‘Fidan’ı alacak mısınız?’ diye soran Nagehan Alçı’ya İnce’nin cevabı: Paylaşmam, Erdoğan’a söylersiniz

CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, Habertürk yayınında gazeteci Nagehan Alçı’nın “MİT müsteşarı Hakan Fidan’ı görevden alacak mısınız?” sorusuna cevap verdi: “Onu sizle paylaşacak halim yok, gider Tayyip Erdoğan’a söylersiniz.”

Habertürk yayınında Didem Arslan Yılmaz, Gürkan Hacır, Nagehan Alçı ve Bülent Aydemir’in sorularını yanıtlayan İnce’ye Alçı, 11’nci cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü ziyaret eden Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’a gösterdiği tepki ve “Ben olsam o an görevden alırdım” sözlerini hatırlattı. Alçı daha sonra İnce’ye göreve gelmesi halinde MİT müsteşarı Hakan Fidan’ı görevden alıp almayacağını sordu.

İnce şöyle yanıtladı: “Onu sizinle paylaşacak halim yok. Onu ekibimle paylaşırım. Size söylersem gider Tayyip Erdoğan’a söylersiniz.”

İnce daha sonra Alçı’nın “Sivas katliamına katliam demeyen Karamollaoğlu ile aynı ittifakta olmaktan rahatsız değil misiniz?” sorusunu da yanıtladı: “Bir şartla bu soruya yanıt veririm. Bu soruyu Erdoğan’a da sorabilir misin? Ben hiç Karamollaoğlu ile aynı partide siyaset yapmadım ama Erdoğan yaptı. Ben hep CHP’de siyaset yaptım.”

İnce, Alçı’nın “4. köprüye nereye yapacaksınız?” sorusuna ise  “O lafın gelişiydi, yapılır 4.’sü de diye söyledi. Doğru soru bu değil, doğru soru şu: Demirel’in köprüsünden niye 11 liraya geçiyoruz da Erdoğan’ınkinden neden 410 liraya geçiyoruz.”

İnce’nin Habertürk’te yaptığı açıklamaların öne çıkan bölümleri şöyle:

-(Diğer adaylardan farkınız ne?) Türkiye’yi yöneten Erdoğan, dolayısı ile neden Erdoğan değil de size diye sormak lazım. Yeni dönemde ben sen o yok, biz diyeceğiz, Türkiye’yi kucaklayacağız. Kamuda yükselmeyi adil koşullara bağlayacağız’. Herkesi kucaklayan anlayışla, başörtülü başörtüsüz, Alevi Sünni diye bakmadan.

Bu ülkenin tüm kaynakları atıl. Meraları kullanılmıyor atıl, denizleri kullanılmıyor atıl. Liyakatlı bir kadroyla güçlü bir liderlik yaparak ortak bir akılla, hesap vermeyi öne çıkartarak, kimseyi ötekileştirmeden, Alevi-Sünni diye bakmadan herkesi kucaklayan anlayış ile bu 29’u çok iyi kucaklayabiliriz.

-Ben Erdoğan’ın dünyayı tanımadığını, geç takip ettiğini düşünüyorum. Ekibi ondan çekiniyor, korkuyor. Ona doğru bilgi aktarmıyorlar. Danışmanların görevi “Evet efendim” demek değildir, ne olursa olsun doğruları söylemektir. Ben danışmanlarımla toplantı yaptım, bir tane artı söylemediler. Hiç mi yok, ama hep eksileri söylediler. (Kızmadınız mı yani?) Onlar benim iyiliğimi istiyorlar, neden kızayım.

-Köyler mahalle oldu. Onları bir büyük bela bekliyor. Vergiler ertelenmişti biliyorsunuz; 2019’a kadar ödemeyeceklerdi. Bunlar 2019’dan itibaren 5 ayrı vergi ödeyecekler. Bunu değiştirmemiz lazım. Ben cumhurbaşkanı olursam değiştireceğiz.

“Bugün yandaş medya derken sizin gazetenin de küpürü kaynamış, haksızlık olmuş”

-Bugün yandaş medya derken sizin gazetenin de küpürü kaynamış. Haksızlık olmuş. Mayısta 46 saat AKP’ye, 16 saat CHP’ye yer vermişsiniz ama olsun.

-(Nasuhi Güngör’ün kitabı ve açıklamaları ve Gülen görüşmesinin tanığı) Beni arayan kişi, Erdoğan’la birlikte görüşmede olan kişi. Şimdi açıklarsam ona zarar veririm. Bana bekle dedi. Bir, kitabın 89. sayfasında diyor ki, Erdoğan 2000 yılı Mayıs ayında ABD’ye yaptığı gezide, uzun süre orada yaşayan Fethullah Gülen’le de bir araya geldi. Erdoğan-Gülen görüşmesi muhtevasından çok, uzun yıllardır birbirine hayli mesafeli olan iki ekolün bir araya gelmesi açısından dikkat çekiciydi. Kitapta böyle diyor, bugün de diyor ki dedikoduydu onlar. Beyefendinin bir tweeti daha var, 2012’den: Bunların hepsi olacak, endişe etmeyin, yazdığım her şeyin arkasındayım. Bu adam TRT Haber Dairesi Başkanı oluyor; bu adamın nesine inanacaksın şimdi. Senin gibi bir adamı TRT’nin Haber Müdürü yapıyorlar, yazık günah ya!

-(Nagehan Alçı: Siz de referans olarak kullandınız) Referans mı istiyorsunuz Nagehan Hanım. Arınç, “Gitmeden önce konuyu açtım, çok memnun oldu, keşke biz de görüşebilsek dedi, tavsiyesi, emri olur mu öğren dedi. Hükümetle cemaatle soğukluk olduğunu reddediyorum. Selam söyle diyor, bir emri olur mu dedi” diyor.

Ben 16 yıldır milletvekiliyim. Bana bu tür bilgiler gelir. Bütün bunlar ortadayken hala daha açıyorum biliyor musunuz? Bir bedende ikiz gibiler, arada CHP’yi karıştırmıyorlar mı, çok canım sıkılıyor.

Nagehan Alçı’ya: Ben de sizin neyi anlamadığınızı anlayamıyorum

-(N. A.: Ben anlayamıyorum, Amerika’yı yeniden keşfetmiyorsunuz, 2011 yılından itibaren başlayan gerilimle ilgili) Yani siz darbecilerle düzeltmek için gittiniz, yani anlaşabilselerdi?

(N. A.: 2011’den önce AK Parti’yle cemaat arasında gizli bir kapaklı ilişki yoktu ki, ne ima ettiğinizi anlamıyorum.) Ben de sizin neyi anlamadığınızı anlayamıyorum. Hayatınızda 3 ya da 4 kere gördüğünüz birini özler misiniz? Bitsin bu hasret diyorsan, 2-3’ten fazla görüşmüşsünüzdür.

-(İcazet tartışmalarının ardından açılan dava) Erdoğan her konuda dava açar, bir konuda açamaz. Daha açmadı da: Diploma. Konu mahkemeye gittiyse, ben de giderim mahkemeye, bildiklerimi anlatırım. Konu mahkemelik olmuşsa kapatmamız gerekir. Madem 15-20 yıldır bu kitap var da, dava açmış mı, tekzip etmiş mi. Özetini mi okumuş her zamanki gibi?

“Benim bildiğim bir şey var ki iddia ediyorum”

-Gülen’in iadesiyle ilgili, istenmedi demedim ben, usülüne uygun istenmedi dedim. Sayın Özel’i aradım, dedim ki, bir yazı yazın Adalet Bakanlığı’na, uzman bir iki avukat arkadaşımız ve hukukçu milletvekillerimizle gidip incelesinler benim iddiamı. Ayın 25’inde Özgür Özel imzalı yazımız gitti, henüz inceleyin demiyorlar. Bekir Bozdağ’ın açıklaması şu: Kimseye gösteremeyiz, İnce gelip incelesin. İpe un seriyorlar. Ben niye inceleyecekmişim! Avukatlarımı gönderirim, onlar bak. Hem bu işe uzmanlar bakmalıdır. Benim bildiğim bir şey var ki iddia ediyorum. Bozdağ diyor ki, sen gel.

-Seçimin tarihini Erdoğan belirledi. 24 Haziran dedi, YSK’ya da görevini yap dedi. Kuralları kim belirledi, kanunu kim değiştirdi; Ak Parti grubu, Erdoğan. Tarihi, kuralları, hileleri belirleyeceksin; sonra da diyor ki indirmek istiyorlar. E ne yapalım? Ne demek beni indirmek istiyorlar. Evet istiyoruz, istemeyelim mi? Demokrasilerde böyle olur, muhalefetin işi bu.

-(N. A.: Siz sanayi devriminden bahsediyorsunuz. Bunların konuşulmasını da önemli görüyorum. Cumhurbaşkanı da Elon Musk’la konuştuğunu söylüyor. Bunlar Türkiye’nin ilerlediğini gösterir. Halkın içinden geliyorum diyorsunuz, iyi de iletişim kuruyorsunuz. Bir yandan halkın içinden geliyorum diyorsunuz, bununla çelişkili olarak Cumhurbaşkanı’nın diplomasını konu etmeniz, kitap okumuyor demeniz yukarıdan bakmak gibi geliyor) Diplomayı sormak hakkım değil mi? (Yapmayın, bu F…’nün attığı bir iftiraydı) Siz nereden mezunsunuz? (Boğaziçi) Dört yıl değil mi, evde yangın çıkar, diplomanız yanabilir. Gidersiniz üniversitenize, alırsınız transkriptinizi, koyarsınız, diploma yerine geçer. Bu yapıldı mı, yapılmadı. (Bunu göstermeye gerek yok, siz çok güzel şeylerden bahsediyorsunuz; o zaman AK Parti teşkilatı da taşradan mezun oldunuz der) Benim mezun olduğum okul… Öyle söyleyip kaçamazsın. Orası taşra falan değil. Orası 1910 yılında kurulmuş, Türkiye’nin en köklü okuludur. Siz bugün karma eğitimde okutuysanız, Mustafa Necati’ye borçlusunuz.

“Yemini eder etmez Merkez Bankası’yla işe başlayacağız”

-Seçim güvenliği konusunda endişe taşıyorum ama milletimizin de rahat etmesini istiyorum. Onların emeklerini asla zayi etmeyeceğiz. Ne gerekiyorsa onu yapacağız.

-Yemini eder etmez Merkez Bankası’yla işe başlayacağız. MB bağımsız olacak. Bürokratları köktenci bir anlayışla görevden almayacağız. Bankaları yeniden yapılandıracağız. Ziraat Bankası yüzde 80’ini çiftçiye, Halk Bankası esnafa, KOBİ’ye verecek. Ayarlayacağız. Dizileri çok satmaya başladık yurtdışına, orada da devreye sokacağız bu bankaları. Bir haftada yapacağımız işler bunlar. İdeolojik saplantılarımızı terk edeceğiz.

“Fotoğraf çekiniyorsunuz, akşama görevden alıyorlar”

-Birinci turda alacak mıyım, ikinci tura kalacak mı; o belli olsun. Kurmaylarımı da açıklayacağım. Bazıları partili, bazıları değil. Bazıları devlet memuru, hemen görevden alırlar. Onları korumak istiyorum. Cerrahpaşa’yı ziyaret ediyorum, dekanı görevden alıyorlar. Gittim, Borçka’da imam hatip lisesini ziyaret ettim. Müdür yardımcısı öğrencim çıktı, acaba dedim zarar verir miyim. Bunları düşünüyoruz, Türkiye’de normal bir durum yok ki. Fotoğraf çekiniyorsanız, akşama görevden alırlar.

“Helikopterle bana karşı aday olmak isteyen birinin bahçesine inerse görevden alırım tabii”

(Genelkurmay Başkanı’nı görevden alacaksınız) Helikopterle bana karşı aday olmak isteyen birinin bahçesine inerse görevden alırım tabii. (Hakan Fidan’ı görevden alacak mısınız?) Onu sizinle paylaşacak değilim, gider Erdoğan’a söylersiniz.

-Yargıyı düzeltmeden ekonomiyi düzeltmemiz mümkün değil. Dış politika, ekonomi, yargı; biri bozuksa diğeri de bozuktur. Rusya’nın uçağını düşürdünüz, domatesler Moskova’ya gitmedi, oradan turistler gelmedi. Uçak düşürmenin ekonomik bir bedeli var. Sonra emri kimin verdiğine karar veremediler; pilota kadar geldi iş. Esad gidecek, cuma namazı kılacağım Şam’da dersen; 4 milyon Suriyeli gelir, 40 milyar doları harcarsın.

“Kararname yetkisini neden kullanmayacak mışım?”

– (Kararname yetkisini kullanacak mı?) Kararname yetkisini neden kullanmayacak mışım? Bunların hepsi düzelir. O bürokrasi anında şekillenir her şey değişir, medya değişir, danıştay değişir. Bir korku toplumu olmuşuz. İnsanlar sesini çıkarmıyor. Bir yere girdim. Çıkarken birisi kulağıma eğildi, oyumu size vereceğime inanır mısınız dedi. Gerçekten mi, neden? dedim, ‘yoruldu’ dedi. Erdoğan için.

Restorasyon süresi maksimum 2 yıl sürecek. Restorasyon süreci şu yargıyı düzeltmeden ekonomiyi düzeltmemiz mümkün değil. Biri bozuksa diğeri de bozuktur. Rusya’nın uçağını düşürdünüz, sözcü açıklama yaptı, emri cumhurbaşkanı verdi. Davutoğlu açıkladı ben vardim. Uçak düşürmenin bir ekonomik bedeli var. Birini yaparken diğerini bozuyorsunuz. Ben vermedim, ben vermedim, en sonun da pilota kadar geldi. Demokrasiyi oturtmazsanız, mahkemelerinize saygı duyulmazsa yabancı yatırımcı gelmez size.

“Ortada bir ucube durum var”

-(Parlamenter sisteme nasıl geçilecek, bakanlar nasıl belirlenecek, kimleri atayacaksınız?) Ortada bir ucube durum var. Bu ne Kılıçdaroğlu’nun ne de benim suçum. Bunu millet kabul etti. Ben bu yetkilerimi kullanmayacak mıyım, kullanacağım. Erdoğan kulanıyor da ben kullanmayacak mıyım? Bakanlar Kurulu’nu ben atayacağım. Yürütme, Yargı, Yasama bunları ayıracağız. Yetkilerimi demokrasi üzerine, Türkiye’nin özgürleşmesi, şeffaflaşması üzerine kuracağım. Yürütmeyi Yasama denetleyecek. Yasama’nın öyle bir gücü yok. neden 600 milletvekili? Yazık günah değil mi? Neden 600 bunları yeniden düzeltmeniz lazım. Bu hukuk anlamında da, eğitim anlamında da böyle. Biz dayatma yapmayacağız, uzlaşı yapacağız.

-Bakanlar Kurulu’nu kim atayacak, ben atayacağım. Sistem bu şekilde. Ama yasama, yürütme, yargıyı ayıracağız, başka çaresi yok. Yürütmeyi kim denetleyecek, yasama. Öyle bir gücü yok. Neden 600 milletvekili, Amerika 300 milyon, biz 80 milyonuz. Yazık günah değil mi! Neden 600 milletvekili, bunları yeniden düzenlememiz lazım. Dayatmayla değil ama. Bir büyük uzlaşmadan, barıştan söz ediyoruz. Eğitimi değiştirmek lazım ama ben cumhurbaşkanı oldum, her istediğimi yaparım demeyeceğim. Taraflar masada olacak. Çocukların hepsi bizim. Dayatma yapmayacağız, uzlaşarak çözeceğiz. Benden sonraki cumhurbaşkanı, ya da parlamenter sisteme geçtiğimizde başbakan bu sistem adil diyecek. Bunu başarmalıyız. İlkelerimiz olacak. Radikal söylemlerle, günü birlik dış politka olmaz. İç politikanın bir uzantısı olarak iç politika olmaz.

-Trump’ın bir kararına ABD’de mahkeme hayır diyebiliyorsa, Türkiye’de mahkeme Muharrem İnce’ye neden demesin.

-OHAL’i hemen kaldıracağız. (Kararnameleri nasıl geri çevireceksiniz?) Bakacağız ona. Bir yandan OHAL var, bir yandan seçime gidiyoruz. F…’yü temizledik diyorsunuz, temizlediyseniz OHAL niye var. OHAL varsa neden seçime gidiyoruz?

-16 yıldır milletvekiliyim. Dış toplantılarda, iktidar milletvekilleri de benim milletin çıkarları için partiyi nasıl geri attığımı bilir. Bu devlet yeni kurulmadı, 3 bin yıllık. O gelenekleri, yapıyı biliyorum ben. Birçok seyahatlerde ben gidip bilgi vermişimdir. Abdullah Gül dışişleri bakanıyken ona gidip söylemişliğim vardır. Bunlar konuşulacak işler değil ama ben partiyle devleti ayırabilecek tecrübedeyim.

“Başörtüsü sorunu artık Türkiye’nin sorunu değildir”

-(Genelkurmay Başkanı’nı görevden alacağım demeniz sivilleşmenin zaferidir. Sizin söyleminiz de CHP’nin değişimine işaret ediyor. 2012 yılında 3 dakika 28 saniye Alevilerle ilgili konuşuyorsunuz. Başörtüsü konusunda CHP özeleştiri vermeli mi?) Başörtüsü sorunu artık Türkiye’nin sorunu değildir. Ben önüme bakarım. Benim cumhurbaşkanlığımda istediği yerde taksın, istemiyorsa takmasın. Beni, devleti ilgilendirmez. Kıyafetle uğraşmak devletin işi değildir. Ben yeteneğine, liyakatına bakarım. Sağcıymış, solcuymuş hiç ilgilenmem. Ak Partili biri de yetenekli ve liyakatlıysa genel müdür olabilir. Başörtüsüyle ilgili duruşum net, tavizsiz. Aleviler konusundaki duruşum da net. Evet bu ülkede biz Sünniler Alevilere haksızlık yapıyoruz. Vergi alıyoruz, imamın maaşını devlet ödüyor, cemevlerine yardım etmiyor.

-Erdoğan’ı bana karşı savunmayın. O kendini savunabilecek durumdadır. Ekonomistse madem, gelsin televizyonda tartışalım. Her soruyu cevaplarım, bilmiyorsam da araştırıp arayayım derim.

“Karamollaoğlu’yla Erdoğan geçmişte aynı partide bulundular; bu soruyu ona sor”

-(Karamollaoğlu’nun Sivas Katliamı açıklamaları ve Millet İttifakı) Temel Karamollaoğlu’yla Erdoğan geçmişte aynı partide bulundular. Bu soruyu Erdoğan’a sorabilir misin? Sorabilirsen ona sor, sonra gelip bana sor. Ben hiçbir zaman Temel Karamollaoğlu’yla aynı partide olmadım. Rahmetli Ecevitle Erbakan Hoca Kıbrıs zamanında koalisyon ve uzlaşma kültürünü getirdi. Herhalde Sivas’ta katliam oldu. Ben söylediklerimin arkasındayım. Erdoğan’ın cemevi açıklamaları da ilginç. 16 yıldır aklın nerede. Cümbüş evi diyeceksin, dalga geçeceksin. 15 yaşında ölmüş çocuk Alevi olsa ne olur, Sünni olsa ne olur. O çocuğun annesini yuhalatmışsın meydanda, şimdi çıkıp statü düzelteceksin. 16 yıldır neredeydin!

-Kuran eğitimi aldınız mı? Ben alan birisi olarak söylüyorum, hem de imam hatipe gönderilirken yoldan dönen biri olarak söylüyorum. İyi yapıyormuşum. Erdoğan’a da anlattım. “Dedem değiştirdi ülkenin kaderini, ben kursa gidiyordum, imam bunu hafız yapalım demiş. Beni dedem imam hatipe gönderseydi sizin yerinizde ben olacaktım dedim. Dindar nesil yetiştirilmesine itirazım yok; o ailenin işi, benim değil. Ama kindar nesil asla olamaz.

“Bekir Bozdağ ortalığı bulandırmasın”

-Daha dün imam hatip lisesini ziyaret ettim. İmam hatipliler de bu ülkenin evladıdır, benim çocuklarımdır, merak etmesinler. Bekir Bozdağ ortalığı bulandırmasın, bu tür söylemler doğru değildir. Ama şunu unutmasınlar, şu anda o kadar çok imam hatip lisesi var ki, ama öğrenci yok. Yüzde 35’te kapasitesi, bu da israftır. İmam hatibe çocuğunu gönderen annelere saygım sonsuz ama bir de üniversite sınavında nereyi kazanıyor ona bak, sonuca bak.

-(Yerli otomobil) Üretelim ama o olmamalı elektrikli otomobil üretelim. Otomobilin kaportasına talipsin ben beynine talibim. Televizyon yapıyor muyuz yapıyoruz ama 10 dolar kazanıyoruz. Otomobil fabrikalarımız var ama paranın çoğu markaya gidiyor. Bize kalıyor 100 Euro.

-Tarım ve hayvancılık. İthalat artıyor, ihracat eksiye düşmüş. İhracak yüzde 2 azalmış, ithalat 9’dan 27’ye çıkmış. Bizim derdimiz tarımı, hayvancılığı ayağa kaldırmak. Sonradan eğitim almış, çobanlıktan başlamış bir köylü çocuğu olarak hayvancılığı ayağa kaldırmak istiyorum. Buna yazık değil mi? 2018 yılının ilk 3 ayında hayvancılık kırmızı et ithalatı yüzde 675 artmış. Canlı hayvan yüzde 142 artmış. Mısır yüzde 1000 artmış böyle bir şey olabilir mi. Böyle bir ülkede tarım, hayvancılık olabilir mi?

“Bunu bilmeyen CHP ve tarih cahilleri böyle anlatırlar…”

-(Nasıl bir ekonomik program öneriyorsunuz. CHP’nin 6 okundan biri devletçilik, sizce kalkınma serbest piyasadan mı geçiyor, yoksa idareci bir yöntemden mi geçiyor?) CHP’yi bilmeyenlerin bunu söylemesi normaldir. 3. okun altında çentik vardır, devletçilik okudur. O çentik özel sektördür. Bunu bilmeyen CHP ve tarih cahilleri böyle anlatırlar. Devletin yapması gereken işler yapacak. Niye piyasayı kontrol edelim, o kendini hukuk devletinde kontrol eder.

-(Bütçe) ABD’de, dünyanın en serbest piyasa ekonomisinde kuralı vardır bu işin. O benzin istasyonunu kuramazsın diyeceğim, 10 kilometrede değil, 50 kilometrede bir kuracaksın, güneş enerjili yaparsan da sana teşvik veririm dersin. Standartları belirleyeceğim.

“Cumhurbaşkanına uçak lazım mı, lazım; bir tane yeter”

-Kaynağı nereden bulacağız? Bir, Kamu İhale Kanunu 180 defa değiştirdiler. Onu adam edersek, paranın yarısı orada çalınıyor zaten. Size vermek istiyorlar, kanun uygun değil, değiştiriyorsun, veriyorsun, bir daha değiştiriyorsun. Pahalıya gittiğini 7 cihan biliyor. Bunu siz bilmiyorsanız bilemem. Kanunun 180 defa değişmesiyle büyük yolsuzluklar olduğunu herkes biliyor. İki, devletin tasarrufu. Cumhurbaşkanına uçak lazım mı, lazım. Bir tane yeter. 7-8 taneye gerek yok. Şeker fabrikası 330 milyona satılıyor, CB’nin bir uçağı 410 milyon. Üçüncü kaynak, sanayiizi yüzde 21’i atıl, çalışır hale getireceğiz. Meralarımız, denizlerimiz bomboş duruyor. Benim sihirli sayım 29, genç nüfus. Onlara güveniyorum.

-Ek bütçe gerekirse yaparız. Anayasa değişmeden önce bütçenin görüşülmesi plan bütçe komisyonunda aylarca tartışılıyordu, sonra Genel Kurul’a iniyordu, sonra Cumhurbaşkanı’nın onayına sunuluyordu; onaylayınca yürürlüğe giriyordu. Yeni durumda sistem şu: Cumhurbaşkanı tek başına yapıyor. Ben de yapacağım. Bütçesiz mi bırakayım milleti. Doğru bulmuyorum ama Anayasa böyle. Cumhurbaşkanı yapacak, Meclis’e gönderecek; ittifakların hangisinin çoğunluğu var. Ben cumhurbşkanı oldum, Cumhur İttifakı reddederse tekrar geri gönderiyorsun, kabul etmek zorunda kalıyor.

-Miting yaptığımız yerlerde bozkurt işareti yapan geliyor, sana oy vereceğim diyor. Zafer işareti yapıyor, seni destekliyorum diyor. Muhafazakar geliyor, seninleyim diyor.

“CHP hayır kurumu değildir”

-(Adaylığınızla CHP’den Meral Akşener’e giden oylar durdu mu?) CHP hayır kurumu değildir. Yok böyle bir şey.

-Tabii ki hepsi rakibimiz ama ben Erdoğan’la yakın oy alacağımızı düşünüyorum.

-Sayın Akşener üzülmesin, birinci turda kazanacağım için ikinci tura kalmayacak. (İkinci tura kalırsa muhafazakar ve seçmen neden Muharrem İnce’ye oy versinler?) Neden vermesin? Yerli ve milliyse Erdoğan’dan daha yerliyim. Her şeyim belli, milletin gözünün önünde. Şeffaf, hesap veren bir yönetim, hukuk devleti, özgürlükler… Rahmetli Demirel’in başbakanlığı döneminde çok kızardık, cumhurbaşkanlığını beğendik, tarafsız dedi.

“Seçilmişler ülke yönetir ve hesap verirler; Erdoğan’la anlaşamadığımız yer orası”
-“Ben meydanlarda benim cumhurbaşkanlığımda genelkurmay başkanı adayın bahçesine helikopterle inerse onu hemen görevden alırım” dedim. Cümlemin de aynen arkasındayım. Ben kişileri değil olayı tartıştım. MİT Müsteşarı yaparsa onu da alırım. Seçilmişler ülke yönetir ve hesap verirler. Erdoğan’la anlaşamadığımız yer orası, sen seçilirsen kutlarım ama hesap da vereceksin. Ben kazandım, Allah’a hesap veririm; yok öyle bir şey. Hz. Peygamber bile hesabımız var mı diye soruyor, bizimkiler Allah’a hesap veririm diye kaçıyor. Medyaya, muhalefete, millete hesap verecek.

-3 yardımcı olacak, gençler ve girişimcilikle ilgili.

“Yarın belli olacak, Avrupa’da 1-2 yerde konuşmam olacak”

-(Uluslararası finans temsilcileri lle görüşmeniz oldu mu?) Seçilir seçilmez bir ekip göndereceğiz. Onlara diyeceğiz ki merak etmeyin Türkiye hukuk devleti olacak, paranızı alacaksınız. Onlara yapılandırma getireceğiz. Büyükelçiler ile görüştüm, Avrupa’dakiler. Yarın belli olacak Avrupa’da 1-2 yerde konuşmam olacak. Bir parlamento gibi… Programımı ayarlayabilirsem gideceğim. Davet var.

-Hiçbir yatırımı durduracak değilim. Kanal İstanbul 30 millyar dolar bu ülke bu durumdayken bu parayı oraya veremeyiz. Millet bahçesini ben yapacağım. Ama bunlar kazanırsa yapmayacaklar. İstanbul’u boydan boya yardık ranttan, imardan başka ne? Boğaz var işte geçiyoruz..

-(Nagehan Alçı: 4. köprüye nereye yapacaksınız?) O lafın gelişiydi, yapılır 4.’sü de diye söyledi. Doğru soru bu değil, doğru soru şu: Demirel’in köprüsünden niye 11 liraya geçiyoruz da Erdoğan’ınkinden neden 410 liraya geçiyoruz.

“Rakibim olan birine seni yardımcım yapacağım demek siyasi nezaketsizliktir”

-(Yardımcılarınız kim olacak?) Zamanı gelince açıklarım. (Selahattin Demirtaş olabilir mi?) Rakibim olan birine seni yardımcım yapacağım demek siyasi nezaketsizliktir. Herkes, birinci turda seçileceğine inanır. Sizi yardımcı yapacağım demek nezaketsizlik olur. Zannediyorsunuz ki siz ben 4 Mayıs’tan beri hazırlık yapıyorum? Ben 2014 yılında CHP’nin başına aday olunca ne demektir? Seçim var, başbakan olacağım demektir. Başbakanlık kalmadı gerçi, Yıldırım kendi kendini imha etti. CHP’ye genel başkan adayı olan, devleti yönetme iddiası olan birinin hazırlık yapmamasını düşünebiliyor musunuz? Dersime çalışmadığımı mı düşünüyorsunuz? İsterseniz özel konu yapın, kamu yönetimini tartışmayı çok isterim. Erdoğan da gelsin, onunla konuşmayı isterim. O 16 yıldır yönetiyor, ben daha 16 dakika yönetmedim; kim daha vakıfmış görelim.

-(24 Haziran’dan sonra başkan yardımcılarınızı açıklayacak mısınız?) Tabii açıklarım. Ama birinci turda kazanacağız. (CHP’nin dışından isimler de olabilir mi?) Tabii olabilir, ben 81 milyonun cumhurbaşkanıyım.

-Cumhurbaşkanı seçildiğimde bir konuşma yapmayı düşünüyorum. Yargıtay’da, Danıştay’da seçimler olurken, boy boy haberler gördük. Şu kadarı sosyal demkrat, şu kadarı muhafazakar. Bunu nasıl bilebiliyoruz diyeceğim. Siz nasıl adalet dağıtacaksınız! Siz bunları nasıl belli ettiniz! Biz neden biliyoruz sizin siyasal görüşlerinizi! Bir yargıçın kimliği nasıl gazetelere yansır? O cüppeye ya çıtçıt taktırıcan, ya da ayağa kalkmayacak. Bir faniye ver bütün devletin yetkilerini, medya susmuş, sivil toplum çökmüş, parlamentoyu ele geçirmiş, genel başkanlık sultasına son vereceğiz. Yanlış anlamlar çıkarmayalım lütfen.

“Danıştay Başkanı kızına torpil yaparsa bu ülkede adalet olur mu!”

-Ak Parti’den önce de yargı problemliydi, şimdi de problemli. Bunu çözeceğiz. Diyeceğiz ki, sürülme falan yok, adil avranın! Önce yargıtaydan başlayacağız. Danıştay Başkanı kızına torpil yapıyor ya! Bunu yapıyorsa bu ülkede adalet olur mu, yargı olur mu?

-Oğlum askere gidecekti. Ben de gittim 8 ay askerlik yaptım, er olarak. Oğlum da gidecekti. Eşim dedi ki bana, Doğu’ya gitmesin, devreye girecek misin dedi. Hiç işim olmaz, dedim; vicdanımı rahatsız eder benim. Allah korkusu bana onu yaptırmaz. “Şansına ne çıkarsa” dedim. Gece belli oluyordu, giremediler yoğunluktan. Ara öğren dediler, dedim öğrenmem. Şansına Balıkesir çıktı, gitti orada yaptı. Hapse de girdi. Dis-Ko’ya girdi birkaç gün. Onu da anlatayım. Cep telefonuyla konuşmuş. Ben gittim ziyarete, alay komutanı bir problem var dedi. Dedim ki niye bana soruyorsunuz? Benimki yatmayacak mı, garibanınki yatıyorsa, bu da yatacak dedim. Gitti, yattı.

-2007’de başladı Ergenkon, Balyoz. 2007’den önce adli tıp ve TÜBİTAK yasası değişti. Hazırlık yapıldı. Bu planlamayı kim yaptı? Neden önce adli tıp yasasını değiştirdiniz? Bunları sorgulayacağız. Türkiye’de ilkeli siyaset yapacağız. 28 Şubat’a karşı çıkıyor musun? 27 Mayıs’ı destekliyor musun? 12 Eylül’ü kınıyor musun? Toptan reddediyorum. Hepsini reddediyorum.

-Suriyeliye büyükelçi göndereceğiz. Suriyelileri barışçıl yollarla göndermenin birincil hedefimiz olduğunun bilinmesini isterim. Suriye’nin toprak bütünlüğü mutlaka korunmalıdır. Suriye’ye yeni bir anayasa gereklidir. Suriye’de ve dışında yaşayanların katıldığı bir seçim olmalıdır.

-Türkiye’nin bir ulusal, iki ekonomik sorunları birlikte atbaşı gidecek. Yemen’de Türkiye menşeili suikast silahı yakalanmayacak, Mısır’a uçaklar dolusu para gitmeyecek, Kürecik kimi koruyor bileceğiz. Efelenme olmayacak. Efelenmenin maliyeti var, kuru kabadayılık yok. Efelenme iç politikaya yöneliktir, dışarıda her efelenmenin bedeli var. Bunu millet ödüyor. Vur diyor, uçağı düşürüyorsun ama domatesçi gitti, turizmci çöktü. Vana onun elinde, kapatsa donacaksın. Niye veriyorsun vanayı ona, neden o kadar bağımlısın? Yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmemişsin, bağlı kalmışsın. Dış politkanın ekonomiye bağlılığını bilerek yapacaksın, gerekirse seçimi kaybedeceksin. Ülke kaybedeceğine sen kaybedeceksin.

“Kürtlerle bir bedende iki canız!”

-(CHP mi daha çok oy alacak, İnce mi?) Bu tuzak soru. (Gülüşmeler) Tabii ki ben rozeti çıkardım, Türk bayrağı taktım. Herkesin oyunu istiyorum. Milletvekili arkadaşlar çıkarmadılar, onlarda altı ok var. Benim daha fazla oy almam doğaldır.

-Ben cumhurbaşkanı olacağım için CHP Genel Başkanlığı’na aday olmama gerek kalmayacak. Siyaset odaklanma işidir. Ben 4 saat uyuyorum, günde 15 saat konuşuyorum.

-Ben dokunulmazlıklarda hayır oyu verdim. Kürtler bu ülkenin vatandaşı değil mi? Bizimle aynı haklara sahip değil mi? Etle tırnak falan değiliz. Tırnak yeri geldiğinde kesilip atılıyor. Biz bir bedende iki canız.!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin