HABER-YORUM | HASAN CÜCÜK
Koronavirüs salgınının mağdur ettiği kesimlerin başında, ülkesinden binlerce km uzakta ya tatil ya da iş için bulunanlar oldu. Hava trafiğinin durmasıyla bu kişiler için sıkıntılı süreç başladı. Ülkeler, vatandaşlarını getirmek için yoğun bir mesai harcadı. Türkiye de 76 ülkede bulunan Türk vatandaşlarını Ramazan öncesinde getirmek için seferler düzenledi. Bunu yine büyük bir başarı olarak lanse etmeyi, hatta sanki dünyada örneği yokmuş gibi gösterdi. Oysa bu Türkiye’ye has bir durum değil. Hatta Türkiye vatandaşını getirmede oldukça geç kaldı.
Yazının detayına girmeden bir konuya parantez açmak istiyorum. İster bakan ister milletvekili isterse de bürokrat olsun, bir konuda açıklama yaparken ilk önce ‘Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla’ cümlesini mutlaka kuruyor. Hizmet mensupları için ‘Aklını bir hocaya teslim ettiler’ diye iftirada bulunanlar, hem de halkın önünde aklını Saray’daki zata teslim ettiğini ilan ediyor. Ülkede tek adam olduğu için, kanunlar değil onun ‘talimatları’ dikkate alınıyor. Aklını, her şeyini (!) birine teslim edenlerin, Hizmet mensuplarına attıkları iftirayı alenen kendileri işliyor. İbretlik hallerini kendileri görmese de akl-ı selim sahipleri görüyor.
Aklını Reis’e teslim edenlerden başında gelen Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, tahliye işleminin koordinasyonunu üstlendi. Oktay, ‘Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla’ cümlesini kurarak bu ulvi görev için vazifelendirildiğini ilan etti. Sonra kolları sıvadı. Tahliye kelimesini duyunca aklınıza ne gelir? Benim aklıma zor durumda kalanı, karşılıksız kurtarma gelir. Türkiye’nin şu ana kadar 76 ülkeden taşıdığı 32 bin vatandaşını karşılıksız, bila bedel getirdiğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.
Doğrusu ben vatandaşa hizmet için ‘tahliyenin’ ücretsiz olduğunu sandım. Ücretliymiş hem de oldukça yüksek bedeli var. Örneğin Danimarka’dan Cuma günü kalkacak uçakla İstanbul’a gitmek istiyorsanız 3 bin kronu (400 euro) ödemeniz gerekiyor. Ücretli olmasına karşı değilim elbette. Mutlaka bir bedeli olmalı. Bunu sanki dünyada tek örnek gibi göstermeniz ve her gelen kafile için parti aparatına dönüşen Anadolu Ajansı ile haber servis etmeniz, dünyaya rezil olmanızı sağlıyor.
Bizim gürültü kopararak, tüm dünyaya ilan ettiğimiz ‘tahliye’ işlemlerini bir çok ülke sessiz sedasız yaptı. Örneğin Almanya, yurt dışında bulunan 200 bin vatandaşını nisan ayı başında hem de 15 gün içinde ülkesine getirdi. Bunu yaparken de Dışişleri Bakanı Heiko Mass çıkıp ‘Sayın Şanşölyemiz Merkel’in talimatıyla’ gibi saçma bir cümle kurmadı. Sadece Mass, ‘’Dünyanın çeşitli ülkelerinde bulunan yaklaşık 200 bin vatandaşımızı yaptığımız organize ile geri getirdik. Günlük zaman zaman yirminin üzerinde uçak bunun için havada kaldı. Şu anda getiremediğimiz 40 bin üzeri vatandaşımız bulundukları ülkede karantina altında. Onlar ile de en iyi şekilde ilgileniyoruz. Yasaklar kalkar kalkmaz onları da evlerine getireceğiz” dedi. Ne günlerce haber oldu. Ne de ikide bir basının önüne çıkıp, Almanya’nın ne kadar büyük bir devlet olduğunu ilan etti. Olması gerekeni yaptı.
Keza Danimarka’da sessiz sedasız benzer operasyona imza attı. Ne bir yetkili ne de bir bakan çıkıp, ‘Sayın Majesteleri’nin talimatıyla’ cümlesini kurdu. Tek haber konusu olarak basına Peru’dan getirilen 200 Danimarkalı yansıdı. Gerekçesi ise İskandinavya Havayolları’nın (SAS) en uzun non-stop uçuşunu yapması oldu. SAS tarihinin en uzun yolculuğu 14 saat 20 dakika sürdü. Kopenhag – Lima arasında doğrudan uçuş bulunmuyordu. İlk kez koronavirüsten dolayı Peru’da mahsur kalan Danimarkalılar için doğrudan sefer yapıldı. İki şehir arasındaki mesafe ise 11 bin km. Bu arada Danimarka basını, tahliye edilen yolcuların ödedikleri bilet ücretini de yazdı. En ucuz bilet 7 bin 500 kron (1000 Euro) idi. Bu detayı Anadolu Ajansı’nın kabak tadı veren şişirme tahliye haberlerinin hiçbirinde görmeniz mümkün değil. Danimarka Dışişleri Bakanı Jeppe Kofod, SAS’ın gerçekleştirdiği en uzun uçuşla ilgili sadece ‘Yurt dışında hala Danimarka’ya dönemeyen vatandaşlarımız var. Onları unutmadık ve mutlaka getireceğiz’ dedi. Hava atmasını bile bilmeyen bir bakan işte!
Türkiye, demokrasi liginden düşeli çok oldu. Demokratik değil, diktatoryal bir yönetim var. Benim isyanım, AKP’lilerin gözümüzün içine baka baka yalan söylemeleri. Tamam kitleniz bu dediklerinizi kabul ediyor. Eyvallah ama dünya aptal değil ki? Garip olan sadece AKP’lilerin değil, muhalefetinde Türkiye’de demokratik bir yönetim varmış gibi davranması. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu çıkıp, ’Dünyanın hiçbir ülkesinde millete ekmek ve gıda kolisi dağıtan belediye başkanlarına ’terör örgütü lideri’ muamelesi yapılmaz’ deyince benim film koptu. İmamoğlu, sanırsın Kopenhag belediye başkanı! İçli köfte yapan kadınların ’terör örgütü üyesi’ olmaktan hapis yattığı Türkiye’de, İmamoğlu yılın şakasını yapmış oldu.
Türkiye, demokratik bir ülke değil. Bunun farkında olalım. Bize düşen ’mış gibi’ yapanlara gerçeği hatırlatmak. Bir nevi not düşmek.
Esasında imamoğlu da diger chpliler de cok komik insanlardır ama gülesim yok.