YORUM | EKREM DUMANLI
Uzun ve yorucu bir yolculuk sonrası Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ziyaret etme imkânı buldum. Ziyaret öncesi bir arkadaşımla konuşurken bana sosyal medyada Pakraduni konusunda bir tartışma yaşandığını söyledi. Dediğine göre Pakraduniler diye bir grup hakkında bir kitap çalışması yapılıyordu ve bunu yapanların Cemaatle bağlantısı vardı. Tuhaf geldi bana. Kitap? Kim yazacak, kim basacak, kim dağıtacak, kim okuyacak? Türkiye’nin hali ortada. Dijital ortamda kitap deniyorsa oradaki yazıların da hala güven sorunu yaşadığı ortada ve hala inandırıcılıktan uzak olduğu aşikar…
Neyse. Arkadaşımın anlattıklarından tartışmaya kimlerin müdahil olduğunu kimlerin ne söylediğini öğrenemedim. Buna rağmen fırsatını bulduğumda kısa görüşmemizi vesile edip Fethullah Gülen Hocaefendi’ye bu Pakraduni meselesini sordum. Güncel tartışmalardan haberi yoktu. “Böylesi daha güzel.” diye düşündüm. Çünkü söyleyeceği sözler daha objektif daha kalıcı ve daha kuşatıcı olacaktı. Yani ne incinecek ne de incitecekti… Pakraduni meselesinin kendisi için ne anlam ifade ettiğini, pozisyonun ne olduğunu sorduğumda hiç tereddüt etmeden “İnsanların soyunun sopunun araştırılmasını ve bu yolla bazı insanların suçlanmasını ırkçılık sayarım.” dedi. Ve ekledi: “Kendi düşünce dünyamıza ve inanç değerlerimize aykırı bulduğum böyle bir konuyu bize yakın insanların yapacağına da ihtimal vermem”
Bu ifadeler yeterince net idi.
Buna rağmen bazı röportajlarda bu Pakraduni meselesini dile getirdiğini hatırladım Bu mevzuyu o dönemde de kendisine sormuştum. Maksadının bir genelleme yapmak olmadığını, topyekûn insanları suçlamak gibi bir niyetinin bulunmadığını sadece kısıtlı ve kötü niyetli bazı art niyetli içten pazarlıklı insanları kast ettiğini; ancak bunun bile yanlış anlaşıldığını gördüğünü ifade etti. Bu yanlış anlaşılma sonrasında düzeltme yapan Hocaefendi sonraki röportajlarda etnik kökene gönderme yaparak topyekûn insanları suçlamanın ırkçılık olduğunu ifade ediyor. İnsanların soy sop meselesine yoğunlaşarak ayrımcılık yapmayı sosyal barışa ve insan haklarına aykırı bulduğunu ifade ediyor.
Duruş budur.
Hazır gündem açılmışken bir gerçeği de ifade etmek isterim. Maalesef Türkiye’de insanların soyağacı üzerinden bir ayrımcılığa tabi tutulması yeni bir problem değildir.
Mesela Sabataistler diye bir konu üzerinden insanlar -hiç de bilimsel olmayan- birtakım çıkarımlarla, tahminlerle suçlandılar. Üstelik bunu sağcısı da yaptı solcusu da. İslamcısı da yaptı laikçisi de…
Soner Yalçın’ın soy isimler üzerinden yola çıkarak insanları gizli kimlik sahibi olmakla suçlaması, dışlaması, ötekileştirmesi, zanlı hale getirmesi, vurdumduymaz bir tepkisizlikle karşılanmıştı. Oysa Yalçın’ın yaptığı basbayağı ırkçılıktı. Her fırsatta ırkçılığa karşı olduğunu, şovenizm ile mücadele etmek gerektiğini iddia eden sol cephe, Soner Yalçın karşısında sessiz kaldı.
Yalçın küçük de benzer bir metotla herkesin alnına bir kara leke sürerken, o etiketlemeyi etnik köken argümanına dayarken aydınların önemli bir kısmı çayını, kahvesini, içkisini yudumlayarak hadiseyi seyretti. Onun yaptığı da bir çeşit ırkçılık, şovenizm ve faşizmdi. Yalçın Küçük’e bulaşmamak, onunla polemiğe girmemek, belki de onu ciddiye almamak adına etnik köken üzerinden yapılan ayrımcılığa ve şeytanlaştırmaya karşı çıkamadı büyük bir kitle…
Benzer bir ayrımcılık, gizemli bir suçlayıcılık muhafazakâr kesimde yapıldığında aynı suskunluk yaşanmadı mı? Mehmet Şevket Eygi başta olmak üzere bazı muhafazakar kalem erbabı yıllar boyu insanların soyunu sopunu kurcalayıp onları şeytanlaştırırken dindar kitlenin “Bir dakika, bu yaptığının dinde yeri yoktur çünkü insanların soyu sopu ne olursa olsun insan olması esastır. Hiç kimse babasından dedesinden veya atasından dolayı suçlanamaz.” dediğini duyduk mu?
Aslında sorun nedir biliyor musunuz? Toplumsal bir refleks haline dönüşmüş suçlama ve ötekileştirme refleksi adeta insanımızın genetiğine sirayet etmiş. Bir insana “Ermeni, Ermeni asıllı, Yahudi veya Yahudi asıllı” diyerek yapılan suçlamaların ne evrensel değerlerle ne de dinle bir alakası yoktur. Ayrımcılıktır, dışlayıcılıktır, ırkçılıktır…
Her neyse…
Şimdi Hocaefendi soy sop üzerinden genelleme yapıp insanları ötekileştirmenin ırkçılık olduğunu söyleyerek bir dönem sağcısının, solcusunun, muhafazakârının, laikçisinin yaptığı hatanın tekrar edilmemesini istiyor.
Bu talep önemli.
Geçmişte yaşanan hataların aynısını şu an acı çeken mazlum bir kitle yapmamalı. Mazlumiyeti mağduriyeti iliklerine kadar yaşayan insanlar, dışlanmış insanlar, İzole edilmiş insanlar, başka insanlara benzer bir muamele yapmamalı…
Eğer bir İran’lı Türkiye’ye gelip, adını (belli olmamak için) Ömer yapıp, en sivri söylemlei olan bir sünni (hanefi) gibi görünüp, Şiilik adına ortalığı karıştırmakla görevliyse…
Eğer Yahudi asıllı bir Sabetaycı dönme, adını değiştirip, en radikal Türkçü ağızla Ülkücüclük taslayıp ortalığı karıştırıyorsa…
Eğer Rus ajanı bir Gürcü, Türk adıyla gelip, tarihin görmediği bir ihaneti yapıp, Türkiye’nin yıllardır yetiştirdiği nesli bozuk para gibi harcıyorsa…
Bu tip durumlarda ben Hasan diye bildiğimin Hans, Munis diye bildiğimin Moiz, Abdullah diye bildiğimin Artin olduğunu bilmek isterim!
Tersi de mümkün; misal Hans Von Aiberg vardı ama sonra aslen Sivaslı olan Bülent Ayberk olduğu ortaya çıkmıştı!
Eğer bu tarz bi çalışma olacaksa, bugün Türk subayının k.çına cop sokup bağırsağını parçalayanların aslını öğrenmek isterim!
Bediüzzaman da diyor; “dikkatle tetkik ettim, bana zulmedenlerin hiçbiri Türk değildi, Türklerde zulmetme damarı yoktur” diye
Hocaefendiye hürmetim var ama bu konu sadece ırkçılık gibi basit bi konu değil. O Soner Yalçın da eğer dobra olsaydı, Efendi 1 kitabında asıl Atatürk’e yer verirdi!