Girdabında adam boğmak

Yorum | Hakan Zafer

Bazı insanlarda girdap gücü oluyor. Çok değil kısa süre sonra rüzgârına katıp duygularınıza felç geçirtiyor. Sadece insan değil, durumlar, kavramlar da var aynı güce sahip. Mesleğini yaparken zamanla suçluya dönüşen polis, asker gibi kapılıp gidiyor insan. Uzun süre kaçakçı, tahsilatçı, hırsız ile meşguliyetin zaaflarını yemlemesine izin verince, “tuz kokmuş birader, kime güveneceksin” dediğimiz durumlardaki gibi felç edip bırakıyor kenara. “Ben ne ara böyle oldum” demekten başak kâr kalmıyor insanın yanına.

Herkesi ilgilendirmediğini düşündüğü bir derdi olanın seçiciliğinden uzak acı anlatıcılarının da girdabı oluyor. Anlık karşılaşmalarda bile hakkında öğreneceğiniz tek şeyin acısı olmasıyla başlıyor. İlginç anlatım tarzlarıyla dinleyeni de yara bere içinde öylece ulu orta bırakan, karantinadan çıkmama erdemi yerine “ben çektim herkes çeksin” diye diye etrafa saçmasıyla devam ediyor. Azalsın diye paylaşmaya çalıştığınız acının çoğaldığını görünce yaşanan ikilemin tarifini yapamama acısıyla bitiyor.

Acıya ters yönde zevkleriyle girdap oluşturan da var. O kadar keyif alıyor ki yanındakilerin de aynı lezzete ulaştığını düşündüğü için onları da mecbur bırakıyor. Kimi günah, kimi ayıp kimi de mantıksız diye geri dururken, bütün sınırlandırıcılardan arınmış biri ile prensipli hayatı tercih eden birinin damağındaki farklı lezzeti “nasıl bir olur, aynı şeyden hazzetmek zorunda mıyım?” diye anlamaya çalışırken bir de bakmışsınız hooop girdap…

Bir girdap daha var, motivasyon. Onun işini onun kadar sahiplenmediğiniz için suçlu ilan edilmenin ağırlığına mı yanasınız, gereksiz vakit kaybıyla kendi yüklerinizi yerde bıraktığınızı düşündükçe parmak uçlarınızdan canınız çekiliyor gibi halsiz, takatsiz kalışınıza mı?

Bir şeye odaklanınca bütün yollar oraya çıksın istiyor, başkalarının olduğunu, başka şeylere odaklanabileceklerini unutuyoruz. Her şey istediğimizden olsun, canımızın istemediği hiçbir şey olmasın istiyoruz.

Motivasyon girdabının en tesirli tipleri, vatan ve dinden kopardığımız toprakla oluşturulanları galiba. Mevzu ne vatan ne de vatandaş menfaatine olmadığı halde öyle kimseleri girdapta fırıl fırıl dönerken görüyorsunuz ki başınız dönüp mideniz bulanıyor, bir daha insana bakasınız gelmiyor.

Aynı durum dinden koparılan girdaplarda da geçerli. Livaneli’nin “Huzursuzluk” romanında bir sahne hatırlıyorum. Dindar adam, günaha batmış kardeşini kendi eliyle cezalandırıp öldürmek için evine çağırır. Kardeşini öldürmeden önce tembihte bulunur, “kelime-i şehadet getir ve yüzünü kıble haricinde kalan üç yönden dilediğine dön”. Adam, öldürmenin inandığı dindeki cezasını düşüneceği yerde kıbleye saygısızlığı öne alan bu durumdaki gibi dinden koparılan girdaplar öyle idrak çarpılmaları yapar ki dayanırım diyen dindara aşk olsun. Bazen bir keyfiliğin din zannedilmesinden, bazen bir hurafenin dayanılmaz kolaylığından, çoğu zaman da bilmemenin verdiği hoyratlıktan başlar.

Her ne tip olursa olsun insan, içine çektiklerinden ve arkada bıraktığı perişan topraktan yola çıkarak güç atfetmemeli girdaba. Ayağını sağlama almalı, yerinde uzağına kaçmalı ki duyguları çarpılıp kalmasın.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin