DR. MUSTAFA YAŞAR DEMİRCİOĞLU | YORUM
Gününün tamamı caddeleri süpürmekle geçen bir temizlik işçisi, nasıl olur da anayasal düzen için bir numaralı tehdit haline gelebilir?
Türkiye’de 15 Temmuz 2016 süreci sonrası yürürlüğe konulan KHK’lar yoluyla kamu çalışanlarına yönelik yürütülen sosyal soykırım 8. yılına girerken, yakın bir gelecekte siyasi iktidar ve yargı organları delaletiyle bu sorunun çözümüne ilişkin somut bir belirti de görünmüyor. Buna karşılık KHK’lar ile oluşturulan tasfiye sürecine yönelik hükümetin ve yargı organlarının çok büyük umutlar bağladığı bir dava da sessiz sedasız AİHM önünde beklemeye devam ediyor.
Söz konusu dosyalardan biri de, Türk Anayasa Mahkemesi’nin, ‘Devletin Arınma Hakkı/Lustration İlkesi’ çerçevesinde KHK’lılara yapılan hukuksuzluğu meşrulaştırmaya çalıştığı 2018/10286 sayılı C.A. başvurusudur. Anayasa Mahkemesi tarafından hükümetin gayrimeşru uygulamaları tüm kamu çalışanlarını da ilgilendirecek şekilde ‘Lustration/Arınma’ ilkesi ana eksenine oturtulmuştur.
‘Sokakları süpürmek’ terör eylemi değildir!
Söz konusu dava Antalya Akdeniz Belediyesi’nde çalışan bir temizlik işçisinin, kapatılan bir dernek üyesi olması nedeniyle iş akdinin sona erdirilmesine yönelik bir dava olup; Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruda ortaya koyduğu ‘kabul edilemezlik’ kararı ile bu davada kabul ettiği ilkeleri tüm KHK ile ihraç edilen kamu çalışanlarına teşmil etme niyetindedir. Bir belediyede çalışanını, görevi sadece sokakları süpürmek ve çöpleri toplamak olan bir temizlik işçisini bile devletin ve ulusun güvenliği açısından tehdit olarak gören Anayasa Mahkemesi’nin red gerekçeleri eğer AİHM tarafından kabul edildiği takdirde KHK’lar ile işlerine son verilen hiçbir çalışanın artık bir kamu kurumunda istihdam edilmesi de mümkün olamayacaktır. Bir temizlik işçisine bu muameleyi reva gören yargı sisteminin, askeri personel, polis, hakim, savcı, akademik personel vb. görevi ve unvanı ne olursa olsun diğer hiçbir KHK’lı kamu çalışanını görevlerine iade kararı vermesi de mümkün gözükmemektedir.
Bireysel basvuruya konu olan uyuşmazlıkta C.A., Akdeniz Belediyesi’nde çalışan bir temizlik işçisi olup kendi beyanlarına göre görevi gün boyu cadde ve sokakları süpürmekle geçmektedir. Daha önce de yol yapım, kaldırım işlerinde çalışmış olup taşeron firma üzerinden çalışmakta iken, belediyedeki diğer işçilerle birlikte kadroya geçirilmiştir. Üye olduğu dernekte bazı akşamlar arkadaşları ile bir araya gelmekte ve dini içerikli sohbetler yapıp Kur’an okumakta ve dini içerikli sohbet kasetleri dinlemektedir. Bu faaliyetler dışında da başka hiçbir siyasi vb. içerikli faaliyetlerine şahit olunmamıştır. Ancak cep telefonunda ‘ByLock’ kaydı bulunması nedeniyle Mersin Ağır Ceza Mahkemesi kararı ile 6 yıl 3 ay hapis cezasına da çarptırılmış olup, dosyasında terör örgütü faaliyetlerine yönelik başka hiçbir delil bulunmamaktadır.
‘Arınma İlkesi’ suistimal ediliyor
Anayasa Mahkemesi önüne gelen bu uyuşmazlıkta, bir kamusal makam tarafından görevinden ihraç edilen/iş aktine son verilen bireysel başvurucunun ‘özel hayata saygı hakkı’nın ihlali çerçevesinde değerlendirmeler yapmıştır. Anayasa Mahkemesi bu davaya, önüne daha sonra gelecek ihraç davaları açısından büyük önem vermiş ve bu bireysel basvuru Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nda karara bağlanarak, 16 Anayasa Mahkemesi üyesinin tamamının ‘oybirliği’ ile kabul edilemezlik kararına dönüşmüştür.
Türk Anayasa Mahkemesi bütün yargılama gerekçelerini; Komünist Bloğun yıkılmasının ardından ‘Demir Perde’ ülkelerinde yeni yeşermeye başlayan demokrasinin tehdit altında kalmasını önlemek amacıyla eski KGB ajanlarının ve eski üst düzey komünist parti mensuplarının/bürokratlarının belli sürelerle kamu görevlerinde istihdam edilmelerini engelleyen ‘Lustration/Arınma’ ilkelerine dayandırmıştır. AİHM’in daha önce ‘Lustration/Arınma’ davalarında vermiş olduğu temel içtihatlar adeta ters çevrilerek/tersinden yorumlanarak, bu davalardaki temel ilkeler görmezden gelinerek verilen bu karar, AİHM kararlarının ne şekilde suistimal edilebileceği ve kötüye kullanılabileceğinin de açık bir göstergesi niteliğindedir.
Bir temizlik işçisi, devletin varlığını tehdit edebilir mi?
Görevi gün boyu yerleri süpürmekten ibaret olan bir temizlik işçisi; Türk demokrasisi ve Anayasal düzeni açısından öyle büyük bir tehdit düzeyine yükseltilmiştir ki, AİHM’in ve Avrupa Konseyi’nin, ‘arınma’ davalarında ortaya koyduğu temel ilkelerin 16 Anayasa Mahkemesi üyesi tarafından nasıl bu şekilde yorumlanabildiği ayrı bir inceleme konusudur. Bu dava, pilot dava olması hasebiyle Türk yargı bürokrasisindeki hakimlerin KHK sorununa bakış açılarını yansıtması açısından da emsal niteliğinde olup, KHK’lıların Türk yargı organlarına herhangi bir umut bağlayıp bağlayamayacakları açısından da büyük anlamlar barındırmaktadır.
Oysa AİHM içtihatları ve Avrupa Konseyi ilkeleri çerçevesinde ‘Arındırma/Lustration’ davalarındaki temel ilkeler şu şekildedir:
- Devletin Arınma Hakkı/Lustration; demokratik anayasal düzene tehdit oluşturan, karar alma süreçlerinde etkin olabilecek kamu çalışanlarına yönelik uygulanabilir tedbirlerdir.
- Arındırma, kamu görevlisinin unvan ve makamına göre 5 veya 10 yıllık sürelerle uygulanabilen geçici tedbirler olup, ömür boyu ve bir daha kamu görevlerine girmeyi engelleyecek şekilde uygulanması mümkün değildir.
- Arınma’ya tabi tutulan kamu görevlilerinin, temel insan haklarını ne şekilde ihlal ettiği, işkence, kötü muamele vb işlemlerdeki rolü açıkca ortaya konulmalıdır.
- Arındırma uygulamaları, bir gruba mensubiyet veya belli bir dönemde görevde olma gerekçelerine dayandırılamaz. Kollektif cezalandırma veya yaptırım şekline dönüştürülemez, suçların bireyselleştirilmesi esas olup kişinin hangi eylem ve işlemleri ile anayasal demokratik düzen için tehdit oluşturduğu ortaya konulmalıdır. Arındırma tedbiri, masumiyet ilkesine aykırı olarak uygulanamaz. Kamu görevlisinin, geçmişte yaşanılan hukuksuzluklardaki kişisel/bireysel rolü yargı organları tarafından mutlaka ispat edilmelidir.
- Arındırma işlemi, anayasal demokratik düzeni korumak için birey hakkında mutlaka başvurulması gereken zorunlu bir tedbir niteliğinde olmalıdır. Birey, kamu görevinden uzaklaştırılmadığı takdirde demokratik anayasal düzen tehdit altında kalıyor olmalıdır.
Temizlik işçisi, Anayasal düzenin korunmasını nasıl engelleyebilir?
Anayasa Mahkemesinin C.A. davasında vermiş olduğu ve bütün KHK’lılara emsal olması açısından AİHM’den gelecek kararı beklediği bu davada yukarıdaki temel ilkeleri uygulayacak olursak nasıl bir sonuç elde edebiliriz? Bir gününün tamamı caddeleri süpürmekle geçen bir temizlik işçisi, suç teşkil eden hiçbir somut eylemi ispat edilememişken bir derneğe üye olduğu, haftada birkaç akşam Kur’an okumak ve sohbet etmek için dernekte toplandıkları gerekçesi ile nasıl olur da anayasal düzen için bir numaralı tehdit haline gelebilir? Uygulanan bu tedbirde bir orantılılık veya gereklilik var mıdır? Bu temizlik işçisi, demokratik düzenin karar alma süreçlerini ne şekilde olumsuz etkileyebilecek ve anayasal düzenin korunmasını engelleyebilecektir?
Araştırma görevlisi, veterineri, doktoru, şöförü, temizlik işçisi, hemşiresi ile yüzbinlerce kamu görevlisi; KHK sosyal soykırımı ile anayasal demokratik düzeni yıkmaya teşebbüs ve terör örgütü üyeliği ile suçlu ilan edilip görevlerinden süresiz olarak ihraç edildiler. Bir temizlik işçisi üzerinden bu ihraçları meşrulaştırmaya çalışan Anayasa Mahkemesi vermiş olduğu bu kararla utançla anılmaya devam edecek ve bu karar mutlak surette AİHM’den dönecektir.