Her şeyi korkuya verilecek tepki belirleyecek

YORUM | M. AHMET KARABAY

Seçime sayılı haftalar kala siyasette kafalar karışık. İki adaydan hangisinin kazanacağına ilişkin henüz belirginleşen bir tablo yok. Sahadan kesitler alıp gönlünüzden geçene “İşte seçmenin eğilimi bu” diyebilirsiniz. Bu sunduğunuz kesit, sizin gibi düşünenleri mutlu etse de tablo aslında hayli farklı.

Mesleğim gereği 40 yıldan bu yana seçimleri, yarım asırdan bu yana da politikayı izlemeyi seven biri olarak siyaset arenasında yaşananları takip ediyorum. Siyaseti takip etmek başka, seçim dönemlerinde sandıktan çıkacağa ilişkin öngörüde bulunmak daha başka.

Gençlik yıllarımda seçim zamanı geldiğinde yakın çevremdekilerin siyasete ilişkin öngörülerini merakla dinlerdim. Duyduklarımı çok ciddiye alır ve söylenenleri zihnime işlerdim.

Seçim sonuçları belli olduğunda, görüş açıklamış olanları isabet sırasına göre bir değerlendirmeye tabi tutardım. Sonuca en yakın olanlar benim nazarımda en değerli insanlara dönüşürdü. İşin acı tarafı da isabetsiz görüş açıklayanlara karşı güvenim zedelenirdi. 

Dahası, bu isabetsiz görüş beyan edenleri bir tür zavallılar olarak algılardım, onların başka alanlarda da başarısız olacaklarını düşünürdüm. Sonra sandık öngörüsünde yanılanların, işlerinde başarılı olduklarını gördükçe yanıldığımı fark edip bunlara olan acıma duygularımı yenebilmiştim.

Çevremdekilere özenip ben de kendimce seçim tahmini yapmaya çalışırdım. Çoğunda acıma duyguları beslediğim o zavallılar durumunda bulurdum kendimi. 

OYNANAN SEÇİM BAHİSLERİ

26 Mart 1989 yerel seçimleri öncesinde çalıştığım kurumda arkadaşlar mini bir bahis başlattılar. Yöntem gayet basitti. İsteyen tahminini yazacak ve belirlenen parayı kasa olarak anketi yapan arkadaşa verecekti. 

ANAP’ın iktidarda çok yıpranmışlığını görüyordum. 1987 seçimlerinden galibiyetle çıkan ANAP, tıkanma noktasına gelmiş, muhalefet iktidarın açıklarını yakalamış ve sürekli Başbakan Turgut Özal’a yükleniyordu. 

Mart 1989 seçimlerinde (İl Genel Meclisi sonuçlarına göre) SHP yüzde 33 oy oranıyla birinci, ANAP yüzde 24 ile ikinci gelmişti. İşin ilginç tarafı bir başka sağ parti olan DYP yüzde 23 ile iktidardaki ANAP’ın ensesindeydi. 

Bu sonuca en yakın tahmini ben yapmıştım. Kasada biriken bahis parasını almış, sonra da onlara tatlı ziyafeti vermiştim. Aramızda SHP’lisi de, ANAP’lısı da, DYP’lisi de, Refahlısı da, MÇP’lisi de (MHP’nin eski adı) vardı.

Siyasi yaklaşımlardan dolayı kimse birbirini dışlamazdı. Farklı partilere gönül verenler arasında bırakın düşmanlığı kırgınlık bile olmazdı. 

Seçim tahminleri yapmaya daha sonra da devam ettim. Hemen hepsinde iddialı öngörülerde bulundum. Dört duvar arasında geçirdiğim seçimlerde bunu yapmaya çalışsam da hayli çaptan düşmüş olduğumu fark etmiştim. 

Cezaevinde geçen seçimlerde, partilerin alacağı oylara ilişkin öngörüm erozyona uğrayıp gitmişti. Sadece kimin/partinin kazanacağını öngörebilir birine dönüşmüştüm.

BU SEÇİMDE SANDIĞI ETKİLEYENLER ÖNCEKİLERDEN ÇOK FARKLI

Geçmişe ilişkin bu kadar detay anlatmamın sebebi şu. Haziran 2018 seçimleri dahil, hepsinde normal denebilecek bir politik ortam vardı. 14 Mayıs 2023 seçimlerinde tablo çok çok farklı. 

21 yıldan bu yana iktidarda olan AK Parti ve onun lideri Tayyip Erdoğan, bu kez “devam mı, tamam mı?” noktasında olduğunun farkında. İlk kez gerçekten kaybetme KORKUSU yaşıyor. Korku kelimesinin altını çizme yerine siyah ve büyük harflerle yazdım.

 AK Parti iktidara geldiğinden bu yana kazanmak için her seçimde farklı bir yöntem denedi. 

🔺 2002’de insanlardaki ekonomik olarak kaybetme korkusunu kullandı,
🔺 2007’de 367 şartı aranmasıyla vesayetin yeniden hortlayacağı endişesini yaydı,
🔺 2011’de Erdoğan’ın ayrıştırma girişimleri toplum içinde sonuç vermeye başladı
🔺 2015’de terörle toplumu sindirme yöntemi uygulandı,
🔺 2018’de 15 Temmuz Erdoğan darbesiyle estirilen korku havası devam ettirildi…

Görüldüğü gibi her seçimde arka planda işletilen bir korku vardı. Bu seçimlere kadar korku, oluşturulan atmosferle sağlandı. 

SOYLU VE AKAR’IN YAKLAŞIMLARI

14 Mayıs seçimlerinde korkunun kendisi ortaya çıkarılmayacak gibi. Bu kez korku yerine korkunun potansiyel gücü kullanılacak. Bunun emareleri giderek çoğalmaya, görünür hale gelmeye başladı. 

Tayyip Erdoğan’ın, muhalefeti kastederek, “Beş koyunu gütmesini bilmeyenlere ülke teslim edilmez” yolundaki yaklaşımdan sonra asıl hamle, ülkenin silahlı gücünü elinde bulunduran iki bakandan geldi. 

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, toplumda korku hissinin yerleşmesini sağlamak amacıyla, kendisine bağlı jandarmaya seçim gününden itibaren “ikinci bir emre kadar hazır kıta” beklemeleri talimatını verdi. 

Bütün birliklere yazının gönderilmesi üzerine CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan, emniyet/asayiş görevi olmayan personelin hazır kıta bekletilmesinin amacını sordu. 

Jandarmanın hiçbir seçimde bu şekilde alarma geçirilmediğini belirten CHP’li Bakan, terör ülkeye hakim oluyor izleniminin yaşatıldığı Kasım 2015 seçimleri öncesinde bile böyle bir önlem alınmaya ihtiyaç duyulmadığını hatırlattı.

Bir şaşırtan çıkışı da Milli Savunma Bakanlığı koltuğunda oturan Hulusi Akar yaptı. Akar, Kayseri’de yaptığı konuşmada, “Vur de vuralım, öl de ölelim” diye slogan atan taraftarlarına, “Onun da zamanı gelecek. Bekleyin” diye seslendi.

 

Elini yumruk haline getirip “Bekleyin” diyen Hulusi Akar, o günün hangi gün olduğu ve kimi kime kırdırmayı düşündükleri sorulduğunda sözlerine farklı bir bakış açısı getiren açıklama yapmaya çalıştı. 

AYNI SÖZLERİ SÖYLEYEN BAHÇELİ’YE SORUŞTURMA AÇILMIŞTI

Hatırlanacağı gibi 2013 yılında MHP lideri Devlet Bahçeli, Bursa mitinginde partililerin “Vur de vuralım, öl de ölelim” sloganlarına “Onun da zamanı gelecek” cevabını vermişti. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı, Bahçeli’nin bu sözleri üzerine soruşturma başlatmıştı. 

Dönemin Başbakanı Erdoğan da Bahçeli’nin sözlerini grup konuşmasında sert sözlerle eleştirmişti. 

 

Aslında “Vur de vuralım, öl de ölelim” sloganı, Ülkücülerin eskiden bu yana kullandıkları bir fedailik sloganı. Ülkücüler bu sloganı, kendi canını davasının önünde görmediğini ortaya koyma anlamında atıyorlar. 

MHP’nin kurucu lideri Alparslan Türkeş’in, barışçıl görünmek için bu slogan atıldığında verdiği cevap değişmezdi. “Vur de vuralım, öl de ölelim” sloganı atan Ülkücüleri hep, “Size hiçbir zaman öl diyemem. Hep yaşa derim, yaşayacaksınız” diye sustururdu. 

 

Bugüne geldiğimizde, en tepeden aşağıya doğru toplum kademelerine bir korku salınmaya çalışılıyor. “Bu adamlar kazanırsa sorun yok, kaybetse de gitmezler” havası bizzat Beştepe Sarayı ve çevresinden pompalanıyor.

“Kaybederlerse ülke karışacak” diye ortadaki insanları iktidarın devamından yana oy kullanmaya kanalize etmeye çalışıyorlar. 

Seçmenin de bu korku duvarını aşmasına engel olmak istiyorlar. Aslına bakarsanız seçimlerin sonucunu bu korku duvarının aşılıp aşılmadığı belirleyecek. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin