Karadeniz’de kendini bulan Akdenizli!

HABER-PORTRE| HASAN CÜCÜK 

2009-10 sezonunun devre arasında bordo-mavili takımda oynayan Gökhan Ünal’ın 3 milyon 200 bin Euro karşılığında Fenerbahçe’ye satılmasıyla Trabzon macerası başladı Burak Yılmaz’ın. Fenerbahçe onca paranın yanı sıra Burak’ı da bonservise sayıyor ve bedava veriyordu. Daha önce oynadığı kulüplerde kendisinden bekleneni veremeyen bir oyuncuydu. Bu yüzden Trabzon macerası merakla bekleniyordu. Zamanla, o Trabzonspor’a, Trabzonspor da ona iyi geldi.

1985 doğumlu Burak, futbola 13 yaşında Antalyaspor’da başladı. En büyük şansı, babası Fikret Yılmaz’ın Beşiktaş’ın eski kalecilerinden olmasıydı. Futbolcu olmasında ailesinin desteği büyüktü. Bunun yanında Antalya’da ona güvenen teknik direktör Coşkun Demirbakan’ın da emeği ayrıydı.

16 yaşında 2. Lig’deki Antalyaspor’un A takım formasını sırtına geçirdi. 4 yıl bu takımda ter döktü. Bazen forvet oynadı, bazen forvet arkası. 2005-06, kendisini Türkiye’ye gösterme şansı bulduğu sezondu. 2. Lig’de yer alan Antalyaspor formasıyla çıktığı 24 maçta 9 gol kaydetti. Golleri takımının ligi ikinci bitirerek Süper Lig’e çıkmasında etkili oldu. Hatta Fatih Terim tarafından A Millî Takım’a alındı. Azerbaycan ile oynanan maçta da 2. Lig’den gelen bir oyuncu olmasına rağmen forma giydi. Aynı sezonun devre arasında Beşiktaş’ı çalıştıran Jean Tigana’nın dikkatlerini çekmiş ve transferi için Antalyaspor ile görüşmeler yapılmıştı. Ancak Antalya’nın hocası Yılmaz Vural, bu transfere izin vermemişti.

Sezon sonunda ise bu transfer gerçekleşti. Burak, gençlere değer veren Tigana ile yeni ufuklara yelken açmak için İstanbul’un yolunu tuttu. Sadece 20 yaşındaydı ve kendi deyimiyle futbolu yalnızca yetenekleriyle oynamaya çalışan bir oyuncuydu. Mantığı ile değil, duyguları ile hareket ettiğini Beşiktaş’taki ilk günlerinde fark edecekti. Ancak Beşiktaş’ta arzuladığı ortamı bulamadı. İstanbul’a bir 2. Lig takımından gelmişti. Genç bir futbolcunun üstesinden gelmesi gereken pek çok zorluk vardı üzerinde. Hataları da oldu. Siyah-beyazlı formayla Konyaspor’a attığı ilk gol, bu hatalarından biriydi. Topu eliyle düzeltmiş ve golden sonra çok sevinmişti. Maçtan sonra da özür dilememişti. Beşiktaş’ta toplam 43 maç oynadı, goller attı. Fakat kendi tabiriyle medyanın bu kadar güçlü ve etkili olduğunu bilmiyordu. Beşiktaş’taki ikinci sezonunda takımın başına gelen Ertuğrul Sağlam’ın da gözüne girmeyi başaramadı. Ve Burak için çocukluktan beri tuttuğu takımdan ayrılma vakti geldi.

2007-08 sezonunun devre arasında Beşiktaş, Manisaspor’dan Holosko’yu almak için 5 milyon Euro’nun yanında Koray Avcı ve Burak Yılmaz’ı da bu takıma verdi. Burak bu transferi gecenin bir yarısında  televizyondan öğrendi. O an morali çok bozuldu. Hatta futbolu bırakmayı bile düşündü. Oysa ne hayallerle gelmişti Beşiktaş’a. Ama toparlandı. Toparlanmasında babası Fikret Yılmaz’ın yanı sıra Manisa’daki takım arkadaşı Selçuk İnan’ın da rolü büyüktü. İlerde Selçuk ile birlikte Trabzonspor’da da yan yana oynayacaktı.

Manisaspor’da yeniden bir çıkış yakaladı. Takım küme düşmesine rağmen gösterdiği performans ona bir kez daha İstanbul kapılarını açtı. Aslında Mayıs 2008’de Selçuk İnan ile birlikte Trabzonspor’a gidecekti ama bu transfer son anda suya düştü. Fenerbahçe’de kesinlikle oynayacağını düşünüyordu. Bazı şeylerden ders çıkarmış ve belki de birilerine kendisini kanıtlamaya çalışan bir Burak Yılmaz olarak İstanbul’un yolunu tutmuştu. Ama sarı-lacivertli takımı İspanyol Luis Aragones çalıştırıyordu ve asla ilk 11’ini değiştirmiyordu. Burak, Fenerbahçe macerası sona erdikten sonra  şöyle diyecekti: “Aragones, hem beni hem Fenerbahçe’yi hem de kendisini bitirdi.”

Aragones’le bir kez bile konuşma fırsatı bulamadı. Sadece 6 maçta sarı-lacivertli formayı giydi. Bunların sadece birinde ilk 11’deydi. Golle tanışması da mümkün olmadı. Neticede Fenerbahçe’den Eskişehirspor’a kiralık gitti. Fenerbahçe ondan umudu kesmişti. 2009-10 sezonunun ilk yarısını Eskişehirspor’da tamamladı. 13 maçta 1 gol attı. Sonrasında da bir kez daha takasta kullanılan bir oyuncu olmaktan kurtulamayarak Trabzon’un yolunu tuttu. Performansı merak konusuydu. Burada sezonun geride kalan maçlarında ortaya koyduğu futboldan ziyade ligin son maçında Fenerbahçe’ye attığı golle tarihe geçti. Burak, Bursaspor’u şampiyon yapan o gol için ‘ilahi adalet’ diyecekti.

Genç oyuncu asıl patlamayı ise 2010-11 sezonunda yaptı. İlk sezonunda daha çok kanat oyuncusu gibi oynuyordu. 2010-11’de ise takımın diğer gol silahı Umut’a yakın, tamamlayıcı forvet gibi oynadı. Bu değişiklik ona doping etkisi yaptı. Trabzonspor ona, o da Trabzonspor’a iyi geldi. Bu başarıda Burak’a sonuna kadar güvenen Şenol Güneş faktörü çok önemliydi. Burak Yılmaz bir röportajında şöyle diyecekti: “Şehri ve insanları çok seviyorum. Ama en önemlisi Şenol Güneş faktörü. Allah ondan razı olsun. Benim  kötü oynadığım maçlar olmadı mı? Oldu; ama o beni başka yerlerdeki gibi silip bir kenara atmadı. Ben çok sert konuştuğu zamanlarda bile onun beni sevdiğini ve kazanmaya çalıştığını hissediyordum.”

Trabzonspor’da kendini bulan Burak Yılmaz, Temmuz 2012’de geldiği Galatasaray’da da golcü kimliğini daha da geliştirdi. Üst üste iki yıl Süper Lig’in kralı oldu. Galatasaray’dan sonra Uzakdoğu’ya açıldı.  Çin mecerasından sonra yeniden yıldızını parlattığı Trabzonspor’a döndü. Ama ikinci dönemi biraz sıkıntılı oldu. Kadro dışı kaldı. Geçen yılın ara transfer döneminde Beşiktaş’a geldi. Bu tercihte hem yarım kalan bir hesap hem de Şenol Güneş faktörü rol oynadı. Güneş’in parlattığı yıldız olan Burak, ikinci Beşiktaş döneminde yine tecrübeli hoca sayesinde kimliğini buldu. Zaman zaman eleştirilse de Burak Yılmaz, Beşiktaş’ta gol yollarının en etkili yerli forveti olmaya devam ediyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin