“Bunu da duyduk senden!” 

AHMET KURUCAN | YORUM 

Başlıkta okuduğunuz cümle benim Youtube programlarından bir tanesinin altını yazılan okuyucu yorumu. Devamını ben şöyle getirebilirim: “Daha ne diyeyim!”

Aynı konu özelinde çok daha galiz ifadelerle, itham edici beyanlarla düşüncelerini yazanlar var. Sağ olsunlar, var olsunlar. Her ne kadar kullandıkları üslubu benimsemesem de, “Ben olsam, hakikat arayışında içinde olan bir insan olarak böyle ifade etmezdim düşüncelerimi.” desem de kendilerine teşekkür ederim.

Konu Peygamber Efendimizin (sas) farklı vasıflara sahip olması. Bir başka tabirle ağzından çıkan her beyanın, bedenen yapmış olduğu her bir fiilin ve muttali olduğu ama susarak onay verdiği her bir eylem ve söylemin kıyamete kadar gelecek Müslümanları bağlayıcı bir değere sahip olup-olmadığı. Konunun uzmanları takdir edecektir, bir önceki cümlede hadis ilminin iki ana tartışmalı hususuna değindim. İlki sünnetin tanımı ve bu tanımı İmam-ı Şafii Hazretlerine göre yaptım. İkincisi sünnetin bağlayıcılığı.

Bu yorumun yapıldığı video değil ele aldığım hemen her konuda hadis ve sünnete bir şekilde müracaat ettiğim, onları referans olarak verdiğim, İslam ilim tarihi ve 14 asırdan beri uygulama alanı bulunan geleneğe işaret ettiğim için aslında Peygamberimizin (sas) farklı vasıflarına her zaman atıfta bulunuyorum. Konuyla alakalı hadisin bağlayıcı olup olmadığının altını çiziyorum. Her ikisini de yapmak zorundayım. Zira benim inancıma göre Kur’an Müslümanlığı, meal Müslümanlığı kavramıyla izah edilen bir Müslümanlık olmaz.

Hz. Peygamberi (sas) devre dışı bırakan, onun beyan ve uygulamalarını kaale almayan bir Müslümanlık olmaz. Düşünün Kur’an kendisine nazil olmuş, tebliğ, tebyin, ta’lim ve tatbik yani mesajı ulaştırma, açıklama öğretme ve uygulama zorunluluğu olan bir Peygamber’in (sas) sözlerini ve davranışlarını yok sayacaksınız, ardından Kur’an hakkında yorum yapacaksınız. Bu Kur’an’ın kendisine indiği Hz. Peygamber’e (sas) tanımadığınız yorum hakkını kendinize tanımanız anlamına gelmez mi?

Bununla beraber, “Peygamber Efendimiz’in (sas) her bir sözü, uygulaması ve onayı da kıyamete kadar Müslümanları bağlayıcıdır, bunun dışına çıkılamaz.” diyerek izah edilebilecek bir yaklaşım da yanlıştır. Zira bu tarihi durdurmak ve dondurmak anlamına gelir. Müslümanlığı yaşamak ancak ve ancak 14 asır öncesinin şartlarında mümkün olur demektir. O zaman film platformlarında olduğu gibi 14 asır Mekke ve Medine’lerini inşa  edelim, Müslümanlar olarak o şartlar altında yaşayalım. Bu mümkün mü Allah aşkına?

Doğrusu nedir? Doğrusu Peygamber Efendimiz’in (sas) o söz, fiil ve onaylarını sahip olduğu vasıflara uygun bir şekilde ayırımda bulunmak ve İlahi mesajı bizlere ulaştırdığı, açıkladığı, öğrettiği ve uyguladığı (tebliğ, tebyin, ta’lim ve tatbik) peygamberlik vasfıyla yaptıklarını ayniyle almak, diğer vasıfları ile yaptıklarını da yoruma tabii tutmaktır. Nitekim İslam ilim tarihi boyunca bizim ulemamız bunu yapmıştır. Kaldı ki peygamberlik vasfıyla yaptıkları bile “Ef”al-i Mükellefin” adı altında farz, vacip, sünnet, müstehab, mübah, haram, mekruh ve müfsid diye 8 ayrı kategoriye ayrılmıştır. Mesela mübah ne demek? Yaparsan sevap kazanırsın, terk edersen günah olmaz demek değil mi? Fakat Allah Rasulü yapmış! Düşünün.

Fakat o yorumları yazan insanlara da hak vermiyor değilim. Belki hayatlarında ilk defa duydular bunu ve onun için diyorlar “Bunu da senden duyduk ya!” diye. Ben de benzer şeyler demiş ve düşünmüştüm yıllar öncesi İlahiyat fakültesi talebeliği yıllarımda hocalarımdan bunu ilk defa duyduğumda.

Bakın ben şimdi hiç yorumsuz bir şekilde benden önce bunu diyen ulemanın isimlerini, ölüm tarihleri ve yaptıkları sünnet taksim aktarayım.

Ikili, taksim:

1-Süneni hüda ve sünen-i zevâid. Sünen sünnetin çoğulu. Hüda sünnetleri dediği Peygamber Efendimizin peygamberlik vasfıyla yaptığı ve kıyamete kadar her Müslümanı bağlayan söz ve davranışları. Zevaid ise bunun haricindeki her şey. İmam-ı Azam Ebu Hanife (ö. 150)

2- “Sünnet iki çeşittir: Birincisi, amel edilmesi farz, terk edilmesi küfür olan sünnettir. İkincisi, amel edilmesi fazilet, terk edilmesi ise sakıncalı olan sünnettir.” (Ebû Abdillâh Mekhûl b. Ebî Müslim Şehrâb b. Şâzel eş-Şâmî ed-Dımaşkī el-Hüzelî ö. 112)

Üçlü taksim: Fetva, hüküm ve devlet başkanlığı vasıfları söylediği sözler ve yaptığı davranışlar.  (Ebû Muhammed Abdullāh b. Müslim b. Kuteybe (ö. 276)

Dörtlü taksim: Teblig, fetva, kaza/yargı ve imamet/devlet başkanlığı. (Ebü’l-Abbâs Şihâbüddîn Ahmed b. İdrîs b. Abdirrahmân el-Mısrî el-Karâfî ö/ 684)

Beşli taksim:

  1. Hem Hz. Peygamber’in yapması hem de bizim yapmamızın emredildiği imtisali fiiller.
  2. Hz. Peygamber’in insan olarak yaptığı cibilli/fıtri fiiller.
  3. Hz. Peygamber’e has olan fiiller.
  4. Kur’an’daki mücmel hükmü açıklayan fiiller.
  5. Bu dört grubun dışındaki fiiller. (Ebu’l Huseyn el-Basri (ö. 436)

Yedili taksim:

  1. İmtisali fiiller.
  2. Cibilli fiiller.
  3. Hz. Peygamber’e has olan fiiller.
  4. Mücmel bir hükmü beyan eden ve mutlak bir hükmü takyid eden beyani fiiller.

5.İmtisali, cibilli, Hz. Peygamber’e has olan ve beyani fiiller olmayıp sıfatı bilinmeyen fiiller.

  1. Sıfatı bilinmeyip Hz. Peygamber’in yaptığı fiiller.
  2. Hz. Peygamber’in kendisinde ibadet (kurbet) kastı bulunmayan fiiller. (Şah Veliyyullah ed- Dihlevî (ö. 1176)

Onikili taksim:

1-Teşri/yasama

2-İfta/fetva

3-Kaza/yargı,

4-İmaret/devlet başkanlığı

5-Yol Gösterme (rehberlik)

6-İnsanları barıştırma

7-Danışana fikir verme

8-Nasihat

9-İnsanları mükemmel hallere teşvik

10-Hakikatları öğretme

11-Te’dib/azarlama

12-Fıtrî/cibilli halleri. (Tahir b. Aşur (ö. 1973)

Şimdilik bu kadar. Aslında konu cok uzun. Sünnetin teşri yani yasamadaki yeri adına umarım bir fikir vermistir bu taksimler ‘Bunu da senden duyduk ya!’ diyen iyi niyetli ve dini duyarlılığına inandığım kişilere. Zaten inanmasam bu kadar zaman harcamaz, güler geçerdim.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

11 YORUMLAR

  1. Bir tane Filistin haber yapmadınız ya!
    Aman bizim adımıza bişey yapmayın dediniz ya! Bireysel yapın yapacaksanız dediniz ya! Hepiniz DİLSİZ SEYTANSINIZ. Yazıklar olsun. Allah sorsun!

  2. Ahmet hocam teşekkürler.

    Ancak bana gelen Prof Mehmet OKUYAN hocaya ait olduğu söylenen şu mesaja bir değerlendirme yapar mısınız?

    Bu mesajda Şefaat ve Salavat maddeleri hatalı olduğunu düşünüyorum. Ama diğerleri?

    Bu konuyla ilgili bir yazı da kaleme alabilirseniz sevinirim..

    KURAN’DA VAR OLDUĞU SANILAN
    YOKLAR DİZELGESİ:

    1- Tüm Şefaat sadece Allaha aittir. Şefaat ya Resullulah, ya Ali, ya Geylani, ya Gavs vs. yok
    2- Mehdinin geleceği yok
    3- Kabir hayatı, kabir azabı yok
    4- Miraç yok.
    5- Kadercilik yok
    6- Recm cezası yok
    7- Hac ayları 4 aydır, dileyen 2 günde dileyen daha fazla günde işini bitirir ve döner. 10 günlük hac süresi yok
    8- Hac’da şeytan taşlama, hacerül esved taşına el yüz sürme yok
    9- Mezhepler yok
    10- Altın/İpek erkeğe haramdır, yok
    11- Bir şeyhe veya tarikata bağlanma yok
    12- Kıyamet alametleri yok
    13- Erkek/Kadın sünnet olmak yok
    14- Hayızlı/lohusa kadınlara ibadet yasağı yok
    15- Kuran’ı anlamadan sevap için okumak yok
    16- Ölüye Kuran okumak, sevap transferi yapmak yok
    17- Bir insandan Tevbe almak vermek, rabıta yapmak, dönmek, kafa sallamak yok
    18- İnfakta/zekatta kırkta bir yok. Malın biriktikçe ihtiyacından fazlasını imanın/samimiyetin/takvan oranında verirsin
    19- Erkeğin kişisel üstünlüğü, kadının erkeğe itaati yok. Sorgusuz itaat Allahadır.
    20- Evliya (Allah dostu), keramet sahibi yok
    21- Mevlid yok
    22- Salavat yok
    23- Sünnet namaz zorunluluğu yok
    24- Arapça dua etmek ve Arapça namaz kılma zorunluluğu yok
    25- Muska/Büyü/Nazar yok
    26- Cuma namazı sadece erkeklere farzdır diye birşey yok. İman eden her erkek ve bayanlara farzdır.
    27- Kölelik/Cariyeliği teşvik yok
    28- Kadının uğursuzluğu, cenazeden uzak tutulması, sadece erkeğin cenaze namazı (duası) kılması yok. Cenaze namazı cenaze duasıdır.
    29- Kaza namazı yok
    30- Haremlik/Selamlık şartı yok
    31- Kadının sesi haramdır yok
    32- Kutsal günler/Kandiller yok. Sadece Kadir gecesi özeldir
    33- Bazı ayetleri veya duaları belli sayıda okuyup üflemek ve bundan murad beklemek yok
    34- Sırat Köprüsü yok
    35- Kuranın saydığı haram yiyecekler dışında kalan yiyecekler kültürel, tercihler ve alışkanlıklar ile ilgili meselelerdir. Kafaya göre haram koymak yok.
    36- Erkeğin kadını dövme yetkisi yok.
    37- Dua ederken el açmak, âmin demek zorunluluğu yok
    38- Teravih namazı yok
    49- Sağ el / Sağ ayak saçmalığı yok.
    40- Her askerde veya savaşta ölenin şehit olması gibi birşey yok
    41- Boşanma yetkisinin yalnızca erkeğe ait olması yok
    42- Ölüye telkin ve ıskat yok
    43- Takva kıyafeti (sakal, cübbe, sarık vs.) yok
    44- Sorgulamadan bir fikre, bir şahsa tabii olmak yok.
    45- Kuranın tüm emir ve yasakları farzdır. Sadece 32 veya 52 farz yok
    46- Kuranda 6236 ayet var, 6666 ayet yok.
    47- Çocuk yaşta evlilik yok
    48- Namus/zinada kadın erkek farkı yok.
    49- 61 gün oruç tutma cezası yok
    50- Türbede dilek dilemek yok
    51- Tasavvuf, gavs, kutup, şeyh, seyyidlik İslamda yeri yok
    52- Kuran anlaşılması zor bir kitaptır yok
    53- Deve idrarı içen ve iç diyen bir resul yok
    54- Resul ve Nebi var, Peygamber kelimesi ise kuranda yok
    55-Kuran okumak için abdest şartı yok
    56- Sakala cilet vurmak haramdır diye bişey yok
    57- Cehennemde yanıp çıkma yok
    58- Din değiştirenin(Mürtedin), namaz kılmayanın, içki içenin, zina yapanın öldürülmesi diye bişey yok
    59- Sakalı şerif, nalı şerif, hırkayı şerif, Kabak, hurma, zemzem, tesbih, seccade vs. kutsaldır diye bişey yok
    60- Sevap kazanmak için kertenkele, kara köpek vs hayvanları öldürmek yok. Uğursuz hayvan yok .
    61- İslami bir isim koymadan ve sünnet olmadan müslüman olamazsın diye bişey yok
    62- Hadisler kesin peygamber sözüdür diye birşey yok
    63- Hadis, Fıkıh kitaplarında kuran dışında hükümler vardır diye bişey yok
    64- İsrailiyat yok (Adem Havva hikayesi vs. tevrat, mişna, incil ve kilisenin öğretilerini içeren kaynaklarından alınmış, bazen uyduruk bazen gerçek kişiler hakkındaki hurafat)
    65- Zerdüştiyyat yok (asıl ismi Çinvat köprüsü olan sırat köprüsü veya miraç gibi hurafeleri içeren zerdüştlükten alınmış hikayeler.)
    66- Kadın tek başına seyahat yapamaz diye birşey yok
    67- Akıl, bilim karşıtlığı yok.
    68- müzik, resim, fotoğraf, şiir, haykel, satranç haramdır diye birşey yok
    69- Cennetle müjdelenen, kusursuz sahabi yok.
    70- Peygamberin sürekli aynı sözlerle kendisine dua ettirdiği bir ezan duası yok.
    71- Peygamberimiz namazda otururken kendi kendisine selam verdiği, müminlerinde namazda, Allahın huzurunda otururken peygambere selam çaktığı bir Tahiyyat duası yok. Burada hitap direk peygamberedir, oysa ölümsüz olan ve seni heran duyacak olan Allahtır.
    72- Kara çarşaf, peçe yok
    73- Dini kullanarak para kazanmak yok
    74- Kuran dışında haram helal koyan bir resul yok
    75- Kuran evrim/tekamül teorisine karşıdır diye birsey yok
    76- Adem ilk beşerdir diye birşey yok. Adem İlk sorumluluk sahibi insandır
    77-Mesih Isanın ineceği, deccalin çıkacağı gibi masallar yok
    78-Sünnilerin bahsettigi Kelime-i şehadet ve Amentü Kuranın hiç bir ayetinde yok
    79- Ölünün ardından ziyafet vermek, 7, 40, 52 yok.
    80- İslamda halifelik diye özel bir kurum, makam yok.
    81- İslamda babadan oğula geçen saltanat yok.
    82- Dini yaymak için ülkeler fethetmek yok.
    83- Aynı dinden, aynı meşrepten olmayanı düşman görmek yok.
    84- Arap gelenek, görenek ve adetlerini sünnet diyerek pazarlamak yok.
    85- Kan akması veya kadına dokunmak abdesti bozar diye bişey yok.
    86- Camii ve mescidlere Allahın ismi dışında başka isim/isimler asmak yok.
    87- Minarelerden, haddi aşan sözlerle Peygamberin aşırı yüceltildiği bir selâ çağrısı yok.
    88- Allahla, Peygamberle rüyada görüştüm sahtekarlığı yok.
    89- Arapça kutsal bir dildir diye bişey yok.
    90- Kuran’dan başka dinin kaynağı yok.

    İlahiyatçı
    Prof. Dr. Mehmet Okuyan

    • Buna hadis inkarcılığı ve Kur’an müslümanlığı diyoruz. Yani bunlara göre Peygamberimiz sadece o asra ve o asrın insanlarına gelmiş, Kur’an’ı o insanlara öğretmiş ve sonra da vazifesini tamamlayıp gitmiş. Ondan geldiği söylenen söz ve davranışlar diye bir şey yoktur, yani Peygamberin sünneti diye bir şey yoktur. Dinin tek kaynağı Kur’an’dır, Peygamber ise sadece o kitabın getiricisidir (haşa). O yüzden de Kur’an’da açıkça belirtilmemiş hiçbir şeye inanmazlar. Hocaefendi zaten bu tiplerle ilgili birçok kez vaaz ve kitaplarında bir şeyler söylemiş, Kur’an müslümanlığını sapıklık olarak nitelendirmiş ve Peygamberimizi sadece bir postacı gibi görenlere ağır eleştirilerde bulunmuştur. Hangi kitabında hatırlamıyorum ama bir kitabında ‘Peygamber postacı değildir’ şeklinde bir yazısı vardı.

      Bu maddelerden her birine bir cevap vermeye gerek yok çünkü bu maddeler genel olarak hadisleri ve Peygamberimizin sünnetini inkar etmekten doğan şeyler. Hadisleri inkar ettiğinde zaten hadislerde yazan ve Kur’an’da geçmeyen her şeye ‘bu dinde yoktur’ demiş oluyorsun. Zaten en sonki madde diğer tüm maddelerin sebebi. Kur’an’dan başka kaynak yoktur dediğinde Peygamberin söz ve davranışlarını göz ardı etmiş oluyorsun. Sünneti inkar eden insanlar kendilerini çok aydınlanmış gibi görürler ama aslında günümüzün IŞİD’inden bir farkları yok çünkü IŞİD gibi örgütler eski zamanın Haricileri gibidirler ve bunlar da Kur’an dışında hiçbir kaynağa ve yoruma bakmazlardı. Oysa sadece Kur’an’ı okuyup ayetlerin hangi sebeplerle indirildiğine ve Peygamber tarafından nasıl yorumlandığına bakmadığında, yani Peygamberi yok saydığında o ayetleri herhangi biri çok daha aşırı ve fanatikçe yorumlayıp gayrimüslimlerin katline cevaz verebiliyor, verdi de. Neyse, uzun konular bunlar.

  3. Bu son yazidan da anlasildigi uzere, mezhepler ve 1000 sene once yasamis bazi imamlarin koydugu bazi kurallar, tespitler olmazsa islam diye birsey olmayacak, komple havada asili kalacak…

    Sanki Allah dini onlar uzerinden bize gondermis, onlarin akli var, dusunebiliyorlar ama biz hasa onlarsiz herhangibir akil yurutemiyoruz..

    Kulaktan duymak, aracilardan okumak, ogrenmek, sorgulamadan, akil suzgecinden gecirmeden, neden diye sormadan dogru kabul etmek ne kadar kolay degil mi!

  4. Kurucan Sormus, „Bu Kur’an’ın kendisine indiği Hz. Peygamber’e (sas) tanımadığınız yorum hakkını kendinize tanımanız anlamına gelmez mi?“
    Cevap Gelmez…
    Cok sacma gereksiz ilgisiz sacma bir yazi olmus. Hangi eyleme yapmak isstedigini söyle hemen sana bir hadis bulayim.

  5. Hemen her insanın her konuda belli kanaatleri vardır. Herkesin kanaati, her zaman için doğruluk ve gerçekçilik bakımından aynı isabet düzeyine sahip değildir. Bir kanaatin kuvvetli ve zayıf olduğunu belirleyen bir dizi faktör söz konusudur.Eğitim düzeyi, deneyim, derin düşünme, farklı fikirlere açık olup olmadığına, farklı kaynaklardan beslenip beslenmeme bunlardan sadece bazılarıdır. Özellikle bu faktörler kanaatlerimizin isabet oranını artıran ve azaltan unsurlardır.

    Kanaatlerimiz kısaca tavır, tutum ve davranışlarımızı etkiler. Hatta çoğu zaman bunları birebir olarak belirler denilebilir. Bu sebeple, doğruluk bakımından kuvvetli kanaatleri olan bireyler haline gelmemiz son derece önemlidir.

    Bir kanaat edinme sürecinde Kur’an dahil, hangi kaynağı baz alırsak alalım, yola hangi referansla çıkarsak çıkalım, sonuçta işin içine insan zihni gibi, algı gibi bazı unsurlar girdiği için her kanaat edinme işlemi aynı zamanda beşeri bir süreçtir. Kanaatleri tamamen beşeri olan zihinsel işlemlerin bir ürünü olduğunu asla gözlerden uzak tutmamalıyız. Bu sebeple hiçbir kanaate, yoruma ve görüşe “ilahi” denemez, kutsallık atfedilemez.

    Çok yönlü, çok çeşitli kaynaklardan beslenmek sadece kanaatlerimizin isabet derecesini etkilemez; aynı zamanda bu, analiz eden, toptancı olmayan, meseleleri kategorik değilde parça parça ele alan, bu sebeple daha adil düşünüp daha adil kararlar verebilen erdemli bireyler olmamızı da sağlar. Éğitimli insan derken, bu insanlardan daha mantıklı ve erdemli şeyler beklerken aslında farkında olmadan bu gerçeğin altın çizmiş oluruz. Bu kişilerin çok kitap okuduklarını , çok bilgi öğrendiklerini düşünür, zımnen de olsa bunun beklediğimiz sonuca hizmet eden faktörler olduğunu kabul ederiz.

    Allah Zümer suresi 18 . ayette “Sözü dinleyip de onun en güzeline uyanlar var ya. İşte onlar Allah’ın hidayete erdirdiği kimselerdir. İşte onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir.” der. Burada “Her sözü dinleyin, en güzeline uyun” denildiği ve akıl sahibi olmanın övüldüğü çok açıktır. Zaten en güzeline uyabilmek için baştan bilinmeyen daha az güzel olan , hatta hiç güzel olmayan başka sözleride dinlenmiş olması arasından bir seçim yapılması gerekmektedir.

    İnanan bir insan için dini referans bu olduğu halde, bugün bir çok dini grup kendi bağlılarına , habire kendi tek yanlı ezberlerini tekrar ettirir. Bu kadim kodlama geleneği sebebiyle, bugün bu coğrafyada insanların çoğu farklı sözleri ve fikirleri dinlemez, Bir kişi belli bir alanda 9 doğrudan da bahsetse onun bir yanlışını gördüğünde kendisine önce bir kulp takar, sonrada o kişiyi defterden hemen siler. Bir “hata” için dokuz doğruyu harcayan, insana ve emeğe bu kadar çabuk kıyan, muhatap olduğu insandaki tüm insani değerleri sadece fikrine ve inancına indirgeyen, herkesi kendi fikrine ve inancına göre yargılayan bir insan adil ve hakkaniyetli olabilir mi? Bu kadar çabuk ve kolay harcayan bir insanda emek bilinci, insaf, hak ve adalet duygusu olabilir mi?

    Bu coğrafyada yaşayan insanların çoğu, sürekli olarak aynı ya da benzer kaynaklardan beslenenirler. İşin ilginci de bu tutumu en makul tutum, dinen en uygun itikadi tavır zannederler.

    Böylece çok yönlü olarak beslenemezler, çözümleyici nitelikli analizlere imkan sağlayan “analitik zeka” gelişiminden yoksun kalırlar. Hep aynı şeyleri okuyarak, hep aynı veya benzer kaynakları dinleyerek iyice içine kapanırlar, bir bakıma ufukları körelir ve hipnotize olurlar. Birçok konuda gerçeklikle bağları kopar, yeni bir hakikatle karşılaştıklarında kolay kolay kabullenemez duruma gelirler. Ufacık yaşlarda dini eğitim verme arayışlarının altında aslında çocukları daha yolun başında istenilen kalıba sokma, böylece onları ömürleri boyunca başka fikirlere başka olası hakikatlere kapama arayışı yatar. Bu sebeplede bu coğrafyada milyonlarca insan ana babasının subjektif hakikatlerini kendi mutlak gerçeği zannetmeye, kalan ömrünü duyumlarını cennetin en istisna anahtarı sanarak yaşamaya devam eder.

    Oysa Kur’anda inanaların “işittik ve itaat ettik” (Nur, 51) dedikleri belirtilir. Bir Müslümana yaraşan tutum, gerektiğinde hatasını görebilmek ve tanık olduğu hakikat karşısında hiç gocunmadan “işittim ve itaat ettim” diyebilmektir.

    Bu tutum aynı zamanda bilimsel bir tutumdur da. Bir bilim insanı önce, elindeki bazı bilgilerden hareketle bir hipotez ileri sürer. Ancak farklı bir veri / bulgu ile karşılaştığına eski hipotezini hemen çöpe atar, yeni bilgi üzerinde durmaya, onu üzerinde çalışmaya başlar. Bu konuda asla bağnazlık göstermez. Bunu bir gurur ve inat meselesi yapmaz. Görüldüğü üzere bilimsel tutum aynı zamanda Kur’an eksenli, adaletli ve vicdanlı bir tutumdur. Burada hem “sözü dinleyip en güzeline uyma” hemde “işittim itaat ettim” ilkesine riayet etme söz konusudur. Bu telakki sizi bu tavrı göstermekten alıkoyuyorsa onun itikat ve inaç olması dinen muteber olduğunu göstermez. Onun bilimsel ve pozitivist bir metot olması da batıl olduğu manasına gelmez.

    Yeni bir sözü dinlememek sahip olunan eski/yerleşik bilgiden hiç kuşku duymamak esasında duyguları temel ölçü alarak davranmaktır. Bu ise hakka kıymak , en azından hakikate kıymayı göze almak demektir ki hiç de rasyonel olmayan bu tutum, aynı zamanda dinen nefsi ilah edinmektir. Bu tutum nefsi ilah edinmek olup olmadığını tespiti sadece dini ilim işi değildir, doğru algı meselesidir. Bir ev alacakları zaman en az 15-20 daire dolaşan, ilk denk geldiği emlakçıya asla teslim olmayan insanların sıra ahiret yurdunda cennet köşkü satın almaya gelince, günü birinde hasbelkader tanıştıkları bir dini telakkiye hemencecik sarılmaları, daha da onun hakkında zerre şüphe duymamaları ne korkunç bir ticarettir. Ebedi bir hayata sahiden inanan insan işi şansa bırakabilir mi? Normalde uyku dahi uyuyamaması, “Acaba ne olur ne olmaz” demesi ihtiyat kaygısı nedeniyle gece gündüz hakikat üstüne hakikat araması gerekmez mi? İnanan insanların çoğu aslında ahirete gerçek manada iman etmezler. Sadece bunu kendilerine itiraf edemezler. Bilinç düzeyindeki yüzeysel bir maskeli imanla bilinçaltındaki köklü ama gizli inkar arasında yaşayıp gitmeye devam ederler.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin