YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kalabalık bir heyetle geldiği Birleşmiş Milletler programında geçen yıldan farklı ne var diye dönüp eski yazılarıma ve haberlere baktım.
Mesela tam bir yıl önce 21 Eylül 2021’de bu köşede “Erdoğan, New York’ta: Türk’ün Türk’e gaz vermesi!” başlıklı bir yazı kaleme almış ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD temaslarını anlatmıştım.
Yazıyı tekrar okudum, o gün yaptığım yayına yeniden baktım.
Diyebilirim ki geçen yıldan farklı olarak akılda kalacak iki nokta var; birincisi dünya liderlerinin tamamı Londra’da Kraliçe Elizabeth’in cenaze töreninde iken Erdoğan’ın Central Park’ta yürüyüş yapması.
İkincisi ise PBS televizyonuna verdiği demeçte söylediği “ABD’de raflar boş” lafı.
Gerçekten de diğer her şey neredeyse birbirinin aynısı. Hatta Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma da neredeyse birbirinin kopyası.
ERDOĞAN KISIR DÖNGÜDE
Erdoğan’ın ABD ziyaretleri son yıllarda, özellikle de son 7-8 yılda fazlasıyla rutine döndü.
AKP’nin başarı hikayesi yazdığı 2002-2012 arasında Erdoğan ABD’de büyük ilgi görür, üst düzey temaslarda bulunur, kalbur üstü düşünce kuruluşlarında konuşmalar yapar ve reytingi yüksek yayınlara çıkardı.
Aynı şekilde Beyaz Saray’da ve ABD Kongresi’nde itibar görürdü.
Ancak tekmili birden Reza Zarrab’ın önüne yatmaya başladıkları günden bu yana Erdoğan başka bir lige savruldu.
Demokrasi ve hukukun üstünlüğü geriledikçe Erdoğan’ın popülaritesi de düştü. Erdoğan’ın Trump ile olan sıradışı ilişkileri bile bu düşüşü engelleyemedi ve Biden’in seçilmesiyle birlikte iyice dip yaptı.
Politik atmosfer böyle olunca Erdoğan’ın ABD temasları da giderek önemsizleşti. Öyle ki artık rutine döndü denebilir.
Şöyle ki;
Erdoğan’ın zırhlı makam araçları önceden askeri kargo uçakları ile ABD’ye geliyor. Erdoğan, bakanlar ve çok sayıda davetli ise Türkiye’nin devasa VIP uçak filosunu kullanarak heyete dahil oluyorlar.
Onlarca gazeteci, yüzlerce davetli eşliğinde gelinen New York sokaklarında konvoy yapılıyor ki ne kadar çiğ karşılandığını söylemeye bile gerek yok. Sonuçta medeni hiçbir ülkenin liderinin New York sokaklarında konvoyunu göremezsiniz.
Erdoğan ABD ziyaretlerine mutlaka Yahudi din adamları, sivil toplum ve lobi temsilcileriyle görüşerek başlıyor.
Yalnız bir yanlış anlama olmasın.
Ben “Erdoğan neden Yahudi teşkilatlarla bu kadar sıkı fıkı” diye sormuyorum. Aksine ABD’de ki güç odaklarının hepsiyle iyi olmasından fazlasıyla memnun olurum.
Burada dikkat çekmek istediğim Erdoğan’ın ABD rutini.
Erdoğan’ın bir diğer rutini ise bizzat kendisinin kurdurup başına akrabalarını atadığı örgütlerin programında konuşmak.
Adı yolsuzluk skandalları ile anılan TASC (Türk Amerikan Yönlendirme Komitesi), TÜRGEV, TURKEN ve Ensar Vakfı organizasyonlarında konuşan Erdoğan bir nevi AKP Grup toplantısını New York’tan yapıyor.
BM Genel Kurul -salona giderken korumaları mutlaka olay çıkarır- konuşmasında ise boş sıralara konuşur.
Her ne kadar Havuz medyası ‘tarihi konuşma’ vs diye verip hatta salonu fotoşopla doldursa da BM Genel Kurul konuşmaları zaten boş sıralara yapılır.
Çok özel bir durum olmadığı sürece liderler o kürsüden aslında kendi ülkelerindeki seçmenlerine hitap ederler.
Erdoğan ve ekibi bulabildikleri ülke liderleriyle ayak üstü görüşmeler yapar, beraberinde gelenler de New York’un ünlü et mekanlarıyla Apple mağazası arasında mekik dokuyup döner.
GODOT’U BEKLER GİBİ
Bu rutine son iki yılda yeni bir ayak daha eklendi; Biden’den randevu beklemek. Malum olduğu üzere ABD Başkanı Biden ile Erdoğan’ın arası pek iyi değil.
Daha doğrusu Biden yüz vermiyor.
Göreve geldiğinde uzun süre aramadı, yüz yüze görüşme randevusu vermedi, en önemlisi Beyaz Saray’a da davet etmedi. Erdoğan ve ekibi geçen yılki BM Toplantısı esnasında Biden ile görüşmeyi çok istiyordu ama olmadı.
Erdoğan, Türkiye yolunda yaşadığı hayal kırıklığını saklamadan konuşmuştu. Bu yılda benzeri bir durum oldu.
Erdoğan ve lobi ekibi haftalardır Beyaz Saray’dan davet koparmaya çalışıyordu.
Ancak ben bu yazıyı yazdığım saatte Biden’den hala ‘olur’ gelmemişti.
Nitekim BM koridorunda Reuters muhabiri Humeyra Pamuk’a konuşan Erdoğan görüşmeye dair soruya “O Biden ben de Erdoğan’ım” diye cevap verdi ki bu Biden’den yine istediğini alamadığını gösteriyordu.
Biden’in zirve onuruna verdiği resepsiyonda karşılaşıp ayak üstü selamlaşırlarsa o fotoğrafı manşetlere çektirecek. Bakmayın Erdoğan’ın zaman zaman ‘Ey Amerika’ diyerek efelenmesine.
Erdoğan ABD’yi her zaman çok önemsemiştir ve Biden tarafından Beyaz Saray’da kabul edilmeyi büyük bir iştiyakla bekliyor.
Erdoğan’ın New York rutini BM Genel Kurul konuşmasında da devam etti. Konuşma geçen yıl yaptığı konuşmayla neredeyse aynı. Zaten Erdoğan’ın bu konuşmalardaki amacı Türkiye’deki seçmeni.
Özetle Erdoğan çok masraflı bir Türkün Türke propagandası yapıp dönüyor.
Peki ABD’de havalar nasıl ?
Gerek buradaki yazılarımda gerekse Youtube yayınlarında durumun vehametini anlatıyoruz ama sanıyorum yeterince anlaşılmıyor.
Erdoğan Semerkant’tayken ABD yönetimi Güney Kıbrıs’a yönelik silah ambargosunu kaldırdı. Uzun yıllardır süren bu ambargo eskiden gündeme bile gelmezdi. Ankara’nın tepkisini önemseyen Washington artık ‘Türkler ne der?’ bile demiyor.
Temsilciler Meclisi Başkanı da Ermenistan’a gitti. Kongre Erdoğan’ın dört gözle beklediği F-16 satışında bile ayak diretiyor.
Bütün bunlar aynı gün içinde oluyor ve Erdoğan böylesine kritik bir zamanda Biden ile görüşemiyor. Erdoğan’ın “O Biden ben de Erdoğan” dediğine bakmayın. Biden, Beyaz Saray daveti yapsa koşa koşa Washington’un yolunu tutacak
Açıkçası ortada uzun uzun siyasi analiz yapılmaya değer bir durum yok.
Erdoğan’ın son seyahatinden akıllarda Central Park’ta yaptığı mizansen yürüyüş ve PBS’e söylediği “ABD’de raflar boş” yalanı kalacak.