ve temennisi olduğu…”
AKP resti gördü, Erdoğan ile Bahçeli bir araya geldi ve kriz buzdolabına kaldırıldı. Vazo çatlarsa bir daha eski haline gelmez. Kırılan kalp ve yaralanan gönül de öyle…
İttifakın üzerinde kara bulutlar dolaşıyor
Bu satırların yazarı, uzun süredir Erdoğan ile Bahçeli’nin temel meselelerde ciddi görüş ayrılıkları yaşadığının altını ısrarla çiziyor. Bu sabahtan akşama çatırtılar gelen ortaklığın sona ereceği anlamına gelmez. Siyasette zamanlama önemlidir, o yüzden her şey vaktini bekler. Bir kere ikiliyi bir arada tutan başka irade ve unsurlar söz konusu. Hepsinden önemlisi, “viran olası hanede evlad-ı ıyal var.”
Sonbaharla birlikte Cumhur İttifakı’nın üzerinde kara bulutlar dolaşmaya başladığını herkes kabullendi. Bahçeli’nin DEM’e el uzatarak başladığı süreç, Öcalan’ı Meclis’te konuşma yapmaya davet etmesiyle zirveye çıktı. Büyük bir şok ve şaşkınlık yaşayan Erdoğan hiç oralı olmadı. Erdoğan da Bahçeli’nin ne yapmak istediğini anlamakta zorlandı. Hedefin doğrudan kendisi olduğunu fark etti fakat şifreleri bütünüyle çözebildiği kanaatinde değilim.
AKP ile MHP, artık aynı trenin vagonları değil; iki farklı ray üzerinde, farklı istikametlere giden iki tren gibiler. 31 Mart seçimlerinden zaferle çıkan CHP, elindeki gücü ve imkânı doğru kullanabilseydi, bugün ittifakın yerinde yeller esiyordu. MHP, iktidarın ortağı olmasına rağmen, CHP’ye oranla giderek büyüyen ve yakında fırtınaya dönüşecek olan toplumsal muhalefetin çok daha farkında ve sürekli oraya mesaj yollamakla meşgul. Bahçeli’nin kendisini Erdoğan’dan ayrıştırmasının başka bir siyasi anlamı olabilir mi?
Koltuk giderse, dünyası cehenneme dönecek!
Erdoğan ve AKP’nin Türkiye’nin geleceğinde yeri yok. İktidar kadrolarının suç ve günahları nedeniyle tarihin lanetlileri olarak anılacakları kesin. Bırakın AKP’yi, Erdoğan da farkında bu gerçeğin. İktidarını alabildiğine uzatmanın çabası içinde. Koltuğu bıraktıktan sonra, partisi ve ailesiyle birlikte kıyameti yaşayacağını, dünyasının cehenneme döneceğini o da biliyor.
Devlet Bahçeli’nin son çıkışlarını Erdoğan’ın sahiplenmediği bir gerçek. Kayyım atamalarına karşı bir hamleydi. MHP lideri de sahiplenmesini beklemiyordu zaten. İkili arasındaki mücadeleyi bilek güreşine benzeten Mümtazer Türköne, “Şahsi yorumum şu; Bahçeli, Erdoğan’ın bileğini masaya yapıştırmak üzere.” diye yazdı.
Psikolojik üstünlüğü Bahçeli’nin ele geçirdiğini ben de görüyorum. Erdoğan, eski ezberlerini tekrarlamaktan başka bir şey yapamıyor. Cevapları ve karşı hamleleri Bahçeli’ye değil, kendine zarar veriyor. Aklı ve vicdanı öylesine örselendi ki bunu bile idrak edecek durumda değil.
Grup toplantısı çıkışında nihayet bir gazeteci soru sordu. Ankara gazetecisi Hilal Köylü, Bahçeli’ye doğrudan, net bir soru yöneltti: “Cumhurbaşkanı Erdoğan’la aranızda görüş ayrılığınız var mı?” Bu, herkesin merak ettiği bir konuydu. Bahçeli, sorunun keskinliği ve muhtemelen gazetecinin cesareti karşısında şaşkınlık yaşadı. Soru, hiç beklemediği bir anda ve beklemediği yerden geldi. Çünkü gazeteciler nicedir iktidar sahiplerine soru sormayı unuttu! Bahçeli’nin şaşkınlığı da o yüzden…
Cevap vermeyebilirdi. “Grupta söylenmesi gerekenleri söyledim.” deyip geçebilirdi. Duymazdan gelebilirdi, soruyu geçiştirebilirdi. Bunların hiçbirini yapmadı. “Ne alâka?” anlamına gelecek genel bir cevaba da yeltenmedi. Eğer bir sorun olmadığını düşünseydi, bunu söylerdi. Tek kelimeyle “Yok!” diyebilirdi. Bunun yerine gazeteciye kızdı, öfkelendi ve “Bir defa basın mensubu kardeşlerim, Türkiye’yi tahrik edici, yanlış bilgilerle ayrımcılığı körükleyici davranışlardan vazgeçsin. Geçemiyorsan mesleği bırak…” dedi, kaşlarını çatarak!
Bahçeli’yi anlamayan ve yalnız bırakan kim?
Cevabın içeriği başka bir tartışma konusu ama özellikle üslubu çok şey anlatmıyor mu? Belli ki Bahçeli de verdiği tepkiden hoşnut kalmadı. MHP, aynı gün akşam vakti bir videoyu yayına verdi. Görüntünün merkezinde Bahçeli var. Arabesk bir hava da seziliyor. Arka fonda Ferdi Tayfur’un yanık şarkılarından biri, söz gelimi “Boynu Büküğüm!” çalsa yeridir.
Ve dikkat çeken şu ifadeler: “Bazen çok şey söyleseniz de kalabalıkta kaybolur. Yalnız kalırsınız bazen. En yakınınızdaki bile anlamaz sizi…”
Bahçeli’yi anlamayan ve yalnız bırakan kim? Partisi değildir herhalde. MHP gibi partilerde “taban sıkıntısı” olmaz. Lider her zaman haklıdır. Vardır söylediklerinin bir hikmeti. Teşkilatların itiraz etmesi haddine mi?
Bir tek ihtimal kalıyor: Bahçeli’nin sitemi ortağı Erdoğan’a… Yalnız bırakan da anlamayan da Erdoğan. Bunu söylemek için uzun uzun görüntü ve zahmete ne gerek var. Gazeteci hazır soruyu da sormuşken bir cümleyle ifade edemez miydi? Günümüz siyasetçilerini anlamak zor. Sitem Erdoğan’a da, peki mesaj kime? Kamuoyuna elbette. Tam “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” durumu. “Ben Erdoğan’la birlikte değil, yalnız bir adamım” mesajı. Yersen tabii. Öyle kaçmak yok. AKP’nin son 10 yıllık bütün suç ve günahlarının ortağı.
Videoda bir cümle daha var: “Vakit tamamdır.”
Neyin vakti belli değil. Erken seçim mesajı mı yoksa? Şifreyi çöz çözebilirsen. “Erken seçim” silahını çekmek, Bahçeli’nin en iyi yaptığı iş. Ankara’da herkes o anı bekliyor. O an bir gün geleceğine kuşku yok. CHP, erken seçim konusunu gecikerek de olsa ‘ısıtmaya’ başladı. Çilingir sofralarına aşina olan Bahçeli bilir o şiiri:
“Haydi Abbas, vakit tamam / Akşam diyordun işte oldu akşam.”
AKP iktidarında akşam vakti, güneş batmak üzere. Erdoğan ‘dönülmez akşamın ufkuna’ çoktan girdi; artık vakit çok geç…
İkili arasındaki sorun, görüşmelerle falan giderilecek türden değil. Tarih ve kader bir an önce hükmünü vermek için herkesi sıkıştırıyor. Farkında değil misiniz? Ötelemek de bir yere kadar.
‘Mukadder son’ kaçınılmaz.
Anlatabildik mi arkadaş?
Acaba?
Körebe bitti, duvarı kaldır at.
Hayır arkadaş, bu hesap bambaşka.
Ne son aylardayız, ne bu son gün.
Sanki dünya, bir tek kaldırıp vuracağım gürze gebe…
Bahçeli’nin şifreleri… Çok alamet belirdi. Sancı arttı. Ankara ve siyaset, şok şeylere gebe…
Bu gebelikten piç mi? yoksa adaletin güneşi mi doğacak! bekleyip göreceğiz.