“Fırla! Uç derelerden tepelerden!
Nostradamus’un kendi kaleminde,
Çıkan bu karanlık ve esrarlı kitap,
Rehberlik etsin sana uçarken.”
Goethe (Faust)
YORUM | M. NEDİM HAZAR
Çıkan kısmın özeti: Gelecekten haber vermenin dini açıdan mümkün olmadığını, ancak Allah (CC)’nun istisna tuttuğu kulları dışında kimsenin gelecekten haber vermesinin mümkün olmadığını net şekilde gördük. Ancak profesyonel kahinleri meselenin neresine koyacaktık. Bunun için en sağlıklı yöntem bir-iki örnek ismi yakından tanımak olacaktı… Örneğin, Nostradamus kendi ölüm tarihini bilemedi ama mezarının 150 yıl sonra açılacağını bilerek hazırladı mezarını!
Michel de Nostredame ya da bilinen ismiyle Nostradamus, o dönemin pek bir meşhur rahatsızlığı olan gut romatizması ve su toplaması nedeniyle iyice ağırlaşmıştı. Kendisini hasta yatağında ziyaret eden sekreteri ve sırdaşı Jean-Aim de Chavigny ayrılırken “iyi geceler” dedi. Tarih 1 Haziran 1566 idi.
Cevabı şu oldu kâhinin: “Bu son gecem. Sabaha ölmüş olacağım.” Hani afedersiniz sen ben değildik bu lafı eden, koca kahin nostradamus’tu. Sabah endişeyle kapıyı açtı sekreteri, sapasağlam olmasa da yatağında boylu boyunca horlayarak uyuyordu ünlü kahin. Ölmüş filan değildi. Enteresan olan nokta ise, o gün yani 2 Haziran günü değil de, bundan bir ay sonra 2 Temmuz sabahı 62 yaşındayken odasında ölü bulundu!
Bu olay onun ölümünden sonra da tartışmaların devam etmesini sağladı. Kimilerine göre ünlü kâhin bilerek tarihi farklı söylemişti, kimine göre ise daha önce de başta sekreteri olmak üzere, onlarca kişiye aynı cümleyi kurmuştu! Elbet biri tutacaktı nasılsa!
Şöyle ya da böyle, bizim bu yazı serimizin muhtevası için netice değişmiyor. Bizim Nostradamus ile bu yazı sebebiyle duyduğumuz ilgi onun kehanetlerinin çıkıp çıkmaması değil. Kehanetleri bildirirken kullandığı enteresan dil ve nasıl anlaşılacağına dair zekice kurgusu.
Ancak üslup kadar elbette bu isimlerin verdiği eserlerin ve bizatihi hayatlarının enteresan olduğunu unutmayalım.
Örneğin 1566’da ölen Nostradamus defnedildikten 150 yıl sonra mezarının taşınması gündeme geldi. Mezarı kazıp kemiklerini toplamak için aşağı inenler boynunda üzerinde 1700 yazılı bir madalyon gördüler. Mezarın kazıldığı tarihti bu!
Dahası vardı: içinde bir de o meşhur dörtlüklerinden bir tane vardı:
“Kim ki bulduğunda mezarı açacak,
ve kim ki açtığı bu mezarı hemen kapamayacak,
lanet onu bulacak,
ve kimse nedenini bilmeyecek.”
Mezarı taşıyanlar korku ile hemen kapattılar ve başlarına bir şey gelmedi. Ancak bu tarihten tam 91 yıl yani Fransız İhtilali’den hemen sonra, 1791’de zil zurna sarhoş sarhoş Fransız askerleri Nostradamus’un mezarını açtı… Üzerine küçük büyük abdestlerini yapıp mezarı kapamadan kaçtılar. Rivayete bu askerler daha sonra Marsilya’daki üslerine geri dönerken kral taraftarları tarafından pusuya düşürülüp ve vahşice öldürüldüler.
Nostradamus’un hayatını inceleyen tarihçiler onun eğitiminde babasının büyük etkisi olduğunu yazarlar. Kâhinimiz henüz konuşmayı yeni öğrendiğinde, Yunanca, Latince, İbranice ve matematik öğreniyor. Eh ana dili zaten Fransızca… Yaşadığı dönemde kolay elde edilemeyecek bir formasyon bu. 14 yaşında tıp okuluna yazılıyor. Tam fakülte yıllarına denk gelen büyük bir veba salgını yaşandı. Genç Nostradamus eğitimini yarıda bırakıp bitkisel tıp alanına yöneldi. Enteresandır, tıp fakültesini bırakmasına rağmen sonraki birkaç yıl özellikle veba hastalığının en önemli otoritesi oldu, binlerce hasta tedavi etti.
O dönem hastalara verdiği tavsiyeler hala geleneksel tıbbın köşe taşı levhasıdır: Temizlik, yağsız gıda, temiz hava… Farmakolog seviyesinde ilaç alanında da söz sahibi olduğunu, henüz 17 yaşındayken yaptığı, C vitamini içeren gül haplarından biliyoruz.
Herkese şifa dağıtan bu adam kendi eşini tedavi edememişti. Karısının ölümü üzerine tıp bilimine oldukça öfkelendi. Ancak kaderi bir türlü ona gülmüyordu, ev sahibi onu evinden attı, karısının ailesi ölümünden onu sorumlu tuttu, karısı ve çocuklarını mezarını bile ziyaret edemiyordu, üstüne üstlük bir de Engizisyon onu “Halkı kin ve tahrikle isyana teşebbüs, dini küçük düşürmek” gibi maddelerden yargılamak isteyince terk-i diyar eyledi ve Fransa’da amaçsızca dolanmaya başladı. Tarihçiler psişik özelliklerinin bu seyahat esnasında geliştiğini yazar. 6 yıl boyunca Paris, Venedik, Lorraine gibi şehirlerde görüldü. Aktarlardan sürekli bir takım otlar topladığı söyleniyordu.
Nostradamus’un hayatındaki bu bilinmeyen altı yıl sonraki takipçileri tarafından kafalarına göre doldurulacaktı. Kim aklına ne geliyorsa yazıp, bu dönemde üstatlarının yazdığını ileri sürecekti.
1544 kışı Marsilya’da inanılmaz sert geçmişti. Nostradamus bu kente geldiğinde yuvalarında yaşayamayan farelerin şehri istila ettiğini gördü. Veba tekrar yaygınlaşmıştı.
Hijyen ve sağlıklı beslenme… Ünlü doktorun sırı buydu ve kısa sürede Marsilya’nın en gözde doktoru olmuştu. 1550 yılında kendisinde farklı bir takım özellikler olduğunu kendisi de farketmişti. Bu özelliğini fark eden Marsilyalı zengin dul Anne Gemelle ile evlenip onun evine yerleşince doktorluğu tamamen bırakıp kendini yazıya ve kehanetlere verdi. Yayınladığı yıllık almanaklar büyük ses getiriyordu ve ilk kitabı olan Prognostications (Kehanetler)’i yazdı.
Enteresan bir çalışma tekniği vardı: Bir bakıp sehpa üzerine su dolu bir kap koyuyor ve şiirlerini buraya bakarak yazıyordu. Yazmadan hemen önce bastonunun ucunu suya batırıp eteğini ıslatıyordu!
Ancak Engizisyon peşini bırakmıyordu. Şöyle bir açmazı vardı; bir yanda yazma hissini engelleyemiyor, diğer yandan yazdıklarını gizlemeye çabalıyordu.
Bir yazma sistematiği vardı, yaratılış ve İncil kronolojisine uyarak kaleme alıyordu dörtlüklerini. Bu durum daha sonraki devirlerde inanç açısından onunla ters düşen yayıncı ve takipçilerini rahatsız ettiği için, bulandırılarak başka hale dönüştürüldü.
Kehanetlerinin tarihi bazı hesaplamalara göre 3 bininci yıla kadar uzanıyordu ama dikkatli takipçileri onun özellikle 20 yüzyıl ve 21 yüzyıl başı konusunda uzman olduğunu söyleyegeldiler. Kitabını tamamlayamayacağını anlayınca 1555 yılında üç Centuries’ten oluşan ilk kitabını yayınladı. Kitabı bugünkü tabirle tam anlamıyla patladı. Kraliçe onu saraya çağırıp soruya boğdu ve danışmanı yaptı. Soylular özel şeyleri sorup gelecek hakkında tüyo istemeye başladılar.
Fransız sarayı hakkında söylediği kehanetlerin gerçekleşip gerçekleşmediğini görmeden Kilise tekrar peşine düşünce yine ortalıktan kayboldu. Kral 4. Henri’yi bilen kehaneti dolayısıyla Kralice Catherine onu 300 altınla ödüllendirdi. Ama artık yaşlanmıştı.
Ve meşhur 141. Kehanetini yazdıktan sonra öldü:
“Kralın armağanını aldıktan sonra
Bir saray dönüşü, verecek son soluğunu.
En sevgili dostları, yakınları yatağının
Ve sedirin başında: ölmüş bulacaklar onu.”
Aslında kendi metinleri gibi hayatına da bilerek bir gizem katmıştı Nostradamus. İnsanların kendisine yakınlaşmasına izin vermiyor, eserlerinin sunuş yazılarında okurlarını “emin misiniz?” tedirginliğine itiyordu. Kahin Nostradamus, ilk kehanet kitabının ilk dörtlüğünde okurlarını şöyle uyarıyordu:
“Düşün bunu okur, aklının erdiğince
Ama siz sığ düşünceliler, falcılar.
Aptallar uzak durun dizelerimden.
Daha saygın olanlar kutsasınlar odamı.”
Nostradamus’un metinlerine baktığımızda şaşırtıcı derecede karışık ve edebi açıdan başarısız metinler görürüz. Çoğunlukla anlamsız gibi görünürler. Bu yöntemin Engizisyon’dan “yırtma” çabası olduğu aşikârdır. Nostradamus’un gramer kuralları konusunda aşırı titiz olmasına karşın dörtlüklerinin normal Fransızca ile uyumlu sayılmaları bile neredeyse imkânsızdır. Kâhinin kullandığı sözcükler de gramerden daha iyi değildir. Sadece çoğunlukla Yunanca ve Latinceden alınmış değiller, aynı zamanda demodedirler de. İmlaları (ki yaşadığı dönem için bile olağanüstü değildir) tutarsız ve karışıktır. Hatta dikkatli bir okur çoğu zaman bu metinlerin sırf okuru şaşırtmak için çarpıtılıp, karıştırıldığını fark edebilirdi. Örneğin ünlü kâhin metinlerinde çok uygulanan bir hile olan eşseslilikten sıklıkla yararlanılmıştı. Misal “son oeil – gözü” önce birleştirilmiş sonra “seul (‘yalnız’ -1,1) yazılmıştır; tres (‘çok’) trois (‘üç’ -VII!.77); sang humain (‘insankanı’) cent. main (‘yüz, el’ -11.62) olmuştur vesaire.
BU zihin mikserliği sadece bu kadarla da kalmamış. Metinlerdeki yer adları da sık sık eski ve bilinmeyen eşleriyle yer değiştirmiştir. (Bu tekniği daha sonra Dean Koontz gibi yazarların kullandığını ilerleyen bölümlerde göreceğiz) İnsan adları çoğunlukla anlaşılmaz efsane ya da kutsal kitap adları altında saklanmıştır. Ve en ilginci yazar ana dili olan Fransızca yerine sanki Latince düşünüyormuş gibi bir hava verilmiştir. Ve kâhinin fikirleri de kendisi sanki Romalı şairler Vergilius veya Ovidius’muş gibi, o kalıplar içinde sunmuştur.
Böylelikle metinlerin çoklu anlaşılabilecek elastikiyete sahip olması sağlanmış ve bizzat Nostradamus oğlu Cesar’a yazdığı mektupta durumun idrakinde olduğunu belirtir:
“Edebiyatçıların yorumlama biçimime gösterişli ve çoğunlukla da abartmalı iddialarda bulunacakları gerçeğini aklından çıkarma.”
Ünlü kâhin elbette büyük bir dehadır ve yazdığı metinlerin işin uzmanları tarafından didik didik edileceğinin farkındadır. Bunu engellemenin yolu olmadığı için, hitap ettiği kitle ile bu kesim arasına bir set örmeye çabalamaktadır.
Böylece okur kim olursa olsun, örneğin Fransız, okuduğu olayları Fransa’ya, Amerikalılar aynı rahatlıkla Amerika’ya ve İngilizler de ikisi arasında bir yere yerleştirebilmelidir.
Bu kadar da değil elbette; muhataplardan dini yanı ağır basanlar kehanetleri öteki dünya terimleriyle, bilimsel yanı ağır basanlar ileri teknoloji terminolojisiyle, söz gelimi Ufocular ise uzaydan gelen ziyaretçilerle yorumlayabilmelidir. Zaten Nostradamus metinlerinin en önemli özelliklerinden biri de bu değil midir?
Tam da bu noktada enteresan bir sonuç çıkarmak mümkün. Bu tür haberlere, verilere, metinlere meyilli olan insanlar sınır tanımaz bir hayal gücü ve yorumlama kabiliyetine sahiptir. Dolayısıyla çoğu zaman kâhini aşan bir ileri görü ile geleceği yorumlayabilirler.
Arthur C, Clarke’in şöyle bir cümlesi vardır: “Gelecek konusunda emin olacağımız tek gerçek onun müthiş olacağıdır!”
Bu kadar, gerisi bizim hayal gücümüz, inancımız, beklentimiz ve kaderimizle ilgilidir.
“Neden kehanetlerde orada olmayan şeyler görülmeye çalışılmaktadır?” sorusunun cevabı da tam olarak burada gizlidir: Çünkü bilinmeyen bir şeyden bir anlam çıkarmaya çalıştığımızda, ondan kendi istediğimiz anlamı çıkarmaya çalışıyoruzdur. Diğer bir deyişle, onu bizim bildiğimiz bir şeyle ilişkilendirmeye çalışıyoruzdur. Ve böylece, eğer günümüz dünya sahnesinin iyi bir gözlemcisiysek, gelecekteki olayları -ne kadar olası değilse de- şimdiki olayların uzantıları olarak görme eğilimindeyiz ve bunların arasında hiçbir gözle görülebilir bağ olmadığını unutmayı başarırız.
Çok basit bir güncel örnek. Bir zalim totaliter rejimin altında inim inim inlemektesinizdir. Sesinizi duyuracağınız kimse kalmamış, zalime gücünüz yetmemektedir. Yaşanan her felaket olayını kendi kaderinizle bütünleştirme eğiliminde oluyorsunuz ve sadece kâhinlerden, büyücülerden, kehanet kitaplarından değil, kutsal metinlerden, peygamber sözlerinden, ayet ve hadislerden de benzeri anlamlar üretmek en azından sabır ve direncinizi artırıyor, umudunuzu tazeliyordur. Enteresan olan madalyonun her iki kısmının da aynı kaynağa birbirine zıt iki simetrik açıyla bakıyor olabileceğidir. Örneğin yaşanan olaylara bakıp bunu eski metinlerle birleştiren zalim kendini ahir zamanda gelecek kahraman gibi görürken, mazlum ise onu Allah’ın yeryüzüne yolladığı son süfyan olarak görebilmektedir. Olaylar aynı, kaynak aynı, kahramanlar aynı ama sonuçlar birbirinin tamamen zıddıdır!
Dinlerine (Hıristiyanlar için söylüyorum) geleneksel bağlılık içinde olanlar Nostradamus’un gelecek kehanetlerini Aziz Yuhanna’nın Vahiyler Kitabında olduğu gibi alınmış olabileceğini söylemiş ve salgın hastalıklar, Deccal, Kıyamet gibi ahir zaman alametleri olarak yorumlamışlardır.
Kendisi de dindar bir Katolik olan Nostradamus da muhtemelen öyle görüyordu. Dünya ile alakası olmayan, iyi niyetli ve ahireti düşünen Hıristiyanlar sözü edilen olayların günümüz devlet ve ittifaklarına ilişik olduğuna inanıp, o şekilde yorumlarlar. Eski Soğuk Savaş’ın kesinliği içinde Komünizm ile Kapitalizm arasında böylesine ölümcül beklentiler elbette mantıklı olabilirdi. Ama şimdi her şey, iyi ya da kötüye doğru değişmiş durumda. Dünya haritasının neredeyse günü birlik değiştiği günümüzde olaylar ve kavramlara yüklenecek anlamların günü birlik değişmesi gayet olağandır. Şimdi bir kehaneti kesin dille bir anlam rafına yerleştirirken kısa süre sonra tam tersi durum ortaya çıktığında mazeret cümlesini duymak mümkündür: “Demek ki yanılmışız ama şimdi doğruyuz!”
İngiliz yazar ve Oxford’da akademisyenlik yapmış olan Erika Cheetam kelimenin tam anlamıyla bir kâhin uzmanıydı. Özellikle Nostradamus’un hayatı ve eserleriyle haşir neşir olmuş şüpheci bir düşünce kadınıydı. Ona göre iyi bir astrolog olan Nostradamus, dini metinlerdekiler de dahil, eski genellikle dini metin kaynaklı olan kehanetleri alıp onları astroloji ile ilişkilendirerek kendine göre bir gelecek tahayyülü kurmuştu.
Amerikalı bilim yazarı, bilim tarihçisi, bin üyeli The Skeptics Society’nin kurucusu ve Skeptic dergisinin genel yayın yönetmeni Michael Brant Shermer’e göre, insan beyni zamanla öylesine gelişti ki, gizli anlamlar ve kalıplar aramak artık onun doğasının bir parçasına dönüşmüş durumda. İnsan beyni farklı noktaları birbirine bağlamak üzere evrimleşmiştir. Nostradamus’un bitmeyen popülaritesinin sebebi re budur.
Şüphesiz herkes istediğine inanmakta ve onu doğru olarak kabul edip paylaşmakta özgürdür ve yeryüzünde saçmalamak suç olmadığı gibi cezası da yoktur! Bu tür kişi ve metinlerin muhatapları, okudukları şey ile yorumlar arasında bağ kurmakta inanılmaz bir gelişmişlik gösterebilmektedir.
Ünlü kâhinin 1999 yılında kıyametin kopacağını söylediğine dair sayısız yorum vardır. Hatta buna inanan tarikatlar bile oluşmuştur. Pek çok kişi onu referans göstererek dünyaya bir kuyruklu yıldızın çarpacağı iddiasında bulunmuş ve sanki Nostradamus bunu açıkça söylemiş gibi rivayet etmişlerdir. Elbette öyle bir şey olmayınca bu kez farklı yorumlarla aslında Nostradamus’un bunu da bilgi söylenmiştir.
Oysa Nostradamus’un bu konuda yazdığı şey sadece şudur:
“1999 yılının yedinci ayı gelince,
Göklerden büyük bir paralı efendi gelecek.
Moğolların güçlü liderini canlandırmak için.
Savaş vardı eskiden ve yeniden savaş olacak.”
Kuyruklu yıldız bunun neresinde, kıyamet nasıl var bunun içinde, Nostradamus takipçilerine sorarsanız emin olun mantıklı bir cevap vereceklerdir!
Bugünlerde şu dörtlüğü ortamlarda çok modadır:
“İkizler yılında doğudan bir kraliçe yükselecek,
gece yaratıklarından vebasını 7 tepeli diyara yayacak
ve dünyayı yok etmek ve mahvetmek için
alacakaranlıklarında olan insanları toza dönüştürecek.”
Görüldüğü üzere ne net bir tarih, ne mekan ne da kahraman ismi var.
Ama bakın şu şekilde olunca olay neye dönüşüyor:
“İkizler yılında (“20-20”) doğudan (“Çin’den”) bir kraliçe (“Korona”) yükselecek,
Gece yaratıklarından (“yarasalardan“) vebasını (“virüsü“), 7 tepeli diyara (“İtalya-Roma“) yayacak
Ve dünyayı yok etmek ve mahvetmek için
Alacakaranlıklarında olan insanları (“yaşlıları“) toza dönüştürecek (ölüm).”
Hani bana sorarsanız 7 Tepeli diyarlar için daha uygun başka bir şehir ismi de var aklımda ama ne yazık ki ben kahin ya da kehanet yorumcusu değilim!
Sabırla okumayı gerektiren bir yazı.
Çok güzel bir değerlendirme teşekkürler.
Uzun zamandan beri okuduğum en keyifli ve verimli bir yazı dizisi. Çok teşekkür ederim. Kaleminize ve emeğinize sağlık.