YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN
Ülkeler kendi sınırları içerisinde Kovid-19 salgını ile mücadele stratejileri geliştiriyor. Küresel savaşı kaybettik. Çünkü küresel olarak bir düşmanla daha önce hiç karşılaşmamıştık. Ulus devletler, kendi teritoryal alanlarında güvenlik sağlama mantığı üzerine kurulmuştu. 1649 Westfalya Barışı’ndan bu güne, teritoryal devletlerden oluşan uluslararası sistemde bir değişiklik olmadı. Oysa 17. yüzyıldan bugüne ulaşım, üretim, eğitim, savunma, teknoloji ve bilim çok değişti. Kendi bölgelerinden sorumlu devlet konsepti, hep aynı kaldı! Küreselleşen dünyayla beraber devletler bocalamaya başladı. Önce ulus aşan faaliyetler ve sivil toplum doğdu. Firmalar ve markalar küreselleşti ve devletlerce kontrol edilmesi güç aktörler haline geldi. Üretim ülkelerin sınırlarından bağımsız oldu ve ucuz işgücü neredeyse oraya aktı. İşgücü kendisi için avantajlı olacak yerlere kaydı. Ticaret ve piyasa küreselleşirken, ulus devletler giderek daha demode ve konvansiyonel hantal birimler olarak varlıklarını devam ettirdi. Askeri harcamaları ve irrasyonel dış politikalarıyla, vatandaşlarının vergilerinden elde ettikleri muazzam gelirleri çarçur ettiler. Kovid-19 işte bu hantal devletlere ciddi bir darbe vurdu. Vurmakla kalmadı, onları değişime zorladı.
Bu ortamda Kovid-19 Çin’de patladığında ulus devletler öncelikle bunun yerel bir sorun olmaktan öte bir tehdit olmayacağını varsaydılar. Ama fena yanıldılar. Çin 2000’lerin başından bugüne çok gelişmiş ve küresel sisteme adapte olmuştu. Çin’den dünyaya binlerce uçak her gün yüz binlerce yolcuyu dünyanın diğer bölgelerine, dünyadan da yüz binleri Çin’e taşıyor. Dahası, on binlerce firma, Çin’de üretim yapıyor, Çin’den dünyaya kargo akışı dünya tüketiminin önemli bir oranına tekabül ediyor. Dolayısıyla Çin’de çıkan virüs, dünyaya hızlıca yayıldı.
İran, İtalya ve Güney Kore gibi merkezler, Çin’den sonra virüsün yeni yayılma merkezleri oldu. Kuzey Amerika ve Avrupa’ya yayılan virüs, sonrasında Avustralya ve Afrika’yı da kapsadı. Güney Amerika’da da yayılıyor. Bu küresel olarak insanlık tarihinde karşılaşılan en ciddi tehlikedir. Bir mikroorganizma, küresel ekonomiyi çökertti. İnsanlar işlerine rahatça gidemez oldu. İzolasyon önlemleri dünyada birbiriyle uyumsuz olarak uygulanırken, küresel ulaşım kesilmedi ve virüse daha fazla yayılma şansı verildi. Küresel olarak devletlerin üzerinde bir karar alma mekanizması veya otoritesi olmadığından, devletlerin her biri bu sorunla kendi taktik ve stratejileriyle mücadele etmeye çalıştılar. Oysa bu mantıklı değildi. Çünkü kriz küreseldi. Lokal değil. Bu orman yangını olan bir yerde kekresin sadece kendisinden sorumlu olduğu ağacı söndürmeye çalışması kadar anlamsız bir çabaydı. Önemli olan tüm ormanı beraberce söndürmeye çalışmak olmalıydı. Küresel ölçekte birlikte senkron hareket edemeyen dünya devletleri, tek başlarına başarısızlığa mahkumdular.
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Veya buna alternatif olarak daha krizin en başında tüm yolcu trafiğini sıfırlayacaklar, havaalanlarını ve limanlarını, kara sınırlarını kapatacaklar, kendilerini sağlama alacaklardı. Bunu istisnasız uygulayacaklardı. Bunu yapmadılar. Kendi içlerinde izolasyon ve hatta karantina uygulaması sonuçta en çok hastalığı yavaşlatabiliyor. Fakat tamamen yayılmayı durdurmak imkansız.
Bu bağlamda ABD, Almanya, Fransa, Avustralya, Kanada ve daha birçok gelişmiş ülke, felç olan ekonomilerini diri tutabilmek ve mağdur olan milyonlarca vatandaşlarını ekonomik olarak desteklemek için ciddi mali yardımlar açıkladılar. Her ülke birincil olarak evde izole olan ve işe gidemeyen vatandaşlarına mali yardım yapmaya karar verdi. ABD gibi sosyal piyasa ekonomisine en uzak toplumlar bile sosyal uygulamaları hayata geçirmek durumunda kaldı. İnsanların temel ihtiyaçlarını (gıda ve barınma gibi) karşılamalarını sağladılar. Dahası, küçük ve orta ölçekli firmaların batmasını engellemek için çok önemli miktarlarda mali yardımlar yapmaya karar verdiler. Bu uygulamalar önümüzdeki günlerde hayata geçirilecek. Duran ekonomilerin çökmemesi için hazırlık bunlar. Kriz bitince yeniden ekonomik döngünün işlemesini planlıyorlar.
Bu uygulamaların dışında aynı zamanda hastalığın yayılma hızını iyice düşürmeye yönelik olarak, belli başlı tüm ülkeler sınırlarını yabancılara kapattı ve fiilen hava, deniz ve kara trafiğini durdurdu. Bun sayede ülkelerini dış dünyadan izole ederek, diğer ülkelerin olası hatalarının maliyetinden kendilerini korumaya çalışıyorlar. Kendi içlerinde olağanüstü hal uygulamaları ve kısmen radikal önlemlerle hastalığın yayılma hızını düşürme gayretindeler. Bu sayede sağlık sistemleri üzerindeki yükü hafifletmeye çabalıyorlar. Çünkü he ülkenin hastane kapasitesi belli; hastanelerinde kaç yoğun bakım ünitesi var, kaç yatak var, kaç doktor ve diğer sağlık personeli var, bunlar belli. Eğer enfekte olan insanların sayısında bir paylama olur da, bu kapasitelerinin çok üzerinde bir yığılma yaşarlarsa, bu aynı İtalya’da yaşanan drama neden olacak. İtalya’da çok sayıda hastanın hastanelerde yığılması nedeniyle, doktorlar çok ağır kararlar vermek durumunda kalıyor. Bir solunum cihazı önünde bekleyen on hastadan birine karar vererek, diğer dokuzunu ölüme terk ediyorlar. Bu, İngiltere ve ABD’de de yakında önemli bir sorun olarak ortaya çıkacak gibi görünüyor. Mesela ABD’de bin kişiye düşen yoğun bakım yatağı oranı çok düşük. Bunu telafi etmeye çalışıyorlar. Sanıyorum ABD ordusu sahra hastaneleri kurarak bunun önünü almaya çalışacaktır. Benzeri uygulamaları diğer ülkelerde de görmeye başlayacağız. Almanya’da federal ordu şimdiden göreve çağırıldı.
Bunları anlatmamın nedeni, Tayyip Erdoğan’ın ve rejimin açıkladığı zırvalardır. Maalesef Türkiye’deki rejim yaklaşan tehlike ve büyük risklerin ayırtında değil. Ya da durum onlar açısından önem arz etmiyor. Öyle ya, sonuçta kendileri zaten toplumdan çok farklı bir seviyede hayat yaşamaktalar. Krizin başından beri Erdoğan’ın daha ilk kez bugün TV’den insanlara hitap etmesi, bu boş vermişliğin bir göstergesi değilse nedir? Erdoğan düşük faizli kredilerden, dua ve sabırdan bahsediyor. Oysa Batı’da faizler sıfırlandı, kredi imkânları zaten mebzul miktarlara çekildi. Bunlar onların Kovid-19 planlarının içinde adı bile geçmeyen kalemler. Esas nokta, vatandaşa ne tür yardımların yapılacağıdır. Ve orta ve küçük ölçekli işletmelere nasıl ekonomik destek sunulacağıdır. Yoksa, eğer orta ve alt sınıflar çökerse, orta ve küçük ölçekli işletmeler iflas ederse, ciddi bir kaos ve anarşi başlayacak. Eve kapanması istenen insanlar, işe gitmediklerinde nasıl geçinecek parayı bulacak? ABD, Almanya ve Kanada gibi ülkeler doğrudan vatandaşlarına para vererek bu geçiş dönemini atlatmaya çalışıyor. Türkiye’de zaten insanların kişi başı gelir seviyeleri bu ülkelerin dörtte birinden az. Üstüne bir de Türkiye hiçbir destek vermiyor. Vatandaş evde kalacak, parası olmadan nasıl alışverişini yapacak, gıda ve barınma ihtiyaçlarını karşılayacak? Vatandaşın çalıştığı orta ve küçük işyerleri devletten destek almadıkları için batınca, kriz bitse bile sosyal kaos bitmeyecek!
Açıkçası Türkiye’de şu an fiilen herhangi bir Kovid-19 mücadele stratejisi yok.
İki ila dört hafta arasında vaka patlaması yaşanmaya başlandığında, hastaneler kapasitelerinin onlarca kat üzerinde hasta akınına uğradığında, işyerleri iflas ettiğinde, vatandaşın cebinde parası kalmadığında, ne olacak?
Bu rejim Türkiye’nin başına gelen en büyük talihsizliktir. Kovid-19 etkisi bile bu rejim kadar zarar vermiyor Türkiye insanına.