Eşcinselliğe yönelik değişen bakış açısı 

YORUM | Dr. YÜKSEL ÇAYIROĞLU

(Farklı Boyutlarıyla Eşcinsellik-2)

Asırlar boyunca günah, ayıp ve suç kabul edilen cinsel yönelimler ve davranışlar günümüzde en temel insan haklarından biri olarak görülüyor ve dolayısıyla da dokunulmaz kabul ediliyor. Eşcinsellerin hakları yasalarla, uluslararası anlaşmalarla güvence altına alınıyor. Eşcinselliğin meşru kabul edilmesi ve yasal bir zemine oturması için devletlere baskı yapılıyor. Eşcinsel evlilikler ilk defa 2001 yılında Hollanda tarafından yasal kabul edilse de günümüzde bu tür evlilikleri onaylayan ülke sayısı otuzu geçti. Hatta birçok ülkede eşcinsellere çocuk edinme hakkı tanındı. Oysaki çok değil daha yarım asır öncesine kadar birçok Batılı ülkede eşcinsellik suç olarak kabul ediliyor ve farklı şekillerde cezalandırılıyordu. İngiliz yazar Oscar Wilde’ın eşcinsel olduğu için 19. asrın sonlarında hapse mahkûm edilmesi en bilinen örneklerden biri. 

Günümüzde eşcinselliğin normal ve meşru görülmesi adına olağanüstü bir çalışma sarf ediliyor. Devletler bir taraftan eşcinsellere her tür hakkı tanıma, diğer yandan da onlar aleyhine yöneltilen söylem ve eylemleri engelleme adına yasalar çıkarıyor. Aktivistler, eşcinsellerin kamusal alanda kendi kimlikleriyle var olabilmeleri, tercih ettikleri cinsel yönelimle tanımlanmaları ve hiçbir baskıyla karşılaşmadan özgürce kendi tercihlerine göre yaşayabilmeleri için hararetli bir mücadele veriyor, propaganda yapıyor, kampanyalar düzenliyor, lobi faaliyetleri yürütüyor. (Bkz. Ebu Zaynab Abd al-Rahmân, Why Homosexuality is Prohibited in Islam, s. 39-50)

Bilim adamları cinsiyet ve cinsellikle ilgili yeni kavramlar üretiyor, yeni tanımlar getiriyor, yeni kategoriler oluşturuyor, yeni izahlar ortaya koyuyor. Bütün bunlarla cinsiyet ve cinselliğe ait geleneksel kabulleri değiştirmeye çalışıyorlar. Cinsiyet ve cinsellikle ilgili kimlik, yönelim, kabul ve tercihleri biyolojik yasaların, toplumsal kabullerin ve dinlerin elinden alarak tamamıyla bireye bırakmaya çalışıyorlar. Birçok bilim adamı eşcinselliğin doğuştan getirilen bir özellik olduğunu ve değiştirilemeyeceğini savunuyor, birçok psikolog ve psikiyatrist kendi cinsine eğilimi olan kimselere bunun normal olduğunu, bu eğilimlerine göre bir hayat yaşaması gerektiğini tavsiye ediyor.

Amerikan Psikiyatri Birliği daha önce eşcinsellik hakkında yaptığı “psikolojik rahatsızlık” ve “anormal davranış” tanımlamasını değiştiriyor, Dünya Sağlık Örgütü onu zihinsel hastalıklar kategorisinden çıkarıyor. Psikologlar tarafından önceleri eşcinselliğe yönelik yapılan “kişilik bozukluğu”, “cinsel yönelim karmaşası” şeklindeki tanımlardan büyük oranda vazgeçilmiş durumda.

Eşcinselliğin toplum nazarında normal ve meşru bir yere oturmasında medyanın rolünü de unutmamak gerekir. Eşcinsellik yoğun olarak dizilere, filmlere konu ediliyor. Eşcinselliği biyolojik özelliklere bağlayan veya eşcinsel yaşama arka çıkan akademik çalışmalar hemen manşetlere taşınıyor ve bunların reklamı yapılıyor. Buna karşılık eşcinselliği çevresel faktörlerle açıklayan, onun değişebileceğini savunan veya eşcinsel davranışların sebep olduğu bedensel ve psikolojik rahatsızlıkları ele alan araştırmalar görmezden geliniyor ve eleştiriyle karşılanıyor. İnternet siteleri, gazete sayfaları, televizyon kanalları, sosyal medya grupları, gençlik dergileri eşcinselliği destekleyen ve hatta yücelten mesajlar sunuyor.

LGBT bireyler, kendilerine toplumsal hayatta meşru bir zemin bulabilme, kamusal alanda kendi cinsel kimlikleriyle var olabilme ve homoseksüellik hakkındaki algı ve kanaatleri değiştirebilme adına çok farklı kanalları kullanıyorlar. Bunlar kendi aralarında çok iyi organize oluyor, farklı dernek, kulüp ve gruplar kuruyor, toplantılar yapıyor, haklarını savunmak için değişik aktiviteler düzenliyorlar. Kendilerine göre oluşturdukları edebiyatla, jargonlarla, sloganlarla, sembollerle eşcinsel yaşamı, normal ve rasyonel olmanın da ötesinde cazip ve arzu edilebilir hâle getirmeye çalışıyorlar. (Eşcinselliğin normalleştirilmesi ve rasyonelleştirilmesiyle ilgili bkz. Robert R. Reilly, Making Gay Okey: How Rationalizing Homosexual Behavior Is Changing, Ignatius Press, 2014) 

LGBT hareketi, mağduriyet psikolojisini çok iyi kullanıyor. Yaptıkları yayınlarda LGBT bireylerin hayat hikayelerine yer veriyor, onların maruz kaldıkları zulüm ve baskıları işliyorlar. İnsandaki ezilene yardım etme duygusunu harekete geçiriyor, kamuoyu desteğini yanlarına çekiyorlar. Yaşadığı bütün toplumsal baskılara rağmen ayakları üzerinde durabilen, mücadeleye devam eden eşcinselleri kahraman olarak gösteriyorlar. Geyliği ilân etmeyi bir cesaret ve dürüstlük örneği olarak ortaya koyuyor, başkalarını da buna teşvik ediyorlar. Kısacası, TV programları ve reklâmlarda, dizi ve filmlerde eşcinselliğin ele alınış şekli bütünüyle değişti, bununla ilgili sürekli olumlu mesajlar veriliyor, toplumun kanaati değiştiriliyor.

Bunların yanı sıra popüler kültür de gey ve lezbiyen kimliğini âdeta moda hâline getirmeye çalışıyor. Haz kültürünün yaygınlaşması, cinselliğin hiç olmadığı kadar görünür hâle gelmesi ve kamulaşması da insanları farkı cinsel tecrübeler yaşamaya teşvik ediyor. Eşcinsellik toplum tabanında yayıldıkça daha çok görünür hâle geliyor, göründükçe daha çok meşruiyet kazanıyor. Olan şeyler, olması gereken şeylermiş gibi bir algı oluşuyor. Yaşananlar, yaşanması gerekenlermiş gibi zannediliyor.

Çocuklar daha okul döneminden itibaren homoseksüel düşüncelere muhatap oluyor. Bazı okullarda çocuklara homofobi haftasında LGBT hareketine destek vermek amacıyla pembe bilezikler taktırılıyor, çocuklardan homoseksüel bireylermiş gibi rol yapmaları isteniyor, daha farklı aktiviteler yaptırılıyor. Bazı hocalar cinsel çeşitliliğin nasıl güzel bir şey olduğunu anlatıyor. Hatta çocukları farklı cinsel tecrübeleri denemeleri noktasında cesaretlendirenler oluyor. Homoseksüellik ders kitaplarında işleniyor. Okulların rehberlik birimleri, buralarda görev yapan psikologlar, karşı cinse dair bazı davranışlar gösteren çocukları hemen “gey” veya “lezbiyen” olarak etiketliyor ve çocuklara kim olduklarını kabul etmelerini telkin ediyor. Birçok okulda gey ve lezbiyenlere dair kulüpler, dernekler açılıyor, homoseksüellerle dayanışma programları yapılıyor.

Kısacası modern dünya siyasetçisiyle, medyasıyla, aktivistleriyle, bilim adamlarıyla, homoseksüellik hakkında kadimden bu yana var olagelen düşünce ve kanaatleri, semavî dinler tarafından ortaya konulan hükümleri değiştirme adına dört bir kanaldan harekete geçmiş durumda. Bu konuda epey bir mesafe alındığı da yadsınamaz. Zira hem eşcinsellerin sayısında müthiş bir artış var hem de eşcinselliğe yönelik algı ve kanaatler önemli oranda değişti. Kadimden bu yana var ola gelen biyolojik ve toplumsal cinsiyete yönelik algılarda, sınırlarda, tanımlarda önemli değişiklikler oldu.

2021 yılında 27 ülkede yapılmış bir araştırma sonucuna göre kendini heteroseksüel olarak tanımlayanların sayısı %80, homoseksüel olarak tanımlayanların sayısı %3, biseksüel olarak tanımlayanların sayısı ise %4. Ankete katılanların %1 kendini panseksüel, diğer %1 de aseksüel olarak tanımlıyor. Geri kalan %11 ise ya cevap vermiyor ya da kendisinin bu kategorilerden birine girmediğini söylüyor. (https://www.ipsos.com/en/ipsos-lgbt-pride-2021-global-survey) Bu konuda farklı ülkelerde yapılmış pek çok anket ve araştırma söz konusu. Farklı ülkelere ve yapılan farklı çalışmalara göre rakamlar değişse ve bu konuda net rakamları ortaya koymak çok zor olsa da bilinen gerçek şu ki son onlu yıllarda LGBT bireylerin sayısında azımsanmayacak bir artış söz konusu.

Toplumun eşcinselliğe, LGBT bireylere ve onlara tanınan haklara bakışını konu alan anket ve araştırmalara bakıldığında, bu konuda da büyük bir değişim yaşandığı görülüyor. Ülkeye, cinsiyete, yaşa ve eğitime bağlı olarak rakamlar değişse de; eşcinsel tercihleri, davranışları, evlilikleri onaylayanların sayısında büyük artış var. Belki Türkiye’de veya diğer Müslüman ülkelerde yüzde onlu, yirmili rakamlardan bahsediliyor fakat bu oran Batılı ülkelerde yüzde ellileri geçiyor.

Bir şeyin toplum hayatında yaygınlaşması ve moda hâline gelmesi meşruiyeti de beraberinde getiriyor. Bunun üç temel sebebi var: Birincisi, insanın gönül huzuruyla bir hayat yaşayabilmesi için tutum ve davranışlarını rasyonelleştirmeye, normalleştirmeye ve meşrulaştırmaya duyduğu derin ihtiyaç. İkincisi binlerce, milyonlarca insanın bir yanlışın içinde olduğunu kabul etmenin kolay olmaması. Üçüncü olarak çoğu insan toplumda kabul görmeye başlayan tutum ve davranışların, fikir ve görüşlerin aleyhinde olmaktan kaçınıyor, çünkü akıntıya karşı kürek çekmek istemiyor, gelebilecek eleştirileri göğüslemenin zorluğundan korkuyor.

Bu gerçeklik dinî görüşlere de yansıyor. Pek çok din âlimi yaygınlık kazanan ve toplumsal bir realite hâline gelen dinî yasaklarla ilgili “günah” veya “haram” demekten kaçınıyor. Marjinal ve zorlama yorumlarla, duygusal sebeplerle pek çok dinî yasağa kılıf bulmaya çalışıyor. Eşcinsellik konusu buna güzel bir örnek. Bütün semavi dinler eşcinsel davranışların günah olduğu konusunda ittifak etmiş olsa da şimdilerde bazı Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman âlimleri, kutsal kitaplarındaki açık ve kesin yasaklara aldırmadan farklı yorum ve tevillerle eşcinselliği savunmaya başladı.

Peki, ne değişti?

Konuyla ilgili bu zihniyet değişimini sadece homoseksüellik hakkında yapılan çalışma ve faaliyetlere, reklâm ve propagandaya bağlamak eksik kalır. Bunun diğer önemli bir sebebi moderniteyle birlikte insana ve hayata dair anlam dünyasının köklü bir değişim geçirmesidir.  

Özetle, modern dönemde din, ahlâk, edep, erdem, özgürlük, iffet, mahremiyet, evlilik gibi insan hayatını şekillendiren ve anlamlandıran en temel kavramlara varıncaya kadar her şey ciddi bir değişim geçirdi. Hedonist bir ahlâk anlayışı gelişti, sınırsız özgürlük talepleri yaygınlaştı. Hayatın anlamı ve amacı değişti. Din, gelenek ve ailenin otoritesi zayıfladı. İnsanlar kendi bedenleriyle ilgili kararlarda özerk hâle getirildi. Ahlâk yeniden tanımlandı. Cinsiyet rolleri değişti. Cinsellik mahrem alandan çıkarak kamusal bir görünürlük kazandı. İşte bütün bu faktörler de eşcinsellikle ilgili düşünceleri etkiledi.

Dolayısıyla eşcinselliğe yönelik değişen bakış açısının arkasında, konuyla ilgili yapılmış araştırma ve çalışmaların bize sunduğu somut ilmî veriler, yeni keşifler, güçlü deliller yok. İnsanlık homoseksüellik üzerinde yaptığı derin ve köklü araştırmalar neticesinde homoseksüelliği onaylamış, bu konuda kanunlar çıkarmış ve aleyhte konuşanlara tavır almış değil. Hatta konuyla ilgili çalışmalar LGBT bireylere yönelik önyargı, nefret ve ayrımcılığı önlemeye yoğunlaştığından eşcinsel hayat tarzının birey, aile ve toplum üzerindeki etkileri konuşulmuyor bile. Dolayısıyla meselenin arkasında, değişen dünya görüşleri ve ideolojik dayatmalar var. 

Psikolojinin, pozitif bilimlere nispetle daha öznel ve yoruma dayalı olması da homoseksüellikle ilgili tanımlamaların değiştirilmesini kolaylaştırdı. Esasında bilimin konuyla ilgili söyleyeceği sözler bu konudaki tavır ve yaklaşımımızı belirleyemez, en fazla etkileyebilir. Zira bilimin hayatı yorumlama, değer üretme, ahlakî standartlar belirleme gibi bir misyonu yoktur. Bilim maddeyi keşfetmek, varlığı anlamak, dünyayı açıklamak için vardır. Ahlak üretme, hayatı anlamlandırma görevi ise din ve felsefenin alanına girmektedir. Bilim olanı, dinler ise olması gerekeni açıklamak için vardır. 

Şunu da ifade etmek gerekir ki her ne kadar yasaların, medyanın, aktivistlerin, popüler kültürün, eğlence sektörünün vs. etkisiyle eşcinselliğe ait düşüncelerde önemli değişimler olsa da eşcinsellik hâlâ toplumun büyük bir kesimi tarafından onaylanmıyor. 

Eşcinsellik bir kimlik olarak kabul edilebilir mi?

LGBT hareketi ortaya çıktığı günden bu yana meşruiyet arayışını sürdürüyor. Toplum tarafından kabul görebilme ve onaylanabilme adına müthiş bir mücadele yürütüyor. Onların gey, lezbiyen veya biseksüel olmayı “cinsel kimlik/cinsel yönelim kimliği” olarak tanımlaması da bu mücadelenin bir parçasını oluşturuyor. Eşcinseller, bugüne kadar toplum tarafından kabul gören kimlikleri reddederek, hissettikleri duygusal ve cinsel kimlikleriyle kendilerini tanımlıyor ve toplum tarafından da bu kimliklerinin onaylanmasını istiyor. 

Eşcinsellik bir kimlik olarak ortaya konulduğu ve kabul ettirildiği takdirde, aynı zamanda bunun sadece bir fiilden, bir tercihten, bir eğilimden ibaret olmadığı, bilakis insanın ne olduğunu ortaya koyan çok daha köklü bir vasıf olduğu da kabul edilmiş olur. Eşcinselliği bir kimlik olarak ortaya koyma ona yönelik eleştiri ve sorgulamaların önüne geçme adına paratoner vazifesi görecektir. LGBT bireyler meseleyi bir kimlik meselesi hâline getirerek homoseksüelliğin değiştirilemez olduğuna imada bulunuyor ve onu tartışmanın dışında bırakmak istiyorlar. Ayrıca bir kimlik haline getirdikleri homoseksüelliğin toplum nazarında görünür olmasını istiyorlar. 

Gerçekten gey, lezbiyen, biseksüel, aseksüel vs. olmak bir kimlik midir? İnsanoğlu cinsel duygularına, yönelimine ve yaşamına göre bir cinsel kimlik inşa edebilir mi, etmeli midir? İnsanların bu tür kimliklerle tanımlanmaları ne derece doğrudur? Bunlar gerçekten sorulması  ve üzerinde durulması gereken sorulardır.

Oysaki bir insanın cinsel yönelimi bir kimlik olamaz. Zira kimlik bir insanın bütün özelliklerini kapsar, onun kim olduğunu tanımlar, toplum nazarında ona bir yer ve konum biçer. Kimlik, bir insanın kendi gözünde ve başkalarının gözünde “ne” olduğudur.

Nasıl ki bir insanın alkolik olması, utangaç olması, saldırgan olması gibi özellikler bir kimlik olarak ortaya konulamazsa, cinsel yönelimi de tek başına bir kimlik olamaz. Yani insan sadece bununla tanımlanamaz. Bir erkeğin erkeklere ilgi duyması, bir kadının kadınlara ilgi duyması onların kim olduğunu ortaya koyan ayırıcı, belirleyici, değişmez temel özellikler değildir. Eşcinsellik bir insanın sahip olduğu başka bir çok özellikten sadece biridir. LGBT bireyleri sadece cinsel yönelimlerine göre tanımlama en başta onlara zarar verecektir.

Tarihin hiçbir döneminde cinsellik insanların kimliğini, hayat tarzını açıklayan bir özellik olarak görülmemiş, bu derece kamusal alanda görünür olmamıştır. Bilakis o her zaman mahremiyeti temsil etmiş ve özel alanda yaşanmıştır. LGBT hareketi ise görünür olmak istiyor, cinselliği kamusal alana taşıyor, bunun mücadelesini veriyor. Allah’ın insana neslini devam ettirmesi için verdiği cinselliği bir kimlik haline getirerek onun anlam ve amacını değiştirmek istiyor. 

Homoseksüelliğin cinsel bir kimlik olarak görülmesi yanlış olduğu gibi, homoseksüellerin “cinsel azınlıklar” olarak isimlendirilmesi, yani onların müstakil bir topluluk ve cemaat olarak lanse edilmesi de bir o kadar yanlıştır. Eşcinsellerin hak ve özgürlük arayışları açısından bu tür tanımlamaların belki bir faydası ve anlamı olabilir. Fakat insanları cinsel yönelimlerine göre bu şekilde gruplandırmanın ve sınıflandırmanın faydadan çok zararı olacaktır.

Son zamanlarda ortaya çıkan cinsel yönelim (sexual orientation) kavramına etrafını
cami ağyarını mani net bir tanım getirmenin kolay olmadığını da hatırlatmakta fayda var.
Cinsel yönelim insanın ten rengi, saç şekli, etnik kökeni gibi sabit ve tutarlı bir özellik
değildir. Bilakis kaygan, değişken ve sübjektif yönü olan oldukça kompleks bir kavramdır.
İnsanın bir başkasına duyduğu cinsel duyguyu tek bir kalıba koymak ve bunun daima böyle
kalacağını söylemek kolay değildir. Dolayısıyla cinsel yönelimlerinden hareketle insanları iki
kutba ayırmak veya cinsel azınlıklar şeklinde ayrı bir insan sınıfı tanımlamak makul ve ilmî
de görünmüyor.

(Bir sonraki yazıda eşcinselliğin sebepleri üzerinde duracağız.)

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

10 YORUMLAR

  1. Kendimi bildim bileli hemcinsime çekim hisseden bir müslüman olarak yazınızı merakla takip edeceğim. Eşcinselliği bir kimlik olarak benimsemiyorum, eşcinsel bir ilişki de yaşamadım ama bu, gerçekten çok büyük bir imtihan. İnsanın hayatını birçok yönden etkiliyor. Karşı cinsle sağlıklı ve dine uygun bir hayatın olamıyor. Aşık olduğun insanlardan bir karşılık görsen ayrı bir dert (çok büyük günahlara kapı aralar), görmesen ayrı bir dert (çünkü hayatın boyunca, çekim hissettiğin kişilerden bir karşılık görmemek ve bunun defalarca tekrarlanması acı verici bir his). Ve bir erkek olarak hep erkek ortamlarındasınız doğal olarak, bu da ayrı bir sorun. Elbette eşcinseller kendi cinsinden her bireye bir şey hissetmiyor, nasıl ki her heteroseksüel karşı cinsten herkese karşı bir şey hissetmiyorsa. Ama sonuçta heteroseksüel bir erkek olarak hep kadınların içinde bulunsanız elbet bir yerlerde sorun yaşarsınız. Öyle düşünün.

    Terapi kısmına gelirsek, günümüzde birçok psikolog ve psikiyatrist eşcinselliği terapilik bir şey olarak görmediği için sana daha çok “bu durumla barışık ol” şeklinde yaklaşıyor. Eşcinselliği psikolojik bir sorun olarak görenler ise terapide kişiye zarar verebiliyor çünkü eşcinselliği düzeltebilecek, standart bir terapi cinsi yok. Herkes kafasına göre takılıyor. Hatta bazıları senin gizlediğin eşcinsel kimliğini orada burada bile anlatabiliyor, güvenemiyorsun. Zaten derdini terapistler dışında anlatabileceğin kişi sayısı da neredeyse sıfır, böyle bir şeyi, hele ki dindarsan nasıl, kime anlatacaksın? Çok riskli.

    Eşcinsel müslümanlar sandığınızdan çok daha fazla sayıda benim gözlemlediğim kadarıyla. Ama hem kendilerini gizliyorlar hem de kendi içlerinde müthiş bir mücadele veriyorlar. Hocaefendi de sanırım Yol Mülahazaları kitabında (veya o seriden başka bir kitapta) hemcinsine karşı bu tarz bir eğilimi olanların, eğer o eğilime pes etmeyip direnirlerse birçok alimin yıllarca uğraşıp katettiği yolu bir anda katedebileceğini söylüyor. Çünkü bu, gerçekten ömür boyu sürebilen ve dini hayatından aile hayatına, sosyal hayatından akademik ve iş hayatına, her anını etkileyen, çok zorlayıcı bir imtihan.

    Hiç düzelen yok mu? Yani bu konuda çok farklı deneyimler var. Kimi evlenip düzeldiğini, kimi ise evlenmesine rağmen düzelemediğini ve eşine de bu durumun yansıdığını, ona zulmettiğini söylüyor. Kimi evlenmiyor. Bazen kendini zorlayıp da karşı cinse bir şey hissedenler olabiliyor çünkü cinsel yönelim akışkandır. Bunu LGBT gruplarının kendisi söylüyor. Ama işte karşı cinse bir şey hisseden kişi 3 sene sonra yine eşcinsel hislere geri dönebiliyor. Bir nevi hastalığın nüksetmesi gibi.

    Bu konu her açıdan çok dallı budaklı ve kıyamete kadar da başımıza bela olacak çünkü dediğiniz gibi, konunun başka açılardan konuşulmasına izin vermiyor bu LGBT toplulukları. Örneğin ben de eşcinselim ama istemiyorum ve belki bir yol bulup iyileşeceğim ama resmen tüm eşcinsellere tek bir yol sunarak bunun önüne geçiyorlar. İşte bu yüzden de müslümanlar, kendi içlerindeki eşcinselleri dışlayıp yargılamadan, onların da desteğini alarak bunun bir kimlik değil, günah davranış olduğunu haykırmalı ve ilmi çalışmalar ile bunu düzeltmenin yolları aranmalı. Ama dışlayıp yargılarlarsa eşcinsel müslümanlar hiçbir zaman gizlendikleri yerlerden çıkmaz ve bunu bir kimlik gibi göstermeye çalışan LGBT topluluklarla mücadele vermez. Ben sadece müslümanlardan değil, diğer dini ve sosyal gruplardan da eşcinselliğinden memnun olmayan birçok eşcinsel olduğuna inanıyorum. Bunların birleşmesi lazım. Yoksa o memnun olmayanlar da yavaş yavaş başka yol göremeyip memnun olmaya başlayacak. LGBT gruplarla en iyi mücadeleyi yine eşcinseller verecektir çünkü birbirimizi gayet iyi tanıyoruz.

    • Phädophili olan birininde bu durumundan dolayi sucu yok. Bu duygu bende var diyor o insan disardan biz anlamasakta. Tabiki cocuga karsi oldugu icin toplumlar karsi cikiyor. Simdi cocuk faktorunu bir kenara koy, Bilim ne diyor: Tedavi diyor, terapi diyor, mesafe diyor, gerekirse cinselligi dusurucu ilaclar … diyor. Escinsellige niye bu onlemler gecerli degil. Bence bunlarin, escinselligin vs. tek sebebi yok, Kanser gibi genetik, Çevre, aliskanliklar, ahlak ve buyudugu yer … sebelerden dolayi olusan tali yol. Gay olan biri olabilir mesela sulalenizde gecmis jenerasyonlardan …

      Farazi: Toplumda belli kesim deseki biz cocuklari yanlis egitiyoruz cocuklar cinselligi gorerek buyusun sonrada cocuk istersede dahil olsun, bu daha dogal ….Bu nereye gider!? Insest de boyle…

      • Mantiksiz bir yorum. Elma armut meselesi. Cocuga cinsel hic bir egilim hicbir zaman normal gorulmez, gorulmeyecek, cunku o cocuk, ve yapilanin adi istismar. Digerleri yetiskin, kendi kararlarini kendileri verebilen bireyler.

  2. çok uzun bir yazı olmuş…
    bence direk konuya gir.
    eşcinsellik kabul edilemez. doğal eğilim ise tüm erkeklerde de çok eşlilik var. her güzel kadına ilgi duyar. biz de 10 tane kadınla evlenelim.
    tedavi olmak zorunda değilim diyorsa…
    doğuştan gelen genetik olan şizofreni, paranoyak vs gibi hastalar da mazur görülebilir.
    depresyon mesela hormonal bir durumdur. bunlar da tedavi olmasınlar.
    olayı sadece şehvet duymaya indirgersen tüm güzel kadınlar benden korksun, hepsine ilgi duyuyorum yani…
    eşekler de gayet ilgi çekici, köpek kedi vs onlara ilgi duyanları da normal karşılayalım. küçüğün rızası varsa pedofili yi de mazur görelim.

    kısacası eşcinsellik sapkınlıktır. tüm dinlerde yasaktır.
    eşcinsel bir evlilik saçmadır. iki baba veya iki anne evlatlık çocuk normal bir aile düzeni olamaz. toplum için yıkımdır.
    iki erkeğin öpüşmesi iğrençt ötesidir. Bu normalse bunun sınırı yok artık. aile içi cinsellik de normalleşir. kimse de sınır koyamaz.
    Ben erkek olarak nasıl tek eş ile kendimi sınırlamak zorundaysam, herkes kendini terbiye etmek zorunda.

    • Bu kafayla sen guzel terbiye edersin herkesi. Kinin, nefretin tavan yapmis, gelmis burda car car konusuyosun. Milletin anasini aglatanlarla ayni agiz, bir farkin yok. Firsatini bulsan zulumde hepsini geride birakirsin. Sen once bunu hallet ki taslar yer degistirdiginde dunyadan zalimnolarak gocmeyesin. Escinsel olarak olseydim keske diye cok aglarsin sonra.

  3. Değerli Hocam, birde biz müslümanların günümüzde çok hızlı bi
    şekilde değişip duran Kavramlar ve mezkur mevzular (LGBT) sözkonusu olunca veya etrafımızda öyle kişilerle nasıl bir diyalog kurmamız ve ilişkiler nasıl olmalı, gibi sorulara ve bu mevzularla ilgili eski fetvaların günümüze bu durumlarda uyarlanması veya ne bileyim işte siz işin uzmanısınız ne demek istediğimi anladınız her ne kadar anlatamasamda!..☺
    Saygılar sunarım

  4. Escinsel dikta aslinda bilimin önünü de kesiyor ve en büyük engel de belki bu. Örnegin tip bu dikta yüzünden escinselliginden kurtulmak isteyen insanlar icin calismalar yürütemiyor. Yürütse tedavi kapsaminda olacak, tedavi demek de hasta var demek gibi bir demagojiyi doguruyor ve bilimsel calismalar tikaniyor.
    Diger taraftan escinsel iliskilerden dogabilecek hastaliklar da söz konusu olmuyor. Hemoroid oldugumda doktor escinsel misin diye sormustu. Bu adam ne sacmaliyor diye düsündüm ama biraz daha düsününce ne demek istedigini anladim. Su an escinsellikle alakali okuduklarima, dinlediklerime ve estirilen havaya bakinca doktorun o sorusunun bile baya cesur bir soru olduguna kanaat getirdim.

  5. Sayın Hocam,

    Eşcinsel doğmak ile sonradan olmak aynı şey midir!? Hep Lut kavmi örneği verilir. Lut kavminde bildiğim kadarıyla sonradan eşcinsel olanlar artıyor. Ve affedersiniz şehre ticarete gelen erkeklere bile tecavüz ediliyor.

    Bu noktada LGBT doğuştan eşcinsellerin hakkını aramanın ötesine geçip; eşcinselliği özendiriyor.

    Rahmetli Zeki Müren bu noktada kendini dizginlemişti. Ancak bazısı alenen yaşadı! Yüzü gözü lanetli gibi geliyor bana.

    Lütfen bu mesajı yazara iletebilir misiniz?
    Teşekkürler

  6. “Bir erkeğin erkeklere ilgi duyması, bir kadının kadınlara ilgi duyması onların kim olduğunu ortaya koyan ayırıcı, belirleyici, değişmez temel özellikler değildir. Eşcinsellik bir insanın sahip olduğu başka bir çok özellikten sadece biridir. LGBT bireyleri sadece cinsel yönelimlerine göre tanımlama en başta onlara zarar verecektir.”

    Nasıl zarar verir hocam, onu da güzelce bi izah etseniz. Bizlerden sizlerden öğrenerek ya da feyz alarak çevrelerimize aktarsak. Hiç olmadı kendi zihnimizde konuyu kavrasak…
    Hürmetler…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin