1950’li yılların 28 Şubat’ı: Ahmet Emin Yalman suikastı

YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU

Çok partili hayata geçilmesinden sonra 1952’de gazeteci Ahmet Emin Yalman’a yapılan ve “Malatya Suikastı” olarak bilinen hadise, dönemin sembol İslamcılarının suçlanmalarına hatta bazılarının tutuklanmalarına neden olmuştu. Olayın bir başka yönü, cumhuriyetin temel laiklik politikalarının DP tarafından devam ettirilmesine zemin hazırlamasıydı.

Necip Fazıl suikast sonrasında yaşananlar için “1952-1953 kışı İslam’a baskı ve müminleri yıldırma devri olarak eşi Halk Partisi devrinde bile görülmeyen bir davranış mevsimidir” diyecektir.  

İLGİNÇ BİR KİŞİLİK 

1888’de Selanik’te dünyaya gelen Ahmet Emin Yalman, Selanik Askeri Rüştiyesi ve Beyoğlu Alman Lisesi’nde okudu. İstanbul’daki hukuk eğitimini yarıda bırakarak ABD’ye gitti. Columbia Üniversitesi’nde yüksek öğrenim yapıp felsefe doktoru olarak Türkiye’ye döndü. 

Birinci Dünya Savaşı yıllarında muhabir olarak cepheleri dolaştı. Vakit gazetesi başyazarı iken Damat Ferit Hükümeti tarafından sürgüne gönderildi. Daha sonra da İngilizlerin Malta’ya gönderdiği sürgünler arasında yer aldı. 

Savaş sonrasında da gazeteciliğe devam etti. Önce Vakit daha sonra da Vatan gazetesinde yazılar yazdı. Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra gazetesi kapatılarak İstiklal Mahkemeleri’nde yargılandıysa da beraat etti. Gazeteciliğe tekrar dönüşü 1936’da Atatürk’ün onayıyla oldu. 

Çok partili hayata geçiş aşamasında Bayar ve Menderes’in yanında yer aldı ve iddiasına göre “Demokrat Parti” ismini kendisi teklif etti. Bu dönemde Yalman, bir taraftan DP’ye destek verirken diğer taraftan CHP’nin laiklik uygulamalarının devamını savundu. 

Dindar kesime ve özellikle yeni filizlenmeye başlayan İslamcılara ağır suçlamalarda bulundu. Bu durum İslamcı basının kendisini hedef almasına ve polemiklere yol açtı. 

Yalman’a yönelik olarak İslamcı basının tepkilerini suikasttan birkaç yıl önceye götürmek mümkündür. Örneğin Abdürrahim Zapsu’nun sahibi ve başyazarı olduğu Ehli Sünnet dergisinde Yalman’a bir açık mektup yayınlanarak derginin çıkışına dair ilanın neden Vatan gazetesinde yayınlanmadığı sorgulanmıştır. Zapsu yazısında “İncil” reklamı yayınlanırken dini bir derginin ilanına neden yer verilmediğini ve Yalman’ın “hangi papaz mektebinden mezun olduğunu” sormaktaydı. 

Serdengeçti de benzer şekilde polemiğe girişmiş ve onun Nazım Hikmet’i savunan yazılarını tenkit etmiştir. Bu dönemde Ömer Rıza Doğrul Yeni Selamet dergisinde, Raif Ogan da Sebilürreşad’da Yalman aleyhinde yazılar yayınlamaktaydılar. 

Doğrul, Yalman’ın “Memlekette milyonlarca Alevi vardır. Bunların dini itikatlarına saygı göstermek gerekir. Diyanet İşleri Başkanlığı Alevilik itikatlarını iptal eden bir eser neşretmekle hata etmiştir” şeklindeki düşüncelerini tenkit ediyordu. Ona göre Alevilik adıyla bir din ya da mezhep olmayıp sadece Sünni halifeye muhalefet eden bir cereyan vardı. Artık halifelik olmadığından Aleviliğin de olmaması gerekmekteydi. 

Bunlar içinde en etkili kalem özellikle kumarhane baskını sonrasında Yalman’la polemiğe girişen Necip Fazıl Kısakürek’tir. Kısakürek, Yalman’ı kumarhane olayının tertipleyicisi olarak görmüş ve ona “çıfıt” gibi vasıflarla hitap etmişti. 

İslamcı basının en büyük tepkisi ise Yalman ve Vatan öncülüğünde yapılacak olan güzellik yarışmasıydı. Bu yarışma Yalman’ın hatıralarında anlattığına göre şimdiye kadar Cumhuriyet gazetesi tarafından yapılmaktayken o yıl vazgeçilmişti. Bunun üzerine organizasyon için Yalman devreye girmişti. 

Büyük Doğu, yarışmayı “Avrat Pazarı” ve “fuhuş” olarak niteliyor ve okuyuculardan gelen  “Vatan” satıcılarını telin yazılarını neşrediyordu. Günlük olarak yayınlanmaya başlanan Büyük Doğu’nun ilk sayfası yarışmaya ve Yalman’a hakaret yazılarına ayrılmıştı. Kısakürek ilginç bir şekilde yarışmaya katılacak kadınların mayolu fotoğraflarını da yayınlıyordu. 

Okuyucu mektuplarından birinde Yalman için “Allahsız, kitapsız, beynelmilelci, kozmopolit ruhlu, adi ırklı, Salamon uşağı Sabatay Sevi’nin torunu, vatan satan dönme Ahmet Emin Yalman! Çok iyi bilmiş ol ki, ecelin çok yakındır” deniliyordu. 

MALATYA SUİKASTI 

İslamcı kesimin bu dönemdeki alternatifleri olarak DP ve Millet Partisi (MP) kalmıştı. Zapsu ve Kısakürek’in DP’ye destek verdikleri düşünüldüğünde Yalman DP’nin liberal kesimini temsil ederken onlar da dindar kesimini temsil etmekteydiler. 

En önemli soru, DP iktidarının CHP’nin “katı laikçilik” uygulamalarını ne derece esneteceği idi. Liberal kesim laiklikten taviz vermek istemiyor, dindar kesim ise ezanın Arapça okunmasına izin verilmesi sonrasında yeni haklar talep ediyordu. 

Bu şartlarda gündeme bomba gibi düşen olay, Yalman’ın Malatya’da suikasta uğraması oldu. Yalman o dönemde Vatan’da yurt baskıları adıyla vilayetlere dönük yayınlar başlattığından çeşitli şehirleri ziyaret etmekteydi. Bu çerçevede Elazığ’a gelmiş ve buradan Malatya’ya geçmişti. 

Başbakan Menderes de partisinin il kongresi dolayısıyla burada bulunmaktaydı. Yalman’ın anlatımına göre 22 Kasım 1952 akşamı, Başbakan onuruna verilen yemeğe katılmıştı. Menderes’in konuşmasını gazeteye geçmek için postaneye giden Yalman buradan çıkışta suikasta uğrayarak yaralanmıştı. 

Etrafta bulunanlar yardım etmediğinden çok kan kaybetmiş ve koma halinde hastaneye kaldırılmıştı. Ameliyatta kurşunların vücudu sıyırıp geçtiği ortaya çıkmıştı. Menderes de hemen Yalman’ı hastanede ziyaret etmiş ve bizzat olaya el koymuştu. 

Suikast, olay yerinde bırakılan bir bisiklet ve yine kurşunlara hedef olan Bekçi Osman sayesinde çok kolay bir şekilde çözülmüştü. Önce bisikletin sahibi bulunmuş, o da ekibini ele vermiş ve kurşunların on sekiz yaşındaki lise öğrencisi Hüseyin Üzmez tarafından atıldığını söylemişti. 

Yalman olaydan birkaç gün sonra tetikçi Üzmez’le Malatya Emniyet Müdürü’nün aracılığıyla hastanedeki odasında görüşmüştü. Yalman’ın aktarımına göre Üzmez, görüşmenin başında “askerce bir tavırla” kimliğini söylemiş, bu suikast için görevlendirildiğini aksi takdirde kendisinin vurulacağını ifade etmişti. 

Üzmez görüşmede; Yalman’ın Amerikan mandasını istemesinden, Nazım Hikmet’i kurtarmak için hazırlanan 158 kişilik listede isminin olmasından ve güzellik müsabakasından dolayı böyle bir eyleme giriştiğini belirtiyordu. Ayrıca Necip Fazıl’ı sevmediğini, onun başbakan ve cumhurbaşkanı olmak gibi şahsi emelleri olduğunu söylüyor ve gerekirse onu da vuracağını ilave ediyordu. 

ÜSTEĞMEN

Olayla ilgili olarak on beş kişi yakalanmıştı. Sanıklar ifadelerinde Büyük Doğu dergisini okuduklarını hatta Büyük Doğu Cemiyeti’nin Malatya şubesini kurduklarını, Necip Fazıl’la Yalman arasındaki polemikleri takip ettiklerini söylemişlerdi. Bu durum Necip Fazıl’ı suikastın kışkırtıcısı konumuna getirmiştir. 

Suikastın nedenleri olarak Yalman’ın Millî Mücadele yıllarında Amerikan mandası taraftarı olması, Sabatay kökenli olması, Nazım Hikmet’in affı için destek vermesi, güzellik yarışmasını organize etmesi gibi nedenler öne çıkmış olup bunlar başta Büyük Doğu olmak üzere dönemin İslamcı basınında yazılan konulardı.

Arkadaşlarının ifadesine göre Yalman’a ateş eden Üzmez’in ailesi çok fakir olup, Üzmez “sevdiği bir yemek olduğunda içine bir avuç tuz atıp hepsini kendisi yemek isteyen” bir kişilikti. Üzmez, suikast için para aldığını da itiraf etmiştir. 

Necip Fazıl ise suikastın planlayıcısı olarak “Vatan gazetesi, masonlar, CHP, birkaç Müslümanın bireysel eylemi ya da en zayıf ihtimal olarak da gizli bir şebekenin tertibi” ihtimallerini belirtiyordu. 

Suikast sonrasında Menderes basınla iyi ilişkiler kurmaya özen gösterecek özellikle Yalman, Hükümet nezdinde imtiyazlı bir konum elde edecektir. Suikastın diğer etkisi de DP ile CHP arasındaki gerginliğin bir nebze de hafifletmesidir. 

Suikastla doğrudan ilgisi olmasa da yaklaşık altı yüz kişi sorgulanmıştır. Tutuklanmalarına rağmen Necip Fazıl, Osman Yüksel Serdengeçti ve Cevat Rıfat Atilhan beraat etmişlerdir. 

Risale-i Nur talebelerine karşı da yirmi beş şehirde operasyonlar yapılmış, birçok yerde risaleler toplatılmış ancak olayla bir bağlantıları kurulamamıştır. 

DP olay sonrasında kendi içinde bir tasfiye sürecine girişmiş ve ilk olarak “Büyük Cihad” adlı dergide laiklik karşıtı yazılar yazdığı gerekçesiyle Samsun milletvekili Hasan Fehmi Ustaoğlu DP’den ihraç edilmiş ve yargılanarak hapis cezasına çarptırılmıştır. 

DP’nin kendi içindeki diğer tasfiyesi, muhafazakâr kesime yakınlığı ile bilinen Tevfik İleri’nin Millî Eğitim Bakanlığı’ndan alınması olmuştur. 

Olayın bir diğer sonucu Komünizmle Mücadele Derneği’nin öncüsü denebilecek Türkiye Milliyetçiler Derneği’nin kapatılmasıdır. Halbuki bu derneğin başkanlığını DP Isparta Milletvekili Sait Bilgiç yapmakta ve Isparta Milletvekili Tahsin Tola da üye olarak bulunmaktaydı. 

Bu gelişmeler DP içindeki “liberal” Bayar’la “muhafazakâr” Menderes arasındaki mücadeleyi Bayar’ın kazandığını göstermektedir. Suikastın Menderes’in Malatya’da olduğu bir sırada işlenmesi de Başbakan’a doğrudan mesaj verilmek istendiğini akıllara getirmektedir. 

Süreçten Millet Partisi de nasibini almış ve ilk kurulduğunda Fevzi Çakmak’ın fahri başkanı olduğu parti, irticai faaliyetlere destek gerekçesiyle kapatılmıştır. 

Suikasta karışanlarla ilgili yargılamalar sonunda Üzmez ve sekiz arkadaşına ölüm cezası verilmiş ancak hafifletici nedenlerle bu cezalar azaltılmıştır. Sonuçta Üzmez yirmi yıl hapis cezası almışsa da 27 Mayıs Darbesi sonrasında çıkan afla serbest kalmıştır. Ayrıca on üç kişiye de çeşitli hapis cezaları verilmiştir.

Olayla ilgili olarak yargılananlar arasında Üzmez’in silahını alıp kullandığı Üsteğmen Muhittin Şamlıoğlu da bulunmaktadır. Şamlıoğlu savunmasında silahın kendisine ait olduğunu kabul etmiş, Üzmez’i acıyıp evine aldığını ancak silahını aldığından habersiz olduğunu belirtmiştir. Yargılama aşamasında serbest bırakılan genç subay ceza almamıştır. 

Sonuçta Malatya Suikastı, çok partili dönemle birlikte yeniden filizlenme aşamasına gelen İslamcılık için önemli bir dönüm noktası olmuş, neredeyse İslamcı basının tamamı olayın kışkırtıcısı olmakla itham edilmiştir. Gerçekten de dönemin İslamcı basınının Yalman’la söz ettiğimiz nedenlerle polemiklere giriştiği ve polemiklerin seviyesiz bir şekil aldığı görülmektedir. Bu durum onları potansiyel suçlu haline getirmiştir. 

Olayın meydana geliş şekli ve silahın bir üsteğmenden temin edilmiş olması, suikastın bir devlet organizasyonu olduğunu akla getirmektedir. Ancak Kısakürek dahil olmak üzere İslamcı basın bunun üzerinde durmamış, daha çok Yalman’ın kışkırtıcılığından etkilenen “öfkeli gençler” yorumu öne çıkarılmış hatta Üzmez başta olmak üzere suikasta karışan bazı kişiler sonraki yıllarda İslamcı kesimde öne çıkan isimler olmuşlardır. 

Muhtemelen olayın arkasındaki devlet izi, bu genç üsteğmendir. Suikast öncesinde son toplantının üsteğmenin evinde yapılması ve suikastçıların üsteğmenden silah eğitimi aldıklarını söylemeleri bu tezimizi doğrulamaktadır. Tetikçi Üzmez’in 28 Şubat’taki rolü de olayın bir devlet organizasyonu olduğunun ispatıdır. 

Suikastın asıl muhatabının uygulayacağı laiklik politikasında bir bocalama yaşayan iktidar partisi Demokrat Parti olduğu açıktır.  DP, “İslamcı basını okuyup galeyana gelen gençler” marifetiyle dine karşı yaklaşımını gözden geçirmiş ve “laiklik” prensibinin devletin temel dayanağı olduğunu kabullenmek zorunda kalmıştır. 

Kaynaklar: A. E. Yalman, Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim, İstanbul, Pera, 1997, C. II;  S. Çetinkaya, “Ahmet Emin Yalman Suikastı ve Etkileri”, BYD Sosyal Bilimler Dergisi, 2016, S. 2; M. R. Küçükkürtül, 1952 Malatya Suikastının Türk Siyasi Hayatına Etkileri, KÜ SBE Yüksek Lisans Tezi, Kahramanmaraş, 2021; M. Salimoğlu, Ötekilerin Cumhuriyeti, AÜ SBE Doktora Tezi, Ankara, 2020; Sebilürreşad, Yeni Selamet, Ehli Sünnet, Serdengeçti mecmuaları (idp https://idp.org.tr/). 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin