YORUM | M. NEDİM HAZAR
Önce şiir ve şarkıya dair:
Şiir büyüklüğü gösterir, şarkı şiddeti ve yönü. Teknik ifadeyle; şiir skalerdir, şarkı ise vektörel.
Şiir külfetlidir, zordur, yorucudur; şarkı usare ve draje.
Şiire sızılır bir şekilde, şarkı ise sızma eğilimindedir.
Şiir denizdir, göldür, durağandır lakin derindir; şarkı ise nehirdir, deredir çoğu zaman, akışkandır. Elbette ki istisna opsiyonu vardır her alanda olduğu gibi…
Şiir bir duvara tırmanır öyle bakar insana, şarkı ise arasında gezinir sokakların caddelerin.
Sonra tasvir:
Bir mahkeme salonu… Etraftaki çocuk işi resimler ve oyuncaklardan bir çocuk mahkemesi olduğu apaçık belli. Çocuk yok ortalıkta lakin babası var sanık koltuğunda. Baba garip, baba sıra dışı… Düpedüz aptal ve gocunmuyor bundan. Bilimin insana giydirdiği o dar kostümlerden olan bir baremde alt sıralarda. Hadi daha bilinen ifadeyle söyleyeyim; IQ’su düşük babanın. Neredeyse 7 yaşındaki kızının düzeyinde.
İlk bakışta romantik ve hatta etkileyici bile görünüyor: Devlet toplum adına geri zekalı bir babanın bir evladı kendi başına yetiştiremeyeceğini düşünüp olaya el koyuyor. Ancak babaya yardım yerine, evladını onun elinden almak istiyor devlet. İşte romantizm burada tuzla buz oluyor… Evet, “Benim Adım Sam” isimli filmden bahsediyorum. O film ki, sevgi için zekadan çok kalbe, ebeveyn olmak için akıldan çok feragate gereksinim olduğunu haykırıyor. Ve şöyle diyor Sam bir yerde: “Aptal olmam sevmeme engel değil ki!”
Ve bir cevap:
Bırakınız bir aptalı, bir dehadan bile beklenmeyecek derinlikten gelen…
Soruyor savcı inanılmaz bir acımasızlıkla:
-Sizi 7 yaşında bir çocuğa bakabileceğinize inandıran sebep nedir?
Cevap bir mermi keskinliği ile salonda vınlıyor:
-Benim… (gözlerini tavana kaçırıp bir an düşünüyor) Birini iyi ebeveyn yapan nedir… diye düşünecek… uzun zamanım oldu. Sadık olmakla, sabırla ve dinlemekle… Daha fazla dinleyemediğinizde, dinler gibi gözükmeyi ve bazen yeterli sabrı gösteremiyorum. Yalnızca bir çocuk olduğunu unutuyorum. Ama bu hayatı beraber götürüyoruz. Birbirimizi seviyoruz. Ve siz bunu mahvederseniz… Bunu telafisi olmaz.
Kahramanımız bir başka şahane film olan Kramer vs Kramer’den replik çalmaktadır. Salondaki zekaca gerilerin dışında ne yargıç, ne savcı ne de avukatlar fark edebiliyor bunu. Sam, kendinden önce söylenmiş sözleri ödünç olarak aldığını açıklıyor daha sonra ve bu küçümseniyor mahkeme tarafından.
Oysa zordur Sam için duygularını ifade etmek. Kelimeler başkalarına kolaylıkla gösterdikleri yüzünü Sam’e göstermezler. Bu nedenle çok düşünür, çok kekeler ve çokça da saçmalar Sam. Film tiratlarından ödünç cümleler alır, şarkı sözlerinden veresiye duygu ifadelerini alır bu nedenle.
Son tasvir:
Mahkeme onu da inandırır kendi çocuğuna babalık yapamayacağına. Salt kızının iyiliği için vazgeçer gibi olur bu hakkından. Lakin kanar içten içe, yaraları bastırılmaz hal alınca, avucunda kızına çiziktirdiği buruşuk bir mektup ile nefesi yavrusunun yanında alır. Kız öfkelidir, zira o yaşına rağmen sevginin pes etmesini istemez. Ve bu sefer Beatles’tan aşırma yapar Sam:
“Sevgili Lucy (kızının adı budur çünkü), özür dilerim duygularını incitmiş olabilirim.
Ve bütün bu zaman içinde hep seni düşünüyordum.
Evdeki Lucy’yi.
Ve gökyüzündeki Lucy’ye kucak dolusu öpücükler…
Baban.
Not: Seni seviyorum. Tıpkı şarkıda olduğu gibi…”
Zihnimiz “bir daha çalsana Sam” dercesine refleks olarak tekrarlar son cümleyi:
“Seni şarkıdaymış gibi seviyorum.”
Şüphesiz çeşit çeşittir sevmek…
Misal Adıyamanlı kalın sesli, sert bakışlı iri kıyım türkücü “daş gibi (taş değil), torpag gibi (toprak değil) seviyorum” der… “Balıkların suyu sevdiği kadar” olarak belirler ölçüyü şair, “Leyla’nın başını süsleyen gökyüzündeki yıldızın uzaklığı kadar” şeklinde mesafe belirler Mecnun, “zehri Juliet’in dudaklarından içebilecek kadar” adanmışlık ilan eder Romeo…
Ancak herkes için mümkün değildir bu zor ve girift ölçümleme…
Bazen insan en kolaydakini alır… Ki en kolay yerde diye en basit değildir şüphesiz. Harp düzeni almış harflerin ordusu şiirden, zihinleri allak bullak etmek için ‘hücum borusu çalmış’ şarkılara kadar çok geniş ve derinlikli bir deryadır bu…
Şu sorular cevabın dehşetengizliğini de göstermiyor mu?
“Ne kadar?”
Seni şarkıda olduğu gibi seviyorum!
“Hangi?”
Şimdi geçirin bakalım belleğinizdeki tüm şarkıları birer birer zihninizden…