YORUM | Dr. YÜKSEL ÇAYIROĞLU
İlk yazımızda genel anlamda faiz üzerinde durduk. Kur’ân ve Sünnet naslarıyla ulemanın ortaya koyduğu izahlar açısından faizin ne olduğunu anlamaya çalıştık. Zira mortgage konusunun doğru anlaşılması faizin iyi bilinmesine bağlıdır. Konuyla ilgili ikinci yazımızda ise genel anlamda banka faizleri üzerinde duracağız. Zira mortgage da dahil bütün faizli kredilerin hükmüyle ilgili temel tartışma noktalarından biri, banka faizlerinin haram olup olmadığıdır.
Günümüzde faiz müessesesi karşı konulmaz bir şekilde toplum hayatına hâkim olduğu ve ihtiyacı karşılayacak ölçüde alternatif faizsiz finansman teknikleri geliştirilemediği için banka faizleriyle ilgili farklı değerlendirmeler ve yeni fetvalar ortaya çıktı. Bazı ilim adamları tarafından banka faizlerinin, Kur’ân’da yasaklanan “riba” kapsamına girmediği ileri sürüldü ve bu konuda farklı delil ve gerekçeler ortaya konuldu.
Kimilerine göre banka faizlerinin helâl olmasının sebebi, kağıt paralarda faiz cereyan etmemesidir. Çünkü onlara göre kâğıt paralar, ribevî mallardan (faize tâbi mallar) değildir. Kimileri haram kılınan ribanın, sadece “Cahiliye ribası” olduğunu iddia etmiştir. Cahiliye ribası ise zamanında ödenmeyen borçların üzerine bir miktar daha faiz bindirerek ödeme süresinin uzatılmasıdır. Yani bu, katlanarak büyüme özelliğine sahip olan faiz çeşididir ki günümüzde bileşik faize karşılık gelmektedir. Dolayısıyla bu görüş sahiplerine göre basit banka faizleri riba yasağı kapsamına girmez.
Kimileri haram kılınan ribanın, sömürü ve tahakküme dayalı “fahiş riba” olduğunu söylemiş ve banka kredilerini bunun dışında tutmuştur. Kimilerine göreyse banka faizlerinin caiz olmasının sebebi, onların devlet tarafından belli kanun ve kurallara bağlanmasıdır. Onlara göre haram olan riba, şahıslar arasında kuralsız bir şekilde cereyan eden tefecilikten başka bir şey değildir. Kimileri de hüküm açısından bankaların verdiği tüketim kredileriyle üretim kredilerini birbirinden ayırmış ve sadece üretim kredilerini haram görmüştür.
Bahsi geçen görüş sahipleri sadece mortgage sistemini ve konut kredilerini değil, bankalardan alınan her türlü krediyi (bazıları sadece üretim kredilerini) caiz görmüşlerdir. Aynı şekilde onlara göre tasarruf sahiplerinin paralarını faizli bir şekilde bankaya yatırmalarında da bir mahzur yoktur. Hatta bazı âlimler, bankaya para yatırmanın haram kılınan faizli bir işlem değil, meşru olan bir mudarabe akdi (emek-sermaye ortaklığı) olduğunu ifade etmiştir. Onlara göre banka faizli bir kurum değil, mevduat sahiplerinin paralarını işleten ve bunun karşılığında onlara kâr dağıtan bir işletmecidir. Bazıları da bankayla müşteri arasında gerçekleşen akdin, fıkıh kitaplarında hükme bağlanan karz (borç) veya vedia (ödünç) akdi olmadığını, yeni bir akit çeşidi olduğunu ve bu akde bağlı olarak alınan fazlalığın da faiz olmadığını savunmuştur.
Gerekçelendirmeler farklı olsa ve görüşler arasında nüanslar bulunsa da yukarıda zikri geçen görüş sahiplerinin ortak noktası banka faizleriyle ribanın hüküm açısından farklı olduğudur. Bu görüşü savunan ilim adamları arasında şunları sayabiliriz: Muhammed Abduh, Reşid Rıza, Fazlurrahman, Seyyid Ahmed Han, Abdülaziz Çaviş, İzmirli İsmail Hakkı, Ma’ruf ed-Davalibî, Ali Cuma, Süleyman Uludağ.
Her bir görüşü gerekçeleriyle birlikte tek tek ele alıp tahlil etmek hem gereksiz tekrarlara yol açacağı hem de yazının sınırlarını aşacağı için, bütün bu görüşlere genel bir cevap vermek istiyoruz. Fakat öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki söz konusu görüşler büyük tartışmalara yol açmış ve bu görüş sahipleri, başta Mecmeu’l-fıkhi’l-İslâmî olmak üzere muteber fıkıh heyetleri ve önde gelen pek çok âlim tarafından şiddetli itirazlara ve reddiyelere muhatap olmuşlardır.
Şunu net bir şekilde ifade etmek gerekir ki banka faizleriyle Kur’ân’da yasaklanan ribayı birbirinden ayırmanın hiçbir meşru temeli yoktur ve böyle bir hüküm ikna edici hiçbir şer’i delile dayanmamaktadır. Zira âyet ve hadislerde ribanın ne olduğuna dair önemli izahlar yapılmış, ilgili naslardan yola çıkan ulema da faizin kavramsal içeriğini ve illetini detaylı bir şekilde ele almışlardır. Ayrıca ne tür muamelelerin faiz sayılıp sayılmayacağına dair fıkıh kitaplarında oldukça açıklayıcı ve detaylı tanımlara yer verilmiştir. Elbette bu konuda yeni izahlar yapılabilir, farklı fetvalar verilebilir fakat bunların ilgili nasları ihlal etmemesi ve ribanın maksadına, mahiyetine ve ruhuna aykırı olmaması gerekir.
Banka faizlerini caiz görenlerin ortak bir noktası, az miktardaki fazlalığı caiz görmeye yöneliktir. Fakat “helâl olan faiz nispetinin” nasıl ve neye göre tespit edileceği önemli bir problemdir. Böyle bir hüküm verildiği takdirde faiz, keyfiliğe açık hâle gelecektir. Dolayısıyla bu konuda şer’î bir delil olmadan belli bir miktar veya orana kadar faize cevaz vermek kimsenin yetkisinde olamaz. Bu konuda objektif, açık ve herkesi bağlayıcı olan hüküm şudur: Oranı, miktarı her ne olursa olsun faiz, faizdir ve haramdır.
İslâm, bir şeyi haram kıldığı zaman sedd-i zerai ilkesinin bir gereği olarak onun azını da haram kılar. İçkinin haram kılınmasının illeti sarhoşluktur. Fakat hadisin net ifadesiyle bir yudum içki içmek de aynı şekilde haramdır. Çünkü içkinin azı çoğuna götürür. Zina haram olduğu gibi harama nazar da haramdır. Zira bu da zinaya çağırıcıdır. Dolayısıyla İslâm’a göre, anapara üzerine alınan ve meşru bir karşılığı bulunmayan her türlü fazlalık ribadır. Nitekim, “Eğer tevbe ederseniz anaparanız sizindir.” (2/279), “Eğer mü’min iseniz (Cahiliyede yaptığınız faizli işlemlere) terettüp etmiş mevcut ne kadar faiz alacağınız varsa bunları almaktan vazgeçin (inanıyorsanız faize bulaşmayın).” (2/278) âyet-i kerimeleri de azına çoğuna bakmadan faizlerin terk edilmesini emretmiş ve alacaklıların hakkının sadece anaparaları olduğunu açıkça beyan etmiştir.
Aynı şekilde Cahiliye Araplarının, “Alışveriş de faiz gibidir.” (2/275) şeklindeki iddialarına Kur’ân, “Allah, alış verişi mübah, faizi ise haram kılmıştır.” (2/275) beyanıyla cevap vermiş ve bununla bir taraftan iddia sahiplerini yapmış oldukları yanlış ve batıl kıyastan ötürü zemmetmiş, diğer yandan da alışveriş ve faizi mahiyet ve hüküm açısından kesin hatlarıyla birbirinden ayırmıştır. Bu da Kur’ân’ın hiçbir şekilde faizli muamelelere tolerans göstermediğine bir delildir. Marife olarak gelen “er-riba” lafzının başındaki “elif-lam” ya cins içindir ya da ahd içindir. Ahd için kabul edildiğinde bunun muhataplarca zaten bilinen ve uygulanan riba olduğu anlaşılır. Cins için kabul edildiğinde ise riba lafzı, şekli ve miktarı her ne olursa olsun faiz kategorisine giren bütün işlemleri içine alır. Dolayısıyla Allah katında alışveriş, alışveriş olma hususiyetinden ötürü helâl olduğu gibi, faiz de faiz olma hususiyetinden ötürü haramdır.
Kâğıt paralarda faiz cereyan etmeyeceği görüşünü savunanlar, bazı fakihlerin faizin illetiyle ilgili ortaya koydukları içtihatlardan hareket etmiştir. Ne var ki klasik dönemde “semeniyyet (para olma)” vasfının, faizin illetlerinden biri olduğunu ortaya koyan fakihler olduğu gibi, modern âlimlerin büyük çoğunluğu da sadece altın ve gümüşte değil, her çeşit parada faizin cereyan edeceğini savunur. Aksi bir düşünce faizin haram kılınma maksadına tamamıyla aykırı olacak ve pek çok faizli işleme kapı aralayacaktır.
“Sadece sömürüye yol açan ve fakiri ezen riba haramdır.” şeklinde verilen hüküm de tutarlı değildir, suistimale açık keyfi bir hükümdür. Bir kere bunun sınırını kim nasıl belirleyecektir? Fıkhî hükümlerin herkes için objektif olabilmesi için, illetlerinin açık ve istikrarlı olması gerekir. Sömürüye yol açma ise kapalı ve subjektif bir vasıftır. Ayrıca sömürü, faizin bizzat kendisinde mevcuttur. Faizin bir sebebi değil, sonucudur. Bu sebepledir ki Abdullah b. Mesud şöyle demiştir: “Borç veren kimse verdiğinden daha fazlasını şart koşmasın. Bu fazlalık bir tutam ot bile olsa faizdir.” (el-Muvatta, büyû 94)
Faizli işlemleri belli kurallara bağlamak, faize sabit oranlar belirlemek, onu devletin kontrol ve denetimine tâbi tutmak gibi tedbirler de faizin hükmünü değiştirmeyecektir. Bu tür önlemlerle faizin yol açabileceği zararlar ve suistimaller kısmen ortadan kaldırılsa da faiz sisteminin bizzat kendisinden kaynaklanan problemler varlığını sürdürecektir. Günümüzde bankaların ve faizli kredilerin mağduru olan milyonlarca insan bunun en büyük delilidir.
Faizin hükmü açısından, üretim kredileriyle tüketim kredilerini birbirinden ayırmanın da makul ve meşru bir temeli yoktur. Hele hele üretim kredilerini caiz görüp tüketim kredilerini caiz görmemek faizin temel mantığına aykırıdır. Zira burada ehven olan kredi türü, tüketim kredileri olmalıdır. Çünkü tüketim kredilerini kullananlar genellikle fakir ve muhtaç kimselerdir. Ayrıca krediler arasında böyle keskin bir ayrımın yapılması da çok zordur. Tüketim kredisi olarak çekilen paralar da pekâlâ üretimde değerlendirilebilir.
Bankalarla mevduat sahipleri arasında bir mudarebe akdi kurulduğunu, bankaların işletmeci olduğunu varsaymak da gerçeği yansıtmamaktadır. Zira burada mudarebe akdinin hükümleri işletilmemektedir. Mesela bankalar vereceği faizi önceden sabit bir miktar olarak tespit eder. Mudarebe ortaklığında ise kâr belli bir oran üzerinden paylaşılır. Müşteriler de bankalar da yapılan akdin bir çeşit ortaklık olmadığını, bilakis faiz akdi olduğunu pekâlâ bilmektedirler. Kaldı ki ortaklıklarda bile kârın oranlara göre paylaşılmayıp daha baştan miktarının belirlenmesi akdi ifsat edecektir.
Fakihler fıkıh kitaplarında tanımlanan ve hükümleri açıklanan akitlerin dışında yeni bir akit çeşidinin ortaya konulup konulamayacağını tartışmışlardır. Konuya olumlu yaklaşanların görüşlerini esas alsak ve bankaya faizli para yatırmayı müşteriyle banka arasında yapılan yeni bir akit türü olarak tanımlasak bile hüküm değişmeyecektir. Zira faiz sadece karz akdinde (borç vermede) cereyan etmez, bilakis her çeşit duyûn (herhangi bir sebeple ortaya çıkan borçlar) faize konu olabilir. Mesela biri vadeli olarak bir mal satın alsa (bey akdi), vadesi geldiğinde borcunu ödeyemese ve vadenin uzatılması karşılığında borca da ziyade getirilse bu fazlalık faiz olur. Mevduat hesabına para yatıran ve bir süre sonra bu parasını baştan belirlenmiş fazlalıkla birlikte çeken kimsenin faizden uzak durduğu söylenemez. Zira bu fazlalığı faiz olmaktan çıkaracak meşru bir bedel/karşılık bulunmamaktadır.
Şunu da belirtmek gerekir ki görebildiğimiz kadarıyla banka faizlerini farklı ad ve unvanlar altında caiz görme eğiliminde olanların temel çıkış noktası, bankayla yapılan işlemlerin faizin kapsamına girip girmeyeceğiyle ilgili teknik izahlardan ziyade, bankaların günümüzde gördüğü fonksiyondur; yani mevcut iktisadî yapının kaçınılmaz bir parçası ve kredi sağlamada alternatifsiz bir kurum olarak görülmesidir. Onlar, meseleye külli bir nazarla bakarak faizin toplum çapında ve dünya ölçeğinde yol açtığı zararları göz önünde bulundurmak yerine, şahısların bankaya duydukları ihtiyacı esas almaktadırlar. Ne var ki bir muamelenin faiz muamelesi olduğunu söylemekle, bu faizin zaruret sebebiyle meşru hâle gelip gelmeyeceğini değerlendirmek tamamen birbirinden ayrı konulardır.
Kanaatimizce âlimlerin vazifesi, İslâm’ın savaş açtığı faizi bir müessese hâline getirerek toplumun bütün katmanlarında yayılmasını sağlayan bankaları meşrulaştırmak değil, meşru finansman tekniklerinin oluşturulması noktasında iktisatçılarla birlikte elele vererek Müslümanlara rehberlik etmek olmalıdır.
Bu konuyu da şu iktibasla hülâsa edebiliriz: “Faiz oranının düşük veya yüksek olması, basit veya bileşik olması, kredinin tüketime ya da üretime yönelik olması… faizin haram oluşu noktasında neticeyi değiştirmez. Sünni ve Şiî bütün İslâm mezhepleri bu konuda ittifak hâlindedir. Kapitalizmde faiz denince ilk akla gelen kredi faizi, İslâm’daki borç faizidir. Bütün faizli işlemlerde belli bir miktar anaparaya belli bir vade sonunda belli miktarda fazla ödeme yapıldığına göre, Kur’ân’ın yasakladığı faiz ile günümüzdeki banka faizleri arasında bir farkın olmadığı açıktır.” (Fethullah Gülen, Enginliğiyle Bizim Dünyamız, s. 464)
Henry Ford, halk parasistemini anlasa sabah dan önce halk’da ayaklanma olur demiş.
Enflasyon faizin bir başka adı.
Devalüasyon faizin bir başka adı.
vergiler içerisinde faiz bulunmakta
Degişim ödeme aracı olarak kullanılan PARA,Bir değerin zaman içinde eritilmesi hatta yok edilmesi faizin bir başka adıdır.
Piyasanın dışında birine söylemesi çok kolay bir fetva olmuş. Hadiseleri yeterince okuyamadığınızı düşünüyorum. Sonuçta katılım bankacılığı diye bir sistem var ve dünyada ki bir çok İslami ülkede bu yöntem uygulanıyor. Sadece adının değişmesi bir şeyleri helal yada haram yapabiliyorsa ona birşey diyemem tabi. Artık bu meselenin daha etraflıca düşünülerek konuşulması gerekiyor mesela enflasyondan hiç bahsedilmiyor bu fetvada. Yada ana emtianın zamana göre fiyatının değişmesi. Çok dar dairede düşünüldüğünü düşünüyorum. İyi çalışmalar.
Klasik eserler ve alt alta sıralanmış kaynak taramalarından ibaret bir yazı. Özgün değil ve çok fazla soru barındırıyor.
“Gölge yazarlık” yapmadığınız ve saydığınız görüşleri serdeden alimlerin isimlerini -toplu olarak da olsa- verdiğiniz için teşekkürler…
Daha önce bi rahatsızlık geçiren yakınıma geçen hafta bedelli askerlik için maaşından kredi çekmesini yada yeniden hayata katılıp bir iş kurmak isteyen arkadaşıma dünkü buluşmamızda azda olsa kredi kullanabileceğini salık verdiğimde herikisinin cevabı da aynı minvalde-yukarıda Yüksel Hocanın değerlendirmesi gibi-olmuştu ve beni çok etkilemişti ve mutlu da etmişti. Teşekkürler Hocam…
Değerli yorumlarınız için çok teşekkürler Yüksel Bey, peki kıymetli hocam madem durum anlattığınız gibi, dünyada sulh adacıkları oluşturma hedefiyle kurulan yurtdışındaki hizmet okulları için hangi fetvayla, faizli kredi ile binalar, yurtlar yapıldı? Veya kullanım amacına göre faizin haram olup olmaması değişiyor mu acaba?
Güzel bir soru !
Yazdığım yorumu okuyup yayınlamayan kişi, sende iki yüzlüsün, korkaksın, pısırıksın.
Hoş oldu mu şimdi!
1. Herseyden önce 10 satirla daha basit ifade edelecek bir konuyu, neden bu kadar uzun tutuyorsunuz anlamis degilim.
Sanirim kriz döneminde insanlar cok konusmak istiyor.
2. Sehpa önünde yazilmis bir yazi.
Dünya gercegiyle alkasi yok.
Keske disari cikip ekonominin tüm dinamiklerine hakim olup öyle yorum yapsaniz.
3. Satranc oynamak harammi sorusuna
-Eski Satranc tahtasinda oynanirsa haram
-bilgisayar yada telefonda problem yok
Örnegi gibi belirsizlikler olusturan bir cevap olmus…
4. Herkesin ev ihtiyaci oldugu dönemde; “keske imkani olan herkes 2-3 ev alsa (krediyle tabi) ” tahsidati yapildigina eminim ama ispatlayamam.
5. yinede emeginiz icin tesekkürler.
size bir sorum olacak Şimdi bu konuları yazmak güzel kolay geleneksel konulardan bahsediliyor O da tamam fakat bankacılık sistemi bunun kurumsallaşması bütün dünyaya yayılması Amerikan parasının bütün dünyada geçerli ticarette kullanılabilecek tek para kabul edilmesi hep zorlama ile olmuş özellikle ikinci dünya harbinin arkasından dünyaya dayatılmış bir durum Öyle değil mi şimdi bu durumda Mesela şu an günümüzde yapmak istediğiniz bir iş olsun veya bir ihtiyacınız olsun buyurun gidin en yakınlarınızdan sizin gibi düşünenlerden para isteyin şu Yazdığınız mevzulara Evet böyledir diyenlerden para isteyin size kim para verecek kaç kişi para verecek ne kadar süreyle verecek verecek geri dönecek mi şimdi böyle bir durumda herhangi bir yakından borç bulmak oldukça güç Mesela şimdi Türkiye’de Muhtemelen siyasi nedenlerle tüketici kredisi faizleri Enflasyonun altında bulunuyor tutuluyor bunun bana göre bir nedeni insanlara ödenen maaşların Asgari ücretin açlık sınırının altında diğer memurlarının maaşlarının da fakirlik sınırının altında olması böyle bir durumda insanlar enflasyon oranının altında olan krediyi kullanırlarsa bu faiz mi oluyor bunun ayrımını Kim yapacak nasıl yapacak Yok değil diyen böyle bir ortama yaşıyor mu Ben senin dediklerinizi de anlıyorum zaten karşı bir söz söylemiyorum sizden bir izah bekliyorum şahsınızdan ikinci bir konuda şu peki hadi helal bir alternatif söyleyin benim paraya ihtiyacım var bende yok yatırım veya bir iş yapmak istiyorum enflasyon ortamında kendime ezmek ezdirmek istemiyorum çocuklarım var Onlara bakmak istiyorum bebeğim Para ihtiyacım var Nereden nasıl temin edebilirim bana bir alternatif geçerli olabilecek olmuş olan devam eden bir yöntem söyler misiniz
Yazıya objektif olarak bakan yok. Herhangi bir fetva içeren bir yazıda veya konuşmada dinleyicinin veya okurun hassasiyeti ve bilgisizliği çizgisinin altında kalırsa ona göre daha sert bir takvaya inanıyorsa otomatik olarak daha hafif olan görüşü reddeder. Yazıyı bilgiyi idrak edip tartan yok. Aynı sorun gıdaların haram helal noktasında da var. Onun ret etme ve kabul etme grafiğinin altındaysa hiç sorgulamadan ret etme grafik yukarı doğru eğimliyse düşüncesinden daha sert keskin olanı duyduğu okuduğu an sorgusuz kabul etme eğimi var.
Hocam ne grafiği;
Din kolaylıklıktır.
Kendi kendine zorluklar oluşturup din-takva
görüntüsü verilen herşey zamnla anlamsız oldu:
Örnek :
kot pantolun takvası / sinemaya gitmeme takvası / Gazete okumama Takvası /
Takva Lobbysi eskisi kadar indadırıcı değil.
Söylediklerini 5 yıl sonra tersi söylemlerle savunanlar veya yapanlar artık inandırıcı olmuyor.
Merak etmeyin tüm detalarıyla konuyu okumuş bulunmaktayız.
Takva dengeli Kolaylıktır, gereksiz zorluk değildir.
Saygılar
Kağıt paranın asli bir değeri yoktur. Yoktan varedilebilir ve devletler de bunu çokça yapar. Dolayısıyla para dediğiniz şey durduğu yerde, piyasadaki malların arz-talep dengesinden bağımsız olarak değer kazanıp kaybedebilir. Kripto paradan farkı azdır esasında. Yani bu yönüyle o zamanki akçe, gümüş, altın gibi paralardaki ya da buğday, koyun gibi nesnelerdeki faizle aynı değerlendirilemez.
Buna dair hiçbir ifade yok. İnandığı, inandırmak istediği yönde eğilimli, ona destek olanları gösterip diğer kısımlardan bahsetmeyen bir yazı. Esasında işin böyle teknik kısımlarını düşünmeyen, düşündürmeyen, sadece yüzlerce yıl önceki düşünürlerin, o zamanki sosyal ve ekonomik durumu dikkate alarak verdikleri hükümleri nass olarak kabule dayalı yaklaşımların dikkate alınacak bir yanı yoktur.
Cok isabetli bir yorum BIR OKUR yorumu / degilse kimse faiz haram degildir diyemez ve demiyor / konumuz: bugun faiz nedir? Onu bulursak neyin haram oldugunu da bulacagiz / yazinin altina hocaefendiden iktibas alma, uzerine de kes yapistir goruslerle muskul cozdum yazilari ancak insanlar arasi fitne cikarir / mortgage ile ev alan kardesine haramzade gozuyle baktirmaktan baska ise yaramaz bu yazi / ha maksat fitne cikarmaksa o baska?
Haram bellidir,haram bellidir;domuz eti hatam kılınmışsa ucundan azıcık demek ne kadar yanlışsa faizde de böyle çıkarsınlar yapmak aynıdır.
Cok tesekkurler. Allah razi olsun. Cok aydinlatici bir yazi olmus. Malesef bu konuda etrafimda cok lackalik goruyorum. Bunun haram oldugunu soylemeye kalkinca binbir turlu mazeret ileri suruluyor. En basta da zaruret. Ev aliniyor faizli kredi ile. Araba aliniyor faiz ile. Ikinci araba aliniyor faiz ile. Cocuk icin ucuncu araba aliniyor faizli krediyle. Hepsine zaruret deniyor.
Faizli ticari kredi zaten girla. Hatta tacir nakit parasi varken onu kullanmak yerine faizli kredi ile kredi cekiyor, nasil olsa faiz enflasyondan dusuk diye. Hatta bazisi banka borcunu bilerek odemiyor mal varligi dahi olsa.
Gordugum kadari ile marketten gida alinirken gosterilen hassasiyetin yuzde biri bile finansal haramlarda gozetilmiyor malesef. Zamaninda birileri bir seylere fetva vermis. Su an fazlasiyla gevsetilmis. Bir seylere kapi ararken cok iyi dusunmek gerekiyor. Yoksa sonra insanlar o araligi sonuna kadar aciyor.
Boyle bir yaziya cok ihtiyac vardi. Tekrar sagolun.
Öncelikle burada yazanların benim için bir bağlayıcılığı yok. Çünkü kendimce okumalarım ve hayatın içindeki yorumlarımla kendimce bir karar verebiliyorum, vicdanım da rahatsa problem etmiyorum ve biliyorum ki rabbimin merhameti geniştir burada bir yanılgı içindeysem beni affeder.
Diğer konu ise faiz gibi bazı meseleler sırf isminden dolayı derinlemesine analiz edilip bir sonuca varılmıyor fetva verenler tarafından, yada korkaklıktan bu yükün altına girmek istemiyor fetvacılar. Ama fetva verenler kira ödeyeninde hakkının korunmasına dikkat etmeli, bu insanlar kredi ile ev alabilecekken sırf sizin fetvanıza güvendiği için alamıyorsa ahirette sizin yakanıza yapışacaktır bilginiz olsun.
Hatta bu faiz konusundan daha kesin bir bilgi.
Yazı; maalesef, bütünüyle isabetten ve insanları aydınlatmadan uzak, ilmi altyapısı temelsiz, muğlak, tarih ve ekonomi açısından son derece kifayetsiz bilgiye dayalı bir yazı olmuş. Bu şümulsuz tarzıyla, “sakız orucu bozar mı” sığlığına doğru gidilir.
Olmayan ekonomi/iktisat, tarih ve sosyoloji bilgisiyle yazılmış, ayet ve hadislerdeki kavramların günümüzde neye karşılık geldiğini tayin etme gayretine bile girişmemiş, sadece ayet ve hadis nakletmeye dayalı, altyapısal açıdan cahilce bir tez olarak ortaya konulmuş.
Bu bir vebaldir!
Bilmiyorum demek de erdemdir!
İlahiyatçı olmak ya da hoca olmak; kişilere modern zamanların her müşkülünü tek başına halledebileceği özgüvenini vermemeli!!! Öğretimiz de bu değil zaten!!!
Bu çağda, bu tip konular, ancak ve ancak, herbireri kendi ilmi disiplininde çok çok ehil ve fakat aynı zamanda dinimizi hayata hayat kılma hassasiyetine sahip uzmanların olduğu; tarih gibi, ekonomi gibi, psikoloji gibi, sosyoloji gibi, antropoloji, coğrafya, matematik gibi ilimlerin uzmanlarının olduğu; FARKLI VE KONUYLA İLİNTİLİ İLMİ DİSİPLİNLERDEN GELEN ESASLI BİR HEYET ile ele alınması gereken konular iken, zaten yaralı zamanlarımızda tek kişilik dev kadro gösterileri çok biçimsiz olmuş.
Banka nedir? Nasıl çalışır? Cari ekonomik sistemlerin işleyişi gerçekte nasıldır? Değer nedir? Para nedir? Mal nedir? Emtia nedir? Oran nedir? Matematik nedir? Reel nedir nominal nedir? gibi en temel parametrelerden bihaber “mortgage” yazmak en kibar ifadesiyle biçimsiz olmuş..
Klasik eserler ve alt alta sıralanmış kaynak taramalarından ibaret bir yazı. Özgün değil ve çok fazla soru barındırıyor.
Şurada yazılan yorumları okuyunca Türkiye’nin halinin neden böyle olduğuna cevap aramak birkez daha anlamını yitiriyor. Türkiye’de hakim olan İslam öğretisi ve anlayışının doğurduğu sonuç yorumcuların kâri ekserisinde kendisini çok net bir şekilde göstermiş. Cemaat, grup, tarikat, camia, parti vs. ayrımı fark etmeksizin çok temel bir sorun var ortada. Düğme en baştan yanlış iliklenmiş, insanların çoğu da her nedense aynaya bakmaya bile tenezzül etmiyor. Nasıl bir “özgüvense” artık bu.
İnsan yarın Allah’ın(CC) huzurunda mazeret olarak modernizmi, kapitalizmi zamanın gerekliliğini, dünyanın şartlarını mı sunacak?
Bir insan ev araba sahibi olmak zorunda mı? Çocuğuna ev araba almak bir ihtiyaç mı? Hadi krediyi geçtim, ille de borç almak zorunda mı? Zaruret nedir, İslam ahlakı nedir?
Kur’an bir vadide biz bir vadide meselesinden bile çok öteye gidilmiş, İslam bir vadide kalmış bizler ise başka vadide…
Nefsim adına şu ayetlerin tehdidinden Allah’a(CC) sığınırım:
ثُمَّ لَمْ تَكُنْ فِتْنَتُهُمْ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا وَاللّٰهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشْرِك۪ينَ
Sonra: “Rabbimiz olan Allah’a yemin olsun ki biz müşriklerden değildik.” sözleri dışında bir mazeretleri olmaz.
(6/En’âm Suresi, 23)
وَبَرَزُوا لِلّٰهِ جَم۪يعًا فَقَالَ الضُّعَفٰٓؤُ۬ا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ اَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا مِنْ عَذَابِ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ قَالُوا لَوْ هَدٰينَا اللّٰهُ لَهَدَيْنَاكُمْۜ سَوَٓاءٌ عَلَيْنَٓا اَجَزِعْنَٓا اَمْ صَبَرْنَا مَا لَنَا مِنْ مَح۪يصٍ۟
Hepsi beraber Allah’ın huzuruna çıkarlar. (sömürülüp fakirleştirilerek, işkence ve zorbalıkla onursuzlaştırılmış olan) mustazaflar, müstekbirlere derler ki: “Biz (dünyada) sizin tebaanızdık. Şimdi siz, Allah’ın azabına karşı bizi koruyabilecek misiniz/bize bir faydanız olacak mı?” Diyecekler ki: “Şayet Allah bizi hidayet etmiş olsaydı, biz de sizi hidayet edebilirdik. (Artık bir önemi yok.) İster (bu azaba) sabredelim, ister dövünüp yakınalım farketmez, bizim için kaçış yoktur.”
(14/İbrahîm, 21)
وَاِذْ يَتَحَٓاجُّونَ فِي النَّارِ فَيَقُولُ الضُّعَفٰٓؤُ۬ا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ اَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا نَص۪يبًا مِنَ النَّارِ
Ateşin içerisinde karşılıklı suçlamalarda bulunup tartıştıkları zaman, zayıf bırakılmış (mustazaflar), büyüklenen (müstekbirlere) diyecekler ki: “Şüphesiz ki biz, sizin tebaanızdık. Şimdi siz, ateşten bir parçayı bizden savabilir misiniz?”
(40/Mü’min Suresi, 47)
فَيَوْمَئِذٍ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ
O gün, zalimlere bahaneleri fayda sağlamaz ve (dünyaya geri dönüp Allah’ı razı edecek amel yapma istekleri de) kabul görmez.
(30/Rûm Suresi, 57)
وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ بِاٰيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُبْطِلُونَ
Andolsun ki biz, bu Kur’ân’da insanlar için her türlü örneği verdik. Şayet sen onlara bir ayet/mucize getirecek olsan o kâfirler mutlaka: “Siz, batıl uyduranlardan başkası değilsiniz.” derler.
(30/Rûm Suresi, 58)
فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْرًاۙ
Zikri(vahyi) bırakanlara,
(77/Mürselât Suresi, 5)
عُذْرًا اَوْ نُذْرًاۙ
Mazeretleri kaldırmak veya uyarmak için (tüm bunlara) andolsun ki,
(77/Mürselât Suresi, 6)
اِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌۜ
Vadolunduğunuz (kıyamet) gerçekleşecektir.
(77/Mürselât Suresi, 7)
وَاِذْ قَالَتْ اُمَّةٌ مِنْهُمْ لِمَ تَعِظُونَ قَوْمًاۨۙ اللّٰهُ مُهْلِكُهُمْ اَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَد۪يدًاۜ قَالُوا مَعْذِرَةً اِلٰى رَبِّكُمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
Onlardan bir topluluk: “Allah’ın helak edeceği ya da çetin bir azaba çarptıracağı kimselere ne diye öğüt veriyorsunuz?” dediği zaman: “Rabbinize sunacağımız bir mazeretimiz olsun ve umulur ki korkup sakınırlar.” demişlerdi.
(7/A’râf, 164)