M. AHMET KARABAY | HABER İNCELEME
Değerli akademisyen Hüseyin Bağcı‘nın uzun zamandır dillendirdiği, “Türkiye’de derin devlet Batı’nın köpeğidir!” sözü önemli bir tespit. Derin devlet denilen yapının çekirdeğini esas itibariyle bazı bürokratlar, siyasetçiler ve askerlerin oluşturduğu yıllardır anlatılır.
Rus ve Doğu geleneği, kendisine cephe alanlardan bir şekilde hesap sormasıyla bilinir. Batılı yaklaşımda böyle bir endişe bulunmaz. Batı kafası bu konuda hayli farklı çalışır. Kendisine söz ve eylemleriyle karşı tavır alanlarla hesaplaşmayı değil, onlardan yararlanma yolunu seçer.
Bunun konumuzla ne alakası var diyenler için şunu hatırlatmam gerekiyor. Batı için Tayyip Erdoğan‘ın henüz son kullanma tarihi dolmadı. Acı ama gerçek bir şeyin altını çizmek için bu noktayı hatırlatmak istedim.
Turgut Özal‘ın uyguladığı politikalarla Irak’a yerleşen ABD, Erdoğan‘ın sergilediği tavırla da Suriye’yi devre dışı bırakmaya çalıştı. Irak’a yerleşmesi, İran’ın kontrolü içindi. Suriye’nin devre dışı bırakılması da İsrail’in güvenliğini garanti altına alınması esasına dayanıyordu. Bilindiği gibi İsrail, neredeyse kurulduğundan bu yana en büyük yakın düşman olarak Suriye’yi görüyordu.
AK Parti’nin kurulma aşamasında malum bir heyetin önce Necmettin Erbakan‘a, ardından Muhsin Yazıcıoğlu‘na teklif götürdüğü, onların kabul etmemesi üzerine Erdoğan ve Abdullah Gül ile görüştükleri anlatılır. Bu heyetin, gittikleri isimlere yaptığı teklifi o dönem AK Parti’ye büyük destek veren yazar Abdurrahman Dilipak farklı ortamlarda bunun içeriğini anlatmıştı.
Merkez Partisi’nin Kurucu Genel Başkanı Prof. Abdurrahim Karslı, kendi evinde geçen bu konuşmanın detaylarını bir televizyon programında anlatmıştı.
Bu malum heyet, teklifin muhataplarına 3 imkan sunuyor ve bunların karşılığında da 3 talepte bulunuyordu.
1- İsrail’in güvenliğini artırmak ve önündeki engelleri kaldırma konusunda işbirliği,
2- Büyük Orta Doğu Projesi denilen bölgede sınırların yeniden belirlenmesine ortam hazırlamak,
3- İslam’ın yeniden yorumlanmasında yardımcı olma.
AK Parti ve Tayyip Erdoğan‘ın bu üç şarttan ikisini yerine getirdiği çok konu edilip yazıldı çizildi. Amacım üçüncü taleple ilgili olduğu için ilk iki konuda bugün ilave bir kelamı gereksiz buluyorum.
DEİST İMAM HATİPLİLER
Yakın geçmişte kardeşim bir sağlık sorunu yaşadı. Bunun sonucu olarak da ağır bir ameliyat geçirdi. Hastaneye yattığı günden itibaren taburcu olana kadar yanında refakatçi olarak kaldım. İkimiz de konuşmayı fazla sevmeyen yapılarda idik. Buna rağmen onun zihnini dağıtmak için sürekli farklı konularda konuşma konusu açmaya çalıştım. Bu dönem belki son 20 yılda konuştuğumuzdan daha fazla sohbet etme ortamı bulduk.
Kardeşim, iktidarın proje okul olarak hayata geçirdiği imam hatiplerden birinde öğretmenlik yapıyordu. İmam hatiplerle ilgili çok şey okuyor ve duyuyordum. Proje imam hatipler ise bu okullar içinde en merak ettiğim alan idi.
Anlattıkları içinde okul müdürlerine tanınan yetkiler en dikkatimi çeken noktalardan biri olmuştu. Okul yönetiminin, Türkiye’nin her köşesindeki başarılı olduğunu duyduğu bir öğretmenle doğrudan temasa geçebilmesi ve onu kendi okuluna aldırabilmesi çok ilginç gelmişti. Normal işleyişte bir tıkanıklık yaşanması halinde talebini doğrudan Milli Eğitim Bakanına iletip sorunu onunla çözebiliyormuş.
Bu proje okullara öğrencilerin özel seçilerek alındığı ve bunların en iyi üniversitelere girmeleri için yetiştirildiği defalarca yazılıp çizilmişti. Konuşma sırasında Türkiye’de bir elin parmaklarından daha az sayıda olan bu okullardan mezun olanların gerçekten de çok iyi yerlere girebildiğini öğrendim.
Benim esas merak ettiğim başka bir konun vardı. Geçtiğimiz yıllarda Düzce İlahiyat Fatültesi öğretim üyesi Fatma Günaydın‘ın “Din Karşıtı Çağdaş Akımlar ve Deizm“ konulu sempozyumda sunduğu bildiri üzerine gündeme gelen imam hatiplerde deizm konusu idi.
Fatma Günaydın, “temel inanç soruları” üzerine yaptığı 10 yıllık araştırmanın sonuçlarını bu sempozyumda sunmuştu. Bu araştırmadaki tespite göre genel liselerde okuyan öğrencilerin yüzde 30’u, imam hatiplerdeki öğrencilerin ise yüzde 12’si deizme kaymış durumdaydı.
Bu araştırmanın detaylarını okuduğumdan bu yana proje imam hatiplerde durumun ne olduğunu merak ediyordum.
Yıllarını eğitime veren ve başarılı bir öğretmen olan kardeşim, halen iktidar tarafından çok muteber görülen cemaatlerden birine mensup. Tam “İslamcı” diye nitelediğim bir yapıdaydı. Üzerinde taşıdığını düşündüğü misyonu gereği öğrencilerle teke tek temasta olmayı seviyordu. Her öğrencisi hakkında anne babasının bile bilmediği pek çok detaya sahipti.
Kardeşim, imam hatiplerdeki deizm iddialarını sorabileceğim sahadaki kişilerden biriydi. Vereceği bilgiler belki somut bir araştırmayı yansıtmıyor olacaktı. Ama iktidarın en önem verdiği liselerden birinde görev yapmasından ve öğrencileri yakından tanımasından dolayı paylaşacağı bilgiler değerliydi.
Yakın geçmişte yaşanan imam hatiplerdeki deizm tartışmalarını hatırlattım ve kendi okulunda durumun ne olduğunu sordum. Konuşmamızın seyri birden iki kardeşin sohbetinden çıktı ve çok derin bir yarasına basmışım gibi çok ciddi bir atmosfere dönüştü.
“Abi biliyorsun ben meslek dersleri öğretmeni değilim. Bundan dolayı benim dersimde doğrudan bu konuların konuşulduğu ortam neredeyse hiç oluşmaz. Ama buna rağmen öğrenciler kendi görüşlerini fırsatını bulduğunda bir şekilde ifade etme yoluna gitmeyi seviyorlar.
Benim gözlemim bizim öğrencilerimizde deist oranı yüzde 60 dolayında. Deizm konusu ‘meslek dersi’ dediğimiz hadis, siyer, Kur’an, fıkıh gibi derslerde daha çok gündeme geliyor. Meslek dersi hocalarımızın gözlemi ise öğrencilerin yüzde 80’ine varıyor bu oran. İşin çarpıcı tarafı başarılı öğrencilerde bu oranın daha yukarı çıktığı konusunda biz öğretmenler arasında daha yaygın bir görüş var.”
Bu bilgilerden sonra aklıma geleni sormadan edemedim. “Peki bu durumdan proje sahiplerinin ne kadar bilgisi var?” diye sordum. Proje sahibinden kastımın ülkenin tepesindeki ‘Tek Adam’ olduğunu gayet iyi biliyordu.
Bu konuya girdiğimizden bu yana ilk kez yüzünde hafif muzipçe bir gülümseme belirdi ve “Ben rapor iletmiyorum. Ama okul yönetiminin bu sorunun da içinde olduğu konuları belli periyotlarla rapor ettiğini biliyorum.” dedi.
Her köşe başına üç harfli market açar gibi imam hatip okulu açıldığını gördüğüm için aklımı bir soru kurcalamıyor değil. Acaba diyorum; Tek Adam ve onun yönetimi, din konusunda Batılı ülkeler gibi sistemi tersten çalıştırma yoluna mı gitti?
Nasıl Batılı ülkeler, çoğu zaman Türkiye gibi ülkelerde, kendine şiddetle muhalifmiş gibi görünenlerle çalışmayı seviyorsa, Tek Adam da malum heyete olan hizmetinin üzüncü ayağını benzeri bir yöntemle uygulamış olabilir mi diye bir soru benim zihnimi kurcalıyor.
Bilimsel makale yayınlar gibi başlık atıyorsunuz, içeriğe girip bakınca birisinin gözlemim dediği oran çıkıyor yüzde 60. En insaf minel vicdan.
Geçmiş olsun. Allah şifa versin. Ya kardeşinizin hastalığı nedeniyle ameliyat olup refakatçi kalmasaydınız?
Makaleden alınacak iki ders:
Birincisi: AK Partiyi AKP’ye eviren Erdoğan, en azından “kurucu babalara” verdiği sözde %100 başarılı.
İkincisi: Ey milllet, kardeşlerinizle konuşun! Ana-babanızla konuşun. Henüz fırsat varken konuşun…
Yalnız öğretmek için değil, öğrenmek için de konuşun. Onlardan öğreneceğiniz çok şey var…
Ben çocukken aylarca Kur’an kurslarına gittim.Bunun doğal sonucu olarak da ATEİST oldum.Ne Allah ne Peygamber.Ne Kitap ne camı.İnandığım ve taptığım tek değer var:
M E R H A M E T..
E ne yani? Allaha ve Peygamber Efendimizin Nubuvvetine iman etmiyor musunuz?
Evet ya da hayir seklinde cevap verir misiniz?
Sen yazdıklarımı bir daha oku.
Etmiyorum.
Yeni Tanrınızla başarılar. Diğer dünyada da MERHAMET’ten yardım dilenirsiniz artık.