Erdoğan’ın yenilgiyi kabul konuşması… 

YORUM | BÜLENT KORUCU

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dünkü grup konuşması tam bir yenilgiyi kabulleniş nutkuydu. Kabul etme ve kabullenmeden daha düşük bir profil, bir anlamda gardın düşüşü diyebiliriz. O artık köşesine çekilmiş, indirici yumrukları almamak için savunma yapan ve seyrek ataklarla umudunu canlı tutmaya çalışan boksör gibi. Bu psikolojinin diğer yansıması faullü dövüşmek ve o bunu da yapıyor. 

Yenilgiyi kabullenme konuşması ABD’de oturmuş bir gelenek, diğer çağdaş demokrasilerde de örnekleri var. Seçimlerde kazanandan önce mağlup çıkıp centilmence sonucu kabullenir ve rakibini tebrik eder. Erdoğan’ınki elbette öyle bir şey değil. Centilmenlik ve siyasi olgunluk kelimelerinin ismiyle birlikte anıldığı cümle kurmak imkansıza yakın. Hatta bırakın konuşmayı, yenilgiyi kabulleneceğine bile ihtimal vermek zor. İstanbul seçimlerinde ya da 7 Haziran 2015’te olduğu gibi çamura yatmanın ve sonucu tersine çevirmenin yollarını arar. Ama dün gidişin iyi olmadığını resmen kabul etti.

Daha önce gündemi belirleyen tartışmayı sürükleyen taraftı, şimdi cevap yetiştirme uğraşı içinde. Erdoğan en çok korktuğu pozisyonda şu anda. Bu korku yüzünden yıllardır hiçbir açık oturuma katılmıyor, rakipleriyle aynı ortamı paylaşmıyor hatta zor soru sorabilecek gazetecilerin bile karşısına çıkamıyor. Gıyabi tartışmalarda ise rakiplerinin sorularına, tezlerine değinmeden cevap vermeyi yeğliyordu. 21 Nisan tarihli konuşma bu anlamda bir ilk diyebiliriz. Son dönemlerde bilhassa 128 milyar dolar tartışmalarında ufak ufak attığı mahcup adımlar, o konuşmayla iyice belirgin bir tavır değişikliğine dönüştü. 

128 milyar nerede bağlamındaki stratejisini “Önemsemedik, sabrettik, bugüne kadar bu mevzuda konuşmadık” diye özetledi başlarken. Gerçi sabrettiği de çok söylenemezdi ama ilk defa ana konu haline getirdiği doğruydu. Pekala, bu değişikliğin sebebi neydi? Onu da konuşmanın içinde buluyoruz: “Tereddüde düşen, yüreği yaralanan, kafası karışanlara izah etme zorunluluğu.” AKP Lideri, “Böyleleri varsa” diyerek problemi küçültmeye çalışsa da var olduğunu herkes biliyor. Olmasa zaten böylesine cevap yetiştirme paniğine lüzum kalmazdı. CHP seçmeninin bu konuda yüreği yaralanmayacağına göre AKP, kendi tabanında tartışmanın makes bulduğunu görüyor demektir. Bu noktada başarının tamamını CHP’ye yazmak haksızlık olur. Pankartlar ve teşkilatlar aracılığıyla popülerleşmeyi sağladılar ancak AKP kitlesine ve ekonomiye aşina kesimlere ulaşmak başka yolla oldu. DEVA Partisi lideri Ali Babacan ve Gelecek Partisinin ekonomi kurmayları, bilhassa Kerim Rota ve İbrahim Turhan güçlendirici katkılar sundu. 

Erdoğan, konuşmasına tabanının rikkatine seslenerek, onların korkularını uyararak başladı. Cumhuriyet mitingleri, kapatma davası, 27 Nisan e-muhtırası, ‘367 kararı’ gibi şuuraltı kodlarına basmayı ihmal etmedi. 104 emekli amiralin Montrö Bildirisi ve CHP’li Engin Altay’ın Menderes benzetmesini ‘tehlike geçmedi’ bağlamında kullandı. 

Trollerin, ardından Saray danışmanlarının, eski yeni bakanların ve Merkez Bankası Başkanı’nın tükettiği, yorduğu cümleleri tekrar etmesi iletişim stratejisi açısından hataydı. Başta Cumhurbaşkanı söylese, sonra diğerleri kullansa daha doğru olurdu. Yandaş trollerin kaç gündür sosyal medyada dolaşan videolarıyla neredeyse aynı metin. Fahrettin Altun onlardan mı aldı yoksa, bir kopya Saray’a bir kopya onlara mı gidiyor? Seyrettirdiği video da rahatsız edici ölçüde propaganda kokuyordu. Eminim işi bilenlere sorsalar, teknik bilgilendirme süsü verilmiş usturuplu bir sunum önerirdi. 

O videoya, “bunlar delil, bunlar belge” demesi elinde gerçek delil ve belge olmadığının göstergesiydi. Ayrıca videonun ana aktörü Sedef Kabaş’tan “o bayan” diye söz etmesi çelişkiydi. Hem bütün suçu yıkacak kadar önemsiyorsunuz hem de ismini vermeyerek güya küçümsüyorsunuz. Benzer muameleyi Faik Öztrak için de yaptı ve “sözcü kişi” diye hitap etti. Kuyruğu dik tutma ve rakibi küçük gördüğü imajı verme çabası…

Konuşmada gözden kaçan önemli bir nokta bakan atamalarına ayırdığı yer. İki bakan görevden alınmış, üç bakan atanmış, sanki Saray’ın çaycısı değişmiş kıvamında bir duyuru ile geçiştirdi. Normal Erdoğan böylesi değişimleri büyük hamle, önemli gelişme formatında sunardı. Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın aile şirketinden dezenfektan alımı haberlerinin arkasından yaşanan ve açıklamada ‘görevden alma’ vurgusuyla duyurulan değişim surda açılan gedik demek. Pekcan’ın tasfiyesini ‘yolsuzlukla mücadele’ ambalajıyla  sunacaklar ama heybedeki büyük turplar akla gelir endişesi yaşıyorlar. Erdoğan tam ikna olmuş değil, büyük ihtimalle, ofisboyu Mehmet Muş’u kabineye sokan Damat Berat Albayrak tarafından ikna edildi. O yüzden yüzeysel bir duyuru seçildi. 

Erdoğan’ın savunmaya çekildiğini resmen ilan ettiği konuşma, onun arzu ettiği gibi yüreği yaralanan tabana şifa olur mu? Pek öyle görünmüyor. Boş mideye masal da nutuk da çekilmiyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin