Onlar iyi işlerle kötü işleri birbirine karıştırdılar!..

KİMİN YOLUNDAN GİDECEKSİN, KARAR VER?!  (3)

YORUM | Prof. Dr. OSMAN ŞAHİN

Yaptığımız işlerin doğruluğunu derinlemesine tedkik etmemiz gerektiğine dair şu ayet-i kerime bizi daha bir uyanık olmaya davet etmektedir: “(Ey Muhammed!) Biz, senden önce hiçbir Rasûl ve nebî göndermedik ki, o, bir temennide bulunduğunda, şeytan onun dileğine ille de (beşerî arzular) katmaya kalkışmasın. Ne var ki Allah, şeytanın katacağı şeyi iptal eder.  Sonra Allah, kendi ayetlerini (peygamberlerin kalbinde ve zihninde) sağlam olarak yerleştirir. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Allah, şeytanın böyle yapmasına müsaade eder ki) kalplerinde hastalık olanlar ve kalpleri katılaşanlar için, şeytanın kattığı şeyi bir imtihan (vesilesi) yapsın. Zalimler, gerçekten (haktan) oldukça uzak bir ayrılık içindedirler.”

Peygamberler Allah (cc) tarafından korunmaktadırlar, dolayısıyla şeytan bu hususta muvaffak olamamaktadır. Fakat bizler için bu tehlike her zaman bahis mevzudur.

Bazen, bize göre bir takım doğrular ortaya konmaya, yapılan bir takım zülümlere engel olunmaya  çalışılırken, eğer Kur’an’i ve Nebevi olan yola uygun hareket edilmiyorsa, şeytanlar ve onların avaneleri olan ins-i şeytanlar bu fırsatları değerlendirebilir, içimizdeki boşlukları ve beşeri zaaflarımızı da kulanarak fikirlerimize nufuz edebilir ve biz hiç farkında olmadığımız halde, onların telkin ettiği şekilde hareket edebilir ve onların amaçlarına uygun hareket eder hale gelebiliriz.

Hocaefendi bu ayet-i kerimeye getirdiği açıklamada önemli tesbitler yapmaktadırlar: “Kur’an-ı Kerim, bilhassa bu ayette, nübüvvet ve risaletin bir ümniye ve bir ideal işi olmadığını anlatmaktadır zaten. Konuştuğu zaman vahiyle konuşan bir nebiye, ümniye de yakışmaz. Zira nübüvvet, tamamen Allah’tandır. İdeallere ise şeytan karışabilir.

Onun için çekinmeden söyleyebiliriz ki, yüzde yüz masum ve yüzde yüz doğru hiçbir ideal yoktur. Zaten aksini kabul de, şeytanın bir başka oyunudur. Zira heves, bazen fikir suretinde görünebilir.

Şayet şeytan sağdan gelirse, bu ümniyeler din ve diyanet adına yapılır.. yapılır ve böylece nice sapık kuruntulara girilir. Bir mümin için şeytanın en tehlikeli oyunu da, onun sağdan gelmesidir. Çünkü şimdiye kadar şeytanın bu oyunuyla, nice serkeş kendini veli ve nice sapık kendini beklenen son mehdi zannetmiş.. yine nice yalancı, peygamberliğini ve nice firavun da ilahlığını ilan etmiştir. Zavallı insanlık, şimdiye kadar nice liderlerin arkasından sürüklendi ki, bunların ekserisi, yuları şeytanın elinde birer azgındı.”

Şeytanlar çok profesyonel bir şekilde oyunlarını sahneye koymaktadırlar. Öyle ki ayet-i kerimede “Onlar iyi işlerle kötü işleri birbirine karıştırdılar.” şeklinde ifade edilen tuzağa düşen insanlar, hizmet yaptıklarını zannederken, farkına varmadan insanlığa, Hizmet’e ve Hizmet insanlarına çok ciddi zararlar verebilmektedirler.

Hocaefendi, böyle durumlar karşısında, Allah’ın (cc) hıfz ve himayesine girmek gerektiğini ifade etmektedirler: “Siz, Kur’an’ın, رَبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ * وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَنْ يَحْضُرُونِ “Rabbim, (bilhassa vazifemi yerine getirirken inkârcılarla olan münasebetlerimde ins ve cin) şeytanlarının kışkırtmalarından (ve birtakım duygularımı harekete geçirmelerinden) Sana sığınırım. Rabbim, yakınımda bulunup (beni tesir altına almalarından da) Sana sığınırım.” ayetini okurken, رَبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ deyip niyet edebilirsiniz: شَيَاطِينِ الْإِنْسِ وَالْجِنِّ، مِنَ السِّيَاسِيِّينَ، وَالْعَسْكَرِيِّينَ، وَالشُّرْطِيِّينَ، وَالْاِسْتِخْبَارِيِّينَ، وَالْعَدْلِيِّينَ، وَالْمُلْكِيِّينَ، وَالْـخَارِجِيِّينَ “Sana sığınırım insî ve cinnî şeytanların şerlerinden; politikacı, asker, polis, istihbaratçı, hukukçu, mülki idareci, hariciyeci ve diğerleri gibi hayatın her biriminden olan şeytanların şerlerinden!..” Niyet edebilirsiniz: رَبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ * وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَنْ يَحْضُرُونِ Allah’ım! Onlar ile beraber olmaktan bizi muhafaza buyur!..”

Bu duada ifade edilen hayatın birimleri arasına herhalde sosyal medyayı da ekleyebiliriz.

İçimizdeki problemlerin hallinde başvurulacak Kur’an’i ve Nebevi yaklaşıma enfes bir örnek…

Hocaefendi, Kur’an’i ve Nebevi yaklaşıma bir örneği de İfk hâdisesi üzerinden vermektedir: “Mevzumuzla alâkalı âyetlerden biri de İfk hâdisesi üzerine nazil olmuştu. Zira Hazreti Âişe Annemiz’e iftira eden münafıkların dedikodu ve bühtanlarına kendilerini kaptıran üç Müslümandan biri, Hazreti Ebû Bekir’in yardımlarıyla geçinen Mıstah İbn Üsâse idi. Hazreti Ebû Bekir Efendimiz, kızına yapılan iftiraya karıştığı için Mıstah’a vermekte olduğu yardımı kesmiş ve artık onun ihtiyaçlarını görmeyeceğini söylemişti ki şu mealdeki âyet indirildi: “İçinizden fazilet ve imkân sahibi olanlar, akrabaya, fakirlere, Allah yolunda hicret etmiş olanlara sadaka vermeme hususunda yemin etmesinler. Affedip müsamaha göstersinler. Siz de, Allah’ın sizi affedip müsamaha göstermesini arzu etmez misiniz? Allah gerçekten Gafûr’dur, Rahîm’dir.””

Hazreti Ebû Bekir’in (ra)  “Allah’ın beni yarlıgamasını elbette arzu ederim. Vallahi, artık Mıstah’tan hiçbir yardımı eksik etmeyeceğim.” diyerek yardımını devam ettirdiği bilinmektedir.

Bu hadise ve bu münasebetle nazil olan ayet-i kerimede, günümüzde Hizmet Hareketi içerisinde bulunan ve bir takım zararlara sebebiyet veren insanlar hakkında nasıl bir yol izlenmesi gerektiği hakkında önemli mesajlar vardır.

Yapılan iftiranın, işlenen kabahatin büyüklüğüne bakar mısınız? Allah Rasül’ünün (sav) ailesine, pak zevcesi annemiz Hz. Aişe’ye (r.anha) yapılan çok çirkin bir iftiranın dillendirilmesine ve dolayısıyla yayılmasına sebebiyet verilmiştir. Nur sûre-i celilesinde geçen bu ayetten önce gelen bazı ayetler bu işin çirkinliğini ve ne kadar büyük bir günah olduğunu nazara vermenin yanı sıra, aynı zamanda daha önceki yazılarda ele aldığımız genel konuya da ayrıca ışık tutmaktadırlar;

“Siz ey müminler, bu dedikoduyu daha işitir işitmez, mümin erkekler ve mümin kadınlar olarak birbiriniz hakkında iyi zan besleyip: “Hâşa, bu besbelli bir iftiradan başka bir şey değildir!” demeniz gerekmez miydi?”

“O sırada siz o iftirayı dilden dile birbirinize aktarıyor, işin aslına dair hiç bilginiz olmayan sözleri ağızlarınızda geveleyip duruyordunuz ve bunu basit, önemsiz bir şey sanıyordunuz. Halbuki o, Allah’ın nazarında pek büyük bir vebaldi!”

“Müminler arasında çirkinliklerin yayılmasını arzu eden kimseler için, dünyada da âhirette de gayet acı bir azap vardır. Allah bilir, siz bilemezsiniz.”

Yapılan iş çok çirkin, Allah’ın (cc) nezdinde pek büyük bir vebal, buna sebebiyet veren münafıkların amacı İslam binasına çok büyük zararlar vermek ve bilmeden bu iftiranın yayılmasına alet olanlar da münafıkların amaçlarına katkı sağlamış olmalarına rağmen, onların daha önce yaptıkları ve belki de gelecekte yapacakları hizmetleri hatırına affedilmelerini de Allah (cc) Kur’an’ında beyan etmektedir. Bu hadisedeki yanlışlarını anlayan, tevbe eden ve gerekli derslerini alan bu sahebelerin (r.anhüm), daha sonraki dönemlerde, bu hatalarını telafi etmeye çalıştıkları ve çok önemli hizmetleri deruhte ettikleri görülmektedir.

Hocaefendi de süreç boyunca bir takım arızalara ve önemli zararlara yol açan Hizmet içindeki insanlara karşı aynı şekilde hareket etmişler ve asla bu Kur’an’i ve Nebevi olan yaklaşımdan taviz vermemişlerdir.

İnşaAllah bir sonraki yazıda konumuzu tamamlamaya çalışalım…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin