17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları başta olmak üzere AKP rejiminin haklarında çıkan yolsuzluk haberlerini sosyal medyadan sildirmek için genç bir avukata yetki verildiğini belirten CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ”Bütün asliye hukuk hakimleri uyarıldı biliyorum, ‘bunun açtığı davaları kabul edeceksiniz’ diye talimat verildiğini biliyorum. Gerekirse, iş büyürse o avukatın da adını açıklayacağım. Yav sizin feriştahınız gelse yok edemez.” dedi.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, İstanbul’da Beylikdüzü metrosu için imza vermeyen AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’nu ‘kıskandığını’ söyledi. Tıp öğrencisi Enes Kara ile KHK’lı tutuklu öğretmen Nureddin Odabaşı’nın çocuğu 16 yaşındaki Bahadır Odabaşı’nın canına kıymasına isim vermeden değinen Kılıçdaroğlu, ‘‘Gönlü yaralı genç nesiller, mutsuz gençler oluştu. Erdoğan’ın en büyük suçu bu ülkenin hoşgörüsünü yok etmek oldu.’’ ifadelerini kullandı.
TBMM’deki grup toplantısında partililere hitap eden Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satırbaşları şöyle:
“İnanın çocuklar motorlarımızı maviliklere süreceğiz. Gittiğim her yerde rahatlıkla ifade ediyorum önümüzdeki seçimin geleceklerini belirleyecek olan gençler, bizden daha fazla demokrasiyi, özgürlüğü daha çok istiyorlar. Çünkü onlar özgürlük nedir yeter kadar kavrayamadılar baskıdan özgürlüğün tadına varamadılar. Ve onlar motorlarını maviliklere sürmek istiyorlar. Bizim de görevimiz onlar motorlarını maviliklerine sürsün diye her türlü desteği vermek, bunu yapacağız.
”OSMAN KAVALA’NIN HAPİSTE OLMASI TÜRKİYE’NİN EN TEMEL ADALET SORUNUDUR”
(Osman Kavala davası) Bir kişinin haksız yere uzun süre hapiste tutulması en büyük adaletsizliktir. Kaldı ki adaleti dağıtmak için kurumlar oluşturmuşuz, mahkemelerimiz var yetmemiş uluslararası hukuku Anayasamıza koymuşuz. Ama maalesef AYM kararlarının uygulanmadığını hepimiz biliyoruz. Adaletin olmadığını biliyoruz. Osman Kavala AYM kararına rağmen 1541 gündür hapiste. Ama onun hapiste olması sadece onun kişisel bir sorunu değildir, bu Türkiye’nin en temel adalet sorunudur.
“KENDİ YOLSUZLUKLARINI SİLDİRMEK İÇİN GENÇ BİR AVUKATA YETKİ VERİLDİ”
Bir gerçeğe, adalet camiasının dikkatini çekmek isterim. Özellikle İstanbul’daki adalet camiasının. Genç bir avukata yetki veriliyor; bütün rantiyeciler, vurguncular ve rüşvetçiler yolsuzluk yapanlar, 17-25 olayları, kendileriyle ilgili bütün olumsuz haberleri sosyal medyadan çıkarmak istiyorlar. Mahkeme kararlarıyla. Bu konuda genç bir avukata yetki verildi biliyorum. Bütün asliye hukuk hakimleri uyarıldı biliyorum, ‘bunun açtığı davaları kabul edeceksiniz’ diye talimat verildiğini biliyorum. Gerekirse, iş büyürse o avukatın da adını açıklayacağım. Dolayısıyla ne yaparsanız yapın, hani diyoruz ya; iktidar olacağız, biz diyoruz ama onlar da diyorlar, bunlar iktidar olacaklar. İktidar olunca acaba bizimle ilgili bütün belgeleri, dokümanları, yolsuzluk dosyalarını nasıl yok edebiliriz. Yav sizin feriştahınız gelse yok edemez. Bizim iktidarımızda cepleri doldurmak yok, bizim iktidarımızda vatandaşın cebini doldurmak var. Bizim iktidarımızda vatandaş kazanacak.
”İBB BAŞKANI KISKANIYOR”
Kara kış geldi. Bizim belediye başkanlarımız ellerinden gelen bütün çabaları gösteriyorlar. Hiçbir çocuğun aç ve açıkta kalmasını istemedim. Toplam 2 milyon 790 bin aileye yardım yapılmış. İktidar sahiplerimiz belediye başkanlarımızın elini kolunu bağlamak istiyor. Metro yapacak İstanbul. Finansman alt yapısını oluşturmuş, bütün sözleşmeler tamam. Bir kişi ‘Ben imza atmam’ diyor. Kıskanıyor belediye başkanını. Senin yıllardır çözemediğini belediye başkanımız çözecek. Devletin geleneğinde zorluk çıkarmak yoktur. ‘Burnuma kokular geliyor’ diyorsan zaten müfettiş ordun var. İstediğin gibi görevlendirebilirsin. Biz gidip avukat tutmuyoruz şunları temizle sosyal medyadan diye. Biz her şeyin hesabını veririz.
”AK PARTİLİ BİR ÇİFTÇİ ÇIKIP ‘BEN AÇIM AÇ’ DEDİ”
Millet aç, milleti dinleyin’ diye defalarca söylemiştim. Her seferinde ‘Siz propaganda yapıyorsunuz. Abartıyorsunuz’ diyorlardır. AK Partili bir milletvekilinin yaptığı toplantıda yine AK Partili bir çiftçi çıkıp ‘Ben açım aç’ dedi. Normalde bu insanın düşünülmesi, dinlenmesi lazım. Gerçekle yüzleşmesi lazım. Yaptıkları iş atın salondan dışarı… Bu sorunlar karşısında çaresiz kalmak demektir. Biz bunu yapmayacağız. İktidar olduğumuzda bütün eleştirilere açık olacağız. Her şikayet bizim başımızın üstüne. Taşımalı eğitim yapıyoruz. Taşımalı eğitimin aktörleri minibüs sahibi kişiler. Her yıl temmuz sonu ağustos başında ihale olur. Fakat o günkü rakamlarla şimdiki rakamlar arasında dağlar kadar fark oldu harcamalar açısında. Sadece mazottaki artış yüzde 90. Taşıma işini yapan arkadaşlarımızın bu sorunlarına eğilmek hepimizin görevidir.
Milletvekili arkadaşlarımız da çalışıyor. Büyük bir uyum ve kararlılık içinde büyük bir azimle çalışıyorlar. Kara kışa bakmadan halkın nabzını tutma, onları bir şekliyle parlamento kürsüsünde dile getirmek için çaba harcıyorlar. Bu nedenle bütün milletvekili arkadaşlarımıza yürekten teşekkür ederim. Milletvekillerimiz Düzce’ye gittiler, herkesle bir şekliyle ilişki kurdular. Sadece onların sorunlarına ürettiğimiz çözümleri onlara anlatmak için.
Bir taksici şöyle diyor; ‘Deprem ne ki, depremden daha kötü bir durumla karşı karşıyayız. Burası işlet bir durak, ona rağmen kazandığımı benzine veriyorum. Trafik cezası falan gelirse cepten yiyoruz. Eskiden ayda iki kilo evime et alabiliyorum, şimdi yarım kilo götürebiliyorum’ diyor. Benim bilmediğim ama arkadaşların raporlarından öğrendiğim Düzce hava kirliliği açısında Türkiye’de bir numara. Dünyadaki en kirli havaya sahip 15 merkezden biriymiş.
Gübre fiyatlarından seralardan, seranın naylonundan, elektrik fiyatlarından söz etmeyeceğim. Anayasa’ya göre herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir devlet bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alı ve teşkilatı kurar. Teşkilat kurulmuş. Çiftçi de Bağ-Kur primi ödemek zorunda. Son bir yılda Bağ-Kur primlerine yüzde 45 zam yapıldı ortalama. Bağ-Kur primleri bir yılda ödeyeceği pirim, 1151 lira 96 kuruş iken 2022’de bu rakam 1688,83 TL’ye çıkmış vaziyette.
Bunun yıllık tutarı 20 bin 25 lira 96 kuruş. Çiftçi yıllık 20 bin lira ödemek zorunda sosyal güvenliğini sağlamak için. Daha acı olan ise son 1 ayda 30 bin 526 çiftçi sistemden çıktı, prim yatırmıyor. Son 1 yılda 67 bin 498 çiftçi Bağ-Kur primini yatırmadı. 2002’de 900 bin 691 kişi sisteme para öderken, 2021’in ekim ayında 500 bin 66 kişiye düşmüş durumda. Tam bir felaket. Buna dikkat çekmek isterim.
”DEVLET ÖN YARGI YÖNETİLMEZ”
Defalarca söyledim ki devlet akılla bilimle yönetilir. Ön yargı ile yönetilmez. Devlet deneme sınama yöntemiyle yönetilmez. Devlet hepimizin tepesindeki çatıdır. Devlet elinde sopa olan değil bizi kucaklayan tüzel bir kişidir devlet. Huzur içinde yaşamanın yolu mutfaklarda bayramın olmasıdır. Aileden biri mutfağa girince hüzne kapılmamalı. Dolabı dolu olmalı. Böyle bir tabloya ihtiyacımız var. Deneme sınama sınama yöntemiyle devleti yönetmeye kalktılar.
”HANİ NASS VARDI, HANİ FAİZ HARAMDI?”
MB’nın faizini düşürdüler bankalara verilecek para için. Beş puan düştü, güzel. Şimdi vatandaş sanıyor ki MB’da faiz düştü, bütün bankalarda faiz düştü. Tam bir aldatmaca! Rakamları çıkardım; Hazine açısından bakalım. Devlet borçlanırken faiz düştü mü? İki yıl vadeli devlet iç borçlarına tahvili yüzde 17’den yüzde 24’e çıkmış vaziyette. Hani faiz düşmüştü? Beş yıllık devlet iç borçlanma tahvili yüzde 17’den yüzde 26’ya çıkmış durumda. Hani düşmüştü? Hani nass vardı, hani faiz haramdı? İki yıl vadeli dolar cinsinden borçlanma var, dolar cinsinden faiz yüzde 3’ten yüzde 6’ya çıkmış durumda.
Bunun anlamı şu; gidiyorsun MB’den düşük faizli alıyorsun parayı gidiyorsun, yani yüzde 14’ten alıyorsun, gidiyorsun Hazine’ye yüzde 24’ten devlete satıyorsun. Bu ne demekmiş? Faize karşıyım. Daha fazla faiz ödüyor. Gelelim vatandaşa ihtiyaç kredisi yüzde 23’ten yüzde 29’a çıkmış vaziyette. 17 Eylül ile 31 Aralık tarihleri arasındaki rakamları veriyorum. Kredili mevduat faizi yüzde 24’ten yüzde 26’ya, ticari kredi yüzde 21’den yüzde 24’e çıkmış durumda. En yakın bankaya gidip ben bu krediyi çekmek istiyorum eylül ayındaki faiz neydi şimdiki faiz ne?
Devleti deneme tahtasına çevirirseniz, Hazine’den büyük paraları bir avuç kişiye tahsil ederseniz yoksulluk artar. Türkiye’de gelinen nokta bu. Toplam kamu borcunun sadece yüzde 16’sı sabit faizde. Yüzde 66’sı dövize endeksli. Yüzde 19’u da enflasyona endeksli. Türkiye’ni geldiği nokta açısından böyle bir tablo hiç yaşamamıştık. Bu kadar ağır bir tabloyu deneme sınama yöntemiyle yönetirseniz Türkiye’yi bu tablo ile karşı karşıya bırakısınız.
MB normalde nisan ayında yapacağı olağan genel kurulunu şubat ayına almış. Malum yıl sonunda bir hesap yapmışlardı 60 milyar lira MB kâr elde etti diye. E Hazine tam takır. 60 milyar lirayı nasıl ödeyecekler? Genel kurulu erkene aldılar, erken genel kurul yapıp 60 milyar lirayı Hazine’ye verecekler. 60 milyar lira TC için büyük para değil, önemli olan 60 milyar liraya muhtaç hale gelen bir Hazine’dir.
Her bir sözün mutlaka alt yapısı vardır. Her projenin mutlaka danışanları vardır. Sadece iş dünyasından değil bürokratik dünyadan da insanlarla konuşuruz. Buradan Şanlıurfalılara söyleyeyim büyükşehir belediye başkanlığını bize verdiğinizde göreceksiniz yapacağımız yatırımın tutarı 1 milyar 524 milyon 57 bin 906 dolar. Güneş tarlaları olacak orada. Allah’ın verdiği güneşten elektrik üretecek ve bunu çiftçiye ücretsiz vereceğiz. İşsizliği önleyeceğiz Şanlıurfa’da. Şanlıurfa’yı gerçek anlamda şanlı yapacağız.
”MESELE ERDOĞAN DEĞİL MESELE TÜRKİYE”
Erdoğan Türkiye’yi öyle sisli puslu hale getirdi ki bu karanlıktan onu konuşarak çıkamayız. Düşündüm ki artık Erdoğan’ı konuşmanın pek bir anlamı yok, zaten çirkin küfür baz dil bu onun dili. Biz onun seviyesine inmeyiz, inmemeliyiz de sade vatandaş da bunu görüyor. Ülkeyi öyle bir hale getirdi ki artık sadece kendisini konuşmanın hiçbir anlamı kalmadı. Çünkü mesele Erdoğan değil mesele Türkiye. Türkiye’nin hayalleri öldü. Türkiye’nin geleceği için hepimiz korkuyoruz ve ciddi bir endişe içindeyiz. Gittiğimiz sahalarda bunu görüyoruz.
”ERDOĞAN HOŞ GÖRÜYÜ YOK ETTİ, EN BÜYÜK DÜŞMANLIK BU”
Gönlü yaralı genç nesiller, mutsuz gençler oluştu; biz ülkenin ölen hayallerini seyretmeyeceğiz. Bu ülkenin geleceğini düşünerek Erdoğan’a hakkımızın helal olmadığını söylemekten daha çoğunu yapmak zorundayız. Onun en büyük suçu bitirdiği ekonomi değil aslında daha büyük suçlar işlediğini biliyoruz. Onun en büyük suçu bu ülkenin hoşgörüsünü yok etmek oldu. Eskiden komşu komşunun külüne muhtaçtı farklı düşünsek bile komşu komşunun külüne muhtaçtı. Oturur konuşurduk sohbet eder kucaklaşırdık en azından bayramlarda bir araya gelirdik.
Hoş görüyü yok etti. En büyük düşmanlık bu. Artık kendisini kenara itip hoşgörüsüzlüğü azaltmaya yönelik adımlar atmanın zamanıdır. Bundan dolayı helalleşme dedim. Bunun için helalleşelim bunun için kucaklaşmaya ihtiyacımız var dedim. Helalleşme yolculuğuna başladım ve sürdürüyorum sizler gibi hep beraber bu yolculuğu sürdürüyoruz. Amacım yarın yöneteceğimiz devletin çeşitliliğiyle gurur duyacağımızı ve kapsayıcı olacağımızı halka anlatmak.
”BU ÜLKE HİÇBİR ZAMAN BU KADAR ADALETSİZ DE OLMADI”
Farklılıklarımızı düşmanlık olarak değil zenginlik olarak görmek. Gittiğim hiçbir yerde zorunlu olmadıkça ne Erdoğan’ı ne de partisini konuşacağım. Samimi bir şekilde buraya ben helalleşmeye barışmaya geldim diyeceğim, diyeceğiz. Bu ülke hiçbir zaman harika olmadı. Ancak bu ülke hiçbir zaman bu kadar adaletsiz de olmadı. Adalet kavramının yerlerde süründüğü bir dönemi hiç ama hiç yaşamadık. Bu ülkede fakir bir ailenin çocuğu ile zengin çocuğu bu ülkenin en iyi okullarında okuyabiliyordu. Onu da bitirdiler. Erdoğan’ı artık konuşmanın bir anlamı yok. Nasıl bir adalet sistemi getireceğiz onu konuşmak istiyoruz. Sadece ekonomiyi yok etmedi Erdoğan verimliliği de bitirdi. Erdoğan’ı konuşacağımıza ülkenin verimliliğini nasıl yeniden artıracağımıza yönelik adımlarımızı atmak durumundayız. Bu ülkenin sporu hiç bu kadar niteliksiz hale gelmemişti.”