YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Kimsenin yüzü kızarmıyor, kimse mahçup değil, kimsede bir utanma belirtisi ya da hesap veririm kaygısı yok. Türkiye sanki deprem değil sadece küçük yaralanmalarla atlattığı bir kaza yaşamış. Televizyonlarda, sosyal medyada deprem sonrası gördüğümüz şehir görüntüleri, gerçek değil bir film için bilgisayarda üretilmiş animasyonlar sanki.
Ülkeyi yönetenlerin hepsi çok haklı, herkes çok doğru, herkes her şeyi gerektiği gibi en doğru şekilde yapmış, yaşanan felaketin kendisiyle uzaktan yakından alakası yok, varsa bir kötülük o da kim olduğu asla belli olmayan birileri tarafından yapılmış, kendisi toz kadar hataya bulaşmamış, tertemiz.
Şehrinde 3700 bina yıkılmış, 22400 bina ağır hasarlı, binlerce kişi ölmüş ama Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Selahattin Gürkan, kendi deyimiyle “hiçbir keşkesi” olmayan, hatasız bir belediye başkanı olarak duruyor karşımızda. 2004 yılından beri şehirde yöneticilik yapıyor, son dört yılda da Büyükşehir Belediye Başkanı, başkanı olduğu şehir depremde atom bombası yemiş gibi tarumar olmuş ama o her şeyi en mükemmel şekliyle yaptığı için hiç bir keşkesi yok.
Keşkesi olmadığı gibi üzerine düşen görevi de en iyi şekilde yapmış, depremde öldürdüğü herkesi usulüne uygun olarak defnetmiş anlı şanlı bir belediye başkanı var karşımızda. Bu başarı ona Nobel insanlık ödülünü getirse yeridir. Nobel bu dalda ödül vermiyorsa bundan sonra vermesi gerekir.
Ülke Selahattin Gürkan gibi tepeden tırnağa yetkisi olup da hiç sorumluluğu olmayanlarla dolu.
Tıpkı Gürkan gibi tarım alanlarını imara açıp gevşek zeminleri çok katlı binalarla dolduran belediye başkanlarının, belediye meclis üyelerinin de elbette bir suçu olamaz. Binaları kontrol etmeyen, sağlamlığını denetlemeyenler de suçlanacak değil herhalde. Çarpık kentleşmenin, çirkin şehirlerin, kimliksiz büyümenin sorumlusu hiç şehri yönetenler olabilir mi? Tıpkı depremin enkazına müdahale etmeyen ve edilmesini de engelleyenlerin masumluğu gibi masum ve tertemizler.
İlla bir suçlu arayacaksanız binası yıkılan ve AKP’li olmayan müteahhitler var onlar olabilir. Hani bunlar yetmez diye darlayacak olursanız, AKP’li olup da haracını zamanında ve doyurucu şekilde vermeyenler de belki suçlanabilir o kadar.
Şimdi soteye yatıp biriken öfkenin geçmesini ve depremdeki acıların gündemden düşmesini beklemek en doğrusu. Topu biraz çevirin, insanları oyalayın, kamuoyuna oyalanacakları yemler atın, yan yattı deyin çamura battı deyin depreme olan ilgi ha geçti ha geçecek. Sonrası düğün bayram, gelsin inşaatlar, imara açılan yeni araziler, arazilerden doğan yedi ceddinize yetecek rantlar. Depremde onlarca can kaybedenlere de verirsiniz birkaç daire, bir iki maaş onlar da her şeyi hemencecik unutuverir ve size minnettarlığı en derinden gösterirler.
Herkes de biliyor ki bu ülkenin anlık öfkeleri, konjonktüre uygun kıpırdanışları olur ama sürekli ve tutarlı ahlaki tavırları olmaz. Herkes kendini yeni şartlara yeni durumlara kolayca uyarlar, travma yaşayıp hayatı kendilerine zehir edecek değiller ya.
Bu toplum eksenini, karakterini değiştirecek kadar büyük bir travma geçirmez. Depremde, çoçuğunu, torununu, yeğenini, kardeşini toprağa gömer de yine travma geçirmez, kafasını kaldırır 16 yakınının ölmesine sebep olanlara meth-ü sena bile eder. Hiç bir acı, hiç bir trajedi, hiç bir kaybediş bu toprakların genetiğini değiştirmez. Ölenleri usulüne uygun olarak gömer kısa bir süre sonra erik dalı oynamak için ayağa gelen ilk fırsatı değerlendirir. Öyle ya, ölenle ölünmezdi değil mi?
Hiç acı yaşayan cumhurbaşkanı ya da bakan yüzü görüyor musunuz? Hiç canı acıyan siyasetçi gözünüze çarptı mı? Acılı görünen değil acı yaşayan, canı acıyan, travma geçirmiş tek bir siyasetçi, tek bir mülki erkan, tek bir hükümet yetkilisi gördünüz mü etrafta?
Adamın oğlu, gelini, torunları enkazda kalmış, çıkarıp toprağa vermiş, hikaye anlatır gibi anlatıyor. Azıcık devlete küskün, az biraz kırgınca o kadar… Sonra karnı acıkacak. yemeğini yiyecek, uykusu gelip uyuyacak ya da güneşlenmek için sandalyeye oturacak.
Deprem anında bile çalıyorlar, hiç fasıla vermeden, hiç bir ikazla uyanmadan, aynı hayatı kararlılıkla yaşıyorlar.
Bir günde ayrı ayrı dört deprem ve yüz binlerce ölüm ülkenin ruhunda, kimliğinde, genetiğinde travma meydana getirmemiş, her şeyi kökünden değiştirecek bir eyleme sebep olmamışsa artık anlıyorum ki kıyamet kopsa, sır kapısı açılsa yine değişen bir şey olmayacak.
Hiçbir acı, hiçbir dram, pozisyonları değiştirmeye neden olmuyor.
Bu Deprem bu güne kadar üzerinde bir bardak soğuk su içilen ve unutulan hiçbir şeye, ama hiçbir şeye asla benzemez.
Gırtlak gırtlağa yapışacaklar..
O bunun
Bu O nun gırtlağına yapışacak..
-Suçlu sensin sen..
-Hayır suçlu sensin…
Diyecekler birbirlerine…
Tıpkı cehennem ehlinin birbirlerini durmadan devamlı suçlamaları gibi…
Ayet aslında zalimlerin karakterlerini nazara verir…
Orda da
Buradada birbirlerini suçlayacaklar…
Masumlar ahiretde zalimlerin birbirlerini suçlamalarını görecek ve işitecekler..
Şimdi bu küçük kıyamet olan depremden sonra güçlü zalimler, nisbeten zayıf olan zalimlerin ensesinden tutup zindana atmalarını görüyor ve görmeyede devam edeceğiz…
Bunda şüphe yoktur.