Türkiye perspektifinden Rusya-Ukrayna krizi (3)

YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, 1991’de sona erdiği sanılan Soğuk Savaş’ın aslında devam ettiğini gözler önüne serdi. Fukuyama’nın ileri sürdüğü “Tarihin Sonu” gerçekleşmedi. Bilakis onun hocası Huntington’ın analiz ettiği üzere, kültürel ve uygarlıksal düzlemde yeni çatışma potansiyelleri son 30 yıl içerisinde Batı değerlerinin evrensel değerler olarak dünyanın diğer bölgelerinde benimseneceğine dair olumlu ve iyimser havayı tümüyle bozdu. Dünyanın yeni gerçekliğinde, Batı değerleri – ve onlara zemin teşkil eden çoğulculuk, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı liberal demokratik sistemler – dünyada yaygınlaşmadı. Bu ligin en dikkat çeken oyuncusu Rusya, 2022 Ukrayna işgaliyle beraber bu mevcut durumu tüm çıplaklığıyla ortaya koydu.

Daha önceki incelemelerimde belirttiğim üzere, Türkiye 2016’dan bu yana NATO’dan, AB’den ve Batı değerlerinden – dolayısıyla komple Batı’dan – kopmuş durumda. Bunun nedenlerini bir önceki çözümlemede izah etmeye çalışmıştım. Nasıl ki Türkiye’nin Batı’dan koparak Rusya yörüngesinde Avrasyacı bir yönelime girmesinin dış belirleyicilerle alakası olduysa, bugün gelinen noktada tezahür eden uluslararası yeni gerçekliğin de Türkiye’nin iç işleri ve politik rejimi üzerinde ciddi etkileri olacağını bekliyorum.

Öncelikle şunu tespit etmekte yarar görüyorum. Türkiye küresel ilişkilerden kopuk, kendi iç dinamikleriyle rejimsel değişimlere gidebilecek bir ülke değil. Türkiye’de demokratikleşme ve insan hakları yönünde atılan adımlar her zaman küresel sistem değişiklerinin peşi sıra gerçekleşti. Tanzimat dönemi ve sonrasında gerçekleşen reformlar da, 1945 sonrası çok partili yaşama geçiş de, dış dinamiklerin etkisiyle oldu. 2016’da somutlaşan rejim değişikliği de dış dinamiklerden bağımsız, sadece iç dinamiklerle gerçekleşmiş bir hadise değil. ABD’nin Ortadoğu politikalarındaki değişim ve sonrasında Trump yönetimi altında girilen yeni izolasyonist dönem, Türkiye’deki Erdoğan rejiminin konsolide olmasına yaradı. Biden dönemiyle beraber değişen ABD öncelikleriyle beraber üzerinde baskı hissetmeye başlayan Ankara, şu an çok daha ciddi bir sistemik kırılmanın neden olduğu dev tsunamiden etkilenme durumunda.

Rusya, yaptığı hamleyle beraber Batı’yı sarsarak uyandırıcı etkide bulundu. Ukrayna işgali sonrası Batı’nın uyandığı yeni dünya, 1991 öncesine hızlı bir geri dönüş yaşamış bir dünyadır. Bu dünyada artık ciddi bir rakip var: Rusya. 1991’de Sovyetlerden kopan Rusya, askerlerinin ve memurlarının maaşlarını bile ödeyemeyen, tankını Çeçen gerillalara satan komutan esprilerinin yapıldığı, zayıf, hantal, fakir ve kendine güvenini yitirmiş bir ülkeydi. Putin otoriter yönetimi altında orduyu ve bürokrasiyi restore etti ve Rusya’nın hazinesini fosil enerji kaynakları ihracatından elde ettiği dövizlerle ve altınlarla doldurdu. Konvansiyonel anlamda dünyanın en korkutucu ordularından biri olmasının yanında, Rusya’nın sahip olduğu nükleer silah ve balistik füze envanteri, bu ülkeyi Batı’nın en fazla çekindiği güç yapıyor. Ukrayna işgali sonrasında Batı, Rusya’ya dokunmaktan korktuğunu açıkça gözler önüne serdi. Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü garanti edemedi. Almanya’nın Almanca konuşanların çoğunlukta olduğu Südet bölgesini alma bahanesiyle girdiği Çekoslovakya’nın tümünü işgal etmesi gibi bir durumla karşı karşıyayız. O dönemde de Hitler’in bu bölgeye girmesine göz yumulmuştu. Ve bu, Hitler’in iştahını kabartmış, İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesine neden olmuştu. Bugün de Batı, Ukrayna’nın doğusundaki iki sözde cumhuriyete yardım bahanesiyle tüm Ukrayna’nın işgaline göz yumuyor. Bu güç zafiyeti Putin’i sonraki hedefleri konusunda cesaretlendirecektir.

Elbette NATO bu hamleden sonra kendi alanında daha sıkı ve güçlü bir duruş sergilemek isteyecek. İşte bu bağlamda Türkiye tarafını seçmek zorunda kalacak. Ya Rusya’yla stratejik işbirliğine devam edecek ve NATO’dan – ve Batılı değerlerden – tümüyle kopacak, ya da NATO’ya geri dönmek zorunda kalacak ve bu durum Ankara’daki rejimi çökertecek. İkisi arası bir yol mümkün değil.

Ben Türkiye’nin gerek jeopolitik durum nedeniyle, gerekse de Rusya ile işbirliğinin faturasının çok ağır olacağının açık olması sebebiyle NATO ve Batı yönelimli bir yönelime geri dönüleceğini öngörüyorum. Ve tıpkı 1945 sonrası BM’ye tam üye olmak ve Atlantik işbirliğinden dışlamamak için siyasi sistemini dönüştürmesi gibi bir hamle bekliyorum. Türkiye NATO liginde bugünkü yapısıyla devam edemez. Bu NATO’nun inandırıcılığına da zarar veriyor. Bu durumda Türkiye NATO’da zincirin zayıf halkası durumundadır. Aynı zamanda Kıbrıs’ta tam da Rusya’nın bulunduğu konumda bir işgalcidir. Yakın dönemde Kıbrıs’ta ilerleme ve siyasal sistemde yeni bir demokratikleşme ve normalleşme hamlesi olası görülüyor. Kıbrıs için herhangi bir işaret yok. Rejim değişikliği için de öyle. Fakat dediğim dibi, uluslararası konjonktürdeki değişim, bahsettiğim iki alanda da değişimi tetikleyecek. Eğer bu adımlar atılırsa, Türkiye birkaç yıl içinde bir normalleşmeye tanık olabilir. Yok eğer bu adımlar atılmaz ve mevcut politikalarda ısrarcı olunursa, Türkiye’nin giderek Avrasya liginin asli bir oyuncusu olmaya başladığını gözlemleyeceğiz. Birincisi ekonomik bakımdan daha olası bir senaryo iken, ikincisi ancak Rusya’nın koşulsuz desteği sağlanabilirse gerçekleşebilir. Rusya önümüzdeki dönem kendi ekonomik sorunlarıyla boğuşacaktır. Çünkü ekonomik yaptırımların etkisini mutlaka hissedecektir. Dolayısıyla eğer Çin’in ve İran’ın da kamplaşmada Moskova yanında yer aldığı bir yapı gerçekleşmezse, Türkiye’nin karar alıcıları Moskova opsiyonunu seçemez. Bu aşamada Batı yönelimi daha olası görünüyor. Ve belirttiğim gibi, Batı yöneliminin devamında mutlaka bir sistem değişimi gerçekleşecektir.

Neden bu durum Erdoğan rejiminin yıkılmasını tetikler? Çünkü rejimi oluşturan güç paydaşları içerisinde Batı yönelimine geri dönüşe direnecek güçlü bir yapı var. Ayrıca Erdoğan da yolsuzluklar ve işlenen insan hakları suçları nedeniyle sistemin demokratikleşmesini ve hukuk devletine geri dönüşü istemez. Fakat Batı yönelimine geri dönüşün koşulları arasında sistemin demokratikleştirilmesi ve hukuka – en azından kısmen de olsa – geri dönüş olacak. Dolayısıyla rejim içi ciddi bir kriz çıkması muhtemeldir. Batılı başkentler bu konuda baskıları arttıracak. Daha önce tolere edilen birçok şey Erdoğan’ın kafasına kakılacak ve muhalefet de bu yeni beklentileri karşılamak için tutumunu normalleşme yönünde somutlaştıracak. Ayrıca oluşacak söylem değişikliğinin Türkiye halkının algılarını değiştirmeye başlayacağını da öngörebiliriz.

Dolayısıyla Ukrayna’nın işgali sonrası ortaya çıkan yeni durum Türkiye’ye mutlaka yansıyacak. Karar veya gidişat ne yönde olur, bunun işaretleri yakın zaman içerisinde gelmeye başlar. Önümüzdeki analizlerde bu konuya eğilmeye devam edeceğim.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. ” NATO’dan, AB’den ve Batı değerlerinden kopmuş.” Sayin hocam, biz Vietnam ´i, Korea´yi, Jugoslawien ´i, Chile yi, Libya yi, Afghanistan i, Kuba yi, Nicaraguayi unutmadık. Siz hemen unutmuşa benziyorsunuz. Türkcede bir söz vardır. Oki ucu boklu degnek diye. Mesele bu. Saygılarımla

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin