YORUM | CEMİL TOKPINAR
Sizde de oluyor mu bilmiyorum, Ramazan ayıyla ilgili her yıl garip bir hâlet-i ruhiye yaşıyorum. Gelmeden önce bir heyecan, bir sevinç hissediyor, “Allah’ım, bu Ramazan’ı daha güzel ihya edeceğim, daha verimli geçireceğim” diyorum, Ramazan’ı uğurlarken de, “Eyvah, yine istediğim gibi değerlendiremedim, yine hakkıyla ihya edemedim” diye üzülüyor, ağlıyorum.
Şimdi de yüreğim kıpır kıpır heyecanla dolu. Gönlüm istiyor ki, bütün müminler bu ayı öyle bir ihya edelim ki, Rabbimiz meleklere karşı bizimle övünsün, dualarımız kabul olsun, günahlarımız affolsun, mazlum ve mağdurlar bayram etsin, fakirler gülsün, dünya cennete dönsün, hayat bayram olsun.
İşte bu yazıyı da Ramazan’a bir hafta kala yazıyorum ki, şimdiden ihya hazırlıklarına inşallah katkımız olsun.
Maneviyatın coştuğu ay
Ramazan ayının kudsiyet ve faziletini bildiren şu uzun hadis-i şerifin her bir cümlesi, bizlere ebediyetten müjdeler vermekte, Cennet nimetleri gibi gönlümüzü ferahlatmakta, sevinç v e heyecandan gözlerimizi yaşartmaktadır.
Gelin kendimizi Asr-ı Saadette farz edelim. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) mimberde konuşuyor, biz de sanki Mescid-i Nebevî’de sahabe efendilerimizin içindeyiz ve onu dinliyoruz.
Selmân-ı Fârisî’nin (r.a.)aktardığına göre, Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) Şaban ayının son günlerinde verdiği bir hutbede şöyle buyurdu:
“Ey insanlar büyük ve mübarek bir ay yaklaştı, gölgesi başınızın üstüne düştü. Bu öyle bir aydır ki, içinde bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi vardır. Allah o mübarek ayın gündüzlerinde orucu farz, gecelerinde nafile namazı meşru kıldı. Bu ayda küçük büyük bir hayır yapan insan, başka aylarda bir farz eda etmiş gibi sevap alır. Bu ayda bir farzı yapmak, başka aylarda yetmiş farz yerine geçer.
“Bu ay Allah için açlık ve susuzluğun, taat ve ibadetin meşakkatlerine sabır ve tahammül ayıdır. Sabrın karşılığı da Cennettir.
“Bu ay yardımlaşma ayıdır. Bu ay müminlerin rızkını arttıracak aydır.
“Bu ayda her kim oruçlu bir mümine iftar edecek bir şey verirse, yaptığı bu iş günahlarının bağışlanmasına ve Cehennemden kurtulmasına sebep olur. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmeden onun kadar sevaba kavuşur.”
Ashâb-ı Kiramdan bazıları, “Ya Resûlallah, hepimiz oruçluya iftar edecek bir şey bulup verecek durumda değiliz” dediler.
Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) “Allah bu sevabı bir tek hurmayla, bir içim suyla, bir yudum sütle oruçlu mümine iftar ettirene de verir” buyurdular ve hutbelerine şöyle devam ettiler:
“Bu ayın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da Cehennemden kurtuluştur.
“Bu ayda kim kölesinin (veya işçi ve hizmetçisinin) işini hafifletirse, Allah da onu affeder ve Cehennemden uzak tutar.
“Bunun için bu ayda şu söyleyeceğim dört hasleti fazlasıyla bulundurmaya çalışınız. Bu dört hasletten ikisi ile Rabbinizi razı edersiniz, diğer ikisinden ise hiçbir zaman ayrı kalamazsınız.
“Rabbinizin rızasına sebep olan hasletlerin birisi, kelime-i şehadete devam etmeniz, diğeri de Allah’tan mağfiret dilemenizdir.
“Vazgeçemeyeceğiniz iki hasletin biri Allah’tan Cenneti istemek, diğeri de Cehennemden Allah’a sığınmaktır.
“Her kim oruçluya bir yudum su verirse, Allah da ona benim mahşerdeki havuzumdan öyle bir su içirecektir ki, Cennete girinceye kadar bir daha susuzluk çekmeyecektir. (et-Tergîb ve’t-Terhîb, 2: 94)
Sahabe efendilerimizden Ubâde bin Sâmit (r.a.) Ramazan ayının başladığı bir günde Resûlullahın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu anlatır:
“İşte bereket ayı olan Ramazan geldi. Artık Allah’ın rahmeti sizi kuşatır. O ay, yeryüzüne bol bol rahmet iner, günahlar affedilir, dualar kabul edilir. Allah sizin iyilik ve ibadette yarışmanıza bakar da, bununla meleklerine karşı iftihar eder. Öyle ise kulluğunuzla kendinizi Allah’a sevdiriniz. Asıl bedbaht olan da, bu ayda Allah’ın rahmetinden nasibini alamayandır.” (et-Tergîb ve’t-Terhîb, 2: 99)
Ramazan’da sevaplar bire bindir
Bediüzzaman Hazretleri, Ramazan ve orucun faziletlerini anlattığı Ramazan Risalesinde, bu ayda yapılan ibadetlerin sevabı hakkında şöyle bir müjde vermektedir:
“Ramazan-ı Şerifte sevab-ı a’mal (amellerin sevabı), bire bindir. Kur’an-ı Hakîm’in nass-ı hadîs ile her bir harfinin on sevabı var; on hasene sayılır, on meyve-i Cennet getirir. Ramazan-ı Şerifte her bir harfin, on değil bin ve Âyet-ül Kürsî gibi ayetlerin her bir harfi binler ve Ramazan-ı Şerifin Cum’alarında daha ziyadedir. Ve Leyle-i Kadir’de otuz bin hasene sayılır. Evet her bir harfi otuz bin bâki meyveler veren Kur’an-ı Hakîm, öyle bir nuranî şecere-i tûbâ hükmüne geçiyor ki; milyonlarla o bâki meyveleri, Ramazan-ı Şerif’te mü’minlere kazandırır.” (Mektubat, 29. Mektub, 2. Kısım)
Demek ki, Ramazan ayında yapılan her ibadete bin kat sevap verilmektedir. Mesela, bir oruç bin oruç, bir Kur’an hatmi bin hatim, yirmi rekâtlık teravih yirmi bin rekât, bir kişiye iftar vermek bin iftar, bir Yasin okumak bin Yasin, bir istiğfar bin istiğfar, bir Cevşen okumak bin Cevşen okumuş gibi yazılmaktadır.
Böyle muhteşem bir fırsatı kaçırmamak için boş işleri, lüzumsuz sohbetleri, gaflet içinde yaşamayı terk etmek ve ibadete odaklanmak gerekir. Çünkü Ramazan ömre bedel bir aydır, ömre bedel bir geceyi içinde saklamaktadır.
Ramazan’da dualar kabul olur
İbadetler içinde duanın özel bir yeri vardır. Dua ibadetin özüdür, kulluğun büyük bir sırrıdır. Dua hakkında, “Bana dua ediniz, size karşılık vereyim” (Mümin Suresi: 60) ve “De ki: Duanız olmazsa Rabbim size ne diye ehemmiyet versin” (Furkan Suresi: 77) buyuran Rabbimiz, bir başka ayette ise duayı şöyle emreder:
“Ey Habibim, kullarım Beni sana sorarlarsa haber ver ki: İşte Ben muhakkak yakınımdır. Onlardan biri dua edince, muhakkak duasına cevap veririm. O hâlde onlar da Benim davetime itaatle icabet ve Bana imanda devam etsinler. Ta ki, doğru yola ulaşmış olsunlar.” (Bakara Suresi: 186)
Bir hadis-i şerifte duanın Ramazan’daki önemine dikkat çeken Peygamber Efendimiz (s.a.v.) müminleri duaya teşvik eder:
“Ramazan’ın ilk gecesinde Cennet kapıları açılır. Her gece sabaha kadar bir münadi seslenir: Günahlarının affedilmesi için istiğfar eden yok mu? Tevbe eden yok mu? Allah tevbesini kabul buyursun. Dua eden yok mu? Cevap verilsin. Kendisi için bir şey isteyen yok mu? İsteği hemen karşılansın.” (Müsned, 4: 22)
Bir başka hadiste Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyururlar:
“Üç kişinin duası geri çevrilmez: Adaletle hükmeden hâkimin, iftar edinceye kadar oruçlunun ve mazlumun.” (İbn-i Mâce, Siyam: 48)
Demek ki, oruç tutan mümin, elini, dilini ve gözünü haram söz ve fiillerden koruyup dua ve zikirle meşgul olmalıdır ki, bu muhteşem imkânı değerlendirmiş olsun.
Baştan sona İlahî rahmet tecellilerine sahne olan Ramazan’da iftar vakitlerinin ayrı bir feyzi ve kıymeti vardır. Bu müstesna vaktin dualar açısından taşıdığı ehemmiyeti Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle ifade ederler:
“Oruçlunun iftar vaktindeki duası reddedilmez.” (Tirmizi, Daavât: 129)
Maalesef bu muazzam müjde iftar vakitlerinde unutuluyor, birkaç dakikayı, belki birkaç saniyeyi duaya ayırmak gerekirken, bu altın fırsat yeme içme telaşına kurban ediliyor. İftar vaktinde kendimize ve mümin kardeşlerimize birkaç saniye de olsa dua etmemiz büyük bir kârdır.
Abdullah bin Ömer’in (r.a.) rivayetine göre Resûlullah (s.a.v.) iftar vakitlerinde şu duayı sık sık tekrar ederlerdi:
“Ya Rabbi, her şeyi kuşatan rahmetinin hakkı için beni af ve mağfiret eyle.” (İbn-i Mâce, Sıyam: 48)
En az bir hatim yapmalıyız
Ramazan Kur’an’ın indirildiği aydır. Rabbimiz bu hakikati ifade ettiği ayette şöyle buyurur:
“O Ramazan ayı ki, insanlara doğru yolu gösteren, apaçık hidayet delillerini taşıyan ve hak ile batılın arasını ayıran Kur’an o ayda indirilmiştir. Kim bu aya erişirse orucunu tutsun.” (Bakara Suresi: 185)
Bu ay Kur’an’ın en çok okunduğu ve anlaşılmaya çalışıldığı aydır. Her mümin hiç değilse günde bir cüz okuyarak ay içinde bir Kur’an hatmi yapmalıdır. Okumayı yeni öğrenenler ve yavaş okuyanlar ise radyo ve televizyonlardan yayınlanan mukabeleleri dinleyerek hem ibadet etmiş, hem okumalarını geliştirmiş olurlar. Bazı âlimler kabul etmese de, bir cihazdan Kur’an dinleyerek hatim yapmanın canlı bir mukabele gibi olduğunu belirten âlimler de vardır. Hiç dinlememek yerine bu şekilde uygulamak, mümkünse Kur’an’dan takip etmek de inşallah hatim olarak kabul edilir diye Rabbimizin rahmetinden ümit ediyoruz.
Kur’an’ı baştan sona okuyan ve dinleyen müminler, mealini de okurlarsa hayat kitabımız olan Kur’an’ı anlama yolunda ilerlemiş olurlar.
Bir rekat bin rekat yazılıyor
Namaz kılmayan müminler için Ramazan ayı namaza başlamak için güzel bir fırsattır. Zaten kılanlar, daha fazla önem verip cemaatle kılmak ve arkasındaki dua ve tesbihatı yapmak için gayret göstermelidirler.
Kuşluk, evvâbîn, teheccüd, hacet gibi bazı sünnet namazları her zaman kılmak iyidir. Ama her zaman kılmayanlar bile hiç değilse Ramazan ayında kılsalar büyük sevaplara nail olurlar. Çünkü her bir rekatı bin rekat olarak yazılmaktadır. Zaten sahura kalkan bir mümin nasıl olsa az sonra kılacağı sabah namazının abdestini alıp, imsaktan önce sekiz veya dört veya iki rekat da olsa teheccüd kılsa ahiretine büyük bir azık göndermiş olur.
Ramazan ayının özel bir namazı olan teravihi ise büyük bir lütuf kabul etmek ve asla terk etmemek gerekir. Çünkü teravihin de her bir rekâtına bin rekât kılmış gibi sevap yazılmaktadır.
İşte konuyla ilgili bizi coşturacak iki hadis-i şerif:
“Kim Ramazan ayının şeref ve faziletine inanarak, Cenab-ı Hakk’ın rızasını gözeterek Ramazan hatırası için teravih namazını kılarsa, geçmiş günahları affedilir.” (Buhârî, Savm: 69)
“Teravih namazını imamla birlikte sonuna kadar tamamlayan kimse o geceyi bütünüyle ibadetle geçirmiş olur.” (Tirmizî, Savm: 61)
İnfakta yarışmalıyız
Ramazan ayında yapılan her salih amele bin kat sevap verildiği için bu ayda Allah’ın bize ikram ettiği rızıkları, muhtaç müminlerle paylaşmak da güzel bir ibadettir. Başta fıtır sadakası olmak üzere zekât vermeye gücü yeten kardeşlerimiz yıllık zekâtlarını bu aya denk getirerek kat kat sevap alabilirler.
Herkes gücü neye yetiyorsa mutlaka muhtaçlara dağıtarak kendini Cehennem ateşinden korumalıdır. Bir hadis-i şerifte, “Yarım hurma ile de olsa; kendinizi cehennem ateşinden koruyunuz, o kadarını da bulamayanlar güzel bir sözle bile olsa kendilerini korusunlar.” (Müslim, Zekât: 66-67) buyrulmuştur.
Tabii ki, gücü daha fazla olan kimseler daha çok sadaka, himmet ve muavenet vererek ahiretlerine yatırım yapmalıdırlar.
Bu ayda bilhassa Türkiye’deki mazlum ve mağdurları gözetmeli, her lokmada onları hatırlamalı, elimizden geldiği kadar değil, daha ötesini muavenete vermeliyiz.
Salgın hastalık sebebiyle birçok ülkede iş, eğitim, kültür ve sanat dünyası tamamen durmuş veya yavaşlamıştır. Zamanımızın çoğunu evde ailemizle geçirdiğimiz için çok köklü bir Ramazan ihyasına girişmeliyiz.
Gelin öyle bir program yapalım ki, benzersiz bir Ramazan yaşayalım. Bu Ramazanın bambaşka bir Ramazan olması için çırpınalım.
Insaallah hocam.
İnşaallha hocam