Necip Hablemitoğlu suikastının firari zanlılarından emekli albay Mustafa Levent Göktaş, Bulgaristan’ın Svilengrad şehrinde yakalandı. Gazeteci İsmail Saymaz, Göktaş’ın yakalanmadan üç gün önce yazdığı mektubu anlattı. Levent Göktaş’ın İsmail Saymaz’ın da aralarında olduğu bazı gazetecilere gönderdiği 7 sayfalık mektubun 3 gün boyunca yayınlanmaması ve Göktaş’ın yakalandığı haberi üzerine kamuoyuyla paylaşılması dikkat çekti.
Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu suikastının firari zanlısı emekli albay Mustafa Levent Göktaş’ın, Bulgaristan’ın Svilengrad kentinde yakalandığını açıkladı.
halktv.com.tr yazarı İsmail Saymaz, yakalanmadan üç gün önce yazdığı ve gazetecilere gönderdiği mektubu Halk TV’deki Seda Selek ile Neden Sonuç programında aktardı. Levent Göktaş’ın el yazısıyla kaleme aldığı mektubun hangi gazetecilere gönderildiği ve Göktaş yakalanana kadar 3 gün boyunca neden yayınlanmadığı kamuoyunda merak konusu oldu.
Saymaz, el yazısı ile yazılan mektubun belli bölümlerini aktardı. Bir bölümü şöyle:
“Kamuoyuna saygıyla duyurmak isterim. Ben 1980 yılı Kara Harp Okulu mezunu Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda Tim, Tabur, Alay Komutanlığı yapmış, ülkem, bayrağım, asil milletimin bekası için sayısız girdiğim muharebelerden üç tane üstün cesaret, feraget altın madalyası, 200’e yakın taktirname, 18 adet şerit rozet almış emekli albay avukatım. Herhangi bir örgüt üyesi değil, TSK’nın kahraman bir mensubuyum.”
‘DELİLLENMESİ MÜMKÜN DEĞİL’
“Benim ya da Özel Kuvvetler mensubu subayların, astsubayların bu olayla uzak, yakın alakası yoktur. Yalan, uydurma ve komplodan ibarettir. Delillenmesi mümkün değildir, kesinlikle böyle bir olay gerçekleşmemiştir. Zaten bizim böyle bir suça girmemiz mümkün değildir. Bu konuda yalan söylüyorsam en değer verdiğim çocuklarım hemen ölsünler. Hatta bu yalan ve komplo benim iğne ucu kadar ilişkim olduğunu hukuk içinde kalarak ispatlasınlar ölmeye hazırım.”
‘NECİP HABLEMİTOĞLU İSMİNİ BİLE BU HADİSE İLE ÖĞRENDİM’
Neden kaçtığına ilişkin ise, “Ben 2005’de emekli oldum. 2005’de emekli oldum. 2006’da avukat oldum. Çatışmasız normal bir hayata adım atmışken avukat bürom F.TÖ mensubu polisler tarafından basıldı. Büroma koydukları DVD nedeniyle gözaltına alınıp tutuklandım. F.TÖ mensubu polis ve savcılar tarafından emniyette üretildiği ortaya çıktı bu DVD’nin. Bu mahkemede incelenmedi. Adli emanette açılamaz hale getirildi. Dolayısıyla kendi parmak izlerini sildiler, bu nedenle ben tahliye oldum. 50 yaşına girdim. Yaklaşık 2.5 yılı hücre olmak üzere 5.5 yıl cezaevinde yattım. Gözümde bulanıklık nedeniyle görme kaybı oluştu ve 10 Mart 2014’de tahliye olduktan sonra hayata yeniden başladım. Avukatlık büromu yeniden açtım. Tam normal ve düzenli bir yaşama adım atmışken bu kez yine benimle ve Özel Kuvvetler ile hiçbir ilgisi olmayan, saçma sapan bir komplo ile karşılaştım. Bu süreçte haksız ve hukuka aykırı olarak 5.5 yıl hapis yattığım ve yine aynı şeyleri yaşayacağımı bildiğim için gözaltına kararına uymadım. Bu yüzden kaçtım. Üzgünüm ama sizin de takdir edeceğiniz gibi normal bir insan olarak yaşamama izin verilmiyor. Ben sadece yaşam hakkımı geri istiyorum. Hukuk ve adalet istiyorum. Lütfen bana inanın. Necip Hablemitoğlu ismini bile bu hadise ile öğrendim.” diye yazdı.
‘EROL OLÇOK’LA GÖRÜŞMEK İÇİN ENVER ALTAYLI’DAN RİCADA BULUNDUK’
Cemaat davası kapsamında tutuklu bulunan eski MİT mensubu Enver Altaylı ve AKP’nin eski reklam danışmanı Erol Olçok ile bağlantısına da mektubunda yer veren Göktaş şu ifadeleri kullanmış:
“Sayın Enver Altaylı Bey ile ben hayatımda bir kez görüştüm. ve aynı zamanda tanıştım. Bu görüşme tarihi de 10 MART 2014 tarihinde CTE’nden çıktığım, 2015 yılında Danışmanlık şirketi kurduğum ve 2015 sonu 2016 başlarında rahmetli Erol Olçok beyle tanışma tarihine rastlar. Bu görüşme tarihi kesinlikle 2001 öncesi, 2002, 2003, 2004, 2005, 2006 ve devamı değildir, olamaz da çünkü görüşme konumuz toplantıya katılan 6-7 kişinin de teyit edeceği gibi danışmanlık şirketimize Antalya Belediyesinin TEDES işinin alınması için. Rahmetli Erol Olçok beyle görüşme bu maksatlıdır.
O tarihler de rahmetli Erol Olçok Bey AKP kurucu üyesi ve Medya sorumlusu idi. Antalya ilinde büyük bir TEDES işi vardı. Niyetim Erol Olçok beye bize yardımcı olmasını sağlamaktı. Yaptığımız araştırmada Erol Olçok beyin kıramayacağı dostlarından birinin Enver Altaylı Bey olduğunu öğrendik. Yardım istedik ve Enver Bey ricamızı kabul etti ve bize Erol Olçok’tan randevu aldı. Toplantıya 6-7 kişi katıldık sunum yaptık Erol Olçok Bey çok beğendi. İlgileneceğim dedi. O günden sonra ne Enver Altaylı beyi ne de Rahmetli Erol Olçok beyle görüşemezdik zaten bir süre sonra darbe oldu. Allah rahmet eylesin oğlu ile birlikte şehit oldu. Yani benim Sayın Altaylı ile 2004 öncesi 2002-2003-2004-2005-2006 ve devamında asla bir görüşmemiz yoktur. Tanımadığım içinde asla olamaz.”
‘ALLAH AFFETSİN’
Göktaş, 7 sayfalık mektubu şöyle bitiriyor:
“Ergenekon davasında F.TÖ tarafından avukatlık büroma sahte delil konularak alınıp 5.5 yıl hapis yatan ben ‘O tutmadı bunu da deneyelim’ mantığı ile şimdi F.TÖ üyesi mi oldum? Mustafa Özcan kimdir? Ben kimim de ondan gelecek bir talimatı gerçek bir subay yapmaz. Yaparsa Allah onu hemen taş yapar. Sadece bana değil Özel Kuvvet Komutanlığına karşı büyük bir günah işleniyor yapanları Allah affetsin. ”
‘BELLİ GAZETELERE GÖNDERDİ’
Saymaz, mektubun kendisine ulaşmasına ilişkin ise, “Bu mektubu üç gün önce yazdı ve kamuoyuna ulaştırılması için belli gazetelere gönderdi. Benim duyduğum kadarıyla bu gazetelerden biri böyle bir kişinin mektubunu yayınlamama kararı almışlar. Bu da o çevrelerden dün akşam benim elime ulaşmıştı. Ben bu şerhi anlamakla beraber kamuoyunun bilgilendirilmesi gerektiğini düşünmüş, aksi yönde hareket etmeye karar vermiştim. Bunu yazacaktım. Gözaltına alınmasının ardından yayın yönetmemiz Suat Toktaş’a sorarak, onun da iznini alarak yayınlama kararı aldım.” açıklamasında bulundu.
‘MEKTUBU SÜMEN ALTI ETMİŞLER’
Levent Göktaş’ın 3 gün önce gönderdiği mektubun, Göktaş yakalandığı haberinden saatler sonra ortaya çıkarılmasına tepki gösteren gazeteci Fatma Sibel Yüksek, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda şu ifadeleri kullandı:
“Levent Göktaş, Bulgaristan’da yakalanmış. Yakalanmadan (veya teslim olmadan) üç gün önce aralarında @ismailsaymaz‘ın da olduğu bazı gazetecilere 7 sayfalık bir mektup göndermiş ve bu “değerli” gazetecilerimiz mesleklerine bir kez daha ihanet ederek mektubu sümen altı etmişler.
Tabii Göktaş yakalanınca mektubu sümenin altından çıkarmak icap etti. Sabah Halktv’ye uykulu gözlerle bağlanan İsmail Saymaz, 3 gün önce kendisine gönderilen mektuptan “şimdi haberdar olduğunu” söyleyerek komik duruma düştü. Üste bir de “Benim haberim olsa anında yayımlardım. diye “gazetecilik” cakası attı:) Bu tafra en az Levent Göktaş’ın mektubundaki “Ben Hablemitoğlu’nun adını cinayetle suçlandıktan sonra duydum” ifadesi kadar inandırıcıydı be İsmail. Levent Göktaş olayı ile ilgili gün içinde yazacaklarım olacak.
İsmaili savunmak için değil anlamak için sorum var. Eline geçen mektubu yaymak gazetecilik etiği olarak zorunlu mu? Mektubu yayımlamamak için sebebi ne olabilir bir tahmininiz var mı? Sadece kendine gelmediyse bu mektup, mektupla mesleki caka satmak isteyen biri 3 gün bekler mi?
PATRONLARI YAZMAYIN DEDİĞİ İÇİN MEKTUBU YAYINLAMADILAR
Tek tek cevaplayayım: Mektup, yayımlanmamak kaydıyla gönderilmiyor, aksine adam sesini kamuoyuna duyurmak istediği için gazetecilere gönderiyor, etik olmayan yayımlanmaması. Bu mektup önemli bir “haber” dir aynı zamanda. İkincisi, Ismail yayında “Bana da gelmiş ama fark etmemişim bugün http://halktv.com‘da yazacaktım ama adam artık yakalandığına göre burada okuyabiliriz” dedi. Yani mektup kendisine de gelmiş. Ve işin aslı şu ki hepsi de patromları “yazmayın” dediği için yazmadılar’’
++Tabii Göktaş yakalanınca mektubu sümenin altından çıkarmak icap etti. Sabah Halktv’ye uykulu gözlerle bağlanan İsmail Saymaz, 3 gün önce kendisine gönderilen mektuptan “şimdi haberdar olduğunu” söyleyerek komik duruma düştü. Üste bir de “Benim haberim olsa anında yayımlardım”++
— F. Sibel Gürcihan (@FSYuksek) September 2, 2022