HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY
İnsan hakları savunucusu Fatma Yavuz, düşündükleri ve söyledikleri yüzünden İslamcı kesimler tarafından sistematik bir linçe maruz kalıyor. Gün geçtikçe pervasızlıklarını artıranlar, şimdi de açık tehditlere başladılar. Bir kadının akıbeti, sırf düşüncelerinden dolayı Konca Kuriş’inkine benzetilmeye çalışılıyor.
Fatma Yavuz adını, son birkaç yıldan bu yana sıkça duymaya başladım. Yollarımız hiç kesişmedi. Söyledikleri ve yazdıklarıyla kendisini medyadan takip ediyorum.
Yavuz’un ifade ettikleri, Ortodoks yaklaşım içindeki İslamcıların kabullenebilecekleri şeyler değil. Bundan dolayı da Fatma Yavuz, ne yazsa ne konuşsa birileri yerinden zıplıyor. Sadece yerinden fırlamakla kalmıyor, devletin gücünü ve toplumsal desteği arkasına alan bu kesimler, tehditler savuruyor.
Fatma Yavuz’a yapılmak istenenler açık açık dillendirilmeye çalışılıyor. Öyle anlaşılıyor ki İslamcı damar 1990’lara dönecek. O yıllar hatırlandığında akla ilk gelen isimlerden biriyse Konca Kuriş…
Peki kim bu Konca Kuriş? Bu ele avuca sığmayan kadını kısaca hatırlamakta fayda var.
16 Ekim 1961 Mersin doğumlu olan Konca’nın aykırılığı çocukluk döneminden anlaşılıyor. Kural tanımazlığı ve sorgulayan yapısı yüzünden, evde anne babası, okulda öğretmenleri ve arkadaşları çok çekmiş.
15 yaşındayken, sonradan kocası olan 17 yaşındaki Orhan Kuriş’i kaçırıyor. Orhan, kaçtıktan sonra “Babam bizi öldürecek. Nasıl döneceğiz?” diye ağlamaya başladığında Konca’nın verdiği cevap hayatını özetler gibi. “Dönmeyeceğiz işte, bu iş bitti” diyen güçlü bir karakter.
O dönemde hiçbir inancı kabul etmeyen Konca, evlenip gittiği ailede de asiliklerinden dolayı istenmeyen kadın oluyor. Kızı Sırma’nın anlattığına göre, kayın pederine, “Bana Tanrı’yı göster inanacağım” diyecek kadar pervasız.
Sonrasında tanıştığı arkadaşları aracılığıyla Müslüman bir hayat sürmeye başlıyor. Yaşadığı İslami hayatı da en uçtan seçiyor.
Konca Kuriş, İslamcı “İktibas” dergisinde yazdığı yazılarla adını duyurdu. 1980 sonrasında kadın hareketinde İslami feminizmi öne çıkaran isimlerin bayraktarlığını yaptı. Gördüğü haksızlıklara karşı öfkeli, hırçın bir tavır takındı. Düşüncelerini tutkulu bir şekilde ortaya koydu.
Geniş kesimlerde “Müslüman feminist yazar” olarak bilinirken Kuriş, kendini “İmanlı feminist” diye tanımladı. Bulunduğu İslami çevreyi eleştirmekten çekinmedi.
Erkek egemenliğine baş kaldırdı. İslam’ın erkek dini haline dönüştürüldüğünü söyledi. Bu amaçla Kur’an’ın tercümesinin bir kadın tarafından yapılmasının şart olduğunu dile getirdi.
🟠 Hadislerle yola çıkmanın yanlışlığını savundu.
🟠 Anlamadığın dilde dua etmenin doğru olmadığını söyledi.
🟠 Kadınların Cuma, bayram ve cenaze namazlarını kılabileceğini ifade etti.
Bu görüşlerini savunmak için yazılar yazdı, televizyon programlarına çıktı. Bağımsız Kadınlar Derneği ile feminist mücadeleler yürüttü, “Savaşa Hayır” mitinglerine katıldı, nükleer karşıtı eylemlerde boy gösterdi.
Bu özgür düşünceli İslamcı kadın, zaman içinde yine kendilerinin Allah adına hareket ettikleri iddiasındaki bir başka İslamcı grubun hedefi haline geldi. Özellikle dine ilişkin gündeme getirdiği konular, birileri için çok tehlikeli olmaya başlayınca, Konca’yı hedef haline getiren mihraklar kararını verdi.
5 çocuk annesi Konca Kuriş’i susturmaya karar verenler, onu 17 Temmuz 1998 tarihinde Mersin’deki evinin önünden, kaçırdı. Otomobille gelen 3 kişi, kocasını silahla etkisiz hale getirerek Kuriş’i alıp götürdü.
Ailesinin umut dolu bekleyişi günler aylar sürdü. Aramaların sürdüğü dönemde, bir ihbar üzerine verilen adrese giden polisler, içeride çarşaflı bir kadın ve çocuklar olduğunu görünce, burada suç işlenmeyeceğini düşünerek ayrılıp gitti.
Aradan bir süre daha geçti. Söz konusu Konya Meram’daki verilen adrese kaçırılmasından 555 gün sonra operasyon düzenlendi. 20 Ocak 2000’de, evin bodrum katında kazı yapıldı. Konca Kuriş’in domuz bağı yapılarak işkence edildiği ve öldürülüp gömüldüğü, üzerine de anlaşılmaması için beton döküldüğü ortaya çıktı.
Konca Kuriş, 35 gün işkence edilip öldürüldüğünde 37 yaşındaydı. Türkiye Hizbullahı, Kuriş’in öldürülmesini yayınladığı bir bildiriyle üstlendi:
“İslam düşmanı ve laik-feminist Konca Kuriş, Allah ve Kuran-ı Kerim karşıtı fiilleri ve söylemleri nedeniyle, Hizbullah savaşçıları tarafından kaçırılarak üslerimizde sorgulanmıştır. Dinsiz-laik TC’nin resmî din söylemleri ile talimatları paralelinde hareket eden ve siyonistlerce de kullanılan Konca Kuriş, Müslümanları şüpheye sevk edecek fiiliyatlara giriştiği için şeri hükümler gereği cezalandırılmıştır.”
Kuriş’i boğan İslamcı gençler, cinayetten sonra şükür namazı kılıyor, cinayetin faili olarak yargılanıp mahkum edilenler 2011 yılında serbest bırakıldığında halaylarla karşılanıyordu.
‘IŞİD’İN YAPTIKLARI GELENEKSEL FIKHA UYGUN’
Öteki dindar kesimler, olayın ortaya çıkmasından sonra Hizbullah’ı derin devletin kurup büyüttüğünü savundu. Belki hâlâ konu açılsa, pek çok dini kesimde aynı iddialar dillendirilir.
Ortaya bir çirkinlik sergilendiğinde İslamcılar, hemen bir günah keçisi buluyor.
Esas söylemek istediğim şu:
İslam, birilerinin elinde her türlü aşırılığı, insanlık dışı uygulamaları içinde barındırır hale dönüştürülmüş durumda. IŞİD’in vahşetleri ortaya çıkmaya başladığı dönemde, dindar kesimlerden şu ses yükseliyordu:
“IŞİD’in yaptıkları İslam’a sığmaz.”
“İŞİD’i kim kurdu, kime hizmet ediyor, amacı nedir?” tartışılır ama tartışılmayacak tek konu; İŞİD’in yaptığı her şeyin kitapta yeri olduğudur.
Ali Rıza Demircan buyuruyor:
“Geleneksel fıkhımızda İŞİD’in yaptıklarının tamamı meşrudur” pic.twitter.com/aL4OBqD9cM— Öylesine (@hallmer) November 3, 2020
Bir dönem dini sohbetler söz konusu olduğunda ekranlarda boy göstermesiyle tanınan Ali Rıza Demircan, konuyu net özetlemişti. Demircan, “Geleneksel fıkhımızda IŞİD’in yaptıklarının tamamı meşrudur” demişti.
SIRAYA FATMA YAVUZ’U KOYDUKLARI ANLAŞILIYOR
Fatma Yavuz, 14 yıl boyunca Diyanet İşleri Başkanlığında Kur’an kursu hocalığı yaptı. Emevi-Selefî görüşün Türkiye temsilcisi gibi çalışmayı kendine görev edinen Diyanet tarafından 2019’da işine son verildi.
Her kesimin hukukunu savunan Fatma Yavuz, Diyanet’in iç yönetmeliğinde yer alan “İslam, itikat, ibadet, ahlak törelerine uygun olduğunun çevresinde bilinir olması gerekliliği” maddesine uymadığı gerekçesiyle görevden ihraç edildi.
Fatma Yavuz, Diyanet’te yaşadıklarını “Hangi Diyanet: Bir Aforozun Öyküsü” adı altında kitaplaştırdı. İnsan hakları savunuculuğunda geri adım atmadı. Bir süre İstanbul Büyükşehir Belediyesi İnanç Masası’nda görev aldıysa da gelen tepkiler üzerine olsa gerek İBB ile yolları ayrıldı.
LGBT bireylere son dönemde yapılanlar karşısında sesini yükselten Fatma Yavuz yeniden hedef tahtasına oturtuldu. Yavuz’un İslamcılar tarafından tehditlere maruz kalmasına, “LGBT’li tek bir kardeşimin saçının teline zarar gelecekse ben bu başörtüsünü yakarım!” sözleri sebep oldu.
▶️LGBT bana göre de BÜYÜK GÜNAH ama onların, o KARDEŞLERİMİZİN hakkını savunmayacağımızı mı düşünüyorsun..!” diyerek KAFA tutan
s o r u n l u k a f a sırf ERDOĞAN DÜŞMANLIĞI yüzünden yarın bir gün
▶️ENSEST İLİŞKİYİ de özgürlükler kapsamına alırsa hiç şaşırma..! pic.twitter.com/8X9I42rCjc— Cengiz ALÇAYIR (@AlcayirCengiz) October 24, 2022
Taliban ve IŞİD oluşturdukları silahlı güçlere dayanarak dünyaya tehditler yöneltiyor. Türkiye’de ise İslamcı kesimler, Erdoğan iktidarının oluşturduğu korku ortamına sırtlarını vererek tehditler savuruyor.
Profesör sıfatlı Ebubekir Sofuoğlu, insan hakları savunucusu Fatma Yavuz’a, “Allah’ın hükmüyle savaşıyor” derken, Mustafa Karakaya isimli vaiz ise Yavuz’un ölüm fetvasına imza atmayı kendi yetkisinde görüyor.
Yakarım bilirsiniz!😡 pic.twitter.com/no6n9Ww8tf
— Ֆաթմա Եավուզ (@fatmayavuz08) October 26, 2022
İslamcı kesimden doğru dürüst biri de çıkıp orta yerde ölüm fetvası verenlere karşı sesini yükseltmiyor/yükseltemiyor.
Diyanet ve İslamcı cemaatlerin yurtlarında çocuklara tecavüz edilirken sesleri çıkmayan dindar kesimler, LGBT’yi saldırmak için günah keçisi olarak görüyor.
Bugün bu kendilerinde ölüm fetvası yayınlama hadsizliği görenlerin güç aldıkları isim olan Erdoğan, aynı konuda dün farklı konuşmuştu. 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri öncesinde Abbas Güçlü’nün Kanal D’deki programına katılan AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, LGBT haklarından söz etmişti. Dahası haklarının kanunla koruma altına alınması gerektiğini savunmuştu.
Türkiye İslamcılarının hemen hepsi, “Takiyye” kavramını İran Şiası’na yakıştırırlar. Oysa Türkiye’deki bütün İslamcılar, devlete ve topluma karşı tam bir takiyye tavrı içindeler. Güçlendikçe derunlarındaki ortaya çıkıyor.