AHMET KURUCAN | YORUM
“Sakalla çarşafla Müslümanlık olmaz!” başlığıyla yayınlanan yazı serimin sonunda “Geriye bir husus kaldı; o da sünnet tanımı…” demiş ve müsait bir zaman diliminde onu yazacağımı söz vermiştim. İşte bu yazı, o yazı!
Önce hadisten başlayalım: Hadis, Peygamber Efendimiz’e (sas) nispet edilen söz, davranış ve tasdiklerdir. Sünnet ise Hz. Peygamber’in (sas) söz, fiil ve takrirlerine verilen isimdir.
Ne fark var iki tanım arasında? Hiçbir fark yok.
Tasdik ve takrir onay anlamında aynı manaya gelir. Bu durumda hadis eşittir sünnet; sünnet eşittir hadistir ve İslam ilim tarihinde genelde bu yaklaşım benimsenmiştir.
En son söyleyeceğim şeyi şimdi söyleyeyim; ben bu yaklaşıma katılmayan insanların içinde yer alıyorum.
40 yılı aşkın ilahiyat alanındaki okumalarım hangi açıdan bakarsanız bakın bunun doğru olmadığını söylüyor. Şöyle ki; sünnet Cahiliye Dönemi Araplarının da kullandığı bir kelime ve kavramdır. Sözlük manası izlenen yol, yöntem, örnek alınan uygulama, örf-adet, gelenek-görenek demektir.
Bu zaviyeden bakıldığında söz konusu ettiğim yazılarda da açıkça belirttiğim gibi sünnet, insanlığın kadim zamanlardan beri uygulayageldiği şeylerdir. Mesela oturarak yemek yemek, evliliklerde nikah akdi yapmak, düğünlerde düğün yemeği vermek, tarlayı veya evi kiraya vermek vs…
Peygamber Efendimiz (sas) kendi yaşam süreci içinde insanlığın kadim zamanlardan getirdiği işte bu uygulamaların bazılarını olduğu gibi kabullenmiş (kabul), bazılarını reddetmiş (ret), bazılarında düzeltmeler yapmış (ıslah) ve bazen de öncesinde hiç olmayan düzenlemeler yapmıştır(inşa).
Bu da şunu gösteriyor; hadis ile sünnet eşit kavramlar değildir. Zira bizim bugün sünnet diye bildiğimiz nice şeyler insanlığın kadîm uygulamalarıdır. Nitekim bu görüşe katılan alimler, “Her hadis sünnettir ama her sünnet hadis değildir!” diyerek bu görüşü özetlerler. Doğrusu da budur. Hz. Aişe Validemizin ordunun Medine dışına çıkarken Muhassab vadisinde toparlanmasına, “Resülullah (sas) bunu yapmıştır ama sünnet değildir!” demesi bunu destekleyen en önemli delillerden biridir.
Belki detaya giriyorum ama şu tespit bu hakikati anlamada eksik olmakla beraber Nebevi sünneti tarif etmesi açısından çok önemlidir. Kimin kitabında okuduğumu unuttuğum için kaynak veremiyorum. Şöyle deniyordu o tespit ve teşbihte: “Hadis, Peygamber Efendimiz’in (sas) hayatının herhangi bir anını gösteren fotoğraf karesi ise sünnet 23 yıllık peygamberlik hayatında bu karelerden oluşan bütün yani büyük resimdir.”
İlki için ‘snapshot’ ikinci için ‘whole picture’ tabiri kullanılmıştı o okuduğum eserde.
Nitekim bu yaklaşımı sünnet tanımının merkezine koyan kişiler şu türlü tanımlar geliştirmiştir. “Sünnet: Hz. Peygamber’in (sas) din ve dünya hayatına ait genel anlayış ve tutumudur.”
Bir başka tanım, “Sünnet: Müslümanın dünya görüşü ve bu temel üzerine oturan yaşam tarzıdır.”
Ve son tanım şu: “Sünnet, hadis değildir. Hadis Efendimiz’in (sas) sözleri, sünnet hem sözleri hem de davranışlarından çıkartılan ilkelerle belirlenen hayat tarzıdır. Bu süreç Efendimiz (sas) ile bitmemiş hala devam etmektedir.”
Gördüğünüz gibi sünnet Efendimiz’in (sas) her hangi bir davranışını birebir taklit etmenin ötesinde çok daha geniş bir kavramdır ve kıyamete kadar gelecek Müslüman hayatının bütününü içine alır.
Bakın Hocaefendi 13 Aralık 2020 tarihini taşıyan ve “Dinin Müstakim Yorumu Adına Ölçüler” başlığı ile Herkül’de yayınlanan sohbetinde ne diyor: “Asr-ı Saadet’te yaşanan hayatın kelimesi kelimesine, milimi milimine günümüze aktarılması ve hiç değiştirilmeksizin aynen uygulanmaya çalışılması, çatışmaya sebep olabileceği gibi dinin ruhuna da uygun olmayabilir. Yapılması gereken, sünnetin temel felsefesinin iyi kavranması ve dinin açık bıraktığı uçlardan hareketle içinde yaşadığımız zaman ve şartlara uygun olarak günümüz problemlerine çözümler bulunmasıdır. Siyere bu gözle bakılacak olursa, Allah Resûlü’nün savaş ve barış stratejisinden, irşat ve tebliğ usulünden, idare ve yönetim anlayışından veya fetva ve kazaya dair uygulamalarından günümüz için çok önemli ilke ve prensipler çıkarılabilir.”
İşte bütün bu yaklaşımlar bana bir sünnet tanımı yaptırdı ama bu tanım her zaman için tartışmalara, değiştirme ve geliştirmelere açıktır.
Buyrun birlikte okuyalım…
Sünnet: İnançtan ibadete, eğitimden siyaset, hukuk, ekonomi ve ahlaka kadar hayatın her alanını ilgilendiren bir çerçevede, yaşayan Kur’an olan Allah Resülü’nün (sas) hayatı model ve örnek alınarak yapılan, İslam’ın ruhuna aykırı olmayan bir zihniyet, dünya görüşü, aynı zamanda insanların maslahatı ekseninde süreklilik içinde değişkenlik kazanan formlardır.
Basit bir soru:
Maide suresi 38. ayette hırsızlık yapanın elinin kesilmesi emredilmiştir. Rasulullah (sav) “Allah’a yemin ederim ki, eğer Muhammed’in kızı Fâtıma çalmış olsaydı, muhakkak ki onun elini de keserdim!” buyurmuş ve bu cezayı bizzat uygulatmıştır. Ayet ve mutevatir derecedeki hadislerin ifadeleri tevile veya tefsire gerek bırakmayacak kadar açıktır. Kaldı ki bu ceza o günden günümüze kadar sürekli uygulanmıştır ve halen uygulandığı yerler de vardır.
Şimdi soru şu: Böyle bir “uygulama” Asr-ı Saadet zamanına uygun bir uygulama olup günümüze uygun değildir denilebilir mi? Rasulullah (sav) bunu o zamanın ruhuna göre bu şekilde “uygulamıştır”, ancak “biz” günümüzde İslam’ın hakim olduğu bir “devlet” olsak bile (iktidar sahibi bir devlet olma şartının altını çizelim) bu “uygulamayı” aynen uygulamamız gerekmez, bunun yerine kendimiz başka bir ceza kanunu yapabiliriz ve bu suça karşılık başka bir ceza uygulayabiliriz, bu şekilde yaparsak İslam’a daha uygun hareket etmiş oluruz denilebilir mi?
Soru oldukça açık bir soru ve sağa sola çekmeden evet ve hayır netliğinde bir cevap bekliyorum. Yukarıda bahsettiğim “uygulama” değiştirilebilir mi, yoksa değiştirilemez mi?
Hayir.
Muhterem Ahmet Hocam, Sizin anlattıklarınızdan ve bugüne kadar ki okumalarımızdan ben bu konuyu şöyle anladım:
Sünnet geniş manada İslâmî hayat tarzıdır. Sünnetin zıddı ise bid’attır. Bid’at ise İslâm’ın iki ana kaynağı; Kur’an ve Hadis ölçülerine uymayan hayat tarzıdır. Bu vesileyle Kur’an ve Hadislerde aslen olup fakat şekil ve format olarak olmayan sonradan şekillenen bazı uygulamalara bid’at-ı hasene demişler. (Bid’at konusunu ilgili kaynaklara havale ediyorum)
Bu açıdan İslam Dini; aslî hükümler ve fer’î hükümler olarak ikiye ayrılır.
Aslî hükümler statiktir ve asla değişmez ve değiştirilemez.
Fer’î hükümler ise dinamiktir ve ictihada tabidir. Çağın şartlarına göre Kur’an, Hadis, Sahabe uygulamaları ve fukahanın icması esasında yeniden farklı bir şekil ve formatta değiştirilebilir.
Ahmet hocam sıkı takipçinim ama ne dedin anlamadım. “Allah Resülü’nün (sas) hayatı model ve örnek alınarak yapılan, İslam’ın ruhuna aykırı olmayan bir zihniyet, dünya görüşü, aynı zamanda insanların maslahatı ekseninde süreklilik içinde değişkenlik kazanan formlardır.” demişsin. Efendimiz’in sas bir olay karşısındaki tutumu, hareketi nasıl süreklilik içinde değişken oluyor.
Rica ederim mala anlatır gibi anlatır mısınız? Yani misal Efendimizin sas kendine büyü yapıldığındaki tutumu dün neyse, bugünde o dur. Bunu zaman içinde değiştirirsek, onun tutumu olmaz?? Olmaktan çıkar! Bu tarz tutumlar nasıl değişkenlik sahibi formlar olacak???
Ayrıca hadis ve sünnet zaten ayrı şeyler. Basitçe biri söz, biri fiil siz burada neyi eleştiriyorsunuz?? “Her hadis sünnettir ama her sünnet hadis değildir!” Diye aktarmışsınız bence tam tersi her sünnet aynı zamanda “bunu böyle yapın” demek olduğu içinde hadistir. Şimdi diyeceksiniz ”sünnet diye eski çağlardaki uygulamalara da deniyor dedim ya”
Yahu iyide biz sünneti o anlamda mı kulllanıyoruz?? Bırakın sözlük sayfalarındaki eski bir tanımı. Dil canlı bir varlıktır. Dolaysıyla değişir… Sizin gibi bu çağda dine uygun yaşamayı değişimle bağdaştıran birinden beklemezdi bunu, ama YouTube yayınlarınızı da, bazı yazılarınızı da
düşününce şaşkınlığım biraz azaldı. Sizin tutum böyle, nede olsa bilgilide olsanız bir eski topraksınız. Konuyu buradan ya da YouTube’dan bir daha benim gibi biraz safça birine anlatır gibi ele alırsanız sevinirim ☺️🫶🫶