M. AHMET KARABAY | HABER İNCELEME
Kamuoyu, en çok 31 Mart seçimlerinde Tayyip Erdoğan’ın 2019’da kaybettiği İstanbul’u yeniden kazanacak mı, kazanamayacak mı noktasına odaklandı. Sizin aklınızın bir köşesinde kalması için, ben farklı bir soru bırakacağım. Seçim sonrası operasyon Menzil Cemaati’nden mi, yoksa Çarşamba Cemaati’nden mi başlayacak?
Hayran kitlesine baktığınızda içerde ve dışarıdaki bütün düşmanlarına rağmen Tayyip Erdoğan, hepsi ile başa çıkarak iktidara geldi. Aynı düşünceye göre, bütün dünyanın karşısında olmasına rağmen Erdoğan iktidarda kalmaya ve bu ülkeye hizmet etmeye devam ediyor.
Bir taraftan dünyanın Siyonizm’e hizmet eden 5 büyük aile tarafından yönetildiğine inanacak, ABD ve İsrail’in izni olmadan dünyada hiçbir adım atılamayacağını dillendirecek, öbür taraftan da Erdoğan’ın buna rağmen ayakta kaldığını savunacaksınız?…
Neyse, konumuz bu değil.
Erdoğan daha Refah Partisi İstanbul İl Başkanı olduğu dönemden itibaren yukarıda sözü edilen adreslerle temas halinde olduğunu, bizzat o dönem bizzat yanında olanların anlatımıyla kamuoyu yaşananları öğrenmişti. (50. dakikadan itibaren)
Erdoğan, bu ülkede her zaman Batı’nın bir kayyımı gibi çalıştı. Türkiye’nin Suriye bataklığına çekilmesi ve milyonlarca sığınmacının bu ülkenin sırtına yüklenmesi üstlendiği görevlerden biri oldu. Türkiye’ye sayıları milyonları bulduğu iddia edilen Afgan’ın gelişi de Erdoğan’ın NATO toplantısında ABD Başkanı Joe Biden’a verdiği sözün zehirli meyvesiydi.
ORBAN: BATI İSTİKRARINI TÜRKİYE’NİN GÖÇ POLİTİKASINA BORÇLU
Erdoğan’ın Batılı ülkelerle yaptığı geri kabul anlaşması, Türkiye’yi kurban edip Avrupa’yı sığınmacı istilasından kurtardı. Pek çok Batılı lider farklı platformlarda dile getirdi. Bunu en son ve açık bir şekilde ise 1 Mart 2024’te Macaristan Başbakanı Viktor Orban ifade etti.
Orban, Anadolu Ajansı’nın Antalya Diplomasi Forumu (ADF) kapsamında gerçekleştirilen “ADF Leaders Talks” panelinde Batı’nın Türkiye’ye göç konusundaki minnetini çarpıcı bir şekilde ortaya koydu: “Türkiye olmasaydı şu anda Avrupa, Avrupa Birliği (AB) ülkeleri tamamıyla istikrarını kaybetmiş olurdu. Erdoğan bir yerde Avrupa kıtasını kurtardı. Neredeyse son sekiz yıldır da bu görevi üstlenmekte. Dolayısıyla Türkiye’deki güçlü liderlik olmasaydı hepimizin başı belada olurdu Avrupa’da, bunu söyleyebilirim. Avrupa’da herkes Türkiye’ye minnet duymakta ve duymalıdır da zaten.”
ERDOĞAN’IN CEMAATLERLE İLGİLİ SÖZÜ
25 Kasım 2023 tarihli bu köşedeki “Erdoğan’ın cemaatlerle ilgili sözü ve Ustaosmanoğlu’nun çıkışı” başlıklı yazımda Cumhurbaşkanı’nın, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve o dönem Merkez Bankası Başkanı olan Gaye Erkan’ın bulunduğu toplantıda söylediği sözü aktarmıştım. Erdoğan, ekonomi ekibine her şeyin kontrol altında olduğunu anlatırken, “Türkiye hiçbir zaman tarikat ve cemaatlere teslim edilmeyecek. Zamanı geldiğinde hepsinden hesap sorulacak.” anlamında teminat verdiğini yazmıştım.
Devlet, Gülen Cemaati’nin tasfiye edilmesinden sonra bir süredir AK Parti iktidarı eliyle öteki cemaatlerin önünü açmış görünüyor. Bunun boyutlarına ilişkin haberleri hemen her gün farklı mecralarda takip ediyorsunuz. Cemaatler içinde en çok irileşeni ise Menzil ve Çarşamba Cemaati olarak bilinen İsmailağa Cemaati. İskender Paşa ve Nurcuların farklı fraksiyonları bu ikisine göre çok daha gerilerde kalıyor.
Gazeteci Alican Uludağ, görüntü çekmenin yasak olduğu köyde birtakım izinler alarak geçtiğimiz yaz aylarında Menzil’e ilişkin görsel destekli en geniş bağlamda haberi yaptı. Alman yayın organı DW’da yayınlanan bu haberde kameraların kaydettiği görüntüler incelenmeye değer.
Menzil köyünde hayatın ibadet ve ticaret etrafında döndüğünü anlatan gazeteci Uludağ, cemaatin dini faaliyetlerin dışında yayıncılıktan pazarlamaya, gıdadan hastaneye kadar pek çok alanda faaliyet gösterdiğini ve büyük bir holding olduğunu anlattı. Köyde her şeyin kameralarla takip edildiğini anlatan Uludağ, DW’de aktarmadığı bir bilgiyi daha sonra kişisel sosyal medya hesabında paylaştı: “Menzil’de o kalabalığın arasında gördüğüm bir şey vardı. İktidar her ne kadar yol verse de bu cemaate devlet orada olanları kaydediyordu. O kalabalık içinde gördüğüm devlet görevlileri vardı.”
Muhtemelen benzeri durum öteki cemaatlerin için de söz konusu. İrili ufaklı bütün cemaatler, devletin ilgili birimleri tarafından sıkı bir şekilde takip ediliyor olmalı.
Asker kökenli araştırmacı yazar Erol Mütercimler, 15 Temmuz darbesinin ardından bir televizyonda yaptığı konuşmada, “Cemaatin devlete sızdığı yalan; asıl devlet cemaate sızmıştır.” diye konuşmuştu. Devletin işleyişini çok iyi bildiğini belirten Mütercimler, iki ay önce de Sözcü TV’de İpek Özbey ve Nevzat Çiçek’in programında, “Devletin içine sızmadığı ne örgüt, ne tarikat vardır.” dedi.
- YARGI PAKETİ YAPILAN HAZIRLIKLARI ORTAYA KOYDU
2015’ten bu yana Gülen Cemaati ile yolları bir şekilde kesişen ve iktidara biat etmeyen bütün iş insanlarının mülklerine çöküldü. El konmadık malları kaldı mı bilmiyorum. Peki buna rağmen 8. Yargı Paketi’nde mülke el koymayı kolaylaştıran yeni hükümler getirmeye niçin gerek duyuldu?
Yeni düzenleme sayesinde bir kişi üye olmasa bile daha kolay bir şekilde terör örgütüyle bağlantılı olmakla suçlanabilecek. Üye olmayanlara bile terör örgütü üyesiymiş gibi 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası verilebilecek.
Düzenleme ile mala el koymayı kolaylaştıran bir dizi adımlar atıldı, atanan kayyımlara getirilen koruma zırhı da “dokunulmazlık kalkanına” dönüştü.
Bütün bunlar durup dururken yapılmadı. 12 Eylül 2010’daki Anayasa düzenlemeleri, Türkiye’nin gelecek yıllarını dizayn etmek için hayata geçirildi. 8. Yargı Paketi de sivrileşen muhalifler ve irileşen cemaatlerin tırpanlanması için hazırlandı.
Türkiye’de bir el ülkedeki her türlü gelişmeyi akıl almaz bir şekilde dizayn ediyor. Kendini artık dokunulamayacak kadar emniyette görenleri, hiç beklemedikleri bir anda tahmin edilmeyecek kadar güçlü bir şekilde alaşağı ediyor.
31 Mart seçimleri sonrasında Türkiye yeni bir yol ayırımına gelecek. “Artık 4 yıl seçim yok, istikrarlı bir döneme girildi” denileceği günler hayli fırtınalı geçecek. Bu yeni dönemin nasıl olacağına ilişkin ayrıntıları önümüzdeki günlerde paylaşacağımı umuyorum.
Zaten dönüştürmüş ki; niye operasyon yapsın? cüpeliye yapıyormu? Bunların elindeki paralar Cengiz’in kırıntısı etmez:))
Güzel yorum olmuş. Cemaatin egale edilmesinin nedeni dik durması ve bağlı olduğu davanın ilkelerinden taviz vermemesidir. Diğer dini gruplar zaten devlete tabi durumdalar. Devlet herşeyi takip eder, bu bilinen durum zaten. Sıkıntı devlete karşı kafa tutmaya kalkarsanız başlar. Devletin çizdiği alanın dışına çıkar, belirlediği düşünce çizgisinden ayrılırsanız, ipler itinayla çekilir.
“Mallarinizla ve canlarinizla cihad edin” manainda ayet var, yani mal iloe cihad önce zikrediliyor, alimlere göre bu mal ile cihadin öncelikli oldugunu gösteriyor, dolayisiyla dini cemaatlerin mal mülk sahibi olmalarini yadirgamayin, mal sahibi olacaksinki veren el olabilesin, veren el alan elden üstündür.
Erdogan’in tarikat ve cemaatlere dokunma ihtimali yok. Cemaat ve tarikatlar da Erdogan’la ortak calismanin tadini aldi. Ayrica Hizmet Hareketi’ne yapilanlar onlar icin de ders oldu. Siyasi gücün karsisina cikacak gücleri henüz yok. Erdogan sonrasinda durum degisektir tabi. Erdogan kendi veliahtini atamaya calissa da, Erdogan sonrasinda en iyi kim AKP Teskilati/Diyanet/Medya/Devlet icerisindeki güc/Tarikat ve Cemaatlar vs. biraraya getirebilirse, mücadeleyi kazanacaktir. O gün tabi Tarikat ve Cemaatler önemli birer siyasi aktör olacaktir. Su an sadece sistemden yararlaniyorlar ve karsiliginda oy devisirip üyelerini devlete sokuyorlar.
iktidar önümüzdeki günlerde azınlığa düşecek. Azınlıkta olmayacakları tek şey sünnik olacak. Sünnilik cihatçılık adıyla ortaya çıkacak. Aslında yüzde 30 oy varken sanki yüzde 60-70 varmış gibi algılanacak cihatçılık sayesinde. Bu iş pkk ya karşı kamuoyu ile devam edecek. cihatçılığın hedefi pkk ve kürtler olacak. Bu noktadan sonra konu teröre dönüşecek. Pkk karıları bize helal diyecekler ve ışide dönüşecekler. İşte tarikat ve cemaatlerin sürece dahili böyle olayacak. Işidi kınayamayacaklarından ışid yani terörist olacaklar günün sonunda. böylece rejim hem bunlardan kurtulacak hem de pkk kahramanlaştırılarak kürdistan belli olacak.
Bos bir yazi, tamamen vakit kaybi. herkesce bilinenleri sadece yazmis olmak icin yazmis sayin yazar
Size yürekten katılıyorum, Bunun adı yazarlıksa hepimiz Yazarız. Google derleyicisi ya da Kahinlik veya kabadayılık, daha uygun bir vasıf bazı yazarlar için.
“Ya hep, ya hiç” diyerek bir kumar oynadınız ve kaybettiniz, Erdoğan silindir gibi üzerinizden geçti. Her şeyi istemeseydiniz, Akp ile ortak bölüşüme devam etseydiniz, su akarken testilerinizi doldursaydınız işte.
Ama yok, ille de devlet yönetecekler. Size o dünya kadar serveti, gücü veren zaten Erdoğan idi, siz azıtınca da geri aldı, işte o kadar.
Hala daha Gülen Cemaati diyor, ya ortada cemaat mi kaldı. Bırakın bu saçmalıkları, işinize gücünüze bakın, bari çocuklarınız kurtulsun.
Birazcık özeleştiri yapın, aynaya bakın. Haaa, bir de temiz, dürüst numarası yapmayın, Akp zihniyetinden farkınız ne ki.
“12 Eylül 2010’daki Anayasa düzenlemeleri, Türkiye’nin gelecek yıllarını dizayn etmek için hayata geçirildi.”
Merak ediyorum, hangi anayasa maddesi buna zemin hazırlıyor?
Sayın yazar güzel yazılarınız oldu şimdiye kadar, bu yazınızda sanki sarı ineği verenlerin de aynı tokadı, dayağı yemesini temenni etmişsiniz. ama hali hazırda hizmet dediğiniz harekete karşı mevc, bahr, kamer, cloud, sky, BM, AB, 5 büyük aile, alayı ittifak etmiş halde. danışıklı bir dövüş almış başını gidiyor, rte ölse de yaşasa da sair dini gruplar, cemaatler, aleviler, ulusalcılar, ulusolcular, uluyanlar, hdp si muhalefeti, herkes cemaatin denklem dışına çıkmış olmasından dolayı pek mutlular. çevre ve merkez mücadelesine tarih diyoruz. bedeviler ve hadariler. diğer tarikatlar ve cemaatler kendilerine çizilen sınır içerisinde top kosturdukca cemaatin başına gelen soykırıma ugramazlar. eminim cemaatten bir kısım insan baslarini ellerinin arasına alıp biz ne ara bu kadar muhalif, düşman ve kuskunler grubu yarattık alem neden bana karsi ittifak ve düşman diye sorgulama yapmıştır. merak ediyorum, bu süreçte cemaatin yaşadığı zulme karşı duran kazım gulecyuz, furkan vakfı ve ihsan eliaçığa cemaat teşekkür etmiş’midir?