ORHAN ÖZCAN | YORUM
Özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ulusların gelişiminde önemli bir yer tutan “orta sınıf “ kavramı hem sosyolojık anlamda, hem de ekonomik anlamda büyük bir öneme sahip olmuştur. 1965-1985 yılları arasında dünyanın belli başlı yerlerinde önemli bir gelişim kaydeden orta sınıf, son yıllarda tüm dünyada özellikle ekonomik olarak bir gerileme içine girmiş durumda.
Esasen çok belirgin bir tanımı olamakla beraber orta sınıf, kültürel sermayesi, eğitim düzeyi görece yüksek, çoğu ‘beyaz yakalılar’ ile görece yüksek gelire sahip ‘mavi yakalılar’ karışımından oluşan bir sınıftır. Hemen hemen tüm vergilerin muhatabı olan, kamu teşvik desteğinden yararlanmayan, Türkiye’de rahmetli Turgut Özal döneminde “orta direk” diye adlandırılan, Tansu Çiller döneminde her aileye bir ev bir araba, “iki anahtar” vaadi ile oy alınmaya çalışılan sınıf.
Toplumun omurgasını oluşturan, sürekli demokrasi talebinde bulunan bu sınıf, Türkiye’de son yıllarda önemli bir gerileme içine girmiş durumda. Son yıllardaki gelir dağılımı istatistikleri bu sınıfın giderek yoksullaştığını göstermekte. Gelir dağılımı istatistikleri, gelirin bir ülke içinde dağılımının tesbiti için yapılan bir çalışma ve metodolojisi oldukça basit ve yüzeysel bir analiz.
Ülke nüfusu beş eşit gruba bölünerek her bir yüzde yirmilik grubun gayrisafi yurt içi hasıladan aldığı paylar, tutarlar belirleniyor. Bu istatistikler son yıllarda orta sınıfın önemli bir bozulma içine girdiğini gösteriyor. Ancak özellikle 2022 ve 2023 yıllarında bu bozulma daha da belirginleşmiş durumda.
Bu istatistiklerde kullanılan gini katsayısı yöntemi ile yapılan ölçümlerde bu sınıfın önemli ölçüde gerileme kaydettiği net bir şekilde görülüyor. Özellikle 2021 ve 2022 yıllarında uygulanan heterodoks politikalar, Bakan Mehmet Şimşek’in göreve geldiğinde söylediği “rasyonel olmayan” politikalar bu bozulmanın gerçek nedeni.
1990’lı yıllar Türkiye’nin yüksek enflasyon ile yaşadığı yıllardı. O dönemdeki İstatistik Kurumu’nun (DİE) doğru olarak ve şeffaf bir şekilde hesapladığı enflasyon oranlarına göre kamu ve özel kesim çalışanlarına maaş artışları yapılırdı. O dönemlerde doğru ve şeffaf bir şekilde belirlenen/açıklanan enflasyon, aynı zamanda hissedilen enflasyondu.
Son yıllarda ise inanırlığını tamamen yitirmiş TÜİK verilerine göre maaş ayarlamaları yapılıyor. TÜİK’in enflasyon oranı, bağımsız enflasyon araştırma grubu olarak bilinen ENAG’ın açıkladığı güvenilirliği çok daha yüksek enflasyon oranının hemen hemen yarısı düzeyinde. (TÜİK’e göre yıllık enflasyon yüzde 67, ENAG’a göre ise yüzde 122)
Tüm maaş ayarlamaları ENAG’ın ancak yarısı düzeyinde olan ve gerçeği yansıtmayan TÜİK verilerine göre yapıldığından çoğunluğu ücretli çalışan bu orta sınıf aşağıya doğru gidişini sürdürüyor. Hatta aynı TÜİK, enflasyon sepetinin bileşenlerini bile açıklamayıp bu konu ile ilgili DİSK’in açtığı ve kazandığı davaya ve mahkeme kararına rağmen enflasyon sepetinde neler olduğunu açıklamamaya devam ediyor.
Geçmişte görmediğimiz uygulama ve tavırlara şahit oluyoruz ve şaşırmaya devam ediyoruz. Bütün dünyada toplumun omurgasını oluşturan orta sınıfın Türkiye’de bu şekilde giderek yoksullaşması daha ne kadar sürecek kestirmek çok zor. Ancak görünen köy de kılavuz istemiyor. Uygulanmaya devam edilen politikalar enflasyonu düşürmede yeterli olmadığından bu aşağıya doğru gidiş devam edecek gibi görünüyor.