İnsanlığa Karşı Suçlar Konferansı: Uygur nüfusu yok ediliyor

Belçika’daki KU Leuven Üniversitesi’nde 24-25 Kasım tarihlerinde organize edilen Crimes Against Humanity in 21st Century: The role of International Organisations (21’inci Yüzyılda İnsanlığa Karşı Suçlar: Uluslararası Kuruluşların Rolü) başlıklı uluslararası konferans devam ediyor.

Konferansın ‘Devlet Suçları ve İnsan Hakları’ ikinci panelinde Londra Queen Marry Üniversitesi’nden Penny Green’in, ‘Soykırımın kolaylaştırılması: Birleşmiş Milletler’in Özel Durumu Üzerine Gözlemler’ isimli sunumunun ardından SOAS’dan Aziz Isa Elkun, insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında Çin’in Uygur Soykırımı masaya yatırdı.

Elkun; Çin’in Uygur soykırımını, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana bir ülkenin belirli bir etnik kökene karşı açıkça işlediği en kötü suçlardan biri olarak nitelendirdi.

Aziz Isa Elkun, hücrelere atılan Uygurlu tutukluların %10’undan fazlasının 3 aydan kısa bir süre içinde hayatını kaybettiğini ve bu durumun devam etmesi halinde Uygur nüfusunun yok edilmiş olacağını söyledi.

Sürgündeki Uygurların da Çin’in yurtiçi ve yurtdışındaki Uygurlar arasındaki tüm iletişimi kesmesi nedeniyle acı çektiğine ve aileleri ile görüşemediğine dikkat çeken Elkun sözlerine şöyle devam etti: “Uygurlar hiçbir zaman Şangay’ı, Pekin’i veya herhangi bir Çin toprağını bölmeyi amaçlamadı, ancak Çin Soykırımından kurtulmaya çalışıyoruz. Dilimizi, kültürümüzü ve mirasımızı koruyarak kendi bağımsız ülkemizde onurumuz ve haklarımızla barış içinde yaşamak istiyoruz. Masum insanların hayatlarını Soykırımdan kurtarmak, BM üyesi tüm devletler de dahil olmak üzere dünyanın mutlak ahlaki ve ilkesel yükümlülüğüdür.”

‘Milyonlarca insan nasıl terörist olabilir, bu çılgınlık!’

Memorial University of Newfoundland’den Prof. Dr. Mehmet Efe Çaman, “Otoriterleşmenin Dinamikleri” isimli sunumunda Türkiye’deki sistematik insan hakları ihlallerini, baskıyı ve hedef alınan grupların rejim tarafından insanlıktan çıkarılmasını inceledi.

Prof. Dr. Mehmet Efe Çaman, Gülen hareketi ve Kürt hareketine yapılan baskı ve zulümler üzerinden Türkiye’nin otoriterleşmesi, insan hakları ve demokratik standartlarda gerilemeye değindi.

“Rusya, Venezuela, Belarus ve Türkiye gibi seçimleri olan ancak demokrasi olmayan pek çok ülke var” diyen Çaman, Türkiye’de rejimin demokratik yollarla değişmesinin mümkün olmadığını ifade etti. Erdoğan’ın Kürtlere ve Gülen hareketine karşı hukuksuzlukları kendi rejimini güçlendirmek veya gücünü konsolide etmek için kullandığını belirten Çaman, “milyonlarca insan nasıl terörist olabilir, bu çılgınlık” dedi.

“Bu ülke neden hala demokrasi olarak adlandırılıyor?” diye soran Çaman, ülkede 4 yılda bir seçimler olması sebebiyle Türkiye’yi demokrasi olarak tanımlamak için hiç teori bilmiyor olmak lazım dedi. Çaman ayrıca şu konulara da değindi:

“Eğer üniversitede hukuk okursanız ilk öğreneceğiniz şeylerden biri, bir gruba ait olmanın suç teşkil eden bir eylem olarak değerlendirilemeyeceği ilkesidir.”

“Türk Hükümeti bir gün uyanıyor ve durup dururken ‘biliyor musunuz tüm yargıçların %36’sı aslında teröristti’ diyor, onlarca yıldır yargı için çalışıyorlardı, eğer terörist iseler onları nasıl işe aldınız, bir gecede nasıl fark ettiniz?”

“İnsanlar kendi temsilcilerini, diyelim ki belediye başkanını seçiyor ve bu belediye başkanları çoğunlukla tüm oyların %60’ından hatta %70’inden fazlasını alıyor. Resmi olarak seçilen insanlar hapse atıldığında, bu herhangi bir liberal demokrasi için anlaşılmaz bir durum. Nasıl oluyor da seçilmiş belediye başkanı ertesi gün hapse giriyor?”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin