Tayyip Erdoğan’a verilen görev bu muydu?

YORUM | MAHMUT AKPINAR

Perşembe günü Oxford Üniversitesi’nde düzenlenen ‘Hizmet, Eğitim ve Radikalleşmezlik’ Paneline katıldık. Programda Hizmet Hareketi’nin öğreti ve pratiğinin radikalleşme ve şiddete karşı panzehir oluşturduğu üzerinde duruldu.

2016 sonrası 323 bin kişinin tutuklandığı, yüzbinlerce insanın hapse atıldığı ve ağır zulme, aşağılamaya maruz bırakıldığı halde en küçük bir şiddete bulaşmamasına dikkat çekildi. Radikalleşme teorilerinin rağmına milyonların şiddete yönelmemesinin sebepleri tartışıldı. Dr. Kamil Yılmaz, ‘Hizmet insanlarının radikalleşme teorilerinde sayılan siyasi zulüm, esaret, işkence, sosyal baskı ve zoraki göç gibi radikalleşme faktörlerinin hepsini yaşadığı halde radikalleşmemesinin mevcut teorilerle açıklanamayacağını’ kaydetti. Dr. Yılmaz ve Dr. Recep Doğan, Oxford akademisyenlerinden Prof. Dr. Paul Weller’in danışmanlığında yaptıkları ve iki yılı aşkındır sürdürdükleri hacimli akademik çalışmanın tanıtımını yaptılar.

Panele ‘Hizmet İslam’ı Özkaynaklarına Dönerek Radikalleşmeden Kurtarıyor,’ başlıklı sunumuyla katılan Haham Dr. Yakov Nagen, ‘Allah adına şiddete başvuranların dinleri gasp ettiklerini’ ifade etti. Haham Nagen’in, ‘Fethullah Gülen Hocaefendi’nin dini reforme ederek değil, dinin öz kaynaklarına, asıllarına dönerek radikalleşmeye bent oluşturduğunu ve bunun takip edilmesi gereken bir rota olduğunu, Hizmet Hareketi’nin geliştirdiği bu modelin taklit edilmesi ve evrenselleştirilmesi gerektiğini’ söylemesi Müslüman aydınların göremediği çok önemli bir tespitti.

Panelin en etkileyici kısmı Pakistan’da 1995’te kurulan, 2016 sonrası AKP iktidarının baskısıyla kapatılan Pak-Türk okullarının radikalleşmeye nasıl engel olduğunun online katılan Pakistanlı akademisyenler, veliler ve öğretmenler tarafından anlatılmasıydı.

Pakistan’dan katılan akademisyen Dr. Seema Arif, PakTürk okulları kurulmadan önce Pakistan’da ‘okulculuğun’ radikalleşme aracı olarak kullanıldığını, Hizmet okullarının bunu değiştirdiğini ifade etti. İki çocuğunu Hizmet okullarına emanet etmiş olan araştırmacı gazeteci Dr. Naveed Ahmad, okulların sadece öğrencileri değil anne babaları da eğittini vurguladı.

Pak-Türk okullarına çocuklarını veren, uzun yıllar Pakistan Yüksek Öğretim Konseyi Başkanlığı yapan Farman Ullah Anjum, PakTürk okullarının kapatıldığı dönemde öğretmenlerin sergilediği fedakarlığı ve diğergamlığı anlattı. Sınır dışı edilmeyi veya tutuklanmayı bekleyen Hizmet öğretmenlerinin her gece bir başka adreste kaldıklarını, kendilerine ait hiçbir şeylerinin kalmadığı dönemde bile öğretmenlerin, velilerin getirdiği gıda paketlerini yetimhaneye hediye ettiklerini söyledi.

Pak-Türk Okulları eski Biyoloji öğretmeni Meral Kaçmaz, Hizmet okullarının Pakistan’ın en geri kalmış ve radikalleşme eğilimi yüksek bölgelerinde bile kampüsler açtığını, kız çocuklarının okutulması adına anne babaları ikna için dağ köylerini gezdiklerini anlattı. Erdoğan rejiminin baskısıyla Pakistan polisinin evlerine dayanıp çocukları önünde kendilerine kelepçe takmasını, sonra başlarına çuval geçirilip Türkiye’ye deport edilmelerini ağlayarak dile getirdi. Bu tablo karşısında Pakistan’lı katılımcılar duygulandılar ve Kaçmaz ailesinin Pakistan’da maruz bırakıldıkları durum nedeniyle özür dilediler.

Son 3 asırdır Müslümanlar cehaletle, ihtilafla ve fakirlikle boğuşuyor. Batının Müslüman coğrafyaları kolonileştirmesinden sonra buna tepki olarak Müslümanlar arasında siyasal İslam anlayışı ve onunla bağlantılı radikalleşme, şiddet eğilimi de yükselişe geçti. İslam savaşta bile sivillere dokunulamayacağını, düşmanın ölüsüne bile işkence edilemeyeceğini açıkça ifade etmesine rağmen sözde İslam namına mücadele veren bazı örgütler sivilleri öldürüp, çocukları kaçırıp intihar saldırıları yapmayı ‘cihat’ görebiliyor.

Dünyanın, münhasıran batının insan hakları konularında çifte standart uygulaması ayrı bir yazının konusu. Erdoğan gibi siyasi liderlerin sivilleri öldürmeyi ‘direniş’ olarak görmesi, Hamas benzeri örgütleri açıkça savunması, meşrulaştırması Müslümanları asli kaynaklardan uzaklaşıp radikalleşmeye ve şiddete yönelmeye teşvik ediyor. Maalesef Müslüman coğrafyalarda son yüz yılda siyasal İslamcı akımlar, partiler çok etkililer. Bu kesimler Kur’anın, hadislerin rağmına siyasi yaklaşımları önceleyip Müslümanları radikalizme ittiler.

Türkiye Arap dünyasından, İran coğrafyasından farklı olarak hoşgörüye açık, birlikte yaşama örneklerinin güçlü olduğu, şiddet ve radikal eğilimlerden uzak bir İslam anlayışına sahipti. Bunda, bin yıldan fazla Anadolu ve Balkanlarda etkili olan tasavvuf geleneğinin etkisi büyüktür. Ayrıca siyasal İslama prim vermeyen geleneksel cemaat ve tarikatlar Türkiye’de radikalleşme ve şiddete dayalı İslami yaklaşımlara bariyer oluyordu.

Marijinal bazı gruplar hariç Türkiye Müslümanları, Kemalist rejimin baskıcı ve dışlayıcı laiklik uygulamalarına rağmen radikalleşmemiş, şiddete asla yönelmemişti. Bu yönleriyle Türkiye demokrasi ile İslamın birlikte olabileceğine, Müslümanların başka din, inanç ve görüşten kimselerle çoğulcu ve barış içinde yaşamaya açık olduklarına dair öne çıkan bir örnekti. Ama Erdoğan iktidarı son 10 yılda geleneksel cemaatleri, siyasal İslamla hiç yıldızı barışmamış tarikatları dahi tehditle veya satın alarak iktidarına payanda yaptı. Kamu imkanlarıyla onları yanına çekti, reaksiyoner, radikalleşmeye açık hale getirdi.

Asırlar boyu şiddete hiç bulaşmamış (Nakşi, Kadiri) bazı tarikatların gençleri siyasi ortamın, ayrıştırıcı etkisiyle Ortadoğu’daki cihadist gruplara militan olarak katıldılar. İslamı ve İslamcılığı araçsallaştıran Erdoğan rejimi, sabır-tevekkül-edep örneği, hal ehli sofilerin, tasavvuf erenlerini bile şiddete açık, kan dökmeye hazır, başkasına tahammülü olmayan radikalize olmuş gruplara dönüştürüyor. Yani Türkiye Müslümanları giderek tarihi, sosyolojik kodlarından uzaklaşıyor, tarikatlarıyla, geleneksel dini cemaatleriyle Siyasal İslamcı refleksler kazanıyor. Şiddete ve radikalizme açık hale geliyor. Bakınız: AKP, tarikatları siyasallaştırıp radikalleştiriyor

Türkiyede ve İslam dünyasında hoşgörüyü, diyaloğu yaygınlaştıran, şiddet ve radikalizme bariyer olan, son 40 yılın en yaygın ve etkili dini grubu Hizmet Hareketiydi. Hizmet, Türkiye içinde binlerce kuruma, milyonlarca mensuba ulaştı ama en küçük bir şiddete bulaşmadı, radikal eğilimlere ve siyasal islamcı yaklaşımlara hep mesafeli durdu. Son asırların en önemli ictihatlarından birisi olan Bediüzaman’ın “Maddi kılıç kınına girmiştir. Medenilere galebe ikna iledir, icbar ile değildir.” yaklaşımı gereği Hizmet şiddete, radikal eğilimlere çok net tavır koydu.

Oxford’daki panelde de ifade edildiği üzere gördüğü ağır ve yaygın zulme, ‘terörist’ ilan edilip etiketlenmelerine rağmen Hizmet mensupları kimseye taş bile atmadılar. Hizmet bütün stratejisini cehaletle, fakirlikle ve iftirakla mücadeleye ayırdı. Buna matuf sadece Türkiyede bin 200 okul, binlerce dershane, yurt, kurum açtı, 16 üniversite kurdu. Sadece türkiyede değil geniş coğrafyada fakirlikle ve cehaletle mücadele etti, yatırımlar yaptı. Ama Erdoğan rejimi kendisine biat etmeyen, teslim olmayan bu Hareketi yok etmeye odaklandı.

Türkiye’deki binlerce kurumu kapatması, el koyması, milyonları etiketlemesi, mal varlıklarına çökmesi yetmedi. Hizmet Hareketinin dünyanın çok farklı ülkelerindeki faaliyetlerini de kapatmak için devletin imkanlarıyla kampanyalar baaşlattı. Hizmet Afrika’nın ve Asya’nın pek çok ülkesine okullar, üniversiteler açmış, sosyal, ekonomik yatırımlar yapmıştı. Erdoğan rejimi Dışişleri’nin imkanlarını seferber edip, siyasetçileri, bürokratları satın alıp buralardaki okulları da kapatmayı kendisine vazife edindi. Oysa bu kurumlar ve çalışmalar hem cehaletin, fakirliğin azalmasına büyük katkı sağlıyor hem de Türkiye ile bu ülkeler arasında köprüler kuruyordu.

Hizmet dünyada radikal İslami eğilimlerin en güçlü olduğu Afganistan, Pakistan gibi ülkelerde önemli kurumlara ve faaliyetlere sahipti. İç savaş devam ederken bile öğretmenler Afganistan’dan ayrılmadılar. Oralardaki kız ve erkek okullarından onbinlerce mezun çıktı ve bunlardan Harward, Oxford gibi dünyanın en yiyi üniversitelerine gidenler oldu. Keza yukarıda bahsedildiği gibi kardeş ülke Pakistan’da 20 yıldan fazla önemli işlere imza attı. Ama Erdoğan fakirliğin, yoksulluğun, radikalizmin kol gezdiği ülkelerdeki kurumları kapatmak, öğretmenleri cezalandırmak için büyük bir tutkuyla uğraştı ve pek çoğunu kapattırdı.

Silaha şiddete bulaşmış gruplara Türkiye kapılarını açan, onlara imkanlar hazırlayan, Türkiye’den bu gruplara destek gönderen, tasavvuf ekollerini bile şiddete bulaştıran Erdoğan, aynı zaman diliminde hiç şiddete bulaşmamış Hizmet’i yok etmeye çalışırken neyi amaçlıyor? Israrla şiddete açık, teröre eğilimli Müslümanları teşvik edip desteklerken, neden şiddetten uzak, barış içinde eğitim faaliyeti yürütenleri ‘terörist’ ilan edip imhaya çalışıyor? Taliban’ın bile dokunmadığı Afganistan’daki okulları siyasi baskı ile kapattırmak hangi aklın, hangi motivasyonun gereğidir?

Tayyip Erdoğan, son 10 yılda İslam dünyasının en hoşgörülü, demokrasiyle bağdaşabilecek, dünyaya İslam adına ümit vadeden ülkesi Türkiye’yi siyasal İslam’ın üssü haline getirdi. Devleti yeryüzündeki bütün radikal grupların destekçisi yaptı. Geleneksel cemaatlerin, tarikatların bile genetik dokusunu bozdu, onları siyasallaştırdı, şiddete açık hale getirdi. İslam dünyasında hoşgörü ve diyalog diyen, eğitime yatırım yapan bir hareketi, kesimi en önemli hedef haline getirdi. Bu hareketi Türkiye’de yok etmeye, dünyada etkisizleştirmeye odaklandı. Bunları bir kinin, nefretin sonucu yapsa Türkiye’de zarar vermekle yetinirdi. Ama o Türkiye ve Müslümanlar için en yararlı projeleri bile hedef alıp yıkmayı, yok etmeyi tercih etti.

Malum bir videosunda Erdoğan “Ben BOP eş başkanıyım.” diyor. Başka bir videosunda ise “Komuta merkezim bana ‘Papaz elbisesi giy’ derse giyerim.” diyordu. Kimse de “Senin komuta merkezin neresidir, kimdir?” diye sormadı.

22 yıllık Erdoğan iktidarına baktığımızda ilk iki dönem güven oluşturma, sonraki yıllar gücü şahsında toplayıp tek adam haline gelme ve projeyi icra etme dönemi olarak görülüyor. Kaç defa tökezledi, suçüstü yakalandı, kaybetmek üzereydi ama her defasında bir el imdadına yetişip tekrar ayağa kaldırdı. Misyonu bitmediği için kendisine ek zaman verdiler sanrım. Eğer BOP eş başkanı olarak bir hedef, görev verildi ise bu görev hala tamamlanmış değil.

Belki de sırada Ortadoğu’nun daha küçük parçalara bölünmesi var. Muhtemelen Türkiyenin de..

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

15 YORUMLAR

  1. Gerçekten yangına ateşle gidiyor. Hamasın terör eylemini överek siyasal islamı şiddet ile birlikte meşrulaştırıyor. Bunu kendi fanatiklerine öğretiyor. Yeni bir müslüman kimliği Türkiyede oluşturuyor. Reaksiyoner kimlik Kemalizme, Batıya karşı olduğu gibi Yahudilere karşı da oluşturuluyor.

    İsrail Haması bahane ederek Filistine saldırdıkça Tayyip de Hamasın sivilleri öldürmesini överek, kurtuluş savaşçısı, mücahid diyerek İsrail karşıtı bir cephe oluşturuyor. Türklere rol model olarak şiddet uygulayan Haması gösteriyor.

    Yani bu Türkiyede mücahit Türk sayısını arttıracak demektir. Adamlar Hamas yüzünden masum Filistinlileri katlettikçe Tayyip yaraya parmak basar gibi Hamasın eylemini övüyor. Dünya Haması dehşetle izlemişken bu eylemi övüyor. Adeta ateşi parlatıyor. Hem de bir cephe açıyor. Şiddeti normalleştiren Türk cephesi. Yani sizin dediğiniz gibi radikalizmi hortlatmaya çalışıyor. Bu bir kinin eseri değil. Anladım ki bu bir proje. Müslümanları radikal göstererek dünyadan, insanlıktan koparma ve müslümanları tıpkı Filistinliler gibi sanki cezalandırılmayı hak eden konuma sokma projesi. Yani radikalliği arttırıp İsrail ile pişti olma projesidir.

    Bundan sonra bu radikal kalabalıkları sokaklarda görmeye başlayacağız. Bunların karşısına da Kürtleri dikecekler. Tıpkı Hamasın yaptığı gibi PKK saldırı düzenler, sonra tıpkı İsrailin Filistinlilere yaptığı gibi radikaller Kürtlere saldırır. Kürtlere saldırırken Kürt kimliği yanına İsrail kimliğini de koyarlar. Tayyip bunun ortamını hazırlıyor. Yakında kokusu çıkar.

  2. Siyasal İslamcıların en belirgin özelliği, gündüz Hüseyin’e ağlamak gece Yezid’in sofrasında meze tüketmek.
    Tayyip Reyiz de Filistine sahip çıkıyormuş gibi yapıp arkadan İsrail ile en derin ticaret ilişkileri sergilemek!…

  3. Baska türlü yapamazlardi zaten. Batida belli Çevrelere hizmet ettigi belli. Danisikli dögüs oldugu belli.
    Soru su: Bu nasil ispatlanacak ve Millet nasil uyandirilacak. Bunun icin neler yapilmali?
    Bunun ayrintilarini bilen kimler olabilir? Bunun hep dillendirilmesi ve üzerine gidilmesi gerekir!

  4. Size birseyler söyleyeyim mi! Lawrance ler ve hainler isbasinda. Heryere sizmistir bunlar. Uzaga gitmeye gerek yok M. Efe Çaman da bunlardan olabilir. Bunlar uzun vadeli her kilifa girer.

    • Arkadaşım, o cümlelerinde TEK BİR ŞEYİ değiştiricem bakalım tanıdık geliyor mu:

      “Size birşey söyleyim mi! Lawrance ler ve hainler isbasinda. Heryere sizmiştir bunlar. Uzaga gitmeye gerek yok F.TÖCÜLER DE bunlardan olabilir. Bunlar uzun vadeli her kilifa girer”

      Gördün mü arkadaşım. hatırladın mı bu satırları. Ben kulaklarımla, çok kahpeden duydum, vicdansızca, acımasızca bu satırları. Son 7 yılda insanların dillerinde, medya da, abartmadan söylüyorum TRİLYON kere söylenmiştir bu.

      Arkadaşım, ne kadar kolay karalıyorsunuz insanları. Hangi ara bu hale geldiniz. Yeni oturum alıp rahata alıştınız ondan mı oldu yeniden bu. Kendimize gelince, ADALET ABİDESİYİZ, başkasına gelince neler neler.

      Arkadaşım daha üç gün önce her yere sızmışlar diye sana bana diyorlardı ve hala da diyorlar. Yazmanın konuşmanın şehveti olurda, arkadaşım, bahsettiğin bir insan ya. Senin canını acıtırsa onunkisini de acıtıyordur. Ne bu akıl dışı davranış. Adam yazı yazdı diye yere vurmalar. Yazıyor arkadaşım. Sende uslubunca cevap ver. Adamın yazdıklarına cevabın, sen sızmasın mı olacak. Bu mu yani cevabın. Bir fikir sunuyor adam. Ne farkın kalıyor arkadaşım bize bunları yapanlara göre. Söyler misin. Farkın nedir tam şu an arkadaşım?

      Eminim buna bile cevap verirsin. Türkiyedekideki durumlardan bilirim. Ne laf anlatabilirsin, ne söz. Arkadaşım, yapma, etme, insanlara karşı böyle vicdansızca izansızca zanda bulunma.

      “Ey inananlar! Zannın çoğundan sakının, zira zannın bir kısmı günahtır… ” Hucurat 12. Daha ne yazabilirim. Ayeti de koydum arkadaşım daha ne diyeyim.

  5. Dikkat edin Israil-Hamas savasi Türkiyenin onlar icin en uygun zamanda baslatildi. Insanlar Ekonomik bunalim icinde, ülke zayif düsürülmüs. Batidan Yunanistan ve Bulgaristan üzerinden de girebilirler.
    Erdoganin ötmeside BOP un baslatilmasi icini yapilmis olabilir görevi geregi seninde dedigin gibi.

  6. Hayır yaa. o konuşma kesilmiş biçilmiş. Öncesinde ne anlatıyor acaba. sonrasında ne anlatıyor. sanki “hizmet etmek için pardon adil düzeni getirmek tedbir yaparım. hizmetimi papaz olarak da yaparım” diyor gibi. tedbir tedbir. o konuşmada bişey yok.

  7. “Fethullah Gülen Hocaefendi’nin dini reforme ederek değil, dinin öz kaynaklarına, asıllarına dönerek radikalleşmeye bent oluşturduğu” ifadesini biraz detaylandirabilir misiniz lütfen?
    “Dinin öz kaynaklarına, asıllarına dönmek” ifadesinden kastedilen nedir? Sadece Kur’an ve Sünnet midir, yoksa bunun yanında başka kaynaklar da var mıdır?

    Tasavvuftan kast edilen nedir mesela? Sadece “Kur’an ahlakıyla ahlaklanmak” mıdır, yoksa şeyhe rabıta yapmanin farz olması, Kur’an dışında herhangi bir kitabı her gün belli bir miktar okumayana şefaat edilmeyeceği, ilahi aşka gark olmuş bazi insanlara namazı terk etseler bile hiçbir şey olmayacağı, veyahut da gaybdan haberler, su üzerinde yürümeler, tavuk diriltmeler, ölüyü mezardan kaldırmalar vb. saymakla bitmeyecek görüş anlayış ve kerametli uygulamalar mıdır? Nedir burada konu edilen ve radikallesmenin antikoru olarak öne sürülen tasavvuf? Sayısı saymakla bitmeyecek hale gelmiş tarikat ve cemaatlerin hepsinin kendi cemaat önderi, tarikat şeyhi, üstad vb şahsiyetleri kah halife gibi, kah asrın sahibi gibi, kah asrın en büyük müctehid ve dahi müceddidi gibi görmeleri nasıl izah edilebilir? Bir tarafta gaybi Allah’tan(CC) başkasının bilemeyeceği, gayba dair herhangi bir bilginin sadece Resullere (as) bildirilebilecegi ayetlerle sabitken, sürekli kesifler kerametler sergilemeler, uykuda veya uyanıkken kah Rasulullah(sav) ile, kah Hıdır(as) ile görüşmeler, istişare etmeler nedir? Üstelik bunu Rasulullah(sav)’in vefatından sonra siyasi sebeplerle birbirleri ile karşı karşıya gelmiş Aişe validemiz (rah), Hz Ali(ra), Talha bin Ubeydullah (ra) bile yap(a)mamışken, hiçbir sahabe veya tabiin yap(a)mamışken Muhyiddini Arabi’nin Imam Rabbaninin veya onlardan bile daha çok günümüz tasavvuf önderlerinin habire yapabiliyor olmaları nedir?

    “İslami bir yönetim kurmakla” iman, hayat, şeriat şeklinde üçe ayrılan evre arasındaki farklar nelerdir ayrıca? Işaret edilen üç evreden şeriat evresinden kast edilen nedir peki bu durumda?

    “Maddi kılıç kınına girmiştir. Medenilere galebe ikna iledir, icbar ile değildir” sözünün müellifi ile Beşinci Şua’nin müellifi aynı değil midir? Vakti geldiğinde kahraman ve mücahid ordunun ve dindar milletin ruhundaki nur-u iman ve Kur’ân ışığıyla hakikat-ı hali görmesi ve İslam’a verilen tahribatın ordunun eliyle düzeltilmesi yaklaşımı 15 Temmuz öncesi bazı askerlerin kumpasin içine çekilmesine hiç etki etmemiş midir? (Bizzat şahidi olmasam hayır etmedi derdim belki)
    Yaklaşık 23 yıl süren Devr-i Risalet, Mekke, Medine’nin ilk yılları ve Arap Yarımadasınin fethedildigi risaletin son dönemi olarak üç aşamaya ayrıldığında; Kuran’da kölelikle, hırsızlıkla, zina ile, nikah ile, miras ile ilgili sabit olan ve Rasulullah’in (sav) döneminde, Raşit Halifeler döneminde hiçbir şekilde nesh edilmemiş (Rasulullah(sav) sonrasında nesh gibi bir şey olamaz zaten de) ve uygulanmis hükümleri bu çağda hiçbir şart ve koşul altında uygulanamaz görmek ve asla uygulanmamalıdır demek nedir? Iman, hayat, şeriat evrelemesinde şeriat evresinden kastedilen şey, Devr-i Risaletin Arap Yarımadasına İslam’ın hakim olduğu son evreden farklı bir şey midir?

    Yüzlerce yıldır Araplarla oyuncak gibi oynayanlar kimlerdir? Bir gram barut dahi uretemeyecek kadar birilerine bağımlı hale getirilmis petrol zengini Körfez ülkelerinin Yemenin üzerine yagdirdiklari bombalar hangi ülkelerde üretilmiştir? Bu Körfez ülkelerini kukla hale getirmiş vazgeçilmez müttefikleri kimlerdir?

    Radikallesmekten kastedilen de nedir ayrıca?
    Günümüzde ISID, El-Kaide, Boko Haram gibi örgütlerin yaptıkları intihar eylemlerinin Kur’an ve Sünnet’ten delilleri kaynakları mi vardır? Bu adamlarin 13-14 yaşında bir çocuğa aldıkları esirin boğazını kurbanlık hayvan gibi kestirirken, veya aldıkları esiri ele geçirdikleri ABD yapımı tankin paletleri altında ezerken, veya yakarken, 4K kameralarla Ultra HD kalitede kaydettikleri videolarını Telegram başta birçok farklı platformlarda dünyaya yaymalarinin önüne geçmek için tek antikor tasavvuf mudur? İslam’da tüm bu uygulamalarin, işkence ile esir öldürmenin, savaşta alınan esirlere ölmüş akrabalarını göstererek onlarin duygularıyla oynamanın yasak olduğu ile ilgili hiç hadis yok mudur?
    ISID, El-Kaide ve Boko Haram gibi orgutleri kim doğurmuştur, kim yasatmakta ve kim finanse etmektedir? Kendisi hariç herkesi tekfir eden bu modern havaric hareketler eşittir Selefilik midir? Kaç çeşit Selefilik vardır bu dünyada? Hatta daha da ötesi, Selefilik=İslam,
    Vahhabilik=İslam,
    Hanbelilik=İslam,
    Hanefilik=İslam,
    Şafiilik=İslam,
    Kadirilik=İslam,
    Nakşibendilik=İslam,
    Hizmet Hareketi=İslam gibi denklemler vardır da bundan habersiz insanlar halen kendilerini müslüman mı zannetmektedirler? Kur’an veya Sünnette bu şekilde bir siniflandirma mi vardır? Nedir İslam, ikra ile başlayıp son ayetle kemale eren Devr-i Risaletin bütünü değilse eğer, nedir?

    Yoksa İslam, Devr-i Risalet + fıkhı itikadi mezhepler veya +İmam Nakşibend veya +İbn-i Teymiye veya +benim tarikatimin şeyhi, üstadım, hocam mıdır? Ya da onların yapıp ettikleri, onların anlayışları, onların söylemleri midir? Hani kabirde “vemen Fetullah hoca” yoktu? Hani bir zamanlar arı gibi olmak ve hakikatleri toplamak vardı? Hallac-ı Mansur anlayışı mıdır hakikat mesela? Felsefe midir? Allah’ın (CC) zati hakkında, veya kader hakkinda sınırlı güce sahip aklı işleterek çıkarımlar yapmak mıdır? Nedir hakikat?

    Radikallesmenin antikoru Büyük Britanya Kraliçesi iyi bir insandır, o da ölünce cennete gidecektir demek midir? Ya da kendisine sorulan bu soruya eğip bükmeden Kraliçe çok uzun süren hayatında İslami öğrenmek için fazlasıyla fırsata sahip oldu, müslüman olmazsa gideceği yer cehennemdir diyen bir adamı Malezya hariç hiçbir Commonwealth ülkesine giremeyecek hale getirmek, ISID Anti-Islamiktir diye bir sürü yazılı, sözlü görsel beyanati olmasına rağmen bu adamı direk ISID destekçisi olarak lanse etmek nedir peki?

    Daha çok soru sorulur da, cevaplar ne acaba?

  8. Sedat Laçiner’in 21 ekim 2023 tarihli “Müslümanların Radikalleştirilmesi” adlı youtube videosunun izlenmesini tavsiye ederim.
    Bu asırda islama çok ciddi teveccüh vardı. 1980 öncesi Cat Stevens ( Yusuf İslam ) ın müslüman olması gibi örnekler onun önünü alabilmenin yolu terörize edip isnanlara korku salmaktı. En güzele doğru giden Türkiyeydi ve ona saldırdılar. Hatta ondan önce de iran radikalleştirildi, öcüleştirildi.

    Erdoğan’a BOP görevi verilmedi o görev için bizzat yetiştirilenlerden bir tanesidir. Kimbilir kaç kişiler.

    Erdoğan düştü kalktı muhabbetlerine girmeye gerek yok hangi şartlar altında olursa olsun BOP tamamlanana kadar bu ekibin vazifesi devam eder. Olayı Erdoğan olayı olarak görmek mevzuyu basitleştirmektir. Erdoğan gitse şerdoğan gelir Numan gelir Soylu gelir Fidan gelir falan filan, Erdoğanın yerine Hakan Fidanın geldiğini düşünebiliyormusunuz?

    Hizmet bu allerjik durumun önünde hem Türkiyenin islam düşmanı kurucu güç tayfasının hemde uluslararası insanlık düşmanlarının dikkatini fevkalade üzerine çekti. Hatta bütün dünyaya Türkçe öğreterek ingilterinin dikkatini de üzerine çekti. Milliyetizm kominizm Oligarkizme ister istemez bir savaş içine giren hizmet fevkalade düşmanlar edindi. Ama bu düşmanlığa göğüs gerebilecek kalitede insanları idare ve yönetimde yer veremedi. Ehil olmayanlar kendilerini Allah tarafından seçilmişin seçilmişi gibi gördü. Hele ilahiyat menşeli birisinin icrada olması tarif edilemez bir ahlaksızlık. Ne korkunç bir durum. Oysa ne hayallerimiz vardı.

    Hizmeti idare edenlerin şeffafsızlığı hakkaniyetsiliği yada kendilerini HE nin yerinde görme ve hatta onun adına emirler verme ahlaksızlığı, hizmetin, Tayyip’in ekibi tarafından tepe tepe kullanılmasına sebep olmuştur. bu insanların fevkalade sorumluğu var, öbür dünyada Allah yardımcıları olsun.
    Tepe tepe kullanılmak ile nedemek istedim; Türkiyede hiç siyasete bulaşmamış milyonlarca insanın siyasete bulaşmasına biz sebep olduk. Mehmet Ali Brandın “hizmet balon gibi şişiriliyor” ikazlarına bile aldrımadık. Zaman Gazetesi ve STV sayesinde devletle siyasetle fevkalade kenetlenmiş izlenimi verdik, bu medyalarımız Tayyip tarafından tepe tepe kullanıldı, bizim tarlaları işlediler. ve o gariban insanların tamahlarını ve iştihasını açtrdık. Sadece Türkiye müslümanlarının değil dünya islamının hayallerini berbat ettik aslında… Tıpkı okçular tepesi gibi “belli yaştakilerin icraden çekilme” istişare kararına uymadılar, daha önce bu istişare ile ayrılanlara da ihanet(satmış) etmiş oldular. Okadar nanemolla bir durumdalarki; kampta yer alan bir ahlaksızlığı bile çözmekten acizler.

    Daha çok şey yazılır ama eski şevkim yok, hizmet idaresindekiler aptala yatıyor aynı tas aynı hamam bir değişiklik yok. Allah sonumuz hayr eylesin. Onlardan hizmetimiz ve insanlığı kurtarsın diyeyim

  9. Mahmut Bey,

    Şer Şebekelerin Türkiye ve İslam Dünyasında kurdukları oyunlarını ve buna panzehir olan Hizmet Hareketinin sağlam fikri yapısını resmettiğiniz bir yazı. Tekraren teşekkür.

    Bu yazınızın sadece Türkçe bilenlere münhasır kalmayıp, İngilizce olarak hazırlayıp ABD deki özgür yayın yapabilme cesaretinde olan Gazetelere gönderip yayınlanmasını teklif etseniz, kabul eden çıkabilir ve böylelikle tüm Dünyaya hitap edebilir,, diye düşünüyorum.

    Çünkü Batıda da şiddet uygulamalarından bıkmış hatırı sayılı samimi bir kitle var.

    Hoşca kalın….

  10. Dünyada hiç kimse barış veya değerler adına bir hareket beklemesin. Bakın dünyaya, demokrasiyi yayması gereken bütün kurumlar donörler sayesinde ayakta duruyor. Öyle olunca da savaşta bile takınılan tavır ortada duruyor. Bu konu hizmet dediğimiz topluluk için de aynı. Ben veriyorum ayda 50 euro esnaf veriyor 50000 euro. Benimle esnaf arasındaki ihtilafta da abi dediklerimizin haklı bile olsam benim lehime söz etmeleri vaki olmamıştır. Yani anlayacağımız gibi malesef iyilikler değerler hepsi hikaye. Herşey süslü laflarada böyle olunca ben bu tür insanları münafık olarak nitelendiriyorum. Onun için ‘Allah’ım her taraftaki münafıkları yerle yeksan et.’ Diyorum. Bunlar yokolduğunda emin olun dünya biraz rahatlayacaktır.

  11. Biraz önce de dediğim gibi yemini başka yerden alıyorsa, sahibine doğruyu söyleme cesaretini gösteremiyor insan. Bağımsız bir gazetecilik te olmuyor.

  12. Belki de sırada Ortadoğu’nun daha küçük parçalara bölünmesi var. Muhtemelen Türkiyenin de

    Türk Demokrasine inancına hep ayar verildi.

    Cumhuriyet kurulduktan sonra ismet İnönü, “Biz İslam’a karşı gelmeseydik Türkiye topraklarında Türk bırakmayacaklardı” demiş.

    Doğru olabilir. kavramlar değişti (iltica i faaliyet) Türk İnancına kültürüne İslam’a hatta dünyada iyi vicdanlı insanlara saldırı artarak devam ediyor.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin