AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen İslam hukuku profesörü ve yazar Hayrettin Karaman, devletin vergilerinden yakınan bir okuruna, ‘‘Müslümanların, istifade ettikleri devlet giderlerine vergi vererek katılmaları borçtur; aksi halde vergisini ödeyen diğer insanların kul hakkını yemiş olurlar.” diye cevap verdi.
Vergi sisteminin ağırlığından ötürü zekât vermeye gücünün yetmediğini ifade eden okuruna ‘Saray fetvacısı’ olarak bilinen yandaş Yeni Şafak yazarı Hayrettin Karaman, “Bir ülkenin rejimi ne olursa olsun orada yaşamayı sürdüren Müslümanların, istifade ettikleri devlet giderlerine vergi vererek katılmaları borçtur; aksi halde vergisini ödeyen diğer insanların kul hakkını yemiş olurlar. Vergi zekâta sayılamaz. Vergi giderleri tabii olarak zekât matrahından düşeceği için zekât giderini azaltır” sözleriyle cevap verdi.
Havuz medyası Yeni Şafak Gazetesi’nde okurlarının sorularına cevaplayan Karaman, Türkiye’deki vergi sisteminin yükünden şikâyet eden okuruna, “Laik bir ülkede harcamaların tamamen meşru ve israfsız olmasını sağlamak mümkün değildir.” diye karşılık verdi.
Okuru, Karaman’a şu soruyu yöneltti:
“Böyle bir vergi sisteminde benzin alırken elektrik doğalgaz su parası öderken içerisinde yüzde 50 kadar emeğimizin gittiği her adım attığımızda devletin ağır vergileriyle baş başa kaldığımız bu sistem içerisinde geçim sıkıntısı infak edememe ve zekât vermeye güç yetirememe üzüntüsü içerisinde yaşayarak İslâm ülkesi adı altında ve yöneticilerin İslamî olduğu iddiasıyla yönetilerek bu durumun fıkhi veya mümin yönünden insanî boyutu hakkındaki fikirlerinizi öğrenmek isterim. İşyeri açsan devlet resmen yüzde 30 kadar ortağınız oluyor, ağır kira, işçi çalıştırma masrafları ve vergileri sizi helâl kazanarak bu masrafları çıkartma gayretinden uzaklaştırıyor. Bir iş kurmaya kalksanız karşınıza çıkacak avantacılar, rüşvetçiler, iman esaslarını unutmuş nefsi için yaşayan memurların kaprisleri iş yapma imkânlarınızı ve güdülerinizi ortadan kaldırıyor. Ahlaki bir çöküntü içerisinde olduğumuz her yön bakımından bize yol gösterecek fikirlerinizi öğrenmek isterim.”
‘‘LAİK BİR ÜLKEDE HARCAMALARIN TAMAMEN MEŞRU VE İSRAFSIZ OLMASINI SAĞLAMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR’’
Hayrettin Karaman ise soruya verdiği cevapta; İslâm âlimlerinin adaletli bir dağıtımla vergi konmasını meşru gördüklerini belirtti. Karaman, “Laik bir ülkede harcamaların tamamen meşru ve israfsız olmasını sağlamak mümkün değildir. Vergi adaletini sağlamak da yöneticilerin sorumluluğu içindedir. Ülkemizde her iki cihetten eksiklikler olduğu açıktır. Bunların olabildiği kadar düzeltilmesi için sivil toplum çözümler üretip sorumlulara sunmalı ve ısrar etmelidirler.
Bir ülkenin rejimi ne olursa olsun orada yaşamayı sürdüren Müslümanların, istifade ettikleri devlet giderlerine vergi vererek katılmaları borçtur; aksi halde vergisini ödeyen diğer insanların kul hakkını yemiş olurlar. Vergi zekâta sayılamaz. Vergi giderleri tabii olarak zekât matrahından düşeceği için zekât giderini azaltır” ifadelerini kullandı.
Taraflı yapilmis bir haber; haberi yapan arkadasinizin kendi “gazetecilik anlayisini” yeniden degerlendirmesini, eger tr724 platformunin bir denetim mekanizmasi varsa, bu degerlendirmeyi gozden gecirmesini oneriyorum.
Habere konu olan makale bugunku (07.06.2020) Yenisafak Gazetesinde geciyor. 1934 dogumlu (86 yasinda), sadece Türkiye’nin değil Islam dunyasinin onemli fikih profesorlerinden biri olan Hayrettin Karaman Hocanin, gecmiste yazdigi bazi makalelerden yola cikarak “Saray fetvacisi” olarak yaftalanarak verilmesinin, gunumuz hukuk sistemi icinde”dusunce ozgurlugu” kapsaminda degerlendirilebilecegi aciktir. Boyle bir vasifla tavsif olunmasinin giybete girip girmedigi, Hocayla gazeteci arasinda, okuyucunun okudugunda destekleyip desteklemeyecegi okurla gazeteci arasindaki bir konu.
Basit bir tr724 okuru olarak, boyle bir basligin, “durun siz durdugunuz yerde; geri donup geldiklerinde, bulsunlar sizleri biraktiklari yerde” dusuncesine uygun olmadigi ve “bize yakismadigi” kanaatini arz etmek isterim.
Alimlerle mucadele edilecekse, bu yazdiklarina karsi yine ilim adamlarinin yazdiklariyla olmali.
Makalenin ilk kisminda gecen:İnsanlığın ve ümmetin ortak problemlerine çözümler üretmek ve uygulamak maksadıyla dinli-dinsiz, başka dinlerden ve Ehl-i Sünnet dışı mezhep mensupları ile diyalog ve yardımlaşma çağımızda kaçınılmazdır” cumlesi onemsiz mi yoksa aleyhinde kullanilamayacagi icin mi haber konusu olmadi.
Hadi, haberin konusu bu degil deyip gectik. Peki daha konunun aciklamasina baslarken: “Devletin Müslümanlardan vergi alabilmesinin meşru olması için vergi dışındaki devlet gelirlerinin, meşru ve israfsız olarak devlet harcamalarına yetmiyor olması şartı vardır. Bu şart gerçekleşince İslâm âlimleri, genele (ictimâî) zaruret kuralına dayalı olarak adaletli bir dağıtımla vergi konmasını meşru görmüşlerdir” demesini nasil gozardi edersiniz?
Hadi bu da gozden kacti; peki: “Laik bir ülkede harcamaların tamamen meşru ve israfsız olmasını sağlamak mümkün değildir” cumlesini gorup hemen ardindaki “Vergi adaletini sağlamak da yöneticilerin sorumluluğu içindedir. Ülkemizde her iki cihetten eksiklikler olduğu açıktır. Bunların olabildiği kadar düzeltilmesi için sivil toplum çözümler üretip sorumlulara sunmalı ve ısrar etmelidirler” dedigini gormezden gelmeye ne demeli.
Hoca, sorudaki “Bir iş kurmaya kalksanız karşınıza çıkacak avantacılar, rüşvetçiler, iman esaslarını unutmuş nefsi için yaşayan memurların kaprisleri iş yapma imkânlarınızı ve güdülerinizi ortadan kaldırıyor” kismini kesmeyip gazetesinde aynen yayinlamis. Cevabinda bunu inkar etnedigi gibi “israf” ve “adaletsizlik” oldugunu da eklemis. Adam daha ne yapsin!
Haber, “Hayrettin Karaman da gercekleri itiraf ediyor” seklinde olsaydi daha dogru olurdu.
Tabii ben gazeteci olmadigim icin meselenin bu kismiyla ilgili isabetsiz olabilirim…
iyide devletin isleyisi devlet icine sızmıs bir kligin devlet gucunu kullanıp kendi rejimini isletip insanları ifsat edip maddiyat dusuncesine dayalı bir dalalet sistemi ile insanları devlet gucunu isleterek borclandırıp kendine esir ediyorsa ona adalet uzere isleyen devlet duzeni denmez ki. Buna zalimlige dayalı kendine mecbur ettigi insanları somuren zulum duzeni denir. Ebu hanifeye gorede zalime baskaldırmak alllaha yakın olmaktır.