Şehitler tepesi değil, diplomasi cephesi boş kalmamalı…

YORUM | ERHAN BAŞYURT 

Türkiye’nin Suriye’de verdiği şehit sayısı toplamda 200’ün üzerinde. 

Sadece İdlib’te son bir ayda verdiğimiz şehit sayısı 60’a yaklaştı. 

Tüm bu rakamlar, resmi olarak açıklanan şehit sayıları…

Türkiye’nin orada birlikte savaştığı veya ‘vekaleten savaştırdığı’ yerel gruplar ve radikal örgütlerin kayıplarının ne olduğu ise bilinmiyor.

***

Suriye’de iç savaş ve dış müdahaleler nedeniyle ülkesini terk etmek zorunda kalanların sayısı 8 milyon.

500 bin insan hayatını kaybetti. Aralarında bebekler de var.

Ülke içinde milyonlarca insan da yer değiştirmek zorunda kaldı.

Esed güçlerinin, silahlı muhalifleri yok etmek için yaptığı bombardımanlar ve sonrasında IŞİD’i bitirmek için yapılan havadan müdahaleler, bir çok Suriye şehrini şu an neredeyse yerle bir etmiş durumda…

***

Tüm bunları herkes az çok biliyor.

Gözlerimizin önünde yaşandı.

Peki, Türkiye’nin tam bu olayların göbeğinde ne işi var?

Türkiye, yıllarca silahlı muhalifler, yabancı cihatçılar, radikal örgütlerin lojistik üssü ve insan kaynağı limanı gibi hareket etti. 

Muhalifleri eğitti. Muhalif gruplara silah sevkıyatı yaptı.

Ünlü MİT TIR’ları vakası bu yasadışı sevkıyatlardan birine suçüstü yapılmasıdır.

Körfez ülkelerinden gelen silah ve mühimmatın, muhaliflere Türkiye üzerinden ulaşmasını sağladı.

Hedef belliydi: Diktatör Esed rejimi devrilerek yerine daha demokratik ve özgür bir Suriye yönetiminin gelmesi sağlanacaktı…

***

Hesaplar tutmadı.

Esed’in ülke içinden sağladığı destek doğru tahmin edilemedi. 

İran ve Rusya’nın milis ve silah desteği, muhalifleri besleyen ülkelerin kendi aralarında ters düşmesi, iç savaşta oluşan boşlukta İŞID ve El Kaide’nin avantaj elde etmesi her şeyi ters yüz etti. 

Şam’ın bir bölümü ve Lazkiye’ye sıkışan Esed, yeniden yüzde 60’a varan oranda hakimiyeti elde etti. 

8 yıldır yok yere verilen bir savaş, kaybedilen hayatlar, yıkılan bir Suriye var yani…

Tüm bunların ortasında Türkiye ve Erdoğan iktidarı oturuyor.

Akan kan eline bulaştı, dökülen gözyaşlarından, mahvolan hayatlardan sorumluluk payı var… 

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Bu şartlar altında, Türkiye neden halen Suriye’de?

İdlib’te kalmak Türkiye’ye ne sağlıyor?

Türkiye’nin Suriye’de çekilmesi bir hezimet midir?

***

Gelinen noktada Türkiye’nin, Suriye’de kalmasını gerektiren hiçbir fayda yok. 

Türkiye’nin Suriye topraklarında hiçbir işi yok.

Türkiye, İdlib ve Afrin’de güvenlik kuşağı kurarak, buralara mültecileri yerleştirmek ve ülke topraklarına yönelik saldırılara güvenlik şemsiyesi kurmayı hedefliyordu. 

Bırakın mültecilerin buraya geri dönmesini, 1 milyon yeni mülteci akımı ile karşı karşıyayız. 

İdlib’te bulunmanın Türkiye’ye güvenlik sağlamadığı da son bir ayda verilen, resmi rakamlara göre, 60’a yakın şehit gösteriyor. 

Türkiye’nin İdlib’te varlığının sadece radikal örgütlerin ve yabancı savaşçıların işini kolaylaştırıyor. 

Türkiye’nin zırhlı araçlarında bile İŞID bandı takan savaşçıların görüntülerini devlet kurumu olan Anadolu Ajansı yayınladı.

İŞID lideri Bağdadi de, Türkiye sınırına sadece 10 km uzaklıkta, Türkiye’nin ‘güvenli bölgesi’nde ABD tarafından öldürüldü… Meğer yıllarca orada yaşamış… ABD, operasyonun hedefini ve detaylarını Türkiye’den gizleyerek Bağdadi’yi etkisiz hale getirdi… 

***

Türkiye, Suriye’de en son golü kendi kalesine attı.

ABD’yi Fırat’ın doğusundan çıkarayım ve Kürtler’in devlet olmasını önleyeyim derken, Rusya’ya ve Esed’e müthiş bir fırsat daha sağladı.

Rusya da hem PYD ve Kürtler ile anlaştı, hem de Türkiye’ye hava sahasını kapattı. 

Türkiye, artık Rusya’nın izni olmadan İdlib’te yaralılarını getirmek üzere ambulans helikopter bile gönderemiyor.

İdlib’te 34 şehit verdiğimiz son saldırının, öğlen saat 13.25’te başlayıp 13.40’ta bittiği, 150 havan topu atılıp uçaklarla askerlerimizin vurulduğu, ancak Türkiye’nin koruma amaçlı uçak desteği vermek bir yana kurtarma amaçlı ambulans bile gönderemediği için yaralı ve şehitlerin yerel halk tarafından sınırımıza taşındığı ortaya çıktı. 

Şehitlerimiz, gece yarısı duyuruldu. Yani tam 12 saat sonra…

Türkiye, İdlib’te askerlerinin konumlarını Rusya’ya bildiriyor. 34 asker şehit verdiğimizde, bu koordinatı gizlemişler. Rusya da bu nedenle sorumluluk kabul etmiyor. BM Güvenlik Konseyi’nde Türkiye, Rusya’ya bundan böyle Gözlem noktalarını terk etmeyecekleri ve konumlarını bildirmeye devam edecekleri sözü verdi…

İdlib’te, konumunuzu ve hareketinizi Esed’e bildirip sonra da Esed ile savaşamazsınız… 

O halde ne işimiz var?

***

Türkiye’nin İdlib ve Suriye’nin diğer bölgelerinde kalmasının artık makul hiçbir gerekçesi yok.

Mülteciler, Esed ülkede hakimiyet sağlayana kadar dönemez.

Suriye’nin toprak bütünlüğü, rejim ancak tüm bölgelerde kontrolü ele geçirirse mümkün…

Hava gücünüz olmadan, Suriye’de düzenli ordu bulundurmak, İdlib’te son saldırıda olduğu gibi genç vatan evladlarını Esed’e hedef yapmak ve yok yere feda etmektir. 

Bu kararı veren sivil ve asker herkes bu ihmal ve hatanın sorumlusudur…

***

Uluslararası hukukta, koşullar değişince sözleşme hükümlerinin de değişebileceğini özetleyen Latince “clausula rebus sic stantibus” vardır.

Dış politikalar da böyledir. Askeri savaş stratejileri de…

Satrançta olduğu gibi, siz bir oyun kurarsınız, hamleler yaparsınız. Rakibiniz de, hem sizin hamlenizi hesap eder hem de kendi oyununu kurar. 

Rakibiniz avantaj sağlamak üzereyse, şah çekip sizi mat etmesi sizin oyun planınızdaki hamlelerden önce gerçekleşecekse, “ben oyun planımı değiştirmem” demek akıllılık değil ahmaklıktır. 

Sizin kurduğunuz oyun planı, şartlar değiştiğine göre değişmek ve yenilenmek zorundadır. Gerekiyorsa, şahı bile geri çekersiniz… Rakibin oyun planını bozmanız yeni bir hamle ile yeniden üstünlük sağlamanız, en azından öncelikle tehlikeyi savuşturmanız gerekir. 

Türkiye’nin koyduğu hedeflerin hiçbiri artık gerçekçi değil.

Hatta, Esed ve Kürtler Rusya’nın arabulucu olması ile anlaşsa ve kendilerine özerklik verilse, Türkiye müdahale edemez. 

Dahası, özerk Kürt bölgeleri ile Esed ‘kadife ayrılık’ yani anlaşma olarak ayrılsalar, Rusya’nın gözetiminde bağımsız olsalar Türkiye bunu da engelleyemez… 

Türkiye’nin savunması İdlib’ten, Şam’dan, Bağdat’tan başlar filan hepsi hayal ürünü…

Türkiye’nin güvenliği halen NATO’da kalmaktır. Savunması da kendi sınırlarında başlar. 

Hayal satarak, milleti aldatarak varılacak nokta, Hitler’in Almanya’ya, Saddam’ın Irak’a yaşattığı felakettir… 

Şartlara göre, Suriye politikası Esed ile yüz yüze görüşme de dahil yenilenmelidir. 

Türk askerini hava saldırısı ile öldüren Putin’in ayağına gitmekle, Esed ile görüşme arasında ne fark var? 

***

Askeri olarak şartlar aleyhte geliştiğinde bir yurt dışı operasyonunda çekilmek, hezimet değildir. 

Başarısızlıktır doğru ancak zararın neresinden dönülürse, ne kadar etken dönülürse o kadar kardır. 

İnatla kalıp, ‘şehitler tepesi boş kalmayacak’ diye atılacak boş adımlar, hem vatan evlatlarını kurban vermek hem de ülke kaynaklarını yok yere heba etmektir. 

ABD, Vietnam’dan çekilmedi mi? SSCB, Afganistan’dan çekilmedi mi? 

ABD, yıllardır savaştığı Taliban ile daha geçen hafta Doha’da anlaşma imzaladı. O da Afganistan’dan çekiliyor… 

Vatan evlatlarını gerçekleri gizleyip hayal satarak Suriye batağında tutmaya devam etmek, mevcut şartlarda Türkiye için olsa olsa yaşadığı ve yaşayacağı kayıpları büyütmek anlamına gelir. 

Öyle bir an gelir ki, inat ve hayallerinizin altında boğulursunuz ve ülkeyi yaşanması yüksek ihtimal felaketten koruyamazsınız, felaketin büyüklüğünü bile siz tayin edemezsiniz… 

***

Türkiye, ‘onurlu’ bir geri çekilmeyi Soçi Mutabakatı kapsamında rahatlıkla gerçekleştirebilir.

Anlaşmanın birinci maddesinde Türkiye “Suriye’nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğünün muhafazasına…” bağlılığını teyid etmektedir.

Mutabakatın 8’nci maddesi; “Mültecilerin güvenli ve gönüllü şekilde geri dönüşlerini kolaylaştırmak maksadıyla ortak çalışma yapılacaktır…” demektedir.

10’ncu maddesi de; “Taraflar Astana Mekanizması çerçevesinde Suriye ihtilafına kalıcı bir siyasi çözüm bulunması amacıyla çalışmalarını sürdürecek ve Anayasa Komitesi’nin faaliyetlerini destekleyecektir…” şeklindedir.

Türkiye, BM Gözetimi’nde çalışan Anayasa Komitesi’nin çalışmalarını tamamlaması, mültecilerin güvenli şekilde geri dönmeye başlaması şartıyla, Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı çerçevesinde tamamen çekileceğini beyan etmeli. 

Öncelikle bir ateşkes ilan edilip, Anayasa Komisyonu ve mültecilerin geri dönüşlerinde sağlanan gelişmelere paralel geri çekilme bir takvime bağlanabilir. 

Böylece, Türkiye hiç bir hedefi olmadan Suriye topraklarında kalmak yerine, Suriye ve Suriye halkının da faydasını sağlayarak, ‘onurlu’ bir eve dönüş gerçekleştirebilir. 

Türkiye’nin ‘’şehitler tepesini boş bırakmamaya’’ değil, diplomasi cephesini takviye etmeye ve akl-ı selime dönmeye ihtiyacı var. Üstelik olabilecek en hızlı şekilde… 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin