“Diri olarak gömülen kız çocuğu ‘hangi günahla öldürüldü’ diye sorulduğu zaman…” (Tekvir-7)
NECİP F. BAHADIR | YORUM
O gün gelecek… Ve “Narin’e neden sahip çıkamadınız?” diye sorulacak. Evet, evet sana da bana da ona da… Herkese… Ademoğlu’nun yeryüzünde ‘halife sorumluluğunun’ gereği bu. Bizi, “Narin’in köyü nire benim yaşadığım nire?” cevabı kurtarır mı, bilmiyorum. ‘Yeryüzünün mirasçıları’ zor yırtar.
Henüz 8 yaşındaydı. Adı gibi ince yapılı, ‘çıtkırıldım’ bir kız çocuğuydu. Yüzünde sürekli tebessüm… İçinde doğduğu kültür ve coğrafyanın kaderi olacağından habersizdi. Yaz aylarında köydeki herkes gibi o da Kur’an öğrenmek için camiye gidiyordu. O gün (21 Ağustos) eve gelmedi. Babası, karakola “Kızım kayıp!” başvurusu yaptı. Önce basit bir kayıp gibi göründü.
Aramalar başladı, evlerinin çevresi tarandı. Hiçbir ize rastlanmadı. Ailenin ifadesi alındı. Haber köyün sınırlarını aştı, bütün ülke sathına yayıldı. Narin o gülümseyen masum yüzüyle ülkenin tüm ilgisini üzerine çekti. Zamanla yarış söz konusuydu. Günler geçtikçe umutlar azaldı. Önce abisi gözaltına alındı. Kolundaki ‘ısırık izi’ bir şeylerin habercisi miydi? Adli Tıp ‘hayır’ dedi, serbest bırakıldı.
Ardından amca tevkif edildi, arabasında Narin’in DNA izine rastlanmıştı. Bir ara Jandarma komutanı ‘sonuca çok yaklaştık’ dedi. Günler geçti, beklenen haber gelmedi. Artık haberin ‘ak’ olmayacağı az çok hissediliyordu. Az da olsa umudu canlı tutmak gerekiyordu. Ülkenin dört bir yanından uzmanlar geldi. Çevre teknik ve teknolojik aletlerle sil baştan tarandı. YoktuK; hiçbir iz, hiçbir ipucu yoktu…
Savcı haberlere getirdiği yayın yasağı, milyonların ilgisini azaltamadı aksine arttırdı. Bütün ülkenin gözü kulağı küçük köye çevrildi. Neden bulunamıyordu? Narin neredeydi? Bir cinayete kurban mı gitmişti? Bu çağda ‘kusursuz cinayet’ işlenemeyeceğine göre, günler geçmiş küçük bir ipucu, bir iz neden bulunamamıştı? Amca da mı konuşmadı?
Köy filmlerde olduğu gibi bir sır mı saklıyordu? Köyde herkesin bildiği bir sır mı söz konusuydu? Narin’in akrabalarından bir kadın, “Gidin yalan konuşun…” derken ne söylemek istemişti? Kadın neden susturuldu, ağzı kapatıldı? Belki, herkes biliyordu ama geri kalanlar için bir sırdı Narin?
Çocuklar da mı konuşmaz? Vicdanlar da mı dile gelmez? Kuşlar da mı fısıldamaz? Çözülemeyen sır olur mu?
Hangi vicdan 8 yaşında masum bir kız çocuğunun cinayetine kayıtsız kalabilir ki…
Bir çuvalın içinde bulundu!
Köy lal kesildi ama milyonlar susmadı. Konuştu, tartıştı, yetkililer üzerinde baskı oluşturdu; “Narin’i bulun!” diye. Artık haberin kara olacağı kesin gibiydi. Günler geçmişti. Eğer birileri tarafından sağ olarak köyün dışına çıkarılıp saklanmamışsa ölüm haberi kaçınılmazdı. Derken uzmanlar köyün dibinden geçen dere yatağına tekrar döndü. Aramalar tek bir noktada yoğunlaştı.
Galiba bir gizli tanık söz konusuydu. Haberlere bakılırsa dere yatağına gömdüğünü itiraf eden biri vardı. Ve Narin bulundu; bir çuvalın içinde, üzerine taş konmuş ve günlerce suda kalmış; minik ve narin bedeni deforme olmuştu. Bir ayağı kırılmıştı. Çuvalda terliklerine ve ‘Kur’an elifbasına’ da rastlandı. Aileyle birlikte 23 kişi gözaltına alındı. Hala yayın yasağı sürüyordu, çok az bilgi kamuoyuna sızdı. Artık neye yarardı? Narin öldükten sonra…
Cenaze namazı komşu köyde kılındı. Narin’in deforme olmuş minik bedeni nedense büyük bir tabuta kondu. Bir özensizlik mi? Yoksa çaresizlik mi? Tabutun üzeri beyaz gelinlikle örtüldü. Gelin olamadan çocuk yaşta melek oldu Narin. Namazını kıldıran imam vicdanlı biriymiş, “Bugün burada musallada yatan aslında bizim vicdanımızdır, insanlığımızdır. Bu yavrumuzun Allah’a hesabını nasıl vereceğiz.” dedi.
İmamdan başka vicdanlı bir ses çıkmadı. AKP’nin bölge milletvekili (Galip Ensarioğlu), “Aileyle dostluğumuz var, bildiklerimi söyleyemem…” dedi. Ailenin AKP’li olduğunu anlattı. Söyledikleri tepkiyle karşılansa da neden böyle garip konuştuğu anlaşılamadı. Savcıya bir mesaj mıydı? Yoksa daha yukarılara bir şeyler mi söylemek istiyordu? Milletvekili Narin’e ağlayacağı yerde neden aileye sahip çıkmıştı?
Eyy Erdoğan; şimdi ne yapacaksın?
Evet, başka sorumluluğu üzerine alacak yok mu? Ortada hiçbir şey yokken, “Bu ülkenin cumhurbaşkanı olarak açıkça ifade ediyorum ki, Dicle’nin kenarında kurdun kaptığı bir koyun bile benim mesuliyetim altındadır!” nutukları atmak kolay. Dicle’nin kenarında değil ama kaderin garip cilvesi bir küçük derenin kenarında masum bir kız çocuğu katledildi.
Eyy Erdoğan! Bak söylediğin aynen gerçek oldu, mesuliyeti kabullendiğine göre ne yapacaksın?
Mesele Hz. Ömer menkıbeleri anlatmak, Mehmet Akif’in şiirini okumakla bitmiyor. O adalet timsali Ömer’e öykünmenin bedeli var. O bedeli ödemeye hazır mısın? Mesuliyetin hesabını nasıl vereceksin?
Menkıbeyi kısaca hatırlayalım mı; Bir gün Hz. Ömer’i yolda hızla giderken sahabeden biri görür. “Ey mü’minlerin emiri, nereye gidiyorsun?” diye sorar; “Devlete ait develerden biri kaçmış, onu aramaya gidiyorum.” der…
“Senden sonra bu milleti idare edecek olanlara ağır bir yük bırakıyorsun! Herkes senin yaptığını yapamaz!” deyince Ömer tarihe kaydedilen o cümleyi sarf eder; “Allah’a yemin ederim ki, Fırat kenarında bir oğlak kaybolsa (yahut bir kurt bir koyunu kapsa) korkarım ki kıyamet gününde onun bile hesabı Ömer’den sorulur!”
Mehmed Âkif bu olayı şiirine şöyle taşır;
Kenâr-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu,
Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer’den onu!
Erdoğan mesajın farkında mı acaba? Derenin kenarında küçük bir köyde bir koyun veya kuzu değil, narin bir kız çocuğu katledildi.
Hayır, her olumsuz olayı Erdoğan’a, AKP’ye bağlamak gibi bir huyum yok. Nutku gerçek oldu. Ben de yüzüne ayna tutuyorum. Narin’in sorumlusu sadece katili mi? Veya ailesi mi? O köy mü yoksa? Bir kız çocuğunu öldüren kültür ve iklim nasıl oluştu? Siyasetin payı yok mu? Toplumun günahı yok mu? Sosyal doku masum mu?
Sadece imam mı üzerine alınması gereken? Nerede diğerleri? ‘Hesabı sorulacak’ gibi herkesin söyleyebileceği iki cümleyle Narin’in ölümünü geçiştirmek mümkün mü eyy Erdoğan?
Mesuliyetin gereği bundan mı ibaret? Narin’in sorumluluğunu ve vebalini nasıl taşıyacaksın? Hangi vicdan bu yükü kaldırabilir? Tabii kaldıysa.
Erdoğan sayesinde Türkiye kalbi ve vicdanı olanların yaşayabileceği bir ülke olmaktan çıktı.
Minik Narin’in başına gelenlerde aslan payının yöneticiler olduğu muhakkak ama hiç kimse masum değil. Narin’in katledilmesinde herkesin sorumluluğu var ve Narin’in ruhu Erdoğan’ı da çarpar, Türkiye’yi de…
“Dicle’nin kenarında değil ama kaderin garip cilvesi bir küçük derenin kenarında masum bir kız çocuğu katledildi.”
Demişsiniz, o kücük dere de adı “Eğer tutmaz deresi” ve Dicle ye dökülen bir dere.😊🤷♀️