YORUM | M. AHMET KARABAY
Bir ülkenin bilimden ve dünyadan nasıl soyutlandığını son 10 yıl içerisinde yaşayarak gördük. Toplumun hemen her kesimini kendine düşman belleyip savaş açtı. Kendi cehaletini hatırlattığı için midir bilinmez en çok bilim insanlarını düşman bildi. En çok onları hedef tahtasına koydu.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, toplumu mankurtlaştırma yolunda müthiş bir başarı elde etti. Hani şu Cengiz Aytmatov’un Kırgız efsanelerine yer verdiği “Gün Olur Asra Bedel” adlı romanında anlattığı bilinçsiz köle eserindeki mankurttan söz ediyorum.
Yüzyıllar öncesinde insanlar kafaları kazınarak, başına ıslak deve derisi sarılıp ve kızgın güneş altında elleri bağlı bir şekilde bekletilmek suretiyle mankurtlaştırılmış. Aytmatov’un romanında mankurtlaştırılan insanın, sadece işkence sürecinin devam ettiği günlerde kendisine yiyecek veren insanların sözünü dinlediği yazıyor.
Erdoğan ise bu toplumda televizyon ve camileri kullanarak aynı sonuca ulaştı. Öncekilerin de hakkını yememek gerek. Popülist politikalarla kendilerine mavi boncuk dağıtan siyasilere oy verdikçe “Anadolu insanın feraseti” diye cehalete övgü yağdırıldı.
Yüzyıllar boyu ülkeyi yönetenler, eğitmek yerine Anadolu’yu sadece kas gücü ve asker üretim merkezi olarak gördüler. Seçimli döneme geçilen 20. yüzyılın başlarından itibaren ise cehalete övgünün adı “Anadolu feraseti” oldu.
EĞİTİMLİ KESİME HEP DÜŞMAN OLDU
Erdoğan’ın, diploma tartışmasında ortaya çıkan soru işaretleri yıllardır cevap bulamadı. Diplomalı olan herkesi kendisi için risk olarak görüyor. Bu durumun onun ruhunda müthiş bir ezikliğe yol açtığı anlaşılıyor.
Erdoğan’ın eğitimli insanlara olan düşmanlığı yeni değil. İlk kez cumhurbaşkanı seçilmek üzere meydanlara çıktığında rakibi Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu idi. Diploma tartışmalarının nispeten özgürce yapıldığı günlerdi.
Erdoğan, medyada, rakip aday İhsanoğlu’nun akademik kariyerindeki başarılara yer verilmesinden müthiş rahatsız olmuştu. En çok rahatsız eden de 3 yabancı dil bilmesi ve profesör unvanı taşıyor olmasıydı. Dil ve akademik kariyer, içindeki yara olmalıydı ki, bu taraflarıyla yüklenip miting meydanlarında İhsanoğlu’nu yuhalattı.
Ülkede hırsızlıkların, yolsuzlukların belgeleriyle ortaya çıktığı günlerdi. Mankurta dönüştürülmek istenen toplum yönetenlerin istediği tepkileri vermeye başlamış ve sadece kendini doyurduğunu düşünenlerin sözlerini dinliyordu.
Hırsızlıkların yapıldığı, devletin soyulduğunu bilen toplumun verdiği tepki, “çalıyor ama çalışıyor” cümleciğinden ibaretti. Bir dönem halkı uyarmak için çok çabalayan ama kıymeti bilinmeyen Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün anlatmaya çalıştığı “Barabbas toplumuna” yani kötülükleri yapanları ödüllendiren topluma dönüşmüştük.
“Anadolu feraseti” dolduruşuyla Barabbas toplumu halini alan seçmen, artık iyilik gördüğü her şeyi düşman sayabilirdi. Zalimler mazlum, hırsızlar hayırsever işadamı, cahiller feraset sahibine dönüştükten sonra o toplumla ne yapılamazdı ki…
UYARAN DEĞİL, ALKIŞLAYAN GEREKLİ
Haziran 2011 seçimlerine gidilirken, Erdoğan’ın çevresinde yeni adaylar için aranan tek bir özellik vardı. Sadakat her şeyin ötesinde tutuluyordu. “Bu dönem liyakatı bir kenara bırakmamız gerekiyor” diye de ekleniyordu.
“Liderimiz ne demişse doğru demiş, ne yapmışsa vardır bir hikmeti” diyecek insanlar en kritik görevlere getirildi. Daha önce yerinde eleştiriler yapan bağımsız bilim adamları bu dönemde hızla yöneticilerin çevresinden uzaklaştırılır oldu.
Erdoğan ve yol arkadaşlarına uyaran, eleştiren yol gösteren kişiler gerekmiyordu. Tek insan türüne ihtiyaç vardı. Onaylayan, alkışlayan, yapılan her şeyde hikmet arayan…
NACİ GÖRÜR’E DÜŞMANLIĞI, UYARICI OLMASINDAN GELİYOR
Naci Görür hoca, bu ülkenin deprem konusunda yetiştirdiği en iyi uzmanlardan birisi. Depremin ülke gündemine girdiği 17 Ağustos 1999’dan bu yana yaptığı çalışmaları ilgili yerlerle paylaştı. Prof. Dr. Görür, uyarılarını zaman zaman televizyonlardan da yaptı.
Bugün resmi rakamlarda bile 50 binden fazla insanın hayatını kaybettiği Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremini 6 Ekim 2019’da adres vererek tek tek sayıyor. Adıyaman, Malatya, Kahramanmaraş, Hatay diye sıralıyor. Sağlıklı kentsel dönüşüm üzerinde yoğunlaşılması gerektiğini söylüyor.
#Deprem uzmanı Naci Görür’ün 6 Ekim 2019’da CNN Türk’te Elazığ, Malatya depremi konusunda nokta atışı uyarılarda bulunmuş.
Ülkeyi yönetenler bilime, mühendisliğe kulak verin artık. Bilimle inatlaşmanın ülkeye katacağı hiçbir şey yok.
“İstanbul depremi de kapıda.” diyor. pic.twitter.com/m9EtIFnt9F
— Professor (@ProfessorSalva) January 25, 2020
Naci Görür bu uyarıyı yaptığında bırakın Kahramanmaraş depremini, daha 24 Ocak 2020’de meydana gelecek olan Elazığ depremine bile daha 3 ay vardı.
Naci Hoca, uyarısını sadece ekrandan yapmadı. Bilimsel çalışmalara yoğunlaşılması için TÜBİTAK ve hükümete raporlar sundu.
Ne var ki Görür’ün girişimlerinin hepsi geri çevriliyor. Naci Hoca, depremin 11 ilimizi vurmasından sonra hükümet tarafından ne tür görmezden gelinmelere maruz bırakıldığını anlattı:
📌Prof. Dr. Naci Görür: “Bingöl-Elazığ-Malatya-Adıyaman-Maraş için kocaman bir proje hazırladık. DPT’ye sunduk, reddedildi. TÜBİTAK’a sunduk, reddedildi. TV’lerde söyledik, her yerde söyledik, çırpındık.” pic.twitter.com/vGKeA3CYgO
— 23 DERECE (@yirmiucderece) February 6, 2023
“Bingöl-Elazığ-Malatya-Adıyaman-Maraş için kocaman bir proje hazırladık. DPT’ye sunduk, reddedildi. TÜBİTAK’a sunduk, reddedildi. TV’lerde söyledik, her yerde söyledik, çırpındık.”
Naci Hoca’nın hadi Elazığ depremiyle ilgili uyarılarını ciddiye almadınız. Elazığ depremini yaşadıktan sonra aynı röportajda şehir şehir sıralayarak yaptığı uyarıları dikkate alsaydınız bari. On binlerce insanın hayata tutunmalarına yardımcı olurdunuz.
ERDOĞAN’DAN NACİ GÖRÜR’E PROFESÖR MÜSVEDDESİ İTHAMI
Bir tarafta binlerce hayatın kurtarılması için çırpınan bir bilim adamı, öte yanda depremde günlerce enkaz altında kalıp feryat etmelerine neden olmakla suçlanan bir lider.
Görevini yerine getirmeyen bu “devlet görevlisi”, üzerine düşen her şeyi yapan kişiyi “profesör müsveddesi” diye itham ediyor:
Erdoğan’dan Türkiye’nin değerli bilim adamlarından Prof. Dr. Naci Görür’e:
🗨️Geçen akşam bir televizyon kanalında bir prof ne dese beğenirsiniz? Prof haa… ‘Köprü yapmakla, havalimanı yapmakla, baraj yapmakla, yol yapmakla bu iş olmaz. Soğan, patates kaç para onu söyle’ diyor.… pic.twitter.com/ofGp6UWtPq
— Tr724 (@Tr724) April 11, 2023
“Geçen akşam bir TV kanalında bir profesör ne dese beğenirsiniz? Köprü yapmakla, baraj yapmakla bu iş çözülmez. Soğan, patates kaç para onu söyle… Müsvedde bu… Senin profesörlüğünden bu millete ne hayır gelir?”
Sahte diplomalı olduğu iddia edilen devlet görevlisinin, bir bilim adamına “profesör müsveddesi” demesi, aşağılık kompleksinden değil de nedir? Cahilliği “feraset” olarak gören birinin profesör unvanına saygı göstermesini beklemek beyhude olur.
Erdoğan’ı bu kadar kızdıran Naci Görür ne demişti?
Hocam tam olarak “Az yol yapsın, az köprü yapsın, havaalanı da istemiyoruz yapmasın” demişsiniz, Prof Ersan Şen’de “Patates soğan kaç para” demişti, hybrid bir eleştiri olmuş:) pic.twitter.com/6s6KmRzCap
— Dr. Reviewer (@Dr_thereviewer) April 11, 2023
Görür’ün söyledikleriyle Erdoğan’ın yansıttıklarının ne kadar uyuştuğuna siz karar verin. Görür Hoca, yol, köprü yapmayın mı demiş acaba?
MİLLİ GELİRDE KAYIP 10 YIL
15 yıl önce Cumhuriyetin 100’üncü yılı için kişi başına 25 bin dolarlık milli gelir hedeflendiği açıklanmıştı. Bu açıklamanın yapıldığı 2008’de Türkiye’nin kişi başına düşen geliri TÜİK rakamlarına göre 10 bin 438 dolardı.
Türkiye, 2022 yılını kişi başına 10 bin 665 dolarla kapattı. Erdoğan, Naci Görür’e “profesör müsveddesi” dediği toplantıda, 2028 yılı milli geliri 16 bin dolar olarak açıkladı.
Susun. Ekonomist iş başında, mankurtlar uyanmasın.
Öncelikle Naci Görür bu hakareti kişisel algılamamalı çünkü bu adamın verdiği tepki genel. Herkese aynı tepkiyi veriyor. Sezen Aksuya da vermişti. Bu onun genel tepkisi. Şahsi olarak algılayıp sinirlerini bozmamalı, mümkünse korkmamalı. Tayyip bu saldırıyı yaparken meseleyi kişisel algılıyor ama tepkiyi verirken meydanlarda kalabalıkların gücünü de arkasına alıyor. Eleştiri düşmanlık olarak algılanıyor ve bir çeşit kalabalıklarla transa geçerek bu tehditi birbirlerine güç vererek atlatmaya çalışıyorlar. Çünkü bu kendinden geçen toplantılarda Tayyipin ağzından çıkacak bir cümle ile kalabalıklar çılgınca harekete geçebilirler. Tehdit olarak algıladığı her eleştiride ritüellerini tekrarlayarak adeta hem bütünlüklerini korumuş ve birbirlerine bağlılıklarını göstermiş oluyorlar hemde kendilerinden olmayan dünyalılara korku salmış oluyorlar.
Bu psikolojik bir süreçtir. Bu süreci profesyonel olmayan kalabalıklar ve Tayyip iyi yönetemez. Çünkü Tayyipin tek planı adım adım Devleti ele geçirerek zirveye oturmak ve ezikliğini herkesten üstün olduğunu sanarak gidermekti. Ama zirveden sonra planı yok. Çünkü insanlara anlatacağı bir hikayesi kalmadı. Çünkü onun motivasyonu tek adam olmaktı ve o yolda her kılığa girdi.
Başka bir amacı kalmadı. Çünkü o çok küçük düşük düşünüyor. Şahsı kadar düşünüyor. Düşüncesinde kalabalıklar sadece şahsına hizmet ettiği için ilgi duyuyor. Şahsının zirveye oturması küçük hedefini gerçekleştirdiğini gösteriyor. Bütün hikayesi aslında kendi ezikliğini, aşağılanmayı bir hırs, kin, nefret ile giderme ve kendine göre büyük hedef koyma.
Şahsı adına büyük bir hedefi gerçekleştirdi. Kalabalıkları o yüzden övüp durmakta. Ama sorun şimdi başlıyor. En büyük sorunu ki artık zirveye tırmandıran ama insanlıkta aşağı yol alan hamleler yapmak zorunda. Elinden gelse zirveyi korumak için insanların yarısını öldürebilir. Eline fırsat geçerse bunu yapar. Ve kalabalıklar, tarikatlar, cemaatler bu yoldan geri dönmezler. Dayanamayıp “of! ben artık bu oyunu oynamayacağım, dayanamıyorum, midem çok bulanıyor” diyenler çıkacak. Ayrılanlar kafir olarak adlandırılacak ve ayrılmama yönünde baskı oluşturulacak. Geri kalanlara “benimlemisiniz!” diyerek yollarına devam edecekler.
O yüzden Naci Görür ün kendisini üzmesine gerek yok. Bu süreçte birileri ölecek. Ateş her zaman ki gibi düştüğü yeri yakacak. Oh olsun, oh olsun diye papağan gibi ötüp duranlar dehşete kapılacak. Amaç zaten bu fırsatı onlara kontrollü olarak vererek insanları dehşete düşürmesini sağlamak ve müslümanları Tayyip ve harama tapan kalabalıkların saçtığı dehşet üzerinden karalamak ve kurtarıcı olarak gelmektir. Tayyipin harama tapan kalabalıkları yüzünden müslümanlık tıpkı Işid gibi sorgulanacak hale gelecek ve solcular yada oh olsuncular müslümanları Işid üzerinden ezecekler. Çünkü harama tapan kalabalıklar her eylemlerinde Allahuekber diyerek yapacaklar.
Yani Tayyipin tepeden inişi kontrollü vahşet şeklinde gerçekleşecek. Tayyip öyle bir mahluk ki ona desler ki “Ya ayrıl git yada bütün insanları yakarız” deseler bile ayrılmayı tercih etmeyecek ve finali kendisiyle birlikte kalabalıklarını da intihara doğru sürükleyecek. Son köşeye sıkışana kadar küçük de olsa manevra alanı kaldığı müddetçe öfke krizleri içinde ümidini koruyacaktır. Çünkü sonunu görmek ile yüzleşmek istemediğinden hep tutanacak dallar bulup rastgele gidebildiği kadar gidecek. Kurtulamayacağını anladığı gün kendisiyle yüzleşecek ve artık plan yapmayacağı için çok kötülük yaptığı ile yüzleşecek. Yani yıllardır ret ettiği kötülüklerini son anda hepsini birden uysal çocuk gibi kabul edecek. Çünkü çocukluğunda her ne yaşadıysa o döngü kırılmış olacak. Artık düşman söyleminden vazgeçecek ve kendisiyle muhasebe yapacak. Sonra da ya Saddam gibi, ya Kaddafi gibi, ya Hitler yada Stalin, belki Çavuşesko gibi hep nefsi kendisine zulmedenler gibi olacak sonu.
Geriye yıkılmış Türkiye, istihbarat kontrolünde Işid, Kürtler, Aleviler, oh olsuncular kalacak. Tarikatlar ve cemaatler tamamen Işidleştirilmiş olacak. Işidleştirme, hizbullahlaştırılma süreci çoktan başladı. Bir tane tarikatçı yada cemaatçi, dinci, islamcı Işid aleyhine konuşmamaktadır. Mesele sadece taciz değil, bu sefer ki bunların kökünü kurutacak.