Kadim düşmanlar

YÜKSEL DURGUT | YORUM

Ortadoğu’nun iki güçlü oyuncusu İran ve İsrail, tarih boyunca inişli çıkışlı bir ilişki yaşadı. Bir zamanlar stratejik ortaklık kuran bu iki ülke, şimdi bölgesel üstünlük için amansız bir mücadele içinde.

İsrail beklenen hamlesini Cumartesi sabahının alacakaranlığında yaptı. Uzun süredir bir hazırlık içerisinde olan Tel Aviv yönetimi İran’a yönelik hava ve füze saldırılarını başlattı. Ancak bu saldırılar, beklenenin aksine oldukça sınırlı kaldı. İsrail, operasyonlarını tamamladığını açıkladı ve İran’ı misilleme yapmaması konusunda da açıkça uyardı.

İranlı yetkililer, misilleme yapacaklarını açıkça dile getirirken, geçmişte ABD’nin bölgedeki müttefiklerinin de hedef alınabileceği uyarısında bulunmuşlardı.

Peki, bundan sonra ne olacak? Bu soru, bölgede yaşayan milyonlarca insanın zihnini meşgul ediyor.

1950’lerde başlayan dostluk dönemi, İran’da Şah rejiminin hüküm sürdüğü yıllara denk geliyor. Bu dönemde İsrail, İran’ın silahlanma programında aktif rol oynamıştı. “Çiçek” kod adlı ortak proje, iki ülkenin savunma alanındaki işbirliğinin en somut örneklerinden biriydi.

1979 İran İslam Devrimi, bu ilişkiyi kökünden değiştirdi. İran’ın yeni rejimi, İsrail’i tanımayı reddetti ve iki ülke arasındaki tüm diplomatik ve ticari bağlar koptu.

1990’lardan itibaren, iki ülke arasındaki gerilim giderek tırmandı. İsrail, İran’ın nükleer programını ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit olarak görürken, İran, İsrail’in Filistin politikasını sert bir şekilde eleştirdi.

Bu dönemde, iki ülke arasında “gölge savaşı” olarak adlandırılan bir dizi olay yaşandı. İran’ın nükleer programında görev alan bilim insanlarına yönelik suikastlar, İsrail’e atfedilen siber saldırılar ve karşılıklı gemi saldırıları, bu gölge savaşının en belirgin örnekleriydi.

2021’de İran’ın Natanz Nükleer Tesisi’nde meydana gelen patlama, gerilimi yeni bir boyuta taşıdı. İran, saldırıdan İsrail’i sorumlu tutarken, İsrail dolaylı yoldan saldırıyı üstlendi. Bu olay, iki ülke arasındaki çatışmanın artık açığa çıktığının işaretiydi.

Hamas-İsrail Savaşı sırasında gerçekleşen 13 Nisan saldırıları, İran-İsrail gerilimini zirveye taşıdı. İran’ın insansız hava araçları ve füzelerle gerçekleştirdiği bu saldırı, 1979’dan bu yana iki ülke arasındaki en ciddi askeri çatışma olarak kayıtlara geçti.

Batı medyası, ABD’nin İsrail üzerinde ılımlı bir etki yarattığını ve nükleer tesisler ile petrol altyapısını hedef almaması konusunda ikna ettiğini iddia ediyor. Ancak bu iddiaların ne kadar gerçeği yansıttığı tartışmalı. İsrailli kaynaklar, İran’ın füze üretim ve fırlatma tesislerini vurduklarını söylüyor.

İran’ın 1 Ekim’deki misilleme saldırılarının ardından beklenen bu hamle, bölgedeki gerilimi daha da tırmandırdı. Şam’daki büyükelçilik saldırısı ve Hamas lideri İsmail Heniyye’nin Tahran’da suikasta uğraması, zaten gergin olan ilişkileri kopma noktasına getirmişti.

Eğer İran’ın tehditleri gerçekleşirse, bölge büyük bir felaketin eşiğinde. İran’ın son saldırısı, İsrail’in askeri ve istihbarat tesislerini hedef almıştı. İran, bu saldırının İsrail’in ‘Demir Kubbe’ hava savunmasındaki zayıf noktaları test etmek için yapıldığı iddiasını dile getirdi.

ABD’nin THAAD anti-füze bataryalarını İsrail’e konuşlandırması, İsrail’in hava savunmasındaki eksiklikleri de görmesini sağladı. Her ne kadar ABD, İsrail’in son saldırısında rol oynamadığını iddia etse de bölgedeki askeri varlığını arttırdığı da bilinen bir gerçek.

Uzmanlar, iki ülke arasındaki gerilimin daha da tırmanabileceği konusunda hemfikir. İran’ın savunma zafiyetleri ve İsrail’in saldırgan politikaları, çatışma riskini artırıyor. Ancak, doğrudan bir savaşın maliyeti her iki taraf için de çok yüksek olacağından, gölge savaşının devam etmesi daha olası görünüyor.

Tahran Üniversitesi’nden Prof. Mohammad Marandi, İran’ın Filistin’in kurtuluşuna olan bağlılığının her zamankinden daha güçlü olduğunu söylüyor. Marandi, İran’ın misilleme yapacağını ve bu misillemenin neden olacağı yıkımın benzeri görülmemiş ölçekte olabileceğini belirtti.

Batı medyasında, ABD ve bazı Körfez ülkelerinin İsrail’i sınırlı bir operasyon konusunda ikna ettiği yönünde haberler yer alıyor. Ancak bu güçlerin Gazze’deki insanlık dramını durdurmak için neden harekete geçmediği sorusunu akıllara getiriyor.

İran ve İsrail arasındaki gerilim tırmanırken, Türkiye’nin izlediği çok yönlü dış politika da sınavdan geçiyor. Ankara’nın bu krizde alacağı pozisyon, sadece bölgesel dengeler açısından değil, Türkiye’nin uluslararası arenadaki konumu açısından da belirleyici olacak.

İran ve İsrail arasındaki bu karmaşık ve tehlikeli durum, Ortadoğu’nun geleceğini şekillendirmeye devam edecek. Uluslararası toplumun arabuluculuk çabaları, bölgedeki barış ve istikrar için kritik önem taşıyor. Ancak, on yıllardır süren düşmanlığın kısa vadede çözülmesi pek olası değil.

Ortadoğu’da yeni bir krizin eşiğindeyiz. Uluslararası toplumun bir an önce harekete geçmemesi durumunda, bölgede yaşanacak olası bir çatışmanın sonuçları, tüm dünyayı derinden etkileyebilir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin