Müslümanlar için büyük çelişki!

YORUM | MAHMUT AKPINAR

Müslüman liderler, dolayısıyla ülkeler giderek otoriter bloğa yaklaşıyor. Tek adamlarca veya hanedanlarca yönetilen, demokrasi, hukuk ve insan haklarının olmadığı pek çok Müslüman ülke tekrar kutuplaşan dünyada Çin ve Rusya’ya doğru yöneliyor. Osmanlı devletinin dağılmasını müteakip batılı güçlerin kurduğu, çoğu suni, petrol zengini, otoriter rejimlere sahip Arap ülkeleri daha önce Avrupa ve Amerika’ya yakındı. Batıda eğitim alır, batıyla ilişkilerini iyi tutar, paralarını Batı bankalarına yatırırlardı. Ama son yıllarda Çin ve Rusya’ya yaklaştıkları, onlarla angajmanlar geliştirdikleri görülüyor.

Müslüman ülke yönetimleri neden böyle yapıyor?

Çünkü iktidarlar ve yönetici kadro otoriter zihniyete sahip. Hukuka dayalı bir yönetim yerine, keyfi yönetim arzu ediyorlar. Hesap verebilir, demokratik, halkın etkin olduğu bir yönetim bu rejimlerin korkusu. Onlar bir kral, bir sultan, sorgulanmaz, hesap vermez bir iktidar olarak ülkeyi diledikleri gibi yönetmek, otoriter rejimle yola devam etmek istiyorlar. Koltukları sorgulanmasın diye demokratik bloktan uzaklaşıp otoriter bloğa yaklaşmayı daha güvenli görüyorlar. Çünkü Çin ve Rusya  otoriterliği, zulümleri, halka baskıyı, işkenceyi, gelir adaletsizliğini, basın özgürlüğünün olmamasını problem etmiyor, etmeyecek. Otoriter bloğun böylesi kriterleri ve dertleri yok.

Çin’in yükselişi ve meydan okumasıyla, Putin Rusya’sının revizyonist politikalar izlemesi nedeniyle, bu iki büyük güçle komşu devletler gergin ve endişeliler. Tekrar kutuplaşan dünyada konjonktür ülkelerin yönetimlerini demokratik dünya ile otoriter blok arasında tercihte bulunmaya zorluyor. Soğuk Savaş bitti, sosyalist blok çöktü ama Fukuyama’nın dediği olmadı. Francis Fukuyama’nın “liberal düşünce insanlığın ulaşabileceği en son ve kamil noktadır” tezinin doğruluğundan emin değiliz. Aksine batı hegemonyası, kültürü, düzeni her geçen gün daha çok sorgulanıyor, hatta taş taş yıkılıyor. SSCB dağıldı, varisi Rusya da piyasa ekonomisine geçti. Çin, Komünist Parti tarafından yönetilse de dünyanın en önemli üretim üstlerinden birisi, ekonomisi kapitalizme dayalı. Ama rekabet bitmedi, gerilim her geçen gün yükseliyor. Pek çok düşünür, siyaset bilimci otoriter blok ile demokratik blok arasında çatışmanın kaçınılmaz olduğunu söylüyor. 

Bu yeni kutuplaşmada tek adam rejimleri, otoriter yönetimler Çin ve Rusya’nın (Çin ve Rusya’nın tek blok olup olmadığı konusu ayrı bir tartışma) yanında yer alırken, demokratik ülkeler ABD-NATO, Avrupa yanında yer alıyor. Kutuplaşmanın giderek netleştiği ve hatların keskinleştiği söylenebilir. Halkı Müslüman ülkelerin çoğu otoriter yönetime sahip olduğu için devletlerin dokusu Çin ve Rusya ile daha uyumlu, liderler Putin ve Xi Jinping ile iş tutmaya daha yatkın. Nitekim NATO üyesi ve AB yolcusu Türkiye dahi Erdoğan tek adam haline geldikçe demokratik bloktan uzaklaşıp Çin ve Rusya’ya yaklaştı. 

İlginç bir çelişki gözlerden kaçmıyor. Demokratik olmayan ülkelerin yönetimleri otoriter bloğa yaklaşırken Çin ve Rusya’nın halkı dahil, otoriter ülkelerin insanları demokrasinin, hukukun, özgürlüklerin, refahın, insan haklarının, şefafflığın olduğu ülkelere geçebilmek için ölümüne arayış içindeler. Demokratik dünyaya göçebilmek için büyük risk alıyor, kendilerini ve ailelerini tehlikeye atıyorlar. En son Yunanistan’da batan göçmen teknesinde görüldüğü üzere güçlü devletlerin zayıf bireyleri (vefat edenlerin üçte biri Pakistan vatandaşı) kitleler halinde ülkelerinden kaçıyor, denizlerde boğuluyor. Yunanistan açıklarında batan bottaki 750 mültecinin neredeyse tamamı Müslüman ülkelerden. Ağır dramların, insan hakları ihlallerinin, fakirliğin, gelir adaletsizliğinin yaşandığı Müslüman ülkelerde halk kaçıp canını kurtarma telaşında. Liderler ise koltuklarını halktan korumak için Çin ve Rusya’ya yöneliyor. “Şeriatla” yönetilen ülkelerin vatandaşları dinlerini özgürce yaşayabilmek, temel haklarını koruyabilmek için demokratik dünyaya sığınıyor. Zira Almanya’da, İsveç’te, İngilterede İslam’ı yaşamak, Suudi Arabistan’dan, İran’dan çok daha kolay ve güvenli. 

Günümüz dünyasında Müslümanların bir karar vermesi gerekiyor. İslam bireysel tercihe dayanır. “Sizin dininiz size, benim dinim bana!” ayeti bunu gösterir. Keza “dinde zorlama yoktur” ayeti de özgür iradenin önemini ortaya koyar. Kamil bir Müslüman olmanın en önemli şartı özgür olmak, yani iradeni kullanabiliyor olmaktır. İmanın en değerli hali tahkiki imandır. Yani düşünerek, tefekkür ederek, ikna olarak, özgür iradenle tercih ederek inanmak ve o inançta derinleşmektir. Bu da ancak gerçek bilgiye, hakikate ulaşılabilecek bir ortamda mümkün olur. Baskının, dayatmanın, zorlamanın olduğu, hukukun, adaletin olmadığı ortamda tahkiki iman gelişemez. Müslümanlık taklidi ve suni hale gelir. İslam’da hür olmayanın mükellefiyeti bile yoktur. Pek çok ibadetin, farzın ifası için öncelikle Müslümanın hür olması gerekir. Hürriyet İslam’ın ayrılmaz bir parçasıdır. Mal emniyeti, can dokunulmazlığı, ailenin ve neslin korunması İslam’ın taahhüdü altındadır ve bunlar ancak hürriyet, hukuk, adalet varsa mümkün olur. 

Müslüman yöneticilerin altında yaşayan Müslümanlar kendi ülkelerinde bu haklarını alamadıkları, özgürlüklerini kullanamadıkları için demokratik batıya göçmenin yollarını arıyor. Müslüman yönetimler ise koltuklarını garantiye almak ve iktidarlarını sorgulatmamak için tam aksi istikamete, otoriter bloğa yöneliyor.

Bu durum Müslümanlar için oturup düşünülmesi gereken ciddi bir çelişki.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

7 YORUMLAR

  1. Bu aşamada akla gelen soru, müslüman ülkelerde halk nerde yanlış yapıyor da bu diktatörler başa geçip hükmedebiliyor? Sığınmacı müslümanlara sorsanız Avrupalıların ne yaşam tarzını ne ahlakını beğenirler,domuz eti yiyip içki içmelerini, nikahsız ilişkileri,tiksinerek kötüleyerek anlatırlar ama bunların yaşandığı ülkeye iltica etmekten de geri durmazlar duramazlar. Demekki olay sadece ne yiyip içtiğin, mahrem hayatını nasıl yaşadığın meselesi değilmiş. Biz müslümanlığı şekilciliğe indirgediğimiz için bir türlü iyi ahlaklı insan olmayı önceleyemiyoruz. Batıda yaşayan müslümanlar olarak helal eti nerden alırızın arkasına düştüğümüz kadar, Rabbimizi nasıl sevebilir ve sevdirebiliriz’in arkasına düşmüyoruz.içkiden kaçtığımız kadar gıybetten ve yalandan kaçmıyoruz. Paketli ürünlerde haram katkı varmıdır diye araştırdığımız kadar, kul hakkına girmemenin önemini kavrayamıyoruz. Halbuki belki de Allah haram birşeyler yiyip içtiğimiz için affedebilir ama yalan söylersek, gıybet edersek, kalp kırarsak bunların affı çok daha şüpheli.

    • Bunlari bir travma sonucu yazdiginiz o kadar meydanda ki. Bazi dogrulari cok yanlis bir konunun icinde degerlendirmeniz de iste bu yüzden.
      Avrupalilarin yasam tarzlarini ve ahlaklarini bilmeden travmanin etkisiyle konusuyorsunuz. Avrupada insanlar zannettiginiz kadar ahlakli degil, onlarin da en az bizim kadar celiskileri var. Bir seyler ayakta duruyorsa o da ortaya konan bir sistemden. Bu sistemi Avrupanin halklari birilerini secerek kendileri kurmadilar. Avrupanin köklü bir bilim-felsefe birikiminin yani sira cok büyük aci tecrübeleri var.
      Bu birikim ve tecrübe sayesinde halka refah icinde bir hayat sunabiliyorlar. Fakat bu sizce kalici mi? Sahi Avrupalilar zulüm gören insanlara neden iltica hakki veriyorlar, cok yüce gönüllü olduklari icin mi? Gercekten böyle mi? Bati´nin insanliga sunacak kalici bir sistemi, medeniyeti yok. Bütün o bilim-felsefe birikimi ve aci tecrübelerine ragmen.
      Kendimizi bu kadar hirpalamayalim. Bizim bu büyüklükte bir birikimimiz olmadi, büyük acilar ceksek de, Batililar kadar bunu bir tecrübeye dönüstüremedik. Bunun da gayet anlasilabilir sebepleri var. Özetlemek gerekirse düz bir Almanla düz bir AKPli arasinda fazla bir fark yok.
      Bakiniz Almanlari cok seviyorduk di mi, ne iyi insanlarmis diye, ama bakin istatistiklere göre her bes kisiden biri yabanci düsmani. Yunanlilari cok sevmistik di mi, ama bakin bicakli saldiri gözlerimizi acti. Insanlar genel olarak Müslüman olsun Hiristiyan olsun ateist olsun insan olma imtihanini gecemiyorlar, demek ki zurnanin zirt dedigi bi yer var, onu bulmak sunmak gerekiyor.
      Ve hatirlayin, iste biz de bundan söyle bir 10 sene öncesine kadar insanliga bi seyler vermekten, yeni bir dünya kurmaktan bahsediyorduk. Niye? Batili bu kadar iyiyse, asil kendini düzeltmesi gerekenler bizsek, niye acaba?
      Yasadiklarimiz bize bugün sunu söyleyebilir sadece: Evet bizde bi seyler var, ama hem kendimize hem de tüm dünyaya sunmamiz gereken seyler var. Bunu biz halk olarak yapmayiz, bunun icin egitime ihtiyacimiz var. Ve bunu birilerinin yapmasi lazim. Öyle birileri ki, egitimi doldur bosalttan ibaret sanmasin, isi bi zaman sonra iyi egitim icin iyi paraya ihtiyac vara getirmesin, hedef icin hedeften sapmasin.

  2. Demek müslümanın şimdiki hali hukukun, özgürlüğün yokluğu, baskının varlığıdır. İnsanı çok güzel anlattınız. İnsanı çevre ile çok güzel irtibatlandırdınız.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin