Ayasofya’yı ibadete açanlar, Süleymaniye’yi dünyaya kapatıyor

HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

İktidara geldikleri günden bu yana rant uğruna ülkeyi parsel parsel satanlar, yine rant uğruna çok övündükleri tarihi eserlere yapmadıklarını bırakmıyor. Kızkulesi, Sultanahmet, Nusretiye Camii’nden sonra sıra Süleymaniye’ye geldi.

Tarihçiler İstanbul’un geçmişini beş ana döneme ayırır. Tarih öncesi dönem, Roma dönemi, Doğu Roma dönemi, Osmanlı dönemi ve Türkiye dönemi. Buna belki bir de (1204-1261) Latin dönemini de eklemek gerek.

İstanbul bu dönemlerden sadece ikisinde yağmalandı. Latin dönemi ve Tayyip Erdoğan dönemi. Bizans imparatorları, Doğu’daki kardeşlerini İslam esaretinden kurtarma iddiasıyla yola çıkan Haçlı ordularını ilk üç seferinde şehre sokmadan yönlendirmeyi başardı.

Dördüncü Haçlı Seferi için yola çıkan Katolik Latinler ve Venedikliler, Kostantinapolis’e geldiklerinde buranın güzelliğine ve refah içinde olmasına dayanamadılar ve Kudüs’ü kurtarmayı unutup şehre girdiler.

KOSTANTİNAPOLİS’TE LATİN YAĞMASI, İSTANBUL’DA ERDOĞAN…

Şehre yerleşen Latinler, 3 gün boyunca Konstantinapolis’i yağmaladılar. Bu talan, savaşla elde edilen bir yerin kısa süreli talanı yağmalanması şeklinde değildi. 900 yıllık tarih yok edildi ve taht kavgasına tutuşmuş Bizans imparatorluğu sona erdirildi.

57 yıl süren Latin devleti dönemi Bizans toplumu üzerinde derin yaralar bıraktı. Şehrin Türklerin eline geçme döneminde Bizans megadükü Lukas Notaras’a, “Konstantinapolis’te Latin serpuşu görmektense Türk sarığı görmeyi yeğlerim” sözünü söyleten bu travmaydı.

Sultan II. Mehmet, şehirde Müslüman nüfus oluşturmak amacıyla Anadolu’nun farklı yerlerinden belirlenen sayıda insan taşınmasını emretti. Bunların bir kısmı kentten göç eden insanların evlerine yerleştirildi. Gelenlerin büyük kısmı içinse dönemin imkanlarına göre imar hareketleri başlatıldı.

İstanbul’un nüfusu Roma, Bizans ve Osmanlı döneminde hiç 500 bini bulmadı. Cumhuriyet’in ilan edildiğindeki rakam elimizde yok. Bilinen ilk sayım 1927’de ve bu rakam da 680 bin olarak hesaplandı.

1945 sayımında bile İstanbul, 860 bin insan barındırıyordu. Demokrat Parti döneminde 1 milyon sınırını aştı ve sonraki 5 yıllık dönemlerde neredeyse katlanarak devam etti. 6-7 Eylül 1955’te Müslüman olmayanlara yönelik başlatılan ev ve işyeri talanı, esas itibariyle bir tür kent yağması şeklinde hep günümüze kadar süregeldi.

İstanbul’un ticaret merkezi olmasının yanında sanayi kentine de dönüşmesi, bu yağmalanmada önemli rol oynadı. O tarihlerde yapılanlar daha çok kamu arazilerinin talan edilmesi şeklinde gerçekleşti.

1994’ten, özellikle de 2000’li yıllardan sonra şehrin yağmalanması daha organize bir yönteme büründü. Bu kez devlet erkini elinde tutanlar, işin içine bizzat girerek rant paylaşımı dağıtmaya başladı.

Ülkenin en tepe makamında oturan Tayyip Erdoğan, 16 yıllık iktidarının sonunda yaptıklarından kendisi de korktu. “Biz İstanbul’un kıymetini bilmedik. Biz bu şehre ihanet ettik” diyen Erdoğan, hız kesmeden aynı şeyleri yapmaya devam etti.

İstanbul’daki talanın hiçbiri geçmiş dönemlerdeki gibi devletten habersiz yaşanmadı. İstisnasız hepsi, kılıfına uydurularak “yasal” yollardan yapıldı.

Kent talanından en çok zarar gören ise hep İstanbul’un tarihi dokusu oldu. İşin ilginç yanı, İstanbul’un tarihi dokusu Adnan Menderes dönemi hariç, zarar görmedi. (Menderes dönemi dendiğinde hemen yerinden zıplayanlar için özel not: Menderes döneminde çoğu Vatan Caddesi’nin açılması sırasında olmak üzere 54 cami yıkıldı. Fatih’in Kayıp Camileri Derneği, Fatih ilçesinin genelinde 280’den fazla caminin yıkım, yangın ve doğal afetle son 100 yılda yok olduğunu açıkladı. Dernek, belediye ile birlikte bunları hayata geçirme yolunda faaliyet gösteriyor.)

Menderes döneminde (1956-58) Vatan Caddesi ve bugün Kennedy Caddesi diye bilinen Sahil Yolu adı altında yapılan çalışmalar şehrin imarına yönelik girişimlerdi. Bu projeleri hayata geçirenlerin, kendilerini savunması “Şehri imar ediyoruz” şeklindeydi.

1994’ten itibaren adım adım yaşananlarsa bütünüyle ranta yönelik olarak hayata geçirildi. Roma İmparatorluğu döneminden MÖ 5. yüzyılın hediyesi olarak Salacak açıklarında duran Kız Kulesi siluetine gölge düştüğünde çıkan sesleri pek kimse duymak istemedi.

Istanbul's skyline betrayed! - Al-Monitor: The Pulse of the Middle East

İstanbul’da yaşananları görmeyenler, Kâbe’nin etrafında gökdelenlerin yükselmesine ağıtlar yakmayı tercih etti. Oysa ikisine yapılan da tarihe ihanet babında benzeri bir fiildi.

İstanbul’un siluetinin bozulduğu ilk olarak 2011’de gündeme oturdu. Mesut Toprak’ın, Zeytinburnu Kazlıçeşme’de yaptırdığı Onaltıdokuz kulelerinin Sultanahmet’in siluetini bozmasıyla tartışılır oldu. Mesut Toprak, Erdoğan’ın sınıf arkadaşıydı. Kendinin izni ve paylaşımda anlaşılmasıyla yapılan blokların tırpanlanacağı söylendi.

Erdoğan, kamuoyunun tepkisini azaltmak için “Mesut’a küstüm” dedi. Sonra birlikte okudukları Fatih İmam Hatip Lisesini yeniden yaptırıp teslim edince barıştılar.

Istanbul's 'illegal' towers to be demolished after landmark court ruling |  Architecture | The Guardian

Biri birine küstü, sonra barıştı ama olan İstanbul’a olmaya devam etti. Bu kez Galataport projesi kapsamında, II. Mahmut döneminde yaptırılan selatin camilerinden Nusretiye Camii’nin önüne set çekildi.

Yapı öyle bir inşa edildi ki, “cami binanın silüetini bozar” bir hal kazandı.

ECDAT EDEBİYATI YAPANLARIN ECDADA YAPTIKLARI

Birbiri ardınca yapılanları gördükçe insanın “Bu ülkede hiç kimse ecdat edebiyatı yapmasın” diyesi geliyor. Tarih sömürüsünde sınır tanımayanlar, bu zırhın verdiği korumayla rant uğruna her şeyi yapmayı kendilerine hak görüyorlar.

Şimdi gündemde Süleymaniye var. Sıra Süleymaniye’yi gölgelemeye geldi.

Konu sosyal medyadan paylaşılan bir kare fotoğrafla ortaya çıktı.

Kanuni döneminde yapılan Süleymaniye Camii’nin önünde yükselen heyulaya hemen her kesimden isyan yükseldi. Yapılanlar aslında Mehmet Akif’in söylediği beyti haklı çıkarır türdendi.

“Gel yıkalım şu Süleymaniye’yi desen iki kazma kürek iki de ırgat gerek.
Hadi gel yapalım geri şunu desen bir Sinan gerek birde Süleyman.”

Bugün yapılanları görünce Akif’in yıkım için gerekenleri sıralarken bir şeyi eksik bıraktığı anlaşılıyor. “Bir de AK Parti iktidarı” diye eklemek gerekecek.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi yönetimi, “İlim Yayma Vakfı’na ait inşaat iznini AKP’li yönetimin 2019’da ilgili birimlerle birlikte apar topar verdiğini” duyurdu.

Muhalif kesimden gelen eleştirilerin çoğu yerli yerindeydi. Yazımda onlara yer vermeyeceğim. Ancak iktidar kanadından da tepki gelmesi sevindirici. Sabah yazarı Salih Tuna, Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, Star yazarı Halime Kökçe, yönetmen Semih Kaplanoğlu gibi isimler açık tavır takındılar.

Fatih Belediyesi, inşaatın sahibi İlim Yayma Vakfı projesinin yasal olduğunu savunan paylaşımlar yaptı. Esasına bakarsanız AK Parti’nin devr-i iktidarında yapılanlar hep “kılıfına uydurularak” hayata geçirildi.

Enver Paşa’ya atfedilen meşhur bir cümle var: “Yok kanun, yap kanun”. Bu söz kanun kavramının hukuk yaklaşımıyla değil siyasetin günlük ihtiyaçlarına göre şekillenmesini ifade etmek için söylenmişti. Fatih Belediyesi ve İlim Yayma Vakfı’nın ortaya koydukları yanlış olmayabilir.

Bu inşaat tümüyle düzenlenmiş yasalara uygun olabilir. Ancak, ahlaki, vicdani ve insani midir acaba?

Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Serdar Çam, konuya müdahil olan isimlerden oldu. Çam, bu tür iddiaların önü arkası araştırılmadan gündeme getirildiğini öne sürdü ve “Alelacele birkaç foto ile sosyal medyada paylaşılması; insanların galeyana getirilmesi hiç doğru değil” açıklamasını yaptı.

Serdar Çam, Haber7 adlı internet sitesinin yaptığı haberi paylaştı. Sitenin haberine göre, sosyal medyada Süleymaniye’nin siluetinin bozulduğu yolundaki haberler görsellerle yalanlanmıştı.

Oysa gündeme getirilen Süleymaniye’nin yıkıldığı haberi değil, siluetinin bozulduğu ve önünde inşaat yükseldiğine ilişkin bilgilerdi.

Hemen hemen aynı noktadan bir yıl arayla çekilen iki fotoğraf var. “Su’yla Yaşam” belgeseli için Nisan 2021’de şu görüntüler çekilmişti.

Günümüz düşünürlerinden Dücane Cündüoğlu’nun tespiti çok yerinde:

“Kapitalizm seni ecdad diye diye betona gömüyor ey talib, farkında bile değilsin, hem de bu sefer sarığıyla, cübbesiyle, seccadesiyle…”

Unutulmamalı. İstanbul’un silüeti bu şehrin hafızası. Birileri rant uğruna bu şehrin hafızasını betonla silinmeye çalışıyor.

Muktedirler, ülkede tarih boyunca oluşturulan/oluşan güzelliği yok etmeye kararlı görünüyor. Uzungöl’ü tükettiler, Dipsiz Gölü yok ettiler, Kaz Dağlarını dozerle girip kazıdılar, Munzur vadisini, Şirince’yi bitirdiler.

Sıra Süleymaniye’de anlaşılan.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin