İslam medeniyetinde alimlerin arasındaki tenkitçilik

YORUM | FATİH KUMAŞ

Bu makalede, İslam medeniyeti tarihinde alimlerin arasında görülen teknkidciliğe dair bazı örnekler vermek istiyorum.

Hocaefendi diyor ki:

“Eleştiri, usûl ve üsluba dikkat ederek ortaya konulduğunda bir kısım hataların düzeltilmesinde ve eksikliklerin telafi edilmesinde önemli bir faktördür. Buna mukabil olumsuz ve yıkıcı bir tarzda yapılan eleştiri ise problemi daha da büyütecek, tahribatı daha da derinleştirecektir…

İslâm tarihine göz atacak olursak, vahyin başlangıcından itibaren farklı şekil ve kalıplarda eleştirinin varlığını devam ettirdiği görülecektir. Mesela sahih hadisleri, uydurma olanlardan ayırma adına ortaya konmuş çok önemli birer disiplin olan metin ve senet tenkidine bu gözle bakabiliriz.(11 Ağustos 2019. Kategori Kırık Testi)

Bu konuda diğer bir eserinde diyor ki:

Evet, işte sünnet, bu fevkalâde hassasiyet içinde tesbit edildi. Buna rağmen, bir kısım hadisler uydurulmadı da denemez; uyduruldu ama, uydurulan hadisler, sahabe ve tâbiînin hadis sarraflığına çarptı ve karakolları çok iyi tutmuş bu hassas nöbetçileri aşamadı. Aşanlar da zamanla ayıklandı ve sahih hadis külliyatına girmeye yol bulamadı (Sonsuz Nur 2, s. 462.).

Fakat zararlı kabul ettiği tenkidi de şöyle tarif etmektedir:

Bugün, ferdî seciyeleri itibariyle kararsız, tamirden daha çok tahribe açık.. fırsat bulduklarında hemen tecavüze geçen, yetmediklerini anladıklarında da sünepeleşen.. kafaları günlük meselelerle malemâl; alternatif düşünce üretme yerine bütün güçlerini tahrip ve tenkide hasretmiş dünya kadar insan var. (28 Şubat 1995. Kategori Yeşeren Düşünceler)

Üstad’a sorulan bir soru üzerinden meseleye bakacak olursak:

S – Tenkidi nasıl görüyorsun? Hususan umur-u diniyede…”

“C – Tenkidin sâiki, ya nefretin teşeffisidir veya şefkatin tatminidir. (Dostun veya düşmanın ayıbını görmek gibi.)”

“Sıhhat ve fesada muhtemel bir şeyde kabule temayül ve tercih şefkatten; redde temayül ve tercih -vesvese olmazsa- nefretten geldiğine ayardır.”

وَعَيْنُ الرِّضَا عَنْ كُلِّ عَيْبٍ كَلِيلَةٌ – وَلٰكِنَّ عَيْنَ السُّخْطِ تُبْدِى الْمَسَاوِيَا (“Rıza gözü, ayıplara karşı kördür. Kem göz ise kusurları araştırır.” Ali Mâverdî, Edebü’d-Dünyâ ve’d-Dîn, s.10; Dîvânü’ş-Şâfiî, s.91.)

“Sâik-i tenkit, aşk-ı hak ve arzu-yu tenzih-i hakikat olmalı. Selef-i Salihînin tenkitleri gibi…”

Kısaca, tenkidin ya kişinin düşmanından intikam almak için yapıldığını, ya da dosta duyulan şefkatten dolayı hatasını göstermek için yapıldığını söylemektedir.
Fakat, tenkid meselesinde Selef-i Salihin gibi olmalı yalnız hakikati ortaya çıkarmak için tenkid etmelidir.

Prof. Dr Talat Koçyiğit Muhacir ve Ensar’ın ileri gelenleri hakkında diyor ki : Bunlar, islam’a ilk girmiş olan kimselerdi. Hz. Peygamberin nazarında da mümtaz bir mevkie sâhip bulunuyorlar, bir çok meselelerde onun müşaviri oluyorlardı. Daha o zamandan geniş bir tenkid hürriyetine alışmışlardı.Bu bakımdan, ‘Ömer ibnu’l-Hattab, Peygamberin ve yine onun yolundan giden Eba Bekr’in siyasetini takip ediyor ve bu sahabilerin Medine’den ayrılmalarına müsaade etmiyordu. Her türlü devlet işlerindeki tasarruflarından onlara hesap veriyor, iyi veya kötü neticelenebilecek her türlü işte onlara danışıyordu. Onların tenkidleri, ‘Ömer’in devlet idaresindeki siyasetine gerçek bir yön veriyordu.(Hadisçilerle Kelamcılar Arasındaki Münakaşalar, sf.22)

Şimdi İslam tarihindeki eleştiri kültürüne dair bazı örnekler verecek olursak; İslamiyetin ilk üç asrı son derece işlek bir bilgi üretimine sahipti. İlk üç asır fakihleri, her türlü mezhebî taassuptan uzak idiler. Fıkıh, Kur’ân ve Sünnet’ten kaynaklanıyordu. Onlar Kur’ân ve Sünnet’e aykırı düştüğüne inandıkları mezhep imamlarının içtihadlarını bile Kur’ân ve Sünnet’in ışığında eleştiriye tabi tutuyorlardı. Bu anlayışları, içtihadda hareketliliği sağlıyor ve İslâm hukukuna bir dinamizm kazandırıyordu. ( Şamil İslam Ansiklopedisi, Mütekaddimun md.)

Bu konuda Hanefi mezhebini baz alarak konuşacak olursak, Osmanlı’nın son zamanlarında yetişen muhakkik alim Zahid el-Kevseri’nin aktardığı üzere, Hanefi mezhebinin kurucu imamı olan Ebu Hanife diyor ki: “Delilimizi bilmeden kimseye bizim kavlimizle fetva vermek helal olmaz”(Fikhu ehli’l-Irak ve hadîsuhum, s. 56.). Yani, fetvası kullanılan kişi değil, esas olan bu fetvada onun kullandığı delilin geçerliliğidir. Yani şahıstan önce, konuştuğunun geçerliliği ön plana çıkartılmaktadır.

Bu konuda Muhammed Ebu Zehra şunu diyor: İmamlar arasında benzer yaklaşımların olduğu konularda taklide dayalı bir muvafakat söz konusu olmayıp, delile ve içtihada dayalı olarak görüşlerin ittifakı söz konusudur (Usûlu’l-fikh, s. 391). Bir konuda ittifak ediyorlarsa, o konuda ortaya sürülen fikirleri kabul ettikleri için ittifak ediyorlardı, aksi durumda hoca-talebe arasında dahi farklı görüşler ortaya çıkıyordu.

Ebû Hanîfe, dersleri çoğunlukla anlatım yoluyla değil, ilmî müzakere ortamında işlerdi. Öğrencilerinin muhakeme yeteneğini geliştirir ve onları araştırmaya sevkederdi (Yavuz, Yunus Vehbi, Hanefî Mezhebinde İçtihad Felsefesi, İşaret Yayınları, İstanbul 1993, s. 78)

Ebû Hanîfe, gündemdeki fikhî konuları, öğrencilerine sunar ve herkes bu mesele hakkındaki görüşünü -kendilerine sunulan düşüncelerini ifade etme hürriyeti ile- beyan ederlerdi ( Ebû Zehra, Ebû Hanîfe hayatuhu ve asruhu, s. 77 )

Şahıslardan once bilginin geçerliligi ön planda tutuluyordu. İslam’da bilginin önemine dair meşhur doğu bilimci Rosenthal diyor ki:

Eğer İslam dini ta başlangıçtan itibaren bilimin (ilm) rolünü dinin ve böylece bütün bir insan hayatının asıl itici gücü olarak öne sürmemiş olsaydı, Müslümanlara tıp vb. pozitif bilimlerle tanışmayı cazip gösteren ne pratik faydacılık, ne de felsefi-teolojik sorunlarla uğraşmalarına sebep olan teorik faydacılık yeterli olabilirdi, .. ‘Bilim’ İslam’da böylesine merkezî bir konuma yerleştirilmiş, hatta neredeyse dinî bir saygı görmüş olmasaydı, muhtemelen(ilk dönemlerdeki yabancı kültürlerdeki bilgilere dair) çeviri faaliyeti, olduğundan daha az bilimsel, daha az sürükleyici ve daha çok yaşamak için zaruri olanı almaya –gerçekte bilinenden farklı bir şekilde– sınırlanmış olarak kalırdı.(Das Fortleben der Antike im Islam, s. 18, Fuat Sezgin, Islam’da Bilim ve Teknik, sf.5)

Şimdi biraz daha İslam kültüründeki eleştirilsel düşünceye dair müşahhas örnekler verelim. Buhari’nin, Ebu Hanife’yi kendi ismini vererek olmasa da, “ insanlardan bazıları” diyerek eleştirdiği açıktır. Tuhaf ki, günümüzde hadislere ve muhaddislere karşı gelen zümre, Buhari’nin Ebu Hanife’yi eleştirmesini, hıyanet gibi algılamaktadırlar. Oysa bu, o devirlerde görülen bir şeydir. Asrımıza yakın mezhep tartışmaları çıkınca, Buhari’ye cevap olarak el- Meydani, “Keşfu’l-iltibas Ammâ Evredehu’l-Buhârî alâ Bâzı’n-Nâs” diye bir eser kaleme almıştır. Kendisi gibi Hanefi olan Ebu Gudde bu eseri neşretmiştir. Bu arada Ebu Gudde’de İmam-ı Azam’ın Darülharp’te faiz ile alakalı kararına” bu imamın bir sevap aldığı bir içtihadıdır” diyor. Yani aslında kabul etmediğini veciz bir şekilde beyan ediyor ki, isabetli bulsa iki sevaplık kabul edeceği muhakkaktır.

Bunun yanında Buhari de bazı konularda eleştirilmiştir ki, Buhari’nin kitabını şerheden allame İbn Hacer bunlar ile alakalı cevaplar yazmıştır. İbn Hacer’den bahsetmişken talebesi Sehavi’ye de değinelim. Sehavi tenkidçi bir karaktere sahipti. Bir çok eleştiri mahiyetinde eseri vardır ama yine büyük bir alim olan Suyuti ile ilmi çekişmeleri pek meşhurdur.

Mezhep imamlarının asrına yeniden dönecek olursak; Hanefi mezhebinde önemli bir mevkiye sahip olan ve imamların güneşi diye adlandırılan Serahsi, İmam-ı Malik’in boşandıktan sonra, yeniden nikah kıymak (ricat) için, iki şahid’in gerekli olduğuna dair görüşüne, şöyle bir eleştiride bulunmaktadır : Bu onun tuhaf bir görüşüdür, nikahta şahidi şart koşmazken, boşandıktan sonra geri dönme nikahında şart koşmaktadır “ ( El-Mebsut, VI,19 ).

Birde Maliki mezhebi içinden İmam-ı Şafii’ye dair bir eleştiri’yi aktaracak olursak, İbnu-l Arabi (meşhur Mühyiddin ibnu-l Arabi değil, fakih Ebu Bekr İbnu-l Arabi) kurban kesiminin namazdan önce de olabileceğine dair görüşüne, “ hayret edilecek bir şey dir ki Şafii böyle bir görüşe varmıştır” demektedir . (İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 19/399)

Kaldı ki, mezhep içinde dahi bazen birbirini tenkid eden, aynı olay ile alakalı farklı içtihadlarda bulunanlar çıkmıştır. Örneğin Hanefilerin meşhur fetva kitabı, Fetava-yı Hindiyye bu konuda oldukça fazla örneğe sahiptir. Derleme bir eser diyebileceğimiz o çalışmada, bazen bir mesele ile alakalı deniyor ki, Kâfî’de böyledir, Tebyîn’de böyledir, Fethu’l Kadîr’de böyledir, Fetâvâyi Kâdîhân’da da böyledir vesair… kendilerinden önce konu ile alakalı verilen mezhep içindeki farklı farklı fetvaları söylüyorlar, sonra da bir tercihte bulunup görüşlerini kime istinad ettiklerini belirtiyorlar.

Yaşadıkları dönemin ve sonrasının büyük alimlerinden olan İmam-ı Malik ve Leys bin Sa’d’ın mektuplaşmaları meşhurdur .Leys hazretleri, bir mektubunun genelinde İmam-ı Malik’i en çok etkileyen Rabia bin Ebi Abdurrahman ve İbn Şihab ez-Zuhri’yi açıkça bazı konularda tenkit ediyor, fakat mektubun bir kısmında da görülebileceği gibi, onların dindarlıklarına bir şey söylemiyor, ilmi konularda yanlış gördüğü hususları belirtiyor. Yazının başında dediğimiz gibi ilk üç asırda böyle ilmi tenkidler pek meşhurdur. Mesela İmam-ı Mâlik’e, Şamlılar’ın kendisine muhalefet ettikleri söylendiğinde, “Şamlılar bu ilmî seviyeyi ne zaman elde ettiler, bu Medineliler’e ve Kûfeliler’e aittir” cevabını vermiştir (İbn Abdülber, Câmiʿu beyâni’l-ʿilm, II, 158). Yani Şam ehlinin kendisini tenkid edecek seviyede olmadığını ama Küfe ve Medine ehlinin bunu yapabileceğini söylemiştir.

Biraz da sonraki zamanlardan bahsedecek olursak, İbn Teymiyye Şia ve Kaderiyye’ye karşı yazdığı meşhur el-Minhac adlı eserinde Hz. Ömer’in, Hz. Ali’den daha fakih olduğunu söylemiştir. Gerçi bu görüşünü değil de, İbn Hacer el-Mekki, onu bazı konularda eleştirmiş ve Şia’ya reddiye yapacağım darken, Hz. Ali’nin faziletlerini düşürdüğünü söylemiştir. Hatta sonradan gelenler de İbn Teymiye hakkında şunu söylemişlerdir; İbn Teymiyye hırçın dalgalar gibidir, bazen sahile inci mercan getirir, bazen çer-çöp. İnci mercanı al, çer-çöpü bırak.

Böyle ilmi tenkitler pek çoktur, İbn Kayyım, İbn Mace’yi surelerin faziletlerine dair yaptığı rivayetlerden dolayı eleştirmiş, ve ilim ehli olmasına rağmen nasıl böyle bir hataya düşmüş diyerek bir de hayıflanmıştır. Gerçi Üstad da 19. Mektup’da İbn Kayyım’ın bazen tenkidde aşırı kaçtığını, sahih hadislere dahi mevzu (uydurma) dediğini söylüyor. Ebu Gudde de İbn Kayyım hakkında, kendi mezhebi / itikadi görüşü ile alakalı bazen garip yorumları benimsediğini söylüyor.

Hadis konusuna girmişken Hattabi, Ebu Davud’u şerheden bir alim. Bir rivayetin yorumunda, Hz. Osman’ın elindeki Aleyhissaletu vesselam efendimize ait yüzüğü kuyuya düşürmesi ile o devirde fitnelerin başladığını ifade ediyor. Sonra bu yorum ile ilgili şunu gördüm ki, “indi (şahsi) bir yorum, dini bir hakikat içermediği için katılmak zorunda değiliz” deniliyor. Yani meşhur dahi olsa bazen bir alimin görüşü tenkide uğramıştır. Mesela Endülüslü Kadı İyaz ve Nevevi, İmam-ı Müslim hadis kitabı üzerine şerh yazmışlardır. Ama Nevevi bazı hadislere yorum yaparken, aynı hadisler hakkında Kadı Iyaz’in görüşlerini açıkça eleştirmektedir. Bu tip tenkitler de pek çoktur.

Zehebi, ilim konusunda çok haris bir insan. Onun ders aldığı hocalarından bahsettiği Mu’cemu’ş-şuyûħ diye bir eseri var, orada bazı kişilerden bahsederken kendilerini hiç beğenmediğini söylüyor ama bendeki bu ilim azmi onlardan dahi ders almama sebep oldu diyor. Yani illa ders okudu diyerek, övmeye de gerek duymuyor, hatta eleştiriyor.

Zehebi’den devam edecek olursak, kendisinin hadis ravileri ile alakalı yazdığı Mîzânu’l-iʿtidâl fî naḳdi’r-ricâl, adlı eseri başlı başına İslam medeniyetindeki eleştiri kültürünü göstermek için önemlidir. 11.053 kişinin biyografisinin verildiği bu eserde, zayıf görülen, eleştirilen, hafızası kuvvetli olmayan ve rivayet sistematiğinde eksiklik ve arıza kabul edilen hususlara sahip olan kişiler teker teker sıralanmıştır. Gerçi çok daha önceleri Muhammed ibn Sirin, bu ilim dindir onu kimden aldığınıza dikkat edin demiştir. Böylelikle dini bilgiyi aktaran kişilerin güvenilirliğine dair çokça kitaplar yazılmış, hatta liste halinde ilan dahi edilmişlerdir ki, Ahmed bin Hanbel hazretlerinin Kitabu’l-ilel ve ma’rifeti’r-rical adlı eseri buna bir örnektir. Yani Hocaefendi’den yaptığımız iktibasta denildiği gibi yanlış bilgilerin İslamiyet bünyesinde yerleşmemesi hususunda gayret göstermişlerdir.

Devam eden dönemlerde de tenkid kültürüne örnekler çokça bulunur. Hayret edilecek bir durum ki, İmam-ı Gazzali’nin felsefecileri tenkid etmesi öne çıkarılıyor ama devrinde neredeyse tenkid etmediği zümre kalmadığından pek bahsedilmiyor. Yeri geliyor sufileri de eleştiriyor, yeri geliyor muhaddislere dahi söz ediyor, hatta gençliğinde Hanefi mezhebine dair bir eleştiri kitabı dahi yazmıştır. Alimlerin hayat seyrinde fikirlerinde dönemsel farklılıkların olduğu malum olan bir husustur, zira Gazzali’nin sonraki tutumlarında bunu görmüyoruz. İhya adlı eserinde Ebu Hanife hazretlerinden övgüyle bahseder.

Yeri gelmişken Gazali büyük bir alim ama İhya adlı eserinde bazı tartışmalı rivayetler bulunuyor. Bu konuda ise meşhur Zeyneddin el-Iraki İhya’daki hadisleri yirmi yaşındayken kontrol ediyor, zayıf bulduklarını ifade ediyor, doğru bulduklarını tasdik ediyor. Kimse de demiyor ki, yirmi yaşındaki sen, Hüccetül İslam’ın kitabını nasıl böyle değerlendirmeye tabi tutarsın?

İslam tarihinde gerek müslümanlar arasındaki tartışmalarda, gerekse din dışı konularda çokça reddiyeler yazılmıştır ki, bunu yer yer müstakil olarak, yer yer de kitapların içinde görüyoruz. İmam-ı Matürudi’nin Tevhid adlı eserinde veya İmam-ı Eşari’nin Malakat’ında İslam inancına ters görüşler ele alınmış bunlar ile alakalı akli ve nakli açıklamalarda bulunulmuştur. Hakeza bazen diğer dinlere de reddiye yazılmıştır ki, İbn Kayyim’in Hidayetül Hıyara fi Ecvıbetil Yehud ven Nasara ve Fahreddin er-Razi’nin Münâzara fi’r-Reddi ale’n-Nasârâ adlı eserleri bunlara örnek gösterilebilir.

Bir de İslam bilim tarihinden ornek verecek olursak; Prof. Dr. Fuat Sezgin bu konuda şunları söylüyor:

“Câbir b. Hayyân Musahhahâtu Eflâtûn, Musahhahâtu Aristotles, Musahhahâtu Câlînûs diye muhtelif kitaplar yazmıştır.(Bu eserler bahsi geçen meşhur düşünürlerin yanlış görülen düşüncelerinin doğrusunu belirtmek için yazılmıştır). Hatta bu şahıs Musahhahâtunâ nahnu diye kendisini tenkit eden bir kitap yazmaktan bile çekinmemiştir. Burada gözden kaçan şey ‘müslümanlarda ortaya çıkmış olan tenkit ahlâkı’, yani insaflı tenkittir. Avrupa’da milâdî XIII. yüzyıldan itibaren küfürden ibaret olan bir tenkit vardır. Bu tenkit değil küfürdür. İlimler tarihiyle uğraşanlar bu ayrıma dikkat etmedikleri için müslümanlarda bunu bulamamışlar ve tenkit yok iddiasını ortaya atmışlardır. Müslümanlar Aristotales’i hem tenkit etmişler hem de Muallimü’l-evvel diyerek onu taltif etmişlerdir. Aynı şekilde Calinus’u zikrederken Câlînûsü’l-fâzıl diye övgü ifadesi kullanmışlar, Eflâtûn’a da Eflâtunü’l-fâzıl demiş-lerdir. Onların dinlerini, inançlarını hiç göz önüne almadan faziletli pâyesini vermişlerdir. Nasıl tenkit ettiklerine dair bir misal vermek gerekirse: Büyük bir astronom ve matematikçi olan Ebû Nasr b. Irâk kitabında, Ebû Ca‘fer Hâzım hakkında şöyle bir değerlendirme yapmıştır: “Ebû Ca‘fer Apollionus’u haksız yere şu, şu meselelerde tenkit etmiştir. Biraz insaflı davranmalıydı. Eğer Ebû Ca‘fer böyle bir tenkit seviyesine ulaştıysa, bu kabiliyetini ve bu durumunu seleflerine, hocalarına borçlu olduğunu unutmamalıdır.” Ebû Nasr’ın bu yaklaşımını ve tenkit ahlâkını başka bir kültür merkezinde bulmak zordur. (“İslâm Medeniyetinin Duraklama Sebepleri” Konferansı;Fuat SEZGİN, Prof. Dr. 25 Eylül 2003)

Toparlayacak olursak, İslam kültüründe tenkide dayalı tartışmalar bilgide bir zenginlik oluşturmuş, düşünceyi tahrik etmiş, ilmi derinliğe de canlılık kazandırmıştır denilebilir. Fakat her tenkid takdir edilmemiş, bazen tenkid edenler de tenkide maruz kalmışlardır. Zira mühim olan eleştirmekten ziyade, eleştirinin sağlam zemine oturması, objektif bilgi içermesi, ikna edici olması ve gereksiz ihtilafa sebep olacak kadar basit bir mesele olmamasıdır.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin