ADEM YAVUZ ARSLAN | HABER ARAŞTIRMA
Başlık şok edici değil mi?
Acele etmeyin, detayları okuduktan sonra daha da şok olacaksınız. Gerçi, “Çakma darbe organize edip ülkenin başına çorap örenler böyle şeyleri rahatlıkla yapabilir!” diyebilirsiniz ve haklı da olursunuz ama yine de bu yazıda anlatacaklarım en şerbetli olanları bile “Pes artık!” dedirtecek türden.
Çünkü işin içinde IŞİD var, Suriye var, Katar’ın dolandırılması var ve en önemlisi 15 Temmuz’un kilit sorularından birinin cevabı da var.
Detaylara geçerken şunu da not düşeyim; bu yazıda ve şu videoda anlattıklarım o kadar kritik bir kaynaktan ki, MİT yöneticileri yalanlamaya bile kalkamazlar. En fazla birbirlerine bakıp, “Bu masada oturanlardan hangisi sızdırdı acaba?” diye şüphe edebilirler. Uzatmadan konuya girelim…
Malum olduğu üzere Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan Suriye’de Esad rejimine karşı mücadele eden cihatçı grupları destekleyip koordine etti. Kim oldukları ve neye hizmet ettikleri şüpheli bu gruplar Türkiye’yi yerleşme, kamp, eğitim ve lojistik merkezi olarak kullandı.
Tabiki MİT’in gözetiminde.
Buraya kadar olanlar zaten herkesin malumu. Dünya medyasına da konu oldu. Ancak hadisenin bir de tamamen paraya bakan boyutu var. Yani Erdoğan ve ekibinin Suriye ilgisi sadece ideolojik değil!
Hakan Fidan yönetimindeki MİT’te dönemin Dış Operasyonlar Dairesi Başkanı ‘Ebu Furkan’ kod adlı Kemal Eskintan, Suriye’de devasa bir rant düzeni kurdu. Tabi Fidan ve ‘Reis’in gözetiminde. Kurdukları ‘çalma-çökme’ sisteminin iki saç ayağı vardı. Birincisi ‘tabela örgütler’ diğeri Müşterek Operasyon Merkezi (MOM).
Çakma şirketlerden vergi kaçırıldığı, kara para aklandığı biliniyordu ama Erdoğan rejimi çıtayı bir basamak daha yukarı taşıyıp ‘çakma terör örgütleri’ üretti.
‘Sistem’ şu şekilde; Türkiye cihatçıların eğitim-geçiş ve lojistik merkezi olurken Katar da bu sistemi finanse etti. Katar’dan gelen dolar dolu valizler MİT’in Ankara Çiftlik’teki yerleşkesinde Kemal Eskintan’a teslim ediliyordu.
Bu arada Katar’dan gelen dolar dolusu valizler ve konteynerlerin görüntüsünü Sauna ve Soğan TIR’ları dosyalarından tanıdığımız eski Özel Kuvvet mensubu Nuri Bozkır’ın Ukrayna medyasına verdiği fotoğraflardan da hatırlıyoruz.
Kemal Eskintan’ın makam odasında, girişte solda büyük bir çelik kasa var. Gelen paralar sayılmadan, kaydedilmeden bu kasaya konuyor. Eskintan’ın “Şu örgüte şu kadar para verdim!” demesi yeterli görülüyor.
Peki Erdoğan ve MİT yönetimi ne yapıyor?
Suriye’de ‘Ebu Furkan’ adıyla bilinen Kemal Eskintan kolaylıkla muhalif grupları toplama, birleştirme veya ayrıştırma gücüne sahip. Zira para onda. Bütün muhalif gruplar da bunu iyi biliyor.
Eskintan irtibatlı olduğu herhangi bir gruba, “Yanına bir kaç kişi al, kurduğun gruba bir isim bul. Grubun adını söyle ve rejim muhalifi olduğunu deklare et. Şu kadar silahlı gücün olduğunu, şu bölgede faaliyet göstereceğini söyle. Arapça yazılı sancak vb dekorla çektiğin videoyu Youtube’a yükle!” şeklinde talimat veriyor. Çakma örgüt böyle kolayca kuruluyor.
Sonra gerçekten böyle bir grup varmış gibi para ve mühimmat desteği yapılıyor. Aslında gerçekte yapılan bir şey yok. Yapılıyormuş gibi yapıp parayı zimmet havuzuna aktarıyorlar.
Peki para akışı nasıl yapılıyor ?
‘Birinci el’ kaynaklardan aldığım bilgi şu şekilde; parayı taşıyacak MİT personeli Eskintan’ın odasına giriyor. Eskintan kasayı açıyor, siyah valizlere sayma gereği bile duymadan dolarlar dolduruluyor. Hatta Eskintan personele, ‘Biraz daha al, tamam yeterince oldu, kapat valizi!’ türü talimatlar veriyor.
Göz kararı ile doldurulan çantaların her birinde 5 ile 6 milyon dolar bulunuyor. Katar-Türkiye ve Suriye hattında uygulamaya konulan bu düzen yıllarca sürdü. Dönen paranın miktarını tahmin etmek bile insanı yoruyor.
Tabi olayın bir de Katar’a bakan tarafı var.
Türkiye’de önüne gelen her yere çöken, uçanı kaçanı haraca bağlayan rejim, ‘dostum‘ dediği Katar’ı da dolandırmış oluyor. Katarlılar, ‘Cihatçı gruplara para gönderiyoruz’ sanıyor ama o paraların önemli bir kısmı iç ediliyor.
Paravan örgütlerle IŞİD’e silah ve mühimmat gönderiliyor
Erdoğan rejiminin ikinci yöntemi ise ‘Müşterek Operasyon Merkezi’ üzerinden kontrolü altındaki grupları fonlamak. Burada ise şöyle bir yöntem işliyor; Amerika’nın liderliğindeki bu sistemde kayıt dışı para yok. Kemal Eskintan ve Hakan Fidan ikilisi ise kontrol ettikleri grupları bu sisteme sokmak, gayri meşru alanı ellerinde muhafaza etmek için yönettikleri grupları radikalleştiriyor.
MOM toplantılarında kendi kurdukları ya da etkileri altında olan grupları‚ “Bunlar radikal örgütler, destekleyemeyiz!” deyip sistemin dışında tutuyorlar. IŞİD’e gönderilecek silah ve mühimmat için ise bu paravan örgütler kullanılıyor. MİT’ten gelen para ve mühimmat fason örgüte verilince IŞİD mizansen bir baskınla bunları ele geçirmiş oluyor.
Peki bütün bunların 15 Temmuz ile ilgisi ne?
Bilindiği gibi Silopi’deki 1. Özel Kuvvetler Tugayı Komutanı Tuğgeneral Semih Terzi, 15 Temmuz gecesi Gölbaşı’ndaki Özel Kuvvetler Kışlası’na gitmiş ve karargâh binasına girerken Astsubay Ömer Halisdemir tarafından vurulmuştu. Böylece rejimin ihtiyacı olan ‘kahraman’ Ömer Halisdemir, ‘hain’ de Semih Terzi oldu.
Ancak Terzi’nin öldürülmesinin ardında organize bir plan var. Çünkü Terzi’nin ölüme götürüldüğü süreç 15 Temmuz’un organizatörlerini de afişe ediyor. 15 Temmuz sanıklarından pilot binbaşı Mehmet Sağlam ve binbaşı Hüseyin Çakıroğlu’nun ifadelerinden özetle anlatayım;
“Saat 19.30 sıralarında Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan uçuşların yasaklandığı yönünde emir geldi. Alay Komutanı Ümit Tatan, bizim de anlam veremediğimiz bir şekilde Semih Terzi’yi getirmek için havalanan uçağın kalkışını takip etti. Uçuş yasağı hatırlatılmasına rağmen, ‘Bu uçuş için izin aldık. Bunun dışında uçuş olursa bana haber verin’ dedi. 20.45’de beni aradı ve 21.15’de uçağın kalkmasını istedi. Zekai Aksakallı ve Ümit Tatan’ın saat 23.30 sıralarına kadar darbe girişiminden haberlerinin olmaması mümkün değil.”
Neden?
Çünkü dönemin Başbakanı Binali Yıldırım 23.02’de NTV canlı yayınına bağlanıp bunun bir darbe girişimi olabileceğini açıklamıştı. O esnada Semih Terzi’yi almak için Ankara’dan yola çıkan uçak hala Diyarbakır’a inmiş değil.
Yani uçak indirilmeyebilir, geri çağrılabilir vs. Ancak hiçbiri yapılmıyor aksine Zekai Aksakallı ve Ümit Tatan, Semih Terzi’nin uçağa mutlaka binmesi için yakın takip ediyor.
Semih Terzi’nin infaz emrini veren, Zekai Aksakallı!
Devam edelim; Terzi ile birlikte ÖKK 12. Tabur Komutanlığı’ndan 28 personeli alan uçak, saat 23.59’da Diyarbakır’dan havalanıyor. Uçak havadayken Erdoğan televizyonlara çıkıp halkı sokaklara davet ediyor ama uçağı durduran yok. 45 dakika sonra Terzi’yi taşıyan uçak Ankara Etimesgut Hava Alay Komutanlığı’na iniş yapıyor.
Türkiye ayakta ama bir el Semih Terzi’nin önüne kırmızı halı sermeye devam ediyor. Terzi’yi karşılayan alay komutan yardımcısı Ahmet Balaban, kendisine hiç bir şekilde uçağın indirilmemesi, Terzi’nin darbeci olduğu, ona karşı önlem alınması veya en azından Gölbaşı’na hareketinin durdurulması yönünde bilgi gelmediğini söylüyor.
Helikopter kısa sürede kalkıp gece 02.14’te yine hiçbir engelle karşılaşmadan Gölbaşı Oğulbey Kışlası’na iniyor. Kendisini orada bir grup ÖKK personeli karşılayıp “Hoş geldiniz!” diyor.
Bu esnada saklandığı yerden telefonla Ömer Halisdemir’i 8 kez arayan ve “Semih Terzi’yi öldür!” talimatı veren Zekai Aksakallı bir şey daha yapıyor ve “Kışlaya sadece Semih Terzi girecek, başka kimseyi sokmayın!” talimatı veriyor.
Tuğgeneral Semih Terzi hiçbir anormallik görmeden binaya doğru giderken Ömer Halisdemir Terzi’ye arkasından ateş ediyor. Terzi yaralanıyor, beraberindekiler Halisdemir’e ateş edip onu yaralıyorlar. Terzi’nin timindeki üsteğmen Mihrali Atmaca yaralı haldeki Ömer Halisdemir’e ateş edip öldürüyor. Ertesi günde Zekai Aksakallı tarafından alından öpülerek tebrik ediliyor.
Bu kadar detayı şu yüzden anlattım; Semih Terzi’nin o akşamki pozisyonu ve infazı üzerinde derin şüphe var. Olay sadece darbe girişimi olsa Terzi’nin durdurulması çok basit bir işti. Tıpkı 15 Temmuz’u engellemenin iki dakikalık bir iş olması gibi. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ya da MİT Müsteşarı Hakan Fidan veya Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tek cümlelik açıklamayla olayları başlamadan bitirebilirdi.
Böylece kimse ölmez, ülke bu hale gelmezdi. Ancak Erdoğan rejiminin devamı için kan dökülmeliydi. Yani o gece insanları bile isteye ölüme yolladılar.
Semih Terzi neden infaz ettirildi?
İşte Semih Terzi’nin infazına dair eksik kare şimdi tamamlandı. Semih Terzi, Fidan ve Eskintan’ın kurdurduğu ‘fason örgütleri’ biliyordu. Hatta 2015 yılında MİT’in Ankara Çiftlik yerleşkesinde yapılan bir toplantıda bu konu büyük tartışma çıkardı. Toplantının tarafları Semih Terzi ve özel kuvvetler personelleri ile Kemal Eskintan ve MİT personelleriydi.
Semih Terzi ile Kemal Eskintan arasında ciddi bir gerginlik yaşandı. Terzi, ‘olayın sadece yolsuzlukla sınırlı olmadığını, teoride kendilerini desteklemesi gereken bu örgütlerinin gerçekte olmadığını, bu durumun TSK’yı riske attığını’ söylüyor. Devamında, “Bu gruplarla bizi görüştürmüyorsunuz çünkü gerçekte böyle gruplar yok. Bunun hesabını veremezsiniz!” diyor. Eskintan ise “Bizim veremeyecek hesabımız yok!” deyip geçiştiriyor ancak toplantı sonrası sinir patlaması yaşıyor.
Hatta görgü tanıklarının anlattıklarına göre MİT koridorlarında Kemal Eskintan, Terzi’nin arkasından şöyle bağırıyor: “Sen kimsin bizden hesap soracaksın? Sen kendini ne sanıyorsun? Göreceğiz bakalım işin sonunda kim hesap verecek, kime ne olacak?”
Eskintan ve menfaat birlikteliği olan Zekai Aksakallı 15 Temmuz akşamı Semih Terzi’yi Ankara’ya kadar getirtip infaz ettirdiler. Çünkü Terzi’nin şahitlikleri bu ikilinin ve doğal olarak da Erdoğan rejiminin başını ağrıtacak şeylerdi. Terzi’yi öldürterek hem ‘hain’ söylemine malzeme sağladılar hem de kritik bir şahitten kurtulmuş oldular.
Bu arada Kemal Eskintan sadece şahidi ortadan kaldırmıyor, 15 Temmuz akşamı MİT yerleşkesinde bir çok evrakı, belgeyi imha ediyor. Normalde imha edilmesi yasak ya da sıkı protokollere bağlı olan bu evrakları‚ darbeciler burayı ele geçirirse’ diyerek alelacele imha ettiriyor.
Kısacası 15 Temmuz sadece Erdoğan için değil Kemal Eskintan gibi kirli işler yapan kim varsa hepsi için ‘Allah’ın lütfu‘ oluyor.
Yazı çok uzadı ama çok kritik bir noktayı daha eklemeliyim.
Hepimiz Kemal Eskintan’ın ‘Ebu Furkan’ kod adını kullandığını, Suriye kırsalındaki cihatçıları koordine ettiğini biliyoruz. 15 Temmuz’a giden süreç ve o akşam oynadığı kritik role de mahkeme dosyalarından aşinayız.
Ancak yeni edindiğim bir bilgi var ki öncekilerin hepsinin önüne geçiyor. Çünkü IŞİD ile Kemal Eskintan arasında izahı zor bir ‘yakınlık‘ kurulmuş. Öyle ki IŞİD militanları Eskintan’a ‘Ebu Suyuf’ adını takmışlar ve Eskintan da bunu onaylamış.
Bölgede görev yapan güvenlik bürokratları inanılmaz detaylar aktardılar ancak bu kadarı bile şok edici türden.
Sonuç olarak; işte bu yüzden 15 Temmuz’da işledikleri suçlara karşı dokunulmazlık KHK’sı çıkardılar; savcıdan, mahkemeden, TBMM’den ve bağımsız gazetecilerden kaçıyorlar.
Bu devlet hiçbir zaman temiz olmadı.Ama Tayyip dönemindeki kadar da kirlenmedi. Adam asılmıyorsa da yüzbinlerce insan entipüften yargılama ve gerekçelerle cezaevlerinde çile çekiyor.
Katarı dolandırmak bir yana Katar Şeyhinin anasını da pavyonda çalıstırsa bile sakınca yok.
Atılan binlerce KHK lı asker, polis, mit ve diğer kurumlardan insan var. Hiç birisi başına örülen çoraptan haberi yok. Bunlar sorgulanması ve cevabı verilmesi gereken hususlar.
[…] بسهولة القيام بمثل هذه الأشياء!” وأنتم محقون، لكن ما سأذكره في هذا المقال سيصدم حتى أكثر المعتادين على هذا الوضع. نظرًا لأن […]