YORUM | RAMAZAN FARUK GÜZEL
Bu yazımızda hukuk bağlamından uzakta, Kur’an’da ve İsrailiyat kaynaklarında geçen ve günümüz olayları ile de ilişkilendirilen Davut, Talup ve Calut kıssa üzerinde değinmelerde bulunacağım.
Bir dostum bana haber7 yazarı Mehmet Ali Bulut’un refarandum öncesi ve sonrası (2010’lu yıllarda) kaleme aldığı bazı yazılarının linkini atmıştı. Bu yazılarda Kur’an ayetlerine referans yapılarak Talut-Calut-Davut dönemi yaşananlar ile günümüzdeki Erdoğan- Ergenekon-Cemaat mücadeleleri arasında paralellikler kuruluyordu. Acaba gerçekten bir benzerlik var mı; bir bakalım.
SÖZKONUSU KÖŞE YAZILARI
Araştırmacı- yazar Mehmet Ali Bulut’un konuyla ilgili yazılmış 4 makalesi var.
1- 13.09.2008 tarihli “Talut Calut’u yener, nitekim yenmişti” yazısında:
Talut-Calut kıssasına atıfta bulunarak Erdoğan’ın Talut gibi Calutlara yani Ergenekonculara, çetecilere karşı mücadelesi etmesi gerektiğini, bu noktada tarihi bir fırsat yakaladığını söylerken kıssada geçen Talut’un ordusunun “o sudan kana kana içmemesi” çağrısında bulunuyordu. Yani “belediyecilik yaparken vs rüşvete bulaşmayın, beklentilerinizi abartmayın” diyordu!
2- 02.09.2010 tarihli “Referandumdan sonra – (Bir kıssanın analizi)” yazısında:
Referandum’dan sonra tekrar Bakara Suresinin 246-260. ayetlerindeki ‘Beni İsrail’ ile ‘Calut’un mücadelesi’ni hatırlatan BULUT, ‘Aralarında ‘Davut’un da bulunduğu bir ekip’e işaret edip yazısını şöyle bitiriyordu:
“Davut, ‘Talut’un askeri idi ama ‘Calut’u öldüren ‘Talut’ değil ‘Davut’tur. Talut’un işi Referandum’a kadardır. Bizi nehirden geçirecektir, o kadar. Referandumdan sonra büyük ihtimalle ‘’Davut’un gelişini müjdeleyecek olaylar yaşanacak, hayırlısıyla. Kıssaları iyi okumak lazım!”
3- 20.06.2011 tarihli “AK Parti CHP’leşebilir mi?” yazısında:
Tekrar Erdoğan’ı uyarıp “o sudan içmemeleri” (suçlara, rüşvete bulaşmamaları) çağrısı yaptıktan sonra Ergenekon davalarının önemine işaret ediyordu.
4- 14.08.2013 “Calut öldü, Taluk ile Davut ne âlemdeler?” yazısında:
Erdoğan ile Cemaat’in ortaklığını Talut-Davud işbirliğine benzeterek, Calut olan Ergenekon ve derin yapıya karşı mücadeleden sonra Talut-Davud arasında çıkabilecek bir ihtilafa işaret ederek bazı uyarılarda bulunuyordu.
OLAYLARIN SEYRİ
Yazar Mehmet Ali Bulut’un –olaylar meydana gelmeden- kıssadan yola çıkarak yaptığı uyarılar ilginç bir şekilde paralellik arz etmekteydi, o yüzden de hadisenin dikkatlice irdelenmesi söz konusu oluyor… Kuran’da ve diğer kutsal kitaplarda geçtiği haliyle tarihi hadiseye –Bulut’un yazılarından da yola çıkarak- bir göz atalım:
Tâlut, ordusu ile bir nehirden geçerken imtihan olmuştu. O nehirden bir avuç su içip geçmeleri emredilmişken, ordusundaki çoğu o sudan kana kana içmişti. Emre uyan 314 kadar askerle Tâlut, Câlut’un ordusu ile savaşmış, Tâlut’un ordusundaki genç Davud bir sapan taşı ile Calut’u öldürmüştü. Komutan olması hasebiyle zaferi Tâlut kazanmış gözükse de problemi çözen Davud olmuştu.
Aslında ta başta bazıları Tâlut’un başa geçmesine karşı idi ama mukaddes sandık gelip önlerine konulunca kabul etmek zorunda kalmışlardı, bu sandık aslında seçim sandığı idi.
‘Tâlut’un ayrılıp Câlut taraftarlarından kalanlarla anlaştığını ve hepsinin beraber bu sefer Davud ile savaştıklarını’ aktaran Bulut yazılarında şu uyarıyı yapıyordu:
“Nehirden çok içenler ve şişenlerin ilk defa ayıklanıp geri bırakıldıkları gibi her sandık önümüze konduğunda yine onların ayıklanması gerekir. Eğer ayıklanmazlarsa iş çığırından çıkar… Ayrıca Davud ile savaşmamak ve Câlut kalıntıları ile asla birleşmemek lazım. Davud ve taraftarlarının da asla siyasete ve dünyaya meyletmemesi lâzım…”
Kıssadan hareketle Bulut, “Cemaat’in siyasetten uzak kalması” ikazında bulunurken, eski Zaman yazarı Abdullah Aymaz buna şöyle cevap veriyordu: “… Zaten onların siyaset diye bir meyil ve arzuları yok. Referandumda oyları ile destek vermeleri Câlut vesayetine bir son vermek için idi… Son seçimlerdeki destekleri de Câlut taraftarlarının yaptıkları askeri vesayet anayasasını değiştirecek kadar, yani yüzde elli üç üzerinde oy alsınlar ve kolayca anayasayı değiştirsinler diye destek vermişlerdi.”
KUR’AN’DA KISSANIN GEÇİŞİ..
“Yaş ve kuru ne varsa apaçık..” (En’âm Sûresi, 59) yazılı Kuran’da Tâlût ile Câlût hâdisesi ile ilgili şöyle bahsediliyor: “Tâlût, ordu ile hareket edince dedi ki: ‘Allah sizi mutlaka bir nehirle imtihân edecek. Kim ondan içerse, benden değildir. Kim de onu tatmazsa, işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka (bu kadarına ruhsat vardır).’ Derken içlerinden pek azı hariç, hepsi de varır varmaz ondan içtiler. Tâlût ve berâberindeki îmân eden kimseler nehri geçtiklerinde,
‘Bizim bugün, Câlût ile ordusuna karşı duracak gücümüz yok’ dediler. Allah’a kavuşacaklarına inanıp, bilenler ise şu cevabı verdiler: ‘Nice az topluluklar, Allah’ın izniyle nice çok topluluklara galip gelmişlerdir. Allah, sabırlılarla berâberdir.” (Bakara Sûresi,249)
Câlût ve ordusuna karşı savaş meydanına çıktıkları zaman da şöyle dediler: ‘Ey Rabbimiz! Üzerlerimize sabır dök, ayaklarımızı sabit tut ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!” (Bakara Sûresi,250)
“Derken, Allah’ın izniyle onları tamamen bozdular. Davud, Câlût’u öldürdü…” (Bakara Sûresi,251)
İZDÜŞÜMLERİ İLE O TARİHİ ŞAHSİYETLER
Tevrat’ta ‘Saul’ olarak geçen Talut: ‘Soluk, nefes, öz, maneviyat, dine saygılı, ruhi özellikleri güçlü, koruma kalkanı, sıva’ manalarına gelirken, görüntü olarak “Uzun Adam” demektir.
Calut ise: Aşırı cilalamak, bir şeyi olduğundan farklı göstermek, batılı hak diye yutturmak anlamına gelir. Bu yönüyle Calut: “Rejimin bekçisi, koruyucu, sultası”, geniş perspektifte “statüko” demektir. Calut, cilt, kabuk, katılık ve maddiyat anlamına da gelir ve dünyalığı temsil eder.
Davut : ‘Gözbebeği’, ‘asıl maksat’, ‘dikkat ve odaklanma’ demektir. ‘Duygusal adam’ demek olan Davut; ‘duygu ve maneviyat insanı’, ‘ahireti temsil eden’ şahıstır.
“BİR AVUÇ İNSAN”
Bazı İslam alimleri Hz. Davud ve çevresindeki bir avuç insanı (bir kaynakta 313, başka kaynakta 314 kişi) nazara verir: “Evet, onların başlangıçtaki sayıları Bedir Ashâbı, yanî 313 kişi kadar, Tâlût’la nehri geçenler kadar az, kalpleri uzlaşmış, şehid düşenlerine üzülmeyen, kendilerine katılanlara sevinmeyen” kimselerden oluşmaktadır. (Kitabu’l Burhan s:57)
Kaynaklar, Hz. Davud ve adamlarını, Ashab-ı Bedr’i ve ahirzamandakileri benzer yapıda olarak niteleyip 3 ortak özellikle olduklarını kaydeder:
1- Onlar; Allah yolunda kınayanın kınamasından, dedikodusundan korkmazlar. (İbni Mace.10:259)
2- Hz. Ali’den (ra) rivayetle bu insanlar hiçbir şeyden korkmaz, hiçbir menfâate de sevinmezler. (Sıdık Han,el-İzâa-s:128)
3- “Ne kadar da az olsalar, mânen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar.” (Emirdağ Lâhikası, 2006, s:456) “Nice az topluluk vardır ki, Allah’ın izniyle çok topluluğa galip gelirler.” (Bakara Sûresi,249)
4- Hz. Davud’un (as) Câlût, gibi azim bir düşmanı bir sapan taşı ile öldürmesi gibi az bir güç ve sermaye ile çok büyük iş çıkarırlar, onlara düşmanlık edenleri alt ederler: “Vahy-i semâvî kılıcıyla o müthiş dinsizliğin şahs-ı mânevîsini öldürür” (Mektubat, 2005,s:16 ve ayrıca bkz. Mektubat, 2005,s:94)
5- Mücadelelerinde dünya rahatına, rehavetine ve menfaatine kapılanlar olacak ama Hz. Davut (as) çevresindekiler gibi olanlar asliyetlerini muhafaza edecekler: “… zaman zaman darbeler yiyecek, zaman zaman o çetin görevi üstlenememek, rahatlık meyli; can, mal, mevkî korkusu gibi çeşitli sebeplerle kendisinden ayrılanlar olacaktır. Ancak onlar buna aldırmayacak.” (Ramuzü’l-Ehâdîs,s:476) “Ayrılanlar da, muhalifler de ona zarar veremeyecek. O kendisinden ayrılanlara rağmen muzaffer olarak yoluna devam edecektir.” (Ramüzü’l-Ehâdîs,s:487)
“Netice olarak da mücâhede edenlerle sabredenler ortaya çıkarılmış olacaktır.” (Âl-i İmran Sûresi,142)
KISSANIN SONRASI
Tâlût, peygamber olmadığı halde bir peygambere gelen vahiy ile inananlar ordusuna komutan olmuştur. Dikkat çekici olan; peygamber olan Hz. Davud (as), peygamber olmayan bir komutanın komutası altında savaşmış olmasıdır. Yani büyük kötülüğe karşı zamanında ittifak etmişlerdir.
Uzun lider “Talut” statükoyu temsil eden “Calut” ile savaşa tutuştuğunda, şahs-i manevi “Davut”un öldürücü darbesiyle (sapan taşı ile) bu mücadele kazanılmış ama olaylar asıl bundan sonra başlamıştır.
Emredildiği halde, dünyalık nimetlerden ve paydan rızkını karşılayacak kadar alması gerekenler, yani Talut ve adamları dünyaya meyilleri artmış olarak dönmüşlerdir o seferden.. Sonrasında da devletin (belediyenin, ordunun, memuriyetin vs) verdiği standart maaşlarla yetinmemişler ve milletten rüşvetler ve komisyonlar almaya başlamışlardır.
Talut da bu menfaat çarkının odağındadır. Bu sistemi de oğlu üzerinden yürüttüğü rivayet olunur… Hz. Davud ve adamları bu durumdan rahatsızdır, yer yer de bu memnuniyetsizliklerini üst perdeden dillendirmeye başlarlar.
Talut da bu ikazlardan rahatsız olmaktadır. Kendisini ikide bir doğruluğa ve hakkaniyete çağırıp duran Davud ve adamlarından kurtulmaya karar verir.
Yenilip de kendisine katılmış olan Calut ordusunun artıklarıyla kirli bir ittifaka girmiştir. Ve bir gün Calut’un eski adamları ile bir olarak Davut’un adamlarını ülkede “ayrılıkçı’’ ilan edip üzerlerine çullanmıştır.
Hz Davut, az adamı ile kaçıp ‘Amelika’ topluluğuna sığınır. Adamlarının ekser kısmı ise eski yerlerinde kalır ve kendilerini gizlerler, pasif direniş gösterirler.
Amelika’da olsa bile Davut, geride kalan adamlarıyla irtibat halindedir.. Talut’un zulümlerinin zirve yaptığı bir dönemde Hz Davut, Amelika topluluğunun da desteği ile harekete geçer ve Talut’a saldırır.
Ve bu savaştan Davut galip çıkar.
Talut’un akibeti hakkında herhangi bir bilgi yok ama Ali Bulaç, uzun adam Talut’un savaş sonunda öldüğünü yazar. Başka görüş ise Talut ve ekibinin ülkeden kaçtığı yönünde…
…
Talut- Calud- Davud kıssasına dair rivayetler ve yorumlar böyle… Ama kaynakların ve gerçeklerin en büyük müfessiri zaman. Benim burada yaptığım ise, ağır hukuk ve adalet ihlallerinin olduğu günümüzde dikkat çeken farklı bir konuyu işlemek…
İsteyen bir kıssadan da hisse alır, isteyen her şeyden azade olur. M.Akif Ersoy’un deyimizle ya da:
“Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey!
“Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
“Tarih”i “tekerrür” diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”
“Hz Davut, az adamı ile kaçıp ‘Amelika’ topluluğuna sığınır. Adamlarının ekser kısmı ise eski yerlerinde kalır ve kendilerini gizlerler, pasif direniş gösterirler.
Amelika’da olsa bile Davut, geride kalan adamlarıyla irtibat halindedir.. Talut’un zulümlerinin zirve yaptığı bir dönemde Hz Davut, Amelika topluluğunun da desteği ile harekete geçer ve Talut’a saldırır.
Ve bu savaştan Davut galip çıkar.”
Tekellüfle yorum yapacağım derken, lafın nereye gittiğini kestiremeyecek kadar basiretsiz sözler. Şu sözler üzerine ne yorumlar yapılabileceğini açmadan, konuyu sorumluluk sahiplerinin basiretine havale ediyorum.
Şimdi http://mehmetalibulut.com/haber7/iktidara-yardimci-olmak-gunah-mi/ yazısında ihanet ve hırsızlığı karıştırmayın diyor ne diyeceksiniz.
Ramazan Faruk Güzel konuyu Tanah ve Eski Ahit’in bildirdiklerini doğru varsayarak değerlendirmiş, ancak verdiği bilgiler kuranı kerimle oldukça çelişiyor…
Kuranı kerime göre Talut’u Melik olarak gönderen Allah’tır… Talut nehirden su içilmemesini gerektiğini söyleyen iman sahibi kişidir ve hz. Davud ile aralarında bir ihtilaf bulunmamaktadır. Amelika ise bazı kaynaklarda Calut’un ülkesi olarak ifade ediliyor…
Yazarın bu ayrımları daha net ifade etmesi gerekirdi…
„Kıssanın sonrası“ bölümün kaynağını lütfen belirtir misiniz? Çok araştırdım bu konuyu ama hiç öyle bir kısımdan bahsetmiyor… Kaynakça yoksa bu yorum size mi ait?