AHMET KURUCAN | YORUM
1446 Tokat doğumlu. İlk hocası babası. İstanbul’da mantık, felsefe, kelam ve matematik eğitimi görmüş. Fatih Sultan Mehmet tarafından saray kütüphanesine tayin edilmiş. Bu görevi sırasında birçok kitabı mütalaa etme imkanına kavuşmuş.
Fatih ve II. Beyazıt zamanında Filibe, Edirne, İstanbul ve Bursa medreselerinde müderrislik yapmış. Zındıklık ve ilhâd suçlamasıyla karşı karşıya kalmış ve idam cezasına çarptırılmış. İnfazı 1495 yılında Molla Lütfi’nin kelime-i şehadeti haykırışları altında gerçekleşmiş.
Kimden mi bahsediyorum? Molla Lütfi’den. Asıl adı Lütfullah. 14 tane eseri olan, yıllarca medreselerde üst düzey öğretim üyesi olarak görev yapan Molla Lütfi neden idam edilmiştir? Gerçek sebep Yavuz Sultan Selim dönemi şeyhülislamlarından Kemalpaşazade’nin görüşüne göre “hased-i akran.” Yani yaşıt olduğu meslektaşlarının kıskançlıklarından.
“Çeşitli hileler icad ettiler, tuzaklar kurdular, onun zındık ve mülhid olmadığına ben şahidim.” Evet, bunu diyenler o kadar çok ki tarih kitaplarının kayıtlarında ama buna rağmen idam edilmiş Molla Lütfi.
Pekala suçlamalar neler?
Nübüvveti inkar, sapıklık, halkı ifsad, mezhebi geniş olma vb. Bu iddiaları destekleyecek somut örnekler var mı? Yok. Sadece iç boş ithamlar, iddialar ve belki de yalan ve iftiralar.
Kaynaklarda bir tek şey zikrediliyor. O da “Namaz dedikleri kuru eğilip kalkmadır; faydası yoktur.” dediği. Halbuki Taşköprüzade’nin Şaka’iku’n-Nu’maniye fi-Ulemai’d-Devletu’l-Osmaniye eserinde anlattığı üzere bu sözün sarfedildiği derste bulunan Kıvamuddin isimli bir talebesi olayı şöyle anlatıyor.
Molla Lütfi, Hz. Ali’nin bir savaşta vücuduna saplanan okun çıkartılması için namaza durmuş, huşu içinde namaz kılarken ok çıkarılmış ve hiç acı çekmemiş. İşte bunu anlattıktan sonra demiş ki: “Asıl namaz budur; yoksa bizim kıldığımız namaz kuru kalkıp eğilmekten ibarettir; onda da fayda yoktur.”
Hakikat-i hali Allah bilir. Tarih kitaplarının kaydettiği malumatlar bu çerçevede.
Molla Lütfinin idamının üzerinden tam 528 yıl geçti. Dile kolay, 5 koca asır. 5 tane yüzyıl. Pekala değişen ne? Hiçbir şey. Neden? İnsan fıtratı değişmiyor da ondan.
Hased insan fıtratına ait bir özelliktir. Yaratılışında vardır kıskançlık insanın. İmtihan adına verilmiştir insana Allah tarafından. Öyleyse insan, fıtratında, mayasında, kimyasında, özünde olan bu hased duygusunun varlığının farkına varmalı önce. Ardından da onu regüle etmesini öğrenmeli ve etmeli.
Meşhur bir ayrımdır malum.
“Onda var bende yok ama haketti; onda var ama bende yok; bende yoksa onda da olmasın ve sadece bende olmalı, başkasında değil!”
Alın size 4 ayrı zihniyet ve dört ayrı duruş. Hangisi sizin karakterinizi yansıtıyor? Lütfen düşünün.
Eğer “Onda var bende yok ama hak etti. Sahibi olduğu mesela bu malı-menali elde etmek için gecesini gündüzüne kattı. Geleceği önceleyerek çok güzel yatırımlar yaptı. Şimdi de onun karşılığını alıyor. Allah bereket ihsan etsin. Daha çok versin.” diyorsanız, diyebiliyorsanız insansınız.
“Onda var ama bende yok.” noktasında duruyorsanız tehlikeli sularda yüzmeye başlamışsınız demektir. Aman dikkat! Ne kadar yüzme biliyor olursanız olun yüzmeye başlayacağınız su yatakları derindir. Kıvrımlıdır. Kendinizi saldığınızda aşağıya doğru sizi sürükler. Bazı yerlerde vakum gibi içine çeker. Kontrolünüzü kaybeder, kayalara, taşlara çarparsınız, kafanızı yararsınız belki de ölürsünüz.
“Bende yoksa onda da olmasın!” diyorsanız eyvah! Demek ki size yapılan nasihatları dinlememişsiniz. Haydi çevrenizdeki tecrübeli ve bilgili insanları dinlemediniz bari Hz. Peygamber’i (sas) dinleseydiniz! Gerçi o bilge kişiler bunu da size aktarmışlardır ama demek ki siz kâle almadınız, hissiyatınıza, nefsâni arzularınaza yenik düştünüz. O (sas) şöyle demişti malum: “Hasetten sakınınız. Çünkü ateşin odunu yediği gibi haset de iyi amelleri yer bitirir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 44)
Madem şimdiye kadar dinlemediniz, bu aşamada dinleseniz iyi edersiniz.
Ve son aşama, “Sadece bende olmalı, başkasında değil” durağında ârâm eylediyseniz sanırım size yapabilecek bir şey yok. Sadece bir hatırlatmada bulunabilirim: Ebu Hüreyre’nin rivayet ettiği hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (sas) buyurur ki: “Bir kulun kalbinde iman ile haset bir arada bulunmaz.” (Nesâî, Cihâd, 8)
Ne yazık ki bu aşamada bulunan insanın yapacağı her türlü eylem kendisini içten içe yiyip bitirmesine yeter. Keşke bununla sınırlı kalsa. Bir de karşısında hased ettiği insanın hayatı var. Ona da kasdeder. Tıpkı Molla Lütfi’de olduğu gibi.
Üstad, yazının başında verilen hikaye ile sonunda verilen mesaj çok ilgisiz. Ha çok zorlarsanız bir yere bağlanır.
Sanki yazıda verilen mesaj; Molla Lütfi gibi beni de çekemeyenler var. Beni tebrik, takdir, tebcil edecekleri yerde haset ateşinde yanan nadanlara bir ikaz sadedinde yazılmış gibi.
İçinizi bilmem, eğer bu minvalde ise zaten yazınız sizin öyle çok da haset edilecek bir ilmi ve edebi seviyede olmadığınızı gösteriyor. Ayrıca bu şekilde bir meydan okuma da manevi derekenizin ölçüsünün ispatı. Kısaca secaat arzederken, sirkatiniz ortaya çıkmış.
Ahmet bey unutmayın ki bir cüce ne yaparsa yapsın bir yere kadar dev rolü oynayabilir. Siz yazdıkça boyunuzun ölçüsü de olduğu gibi ortaya çıkıyor vesselam.
Nedense bende de benzer duygular olustu! Ozellikle yakin zamanda ustu kapali kendisini hedef alan diger molla abi/yazarlarin buradan ya da ozellikle X’ten yaptigi ciddi itham edici postlardan sonra.
Zat-i âlisine bir nasihat de okuyucudan olsun:
“ Müminin ferasetinden sakının!. Çünkü o Allah’ın nuruyla bakar.” (Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’an, 16, Suyûtî, elĞCâmiu’sĞSağir, 1, 24)”
Emre bey, ya burdaki FERASET ve NUR sizin tarafta deği de öteki tarafta ise..? Nereden emin olacağız, nasıl ölçeceğiz bu NURU ve FERASETİ? Ya Ahmet Kurucan ve onun gibi düşünenler FERASETLİ, NURLU ise? Ölçek, ölçüt, mizan, kıstas ‘MOLLA’ olmak mıdır?
Kistas ‘molla’ olmak degildir, zira yazarimiz da o kategoridedir. Eger yazar yorumlari okuyorsa ona bir hatirlatmadir.
Hadisin olcusu belli: ‘mu’min olma!’ Mu’min olmanin da kistaslari ‘ehl-i sunnet vel cemaat’ icin bellidir. Yazarimiz, evin boyasi mavi mi olsun, kirmizi mi olsun mevzularinda fikir beyan etmiyor. Agizdan lafiz olarak ciktiginda bile insani kufre sokacak mevzularda, sanki bir otoriteymis gibi, kendisini ‘muctehid’ sanarak, ‘ictihad’larda bulundugunu iddia ediyor. Tabii, soyledikleri cogunun nefsini oksuyor. Akitin korunmasi konusunu umursamayanlara ne desen bos!
Yazar ise, eski bir ‘molla’ olarak, icinde olmemisse vicdanini dinlerse belki Allah(cc) tekrar durmasi gereken yeri bulmayi lutfeder. Ya da egosunun altinda ezilmeye devam edebilir; kendi tercihi. Emr-i bil ma’rufun farz olmasi gibi, nehy-i anil munker de farz; hic yokdan dilimizle yapmaya cabaliyoruz biiznillah. Mesele bu; anlayana!
Hadisin olcusu BELLİ: ‘mu’min olma!’ Mu’min olmanin da kistaslari ‘ehl-i sunnet vel cemaat’ icin BELLİdir.
Emre bey, BELLİ OLAN hangi hususta/düşüncede/fikirde… Ahmet Kurucan, hatalıdır? Adamın kişiliği ile uğraşacağına, YANLIŞ dediğin hususu, şuraya yazıver de, biz de BELLİ OLAN o ölçüye göre test edelim.
Bence bunu kendisi icin degil, Hocaefendi’yi kiskananlar icin soyledi.
İsmail bey,
Ahmet beyin yazdıklarındaki varsa, yanlışını yaz, yanlışını göster, yanlışı nerede? Sizin yaptığınıza, mantıkta ‘safsata’ derler. İsterseniz okuyunuz. 2000 yıllık geçmişi olan bir ilimdir.
Olmamis. Katabay konularina girilmemeliydi. Bu adamin elinden konu calmak degilse baska ne. Molla Lütfi söyle bol magazinli, bol linkli bir yaziyla köpür köpürmeliydi, gözlerimizin icine sokulmaliydi, Osmanli´nin bildigin AKP hükümeti gibi bi sey olduguna, hatta onun sebebi olduguna bi kez daha iman etmeliydik. Bir kez daha bunlarla yüzlesmezsek adam olmayiz sonucuna varmaliydik. AKP falan istemiyorsak ise Osmanlidan degil, Hz. Osman´dan baslamaliyiz, insanoglunun nefsi yoktur, bin yil önce azmettiren asil failleri yargilamaliyiz demeliydik. Bu böyle olmamis.
bin yil önce azmettiren asil failleri yargilamaliyiz…
Raci bey, ölenler VE öldürenler, Ahirette olduğuna göre, YARGILARI ÖTEYE KALMIŞTIR. Aklın yolu bu…