Tarikatlarda kavgalar ve yozlaşma! 

MAHMUT AKPINAR | YORUM

Tarikatlar İslam kültüründe önemli role sahip dini, sosyal yapılardır. Bin yıldan fazla Müslümanların eğitimine, ahlakına, barışına, huzuruna katkıda bulunmuşlardır. Anadolu’nun İslamlaşmasında, Balkanlara, Avrupa’ya İslam’ın ulaşmasında tarikatların ve tasavvuf ekollerinin etkisi büyüktür. Keza Hindistan’da, Orta Asya’da, Kuzey Afrika’da, Ortadoğu’da tarikatlar her daim dini, sosyal hayatın önemli parçası olmuş, insanları etkilemiştir.

Cumhuriyet döneminde tarikatlara ilave “dini cemaatler” olgusu da ortaya çıkmıştır. Cemaatler, dini amaçlarla birlikte toplumsal, kültürel, bazen ekonomik hedefleri ve faaliyetleri olan organizasyonlardır. Tevhid-i Tedrisat Kanunuyla dini eğitim veren kurumlar kapatılınca bazı din adamları topluma Kur’an’ı, dini öğretme çabasına girmiş, bu çabalar zamanla cemaatlere dönüşmüştür. Günümüzde tarikatlar tekkeden, dergahtan çok fazlasıdır. Başta eğitim olmak üzere sosyal, kültürel, ekonomik pek çok alanda faaliyet göstermektedirler.

Nur grupları ve başka bazı dini gruplar tarikat olmayan, tasavvuf yolunu takip etmeyen cemaatlerdir. Cemaatler modern Türkiye’de dini bilgilerin anlatılması, İslam’ın yaşanması, sosyal dayanışma, öğrencilere barınma ve burs imkanları sağlama gibi konularda önemli boşluk doldurmuştur. 1970’lerden sonra yaşanan hızlı kentleşmenin doğurduğu problemlerle baş etmekte, kültürel erozyona karşı koymakta, bireyi ve aileyi ahlaki yozlaşmadan korumakta, eğitimle, kültürle ilgili konularda çözümler üretmekte önemli misyon görmüşlerdir.

Ülkede etkin katı laikçi anlayış yıllarca dini grupları inanç ve ifade hürriyeti bağlamında anlamayıp, “yasadışı” görme ve kapatma eğiliminde olmuştur. Buna mukabil sağ ve muhafazakar iktidarlar bu kesimleri “oy deposu” görmüş ve istismar etmiştir. Devletin tarikat ve cemaatlere nasıl davranacağı, ne yapacağı belirsizliğini korumuş, iktidarlara göre değişmiştir. Kutuplaşmış toplum yapısı, gergin politik ortamlar nedeniyle cemaatler ve tarikatlar açık ve şeffaf yapılar kuramamış, kurmak istememiştir. Resmiyeti olmayan yurtlar, Kur’an kursları, dergahlar yıllarca devam etmiştir. Dini gruplar Kemalistlerin “Kapatma! Yok etme!” tehditleri ile sağ partilerin istismarı arasında kalmıştır.

Devletin sosyal gerçeklik olan dini cemaatlere sağlıklı bir tanımlama, hukuki bakış açısı, objektif denetim kuralları geliştir-e-memesi kapalılığa, denetimsizliğe, istismara ve yozlaşmalara sebep oldu. Manevi alanla dünyevi işler iç içe geçti. Bazı dini gruplar iktidarlarla karşılıklı çıkar ilişkisine girdiler. İktidarın kirliliği, yozlaşması doğal olarak bu gruplara da bulaştı.

AKP döneminde siyasetin en hoyratına, en ilkesizine şahit oluyoruz. “Dindar” olma iddiasındaki kesimler hukuki ve İslami kuralları her gün çiğniyor. Din ve değerler siyasete meze yapılıyor. İktidara itaat eden cemaatlar ve tarikatlar ödüllendirilip kamu kaynaklarıyla desteklenirken, itiraz edenler cezalandırılıyor. Biat etmeyen cemaatler hapse atılıp kurumlarına çökülüyor. İktidara yandaş cemaatler/tarikatlar din kardeşlerini kolayca “hain”, “öteki” ilan edip vurma yarışına girişiyor.

Siyasallaşmak, iktidar nimetlerine alışmak, hükümete yaslanıp kolay kaynaklara ulaşmak, AKP ile birlikte yürümek cemaatlere ve tarikatlara çok zarar verdi. Tek Parti döneminde dindar olmak, tarikat ehli olmak çok zordu, belki tehlikeliydi ama halk dindarlara gıptayla, takdirle bakıyordu. 28 Şubat sürecinde insanlar mecburen cemaatlere, tarikatlara mesafe koyardı, aynı kareye girmek istemezdi ama saygı duyardı, güvenirdi. Son dönemde karşılaşılan lüks, şatafat, kibir, yozlaşma dindarlara saygıyı eritti, güveni bitirdi, sorgulamaları artırdı. Münhasıran eğitimli gençler ortaya çıkan yozlaşma ve kirlilik nedeniyle dini gruplardan uzak durmayı tercih ediyor. Pek çoğu bu yozlaşma ve ilkesizlikler nedeniyle deizme, ateizme yöneliyor.

Cemaat halinde ve kollektif hareket büyük hayırlara vesile olabileceği gibi, kolektif yanlışlara, toptan savrulmalara da neden olabiliyor. Tarikatlar, cemaatlar zamanla mutlak biatin olduğu, iradenin teslim edildiği yapılara dönüşebiliyor. Oysa insaf ve adalete, hakikat ölçülerine uymayan konularda sorgulamak, kötülüğe, münkerata karşı çıkmak insan olmanın ve Müslüman olmanın gereğidir. Haram, hukuksuzluk, adaletsizlik varsa kalabalığa uymak sorumluluğu, vebali kaldırmaz!

Muhafazakar çevreden geliyorum, 40 yıldan fazladır farklı cemaatlerle ve tarikatlarla iç içeyim. Genelde dindarların, özelde cemaatlerin ve tarikatların yapılarını, özelliklerini ve reflekslerini bildiğimi düşünüyorum. Son yıllarda şeyhi vefat eden tarikatlarda yaşanan kavgalar, çatışmalar, rekabetler toplumun dikkatini tekrar bu alana çekti. Zira sınırları, kuralları, denetimi belirsiz cemaat-tarikat yapılarında şeyhler, üst yönetimler muazzam ekonomik kaynakları ve gücü kontrol ediyor. Bu durum şeyhin ölümü sonrası güç ve rant paylaşımlarına, iç kavgalara neden oluyor. Gözlemlerim ve kamuoyundaki eleştiriler gösteriyor ki dini cemaatler ve tarikatlar gecikmeden sağlıklı, denetlenebilir, güven veren, şeffaf yapılara kavuşmak zorundalar. Siyasi ve ekonomik bağımlılıklardan, etkilerden kurtulup otonom yapılara kavuşmak mecburiyetindeler. Cemaat-tarikat yapıları, oluşan kolektif sermayenin ve gücün keyfi ve denetimsiz kullanımına engel olacak, İslam’ın da emrettiği üzere gerçek meşverete dayalı, hesap verebilir, töhmet alanlarından uzak organizasyonlara dönüşmek durumundalar. Aksi halde istismara, itibarsızlaşmaya ve kirli bazı ellerin operasyonlarına açık hale gelmeye devam edecekler.

Tarikatlar, cemaatler de herhangi bir şirket, dernek, vakıf gibi yasal ve objektif şekilde denetlenmelidir. Bireysel, istisna-i suçlar, hukuksuzluklar sekülerler tarafından dindarlara karşı kolektif linç ve suçlama sebebi yapılmamalıdır. Cemaatler ve tarikatlar ne “kutsal ve dokunulmaz”dır, ne de “şer odakları”dır. Meselenin manevi yönü, ibadet, zikir, takva tarafı Allah’la kul arasındadır. Ancak halkı etrafında toplayan, yardım alan, yatırım yapan, şirketlere, kurumlara, medyaya sahip cemaat ve tarikat yapıları da objektif, yasal denetime tabi olmalıdır. Yasalar, kurumlar, toplum nezdinde herhangi bir dernek, vakıf, şirket kuruluş ile tarikat yapılarının farklılığı olmamalıdır.

Türkiye son yüz yıl içinde sekülerlik ve din üzerinden çok ayrıştı ve kutuplaştı. Seküler tarikatlarla (Kemalizm, Masonluk vb) dini tarikatlar arasında yaşanan kutuplaşma, nefret ülkeye çok şey kaybettirdi. Artık dini gruplar batıdaki gibi sivil toplum yapıları görülmeli ve normalleştirilmeliler. Meseleye ifade özgürlüğü, örgütlenme hürriyeti çerçevesinde bakılırsa, dini grupların denetimi objektif, garazsız yapılırsa konu problem alanı olmaktan çıkar.

Umarız cemaat ve tarikatlar siyasetle, güçle, parayla ilişkilerini hukuki ve İslami ilkelere göre düzenlemekte gecikmezler. Umarız daha fazla savrulmadan, töhmete girmeden, meşverete açık, şeffaf, hesap verebilir yapılar kurmayı başarırlar. Böylece geniş kitlelerin istismarına ve yeni hayal kırıklıklarına sebep olmaktan kurtulurlar.


OKUYUCUYA NOT:

E-book olarak çıkan ‘AKP Döneminde Siyasallaşan ve Yozlaşan CEMAATLER ve TARİKATLAR’ isimli kitabımızda tarikat ve cemaatlerin yozlaşma nedenlerini ve çözüm yollarını incelemeye çalıştık.

🦀 Crab Publishing’den yeni kitap…

Smashwords👉 https://www.smashwords.com/books/view/1556680

Google Play👉https://play.google.com/store/books/details?id=S0IEEQAAQBAJ

👉https://x.com/crabpublishing/status/1783807128240574654

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Zararın neresinden dönersen Kârdır dusturunu unutmamak lazım
    veya
    Yazarın aynı konuyu anlatmaktan dilinde tüy bittiğini bilmek lazım

    Şahsım adıma dilimde tüy bitti, artık yoruldum, ama en acı tarafı insanlar bulundukları konumları Allahın lütfü olarak gördüklerini zannediyorum, sanki konumlarını yeni nesile(arkadaşa) devretmeyi ihanet zannediyorlar gibi bir his var içimde.. cahil yada kara cahil veya kapkara cahil bir durum (“itaat et kurtul” mevzusu ike aklıma düştü bunlar)

    yazdıklarınız ise acı gerçekler

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin