“Dune evreninin en önemli unsurlarından biri Melanj yani baharat maddesi. Bu yazıda bugüne kadar hiçbir yerde okumadığınız ve belki de okuyamayacağınız bir özelliğe değineceğiz. Dune, Kuantum ve Esir maddesi…”
M. NEDİM HAZAR | YORUM
Bugün size Dune serisi ve filmleriyle ilgili başka hiçbir yerde okuyup göremeyeceğiniz bir konudan bahis edeceğim. Ancak!
Baştan ifade deyim ki, bugünkü yazımız bir miktar bilimsel teori, açıklama ve kanun/isim içermektedir. Ve fakat önemlidir.
Önce ne okuyacağınıza dair genel bir özet vereyim: Dune evreni, malum Frank Herbert tarafından yaratılmış zengin ve derinlemesine işlenmiş bir bilimkurgu dünyası. Bu evren, Bediüzzaman Said Nursi’nin kavramları ve fikirleriyle örtüşen birçok tema içeriyor, özellikle de “esir” ve melanj gibi unsurlarla… Yine bulunduğu üzere Dune, fütüristik teknolojiler ve insan doğasının sınırlarını zorlayan felsefi temaları ile modern dünyadaki dijitalleşme ve teknolojik determinizm fikirlerine meydan okur.
Dune’daki melanj, sadece bir baharat olmanın ötesinde, zihinsel ve ruhsal kapasiteleri genişleten, zamanı algılama yeteneği veren ve uzay yolculuğunu mümkün kılan metafiziksel bir element. Bu durum, Bediüzzaman’ın Ether anlayışıyla paralellikler gösteriyor. Ether bilim dünyasında ve hassaten Bediüzzaman’ın şuur evreninde, yalnızca fiziksel bir ortam olmakla kalmayıp, aynı zamanda ruhani ve manevi varlıkların faaliyet alanı olarak tasvir edilir. Dune’da melanj, insan potansiyelini yükselten ve fütüristik bir dünyada yaşamsal bir kaynak haline gelen bir elementtir.
Dune, aynı zamanda teknoloji ve insanlığın geleceği üzerine derin düşünceler sunarken, kitap, teknolojinin insan üzerindeki olumsuz etkilerini ve insanların doğayla olan ilişkilerini kesmesinin tehlikelerini keşfeder. Bu ise Bediüzzaman’ın teknoloji ve modern bilimin sınırları hakkında yaptığı yorumlarla uyumlu bir şekilde, teknolojik determinizm eleştirisidir esasen. Dune evreninde, teknolojinin aşırı kullanımının toplumsal ve bireysel sonuçları tartışılırken, insanın içsel ve ruhsal gelişimine daha çok önem verilir.
Ek olarak, Dune’da kullanılan “esir” fikri, Bediüzzaman’ın kainatı tanımlama şekliyle de benzerlik gösterir. Kuantum alanları ve esirin, varlık ve oluşumları tanımlamada kullandığı araçlar olarak işlev görmesi, Dune evrenindeki bilim ve metafiziğin iç içe geçtiğini gösterir. Bu, modern bilim ve eski inanış sistemleri arasında bir köprü kurar.
Hasılı, Dune, sadece bir bilimkurgu eseri olmanın ötesinde, teknolojinin insan yaşamı üzerindeki etkilerini, fütüristik tasavvurları ve trans-hümanizmi sorgular. Bediüzzaman’ın düşünceleriyle zenginleştirildiğinde, Dune’un sunduğu evrensel ve zamansal öğeler, modern dijital çağa alternatif bir bakış açısı sunar ve insanın ve toplumun teknoloji ile ilişkisini yeniden değerlendirme fırsatı verir. Bu bağlamda, Dune evreni, dijitalleşme ve teknolojinin sebep olduğu problemlere çözümler sunabilecek metaforlar ve fikirler barındırır.
Kraliyet Sözlüğü’nün beşinci baskısında Melanj şöyle açıklanıyor:
“Melanj, Türkçede genellikle “baharat” olarak adlandırılan, özgün kökeni kesin olarak bilinmeyen (antik Terran Franzh’dan türediği düşünülen) bir terimdir: a. baharat karışımı; b. Arrakis (Dune) gezegenine özgü, yaşlanmayı geciktirici özellikleriyle tanınan bir baharat. Bu baharat, ilk olarak Shakkad the Wise’ın hükümdarlığı sırasında kraliyet kimyageri Yanshuph Ashkoko tarafından not edilmiştir. Sadece Arrakis’in en derin çöl kumlarında bulunan Arrakeen melanjı, Paul Muad’Dib (Atreides) olarak bilinen ilk Fremen Mahdi’nin kehanet dolu vizyonlarıyla ilişkilendirilmiştir. Ayrıca, Uzay Gezginleri tarafından navigasyon ve Bene Gesserit tarafından kullanılmıştır.”
Melanj, doğal olarak üretilen ve bilinen evrende bin yıllardır ticaretin ve teknolojik gelişimin temel taşını oluşturan bir farkındalık spektrumu narkotik maddesi. Aynı zamanda, gezginlerin uzay gemilerini katlanmış uzay boyunca güvenle yönlendirebilmelerini sağlayarak uzay seyahati için hayati öneme sahip ve bu yönüyle kültürel gelişimde de önemli bir rol oynamış.
Atreides Hanedanlığı’nın yükselişinden binlerce yıl öncesine dayanan keşfinden itibaren, melanj yalnızca Arrakis gezegeninde üretilmiş olup, melanjın oluşumu için gerekli şartların yalnızca bu gezegene özgü olmasından kaynaklanmakta olduğu yazılır Dune kitaplarında. Ancak, Tanrı-İmparator Leto II’nin ölümünden yaklaşık 1500 yıl sonra, Bene Tleilax tarafından başarıyla kopyalandığı da yer alır.
Bu arka plandan sonra biraz bilimsel meselelere dalabiliriz sanırım.
Sir Edmund Taylor Whittaker(Ölümü 1956) gelmiş geçmiş en iyi bilim tarihçilerinden biriydi. Özellikle fizik ve matematikte açtığı ufuk hala aşılabilmiş değildir. Onun M. Faraday’a atfettiği şöyle bir sözü var: “Eğer bir esir (ether) varsa sırf ışınların iletilmesinden başka yararları da olması gerektiği hiç de ihtimal dışı değildir.” (History of the Theories of Aether an Electricity, s:194)
Evet bugünkü yazımızın esas konusu Dune evreninin yaşam kaynakları ve Esir maddesi.
Bu maddenin dini bir yönü de var, başta Bediüzzaman hazretleri olmak üzere pek çok alim bu girift ve gizemli konuya epey ketumca da olsa değinmiştir.
Hazret-i Pir, Lem’alar’da şöyle yazar:
“Esir kalmakla beraber sair maddeler gibi muhtelif teşekkülata ve ayrı ayrı suretlerde bulunduğu tecrübeten sabittir. Evet nasıl ki: Buhar, su, buz, gibi havai, mayi, camid üç nevi eşya, aynı maddeden oluyor. Öyle de: Madde-i Esiriyyeden dahi yedi nevi tabakat olmasına hiçbir mani-i akli olmadığı gibi, hiçbir itiraza medar olamaz.” (s:67)
Bu maddenin Dune evreniyle ne gibi bir ilişkisi olduğunu soracak olursanız, filmin en temel unsuru olan Melanj yani baharat maddesiyle yakından ilgili olduğunu düşündüğümü belirtmek durumundayım.
Dune filmindeki entelektüel ve metaforik katmanların derinlemesine incelenmesinde, Ether’in (yani esir) antik çağlardan bu yana bilim, metafizik ve felsefi düşüncelerde nasıl bir evrim geçirdiğini gözlemlemek kritik bir öneme sahip. Ether, yani gökyüzünün maviliğine adını veren ve uzayı mavileştiren öz, 17. yüzyılda Descartes tarafından bir fikir olarak benimsenmişti. Descartes, Ether’in gökyüzündeki boşlukları doldurduğunu ve ‘boş uzay’ olarak kabul edilenin aslında bir tür ‘basınçlı dolgunluk’ olduğunu savunmuştu. Ayrıca, Ether’in uzayda etkili olan çekme ve itme güçleri gibi fenomenlerin iletilmesinde kritik bir rol oynadığını ileri sürmüştü.
Descartes’ın bu teorisi, daha çok gözleme dayanan Isaac Newton’un yaklaşımından farklı olarak, mantıksal analizlere ve metafiziksel ile dini inançlara dayanıyordu. Descartes için Ether bir mantıksal zorunlulukken, Newton için deneysel bir hipotezdi.
19. yüzyılın başlarında Ether’e olan ilgi, farklı metafizik varsayımlar üzerine kurulu iki ayrı araştırma yaklaşımıyla yeniden canlandı. Bu dönemde Alman doğa filozofu ve şair Johann Wolfgang Goethe gibi düşünürler, Newton’un mekanik doğa görüşlerine ve materyalist ile ateist görüşlere tepki olarak, dünyayı bir makine olarak gören klasik bilimsel perspektiflere karşı çıkıyorlardı. Lorenz Oken gibi filozoflar ise, maddeyi, elektrik ve manyetik güçlerin etkisi altında olan Ether’den türediğini öne sürüyorlardı.
Bu tarihsel ve felsefi bağlam, Dune filmindeki bilimsel ve doğaüstü temaların yorumlanmasına ışık tutacak niteliktedir. Özellikle Michael Faraday’ın 1846’da manyetizma ve ışık arasındaki ilişkiyi keşfetmesi ve Ether’in hem manyetik güçler hem de ışık ortamı olarak işlev görebileceği tahmininde bulunması, Dune’un evrenindeki benzer enerji ve güç dinamiklerine paralellikler sunuyor. Faraday’ın 1851’de yazdıkları, filmdeki kuvvetlerin ve enerji akışının nasıl birbirine bağlı olduğunu anlamak için bir anahtar teşkil edebilir. Bu tür bir analiz, Dune’un zengin metinlerarası ve bilimsel referanslarını daha da derinlemesine kavramamıza olanak sağlamakta.
Michael Faraday’ın ışığın ve manyetizmanın Ether içinde iletilmesi ile ilgili gözlemlerine ek olarak, Maxwell’in elektromanyetik alanlar teorisinin gelişimi, Ether’in fiziksel gerçeklikteki rolünü daha da derinleştirmişti. Maxwell, manyetik kuvvetlerin ve ışığın Ether içinde iletilen fenomenler olduğunu, bu süreçlerin, uzayda elektrik ve manyetik yüklü kütlelerin çevresinde oluşturulan Ether bükülmeleri şeklinde gerçekleştiğini savunmuştu. Bu bilgiler, Dune’un zengin bilimkurgu evrenindeki enerji ve güç transferi mekanizmalarının kavranmasına katkı sağlıyor.
Ether’in, sadece ışınların iletilmesinden öte, çok çeşitli fenomenlere ev sahipliği yapabileceği fikri, Dune filmindeki karmaşık enerji yapıları ve gizemli güç kaynaklarına ışık tutabilir. Bu, filmin evrenindeki zihin kontrolü, psişik yetenekler ve ileri düzeyde enerji manipülasyonu gibi ögelerin altında yatan bilimsel ve metafiziksel temelleri açıklamada yardımcı olur.
Faraday ve Maxwell’in teorileri, Dune’daki gibi karmaşık bir bilimkurgu roman/senaryosunda, uzay-zaman kavramının ve metafizik boyutların anlaşılmasında önemli bir rol oynamakta. 19. yüzyılın sonlarında, Ether’in anlaşılması ve tasvir edilmesi konusunda yapılan tartışmalar, uzay ve zamanın nasıl birbirine bağlı olduğunu ve fizik ötesi dünyaların algılanışını daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir. Nature dergisinde 1883 yılında yer alan açıklamalar, Ether’in bilimde nasıl ele alındığını ve o dönemdeki bilimsel topluluğun bu konudaki düşüncelerini yansıtıyor.
Sonuç olarak, Ether kavramı ve onunla ilişkili teoriler, Dune’un evrenindeki sırları ve güç dinamiklerini derinlemesine incelemek için zengin bir metaforik ve bilimsel arka plan sağlıyor. Ether, filmdeki bilimkurgu öğelerine ve evrenin yapı taşlarına bilimsel bir çerçeve sunarak, seyircinin bu karmaşık dünyayı anlamasına olanak tanımakta.
Dune evreninde iki madde çok yaşamsal. Malum su tarih boyunca çok önemli ve hayati öneme haiz bir madde. Dune buna bir de melanj yani baharatı ekliyor.
Oksijen aşırı solunduğu zaman sersemletici özelliğe sahip, Dune’daki Melanj da böylesi bir özelliğe sahip.
Dune kitaplarında (ve bittabi filmlerinde) Melanj, baharat olarak bilinen uyuşturucu etkisi de olan madde, Arrakis gezegeninde sınırlı miktarlarda bulunuyor ve Fremenler tarafından çıkarılıyor. Dune, 1960’ların başında yazıldı, bu dönem Amerika’da uyuşturucu denemelerinin ana akım bilince girmeye başladığı zamanlar. Dune, William Blake tarafından yazılmış bir ifade olan ve Aldous Huxley’in halüsinojenlerle deneylerini anlattığı kitabına isim olarak kullandığı “algı kapılarını” açma konseptini keşfediyordu. Hikayede görüyoruz ki büyük miktarlarda bağımlılık yapan melanj tüketmek, Paul’un zaman içinde görmesine ve geleceği algılamasına imkan tanıyor.
Bir sembol olarak, melanj insan algısı ve beyin gücünün kullanılmamış potansiyelini temsil etmekte. Melanj, Paul’un güç ve farkındalığının en yüksek noktalarına ulaşmasını sağlıyor. Ancak, melanj pahalı bir dayanak. Büyük miktarlarda melanj oldukça bağımlılık yapıcı ve Paul, ondan yüksek miktarlarda almadan yaşayamaz duruma geliyor. Ne kadar çok alırsa, uyuşturucunun farkındalığı üzerindeki etkisi o kadar azalıyor ve bu yüzden daha yüksek ve daha yoğun dozlara ihtiyaç duyuyor. Şunu öğreniyoruz; Melanj “algı kapılarını” açabilir, ancak bağımlılık yaratan gücü kullanıcılarını uyuşturucuya bağlar.
Gelelim suya…Fremenler, kana “vücudun suyu” diyorlar, bu da Fremenlerin suyu çevrenin kanı olarak gördüğünü öne sürmekte. Thufir Hawat, Fremenlere katılmaya karar verdiğinde, kan yemini yerine “su bağı”na girer mesela. İnsanlar birbirlerine sadakatlerini tükürerek veya su paylaşarak gösterirler. Paul ve Jessica, Fremenlerle geçirdikleri süre boyunca suyu içeren sayısız ritüele katılırlar. Örneğin, Paul onu öldürdüğü Jamis’in cesedinin suyunu kabul eder. Bu suyu içtikten sonra, Paul Fremen kültürüne vaftiz edilir ve dünyalarında bir lider olarak yeniden doğar. Fremenler için su ve yaşam bir ve aynı şeydir.
Dune evreninde hayatın iki kaynağı vardır; su ve melanj.
Dönelim tekrar esir maddesine.
Dune evreninde, özellikle atom ve kuantum teorilerinin 20. yüzyıldaki keşifleri, bu derin ve karmaşık kozmosun anlaşılmasında temel bir rol oynamakta. İnsanlık, Kopernik ve Newton gibi bilim adamlarının keşiflerine şaşkınlıkla yaklaşmışken, bu yeni bilimsel kavrayışlar Arrakis gezegeninin sırlarını ve Melanj’ın – bilinen adıyla ‘baharat’ın – gizemli özelliklerini anlamada kritik bir öneme sahip.
Atomun iç dünyası ve kuantum fiziğinin ortaya çıkardığı, her atom parçacığının aslında birbiriyle bağlantılı ve ayrılmaz bir bütünlük içinde bulunduğu gerçeği, Dune’un Bene Gesserit Tarikatı’nın kullandığı zihin kontrol teknikleri ve genetik mühendislik çalışmalarına bilimsel bir temel sağlamış. Ayrıca, bu bilimsel devrimler, uzay-zaman dokusunun ve sebep-sonuç ilişkilerinin yeniden değerlendirilmesine neden olmuş, böylece geleneksel uzay ve zaman kavramları, Dune evrenindeki kıvrımlı gerçeklikle yer değiştirmiş.
Modern fizik, “boşluk” kavramını yeniden tanımlayarak, onu yalnızca bir hiçlik değil, aynı zamanda evrenin temel enerji ve yaşam alanı olarak görmüş. Bu anlayış, Dune evreninde Navigatörlerin kullandığı katmanlı uzay seyahati tekniklerinin ve Melanj’ın sağladığı psişik yeteneklerin temelini oluşturur. İzafiyet teorisi ve kuantum fiziğinin birleşimi, atom-altı parçacıkları ve enerji alanlarını açıklar ve bu bilgi Dune evreninde Spacing Guild’in uzayı bükme yeteneklerine bilimsel bir açıklama getiriyor.
Kuantum modelinin evrenin kapsamlı yapısını, bağlantılı adalar ve altında birbirine bağlı okyanus tabanı gibi açıklaması, Dune evrenindeki farklı kuvvetler ve güçler arasındaki karmaşık ilişkileri yansıtmakta. Bu karmaşık yapı, gezegenler arası politikalar, aile bağları ve kişisel çatışmalar arasında sürekli bir etkileşim ve bağımlılık olduğunu gösteriyor. İzafiyet teorisi ve kuantum bulgularının birlikte hareket eden maddelerin, enerji alanlarının ve boşluğun bir bütünlük içinde olduklarını açıklaması, Dune evreninin temel dinamiklerini şekillendiriyor.
Bu kuantum ve izafiyet bulgularının keşifleri, Dune’un çok katmanlı kozmosunda yalnızca maddi olmayan enerji ve güç yapılarının anlaşılmasını değil, aynı zamanda evrensel bir bütünlüğün ve düzenin varlığını da ortaya koyuyor. Bu bilimsel paradigma, evrende her şeyin birbirine bağlı olduğu ve her olayın evrensel bir zincirin parçası olarak işlediği fikrini pekiştiriyor, bu da Frank Herbert’in inşa ettiği Dune evreninin zengin ve detaylı yapısına derinlemesine bir anlayış katmakta.
Dune evreninde şaşırtıcı bir şekilde, Kuantum Alanı kavramı, atomlardan ve temel sürekliliklerden oluşan maddenin doğasına dair yüzyıllardır süren tartışmalara modern fizikle birlikte yeni ve beklenmedik cevaplar bulmaktayız. Bu alan, uzayın her köşesinde var olan sürekli bir yapı olarak tanımlanabilecek türden Dune’un karmaşık ve enerjiyle yüklü evrenine derinlemesine bir bakış açısı sunuyor.
Arrakis gezegenindeki Melanj ya da “baharat”ın, parçacıkların ve enerjinin bu sürekli alanın bir parçası olarak nasıl var olduğunu görmek, Dune’un bilimsel temellerini ve karakterlerin doğaüstü yeteneklerini daha iyi anlamamızı sağlıyor. Baharatın psişik genişlemeyi ve zamanı algılama yeteneğini mümkün kılan özellikleri, alanın sürekliliği ve enerji yoğunlaşmaları açısından değerlendirildiğinde, kuantum alanının bu sıra dışı olaylara temel oluşturduğu görülüyor.
Kuantum elektrodinamiği, elektromanyetik alanlar ve fotonların etkileşimiyle ilgili ilginç keşifleri de açıklamakta. Dune’da Navigatörlerin uzayı bükme yeteneği ve Guild Heighliner’ların uzaydaki hareketi, enerjinin ve parçacıkların bu alanlar arasında nasıl transfer edildiğine dair bilimsel bir temele dayanıyor. Foton alışverişinin elektriksel itme oluşturduğu gibi, Dune evreninde de enerji alanlarının karmaşık bir dengesi mevcut.
Boşluk, artık fiziksel ve yarı-fiziksel yapılarıyla bir varlık alanı olarak kabul edilmekte, varoluşun kendisi bu “boş” alanların geçici belirlemeleri olarak görülmekte. Bu durum, Dune evrenindeki kuantlar ölçeğinde her şeyin birbirine bağlı olduğu ve enerji ve madde arasındaki ayrımın giderek kaybolduğu bir kozmolojik görüşü destekler mahiyettedir.
Modern fizik, maddenin doğasını ve alanın evrende nasıl bir temel varlık olarak işlediğini yeniden tanımlamaktadır. Walter Thirring ve Albert Einstein’ın görüşleri, Dune evreninde maddenin alanın yoğunlaştığı bölgeler olarak anlaşıldığı ve maddenin ve alanın ayrı varlıklar olmadığı, aslında tek bir gerçeklik olarak ‘alan’ olduğu fikrini destekliyor. Bu anlayış, Dune’un zengin temasına ve evrensel olaylara, karakterlerin yeteneklerine ve gezegenler arası etkileşimlere bilimsel bir çerçeve sağlamakta.
Sonuç olarak, Kuantum Alanı, Dune’un sadece bilimkurgusal arka planını değil, aynı zamanda derin felsefi ve metafizik öğelerini de şekillendiriyor. Dune’un evreninde enerji, madde ve bilinç arasındaki sınırların belirsizleştiği, her şeyin birbirine bağlı olduğu ve evrenin bütünsel bir yapısı olduğu bir perspektif sunuyor. Bu bilimsel paradigmalar, Dune evreninin karmaşık yapısını ve öykülerini anlamamızı sağlayarak, Frank Herbert’in oluşturduğu bu kozmik sahneyi daha da büyüleyici kılıyor.
Kuantum ve esir!
Öte yandan klasik film/bilim perspektifinin dışına çıkıp meseleye semavi bir bakış açısıyla baktığımızda Dune bize bugüne kadar sinemacıların ya da salt bilim adamlarının izah ettiği Dune evreni dışında farklı, hatta bambaşka bir uzay da sunmakta.
Dune evreninde, Kuantum Alanı ve Ether kavramları, gezegenler arası etkileşimler ve ilişkilerin çerçevesini büyük ölçüde şekillendirdiğini şaşkınlıkla görürüz. Malum; Kuantum alanı, tüm uzayı kapsayan kararlı bir dalga bütünü olarak tanımlanır ve bu etkileşimler, dalgalar halinde meydana gelir. Bu, Arrakis’teki baharat Melanj’ın sebep olduğu psişik dalgaları ve zamanı algılama yeteneğini anlamak için kritik bir temel teşkil ediyor.
Bediüzzaman’ın (Ether) Esir’e dair yaklaşımı, Dune evreninin ruhsal ve metafizik boyutlarına da ışık tutucu niteliktedir. Ether, fiziksel kanunların ötesinde, çekim ve itme gibi kuvvetlerin iletişiminde ve zihinsel enerjilerin taşınmasında bir aracı olarak işlev görür. Dune’un kozmik yasaları ve zihinsel enerjiler, bu Ether sayesinde, evrenin farklı köşeleri arasında iletilir ve manipüle edilir.
Bediüzzaman’ın ifadeleri, yıldızların ve diğer gök cisimlerinin, kendilerine ait özgün alanları ve kaynakları olduğunu belirtirken, bu, Dune evrenindeki gezegenlerin ve özellikle Arrakis’in, kendi iç ekolojileri ve enerji kaynaklarına sahip olmasını akla getiriyor. Her gezegenin, kendi “denizi” ve “tarlası” gibi metaforlarla ifade edilen benzersiz özellikleri, Dune’un kapsamlı evrensel anlatısına derinlik kattığını biliyoruz.
Ayrıca, Bediüzzaman’ın fizik ötesi kanunlara göre işleyen metafizik alemlerin farklı tabakalara ayrıldığına dair görüşleri, Dune’da Bene Gesserit’in veya Mentat’ların bilgilerinin ve yeteneklerinin, sadece fiziksel olmayan bir düzlemde nasıl işlediğini yansıtır niteliktedir. Her bir zihinsel ve ruhsal yetenek, Dune evreninde, Ether’in farklı “seviyeleri” olarak işlev görür ve bu da, insanın içsel yapısındaki akıl, kalp, ruh gibi unsurlarla paralellik gösteriyor.
Şuraya dikkat; Ether ve Kuantum Alanı, Dune evreninde, fiziksel ve metafizik olayların, güçlerin ve etkileşimlerin bir arada bulunduğu ve birbirleriyle sürekli olarak etkileşimde olduğu bir ortamı tanımlar tanımlamasına da bu ifade Arrakis’in ekosisteminden, siyasi entrikalara, zihinsel ve psişik yeteneklerin kullanımına kadar Dune’un her yönünü şekillendirir. Ether, bu bağlamda, yalnızca bir bilimkurgusal kavram olmaktan çıkıp, evrenin içsel ve dışsal dinamiklerini bir araya getiren bir birleştirici güç haline gelir.
Bediüzzaman, esiri “Ecram-ı ulviyenin cazibe ve dafia gibi kanunlarının rabıtası ve ziya ve hararet ve elektrik gibi maddelerdeki kuvvetlerin naşiri ve nakili, o fezayı dolduran bir madde” olarak ifade etmekte; onu “en ziyade mekana dağılmış hadsiz kesretli bir maddi madde.” olarak değerlendirmektedir. (Lem’alar, s:91)
Bediüzzaman’ın, fezanın “esir” ile dolu olduğunu ifade ettikten sonra “Meyveler ağacını; çiçekler çimenlerini; sümbüller tarlalarını; balıklar denizini bilbedeha gösterdiği gibi; şu yıldızlar dahi, bizzarure; menşe’lerini, tarlasını, denizini, çimengahını vücudun, aklın gözüne sokuyorlar.”(Sözler, s:569)
Esasen bu ifade esirin varlıkların hem teşekkül hem de faaliyet alanı olduğunu belirtmekte. Said Nursi, devamla, ulvi alemde, yani fizik ötesi kanunlara göre çalışan metafizik alemlerin muhtelif tabakalara ayrıldığını her birinin kendine has kanunlarını bulunduğunu böylece yedi farklı uzay-mekanın farklı işleyiş mekanizmaları olduğunu bahsettikten sonra “esir”in tüm bu alemlerin ortamı ve alanı olduğuna dikkat çeker:
“Madem Alem-i Ulvide muhtelif teşkilat var, muhtelif vaziyetlerde görünüyor. Öyle ise, o ahkamların menşe’leri olan semavat, muhteliftir. İnsanda, cisimden başka nasıl akıl, kalb, ruh, hayal, hafızı gibi manevi vücudlar var… Elbette, insan-ı ekber olan alemde ve şu insan meyvesinin şeceresi olan kainatta, alem-i cismaniyattan başka alemler var. Hem alem-i arzdan, ta Cennet alemine kadar her bir alemin birer seması vardır.” (Sözler, 31. Söz, 2. Esas)
Esirin her bir alemin dokusunu teşkil etmesiyle ve 7 alemin ayrı ayrı hüküm kaidelerine göre yapılanmaya maruz kaldığını ifade eden Hazret-i Üstad’ın şu ifadeleri Dune filmini izledikten sonra bana çok daha anlamlı hale gelmiştir:
“Esir kalmakla beraber sair maddeler gibi muhtelif teşekkülata ve ayrı ayrı suretlerde bulunduğu tecrübeten sabittir. Evet nasıl ki: Buhar, su, buz, gibi havai, mayi, camid üç nevi eşya, aynı maddeden oluyor. Öyle de: Madde-i Esiriyyeden dahi yedi nevi tabakat olmasına hiçbir mani-i akli olmadığı gibi, hiçbir itiraza medar olamaz.” (Lem’alar, s:67)
Açık bir şekilde görüldüğü üzere; Dune evreninde, Ether ve Kuantum Alanı kavramları, Bediüzzaman’ın ifadeleriyle yankılanarak, evrenin daha derin sırlarını keşfetmek için bir çerçeve sunmakta. Bu ise, Bediüzzaman’ın Kur’an ışığında yaptığı yorumlarla, Ether’in sadece varlığın beliriş ortamı ve faaliyet alanı olmadığını, aynı zamanda “Nakillik ve infial hassasıyla ve vazifesiyle teçhiz” edilmiş ilahi bir arş olduğunu gösteriyor. Dune’da, bu kavram, Kwisatz Haderach’ın yolculuğu ve Bene Gesserit’in derin ruhsal pratikleri aracılığıyla somutlaşır.
Ether, Dune evreninde, su ve toprak gibi fiziksel unsurlardan farklı olarak, Cenab-ı Hakkın “en nazenin bir hulle-i icraatı” olarak da tasvir edilir. Bu, ruhani ve manevi varlıkların yaşama ortamı ve faaliyet alanı olarak hizmet eder. Bu kapsamda, Dune’un hava unsuru olan Ether, “bir hüve olarak alem-i misal ve alem-i manaya bir anahtar” rolünü de üstlenir. Bu bağlamda, Ether, madde alemini mana alemlerine bağlayan, her iki aleme benzeyen ve aralarında bir köprü görevi gören bir yapıya sahiptir.
Bediüzzaman’ın vurguladığı gibi, “ruha yakın” ve “vücudun en zayıf mertebesi” olan Ether’i anlamak zordur. Ether, ışınlar, manyetik ve nükleer kuvvetler ve çekimle etkileşime girmediği sürece, somut ve ayrıntılı sonuçlara ulaşmak güçtür. Dune evreninde, bu, enerji ve Melanj’ın daha az anlaşılan, metafizik yönlerini açıklar; zira Melanj, bilinen fiziksel yasalara tam olarak uymayan, zamanı algılama ve uzayı bükme yetenekleri sağlar.
Dune’daki Kuantum Alanının tanımladığı görevler ve faaliyetler, bu alanın Ether’e tekabül edip etmediği sorusunu gündeme getiriyor. Bilimin ve teknolojinin, özellikle yeni fiziğin, madde ötesi unsurları keşfetme çabası, gelecekte Ether ve Kuantum Alanı arasındaki ilişki hakkında daha net bir anlayışa ulaşılmasını da mümkün kılıyor. Bu da, Dune’un zengin mitolojisi ve evrensel yapısının anlaşılmasında önemli bir role sahip, zira bu evrende her şey birbirine bağlıdır ve her yeni keşif, evrenin daha geniş bir resmini ortaya koyuyor.