M. AHMET KARABAY | HABER YORUM
İktidar partisi Gezi Parkı eylemlerinden çok korktu. Bugün Beştepe Sarayı’nda oturan Tek Adam, o süreçten iki önemli gücün o dönemde yanında olması sayesinde koltuğunu koruyacak çıkmıştı.
- Kürtlerle başlatılan Çözüm Süreci’nin cicim ayları dönemi yaşanıyordu.
- Gülen Cemaati ile iktidar henüz köprüleri atmamıştı.
Bugün uzantısı DEM Parti olan siyasal yapıdaki Kürtler, çözüm sürecine zarar vereceği endişesiyle meydanlara çıkmaktan uzak durdular. Gülen Cemaati’nin özellikle de Emniyet teşkilatı içindeki gönül verenleri, AK Parti iktidarının devamını ülkenin beka meselesi olarak görüp öyle hareket ettiler. O dönemde Cemaatin medyasında da Gezi Eylemlerine bakış aşağı yukarı aynı yöndeydi.
Bu iki faktör AK Parti’nin yanında olmasaydı, 31 Mayıs 2013’te başlayan protestolar, AK Parti iktidarını ve Tayyip Erdoğan dönemini tarihe gömmüş olurdu. Benim kişisel yaklaşımım da bu yönde olmakla birlikte benzeri yöndeki değerlendirmeyi o dönemde AK Parti’nin üst düzey yönetiminden defalarca işitmiştim.
Sonraki zamanlarda Gezi eylemleri, AK Parti ve özellikle de Erdoğan’da bir paranoya halini aldı. O tarihten sonra protesto hareketlerinin hep kitlesel bir harekete dönüşüp doğrudan yönetimi hedef almasından korkuldu. Bu paranoyada, 2010’lu yılların başında yılların yönetimlerini alaşağı eden adına Arap Baharı denilen sürecin rüzgarının esintileri hâlâ sürmekte olduğunu da unutmamak gerekir.
Bu tarihi notu bugün paylaşmamın nedeni şu; Türkiye’de yönetimi ele geçiren liderler, sonradan büyük ölçüde “Derin Devlete” dönüşmüş olan İttihat Terakki yapısının yöntemlerini kullanma yoluna başvurdular. Geçmişteki liderler, İttihat Terakki yöntemlerini kullanmada Erdoğan’ın yanında çırak bile olamazlar.
DEM PARTİLİ SEÇİLMİŞLERİN BAŞLARINA GELENLER DE DENEME ATIŞLARIYLA BAŞLADI
DEM Partili seçilmişlerin yakın geçmişte başına gelenler, toplumun zihninde bütün tazeliğini koruyor. Kürt seçmenin, yerel yönetimlerin başına getirdikleri ya da milletvekili olarak seçip Ankara’ya gönderdikleri kişiler, Erdoğan diktatoryası tarafından “milletin temsilcisi” olarak görülmedi. Yönetenlerin anlayışına göre, seçmen ancak AK Partili bir ismi seçmesi halinde “milletin temsilcisi” sıfatını taşıyabilirdi. Bu anlayış bugüne kadar uygulana geldi.
Erdoğan iktidarında şimdi sıra CHP’li yönetimlere geldi. Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, CHP’nin meşhur fıkradaki sarı öküzü konumunda. “Normalleştirilmiş” Özgür Özel yönetimindeki CHP, Ahmet Özer’in sudan bahanelerle hapse atılmasını kabullenirse, yakın bir gelecekte DEP Partililere yapılanların benzerine muhatap olacaklar.
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi 2023 verilerine göre nüfusu 978 bin olan Esenyurt, Türkiye’nin en kalabalık ilçesi olduğu gibi nüfusu 57 ilden daha büyük. Ahmet Özer, Esenyurt’ta AK Partili rakibine 45 binden daha fazla oy farkı yaparak seçildi. Milli iradenin temsilcisi, şimdi tutuklu olarak cezaevinde.
Daha 7 ay önce ellerinde tuttukları devlet mekanizmasının “Aday olabilir” diye onay verdiği Ahmet Özer’e, açılım sürecinde bir akademisyen olarak üstlendiği görevi gerekçe yapanlar, başkalarına ne bahaneler bulur kim bilir?
KHK’LILARA SAHİP ÇIKAMAYAN CHP, BUGÜNLERE ZEMİN HAZIRLADI
Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile on binlerce devlet görevlisi, bir gecede kapı önüne konuldu. Sadece işlerinden edilmedi, önemli bir kısmı hakkında dosyalar hazırlanıp cezaevlerine konuldu.
Kemal Kılıçdaroğlu, genel başkan olduğu dönemde bir ara KHK’lılara sahip çıkma yoluna gitti. Ancak iktidar tarafından nasıl tehdit edildi ise bir daha sesini çıkarmamıştı. Şahin görünümlü seçilip, serçeye dönüşen Özgür Özel ise KHK konusunu ağzına bile almaya korktu.
CHP liderliğindeki muhalefet, son seçimlerden başarıyla çıkmasına rağmen, Özgür Özel’in kapasitesizliği yüzünden inisiyatif almadı, alamadı. Bundan dolayı siyasete olan güven her geçen gün azalıyor.
Bu güven erozyonu, çözümü başka yerlerde arayanların ekmeğine yağ sürüyor. Dün AK Partili kadroların hazırladığı KHK listelerini, yarın başkaları da AK Partililer için hazırlamış olmasına kimse şaşırmaz.
31 Mart seçimlerinden birinci parti olarak çıkan CHP’nin yönetim kadrosunun bu ülkeye yaptığı en büyük kötülük, siyasete duyulan güvenin erozyona uğramasına yol açması oldu. Maalesef bu yanlışını telafi edecek ciddi bir yaklaşım sergilemekten hayli uzaklar.
Başka konularda girdiği sınavları kaybeden CHP yönetimi, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in gözaltına alınıp tutuklanmasına gereken tepkiyi vermezse yarın kendi seçmeni bile CHP’yi ciddiye almayacak.
Hele bir de siyasette şu an toplumun nabzını tutma konusunda geniş bir kesimin umut ışığı gibi gördüğü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun başına çorap örülmesi de yaşanırsa yandı gülüm keten helva…
Bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi, Saray yönetimi normalleştirme adı altında CHP liderini serçeye çevirmiş durumda, yeni Açılım Süreci adı altında da Kürt siyasi hareketini bölme yolunu seçmiş.
İktidarı elinde tutanlar, ‘yumuşama’ kılıfıyla daha da sertleşme yoluna saptı. “Daha ne kadar sertleşecek?” diyenler, demokrasi açısından bizden iyi konumda olan ülkelere değil, geride olanlara baksınlar. Bir de 5 yıl önceki, 10 yıl önceki, 15 yıl önceki Erdoğan’a baksınlar.