YORUM | TARIK TOROS
Demokrasimizin karşı karşıya olduğu en büyük sorunlardan biri:
Bazı temel gerçekler üzerinde mutabakata varılmamış olması.
***
New York’lu tanınmış bir senatör var, Daniel Patrick Moynihan (1927-2003).
Kendisi kadar liyakatli olmayan bir meslektaşıyla tartışırken…
Karşısındaki adam bocalayarak şöyle diyor:
-Senatör Moynihan, bu sizin fikriniz. Benim de kendi fikrim var.
Moynihan da şöyle cevap veriyor:
-Kendi fikirleriniz olabilir ama gerçekleri kendinize yontamazsınız.
***
Bambaşka bilgi ortamlarında yaşıyoruz.
Tüm bilgilerimizi telefondan gönderilen algoritmalara göre alıyoruz.
Bunlar sadece önyargılarınızı destekliyor.
Ve bu hep karşımıza çıkıyor.
***
İlginç bir deney yapılmış, Mısır’da Tahrir meydanında yaşanan devrim sırasında:
Bir “liberal”, bir “muhafakazar” ve ortadan bir vatandaşa…
Google’da arama yaptırıyorlar.
Üç deneğe, “Mısır” yazdırıp “ara” tuşuna basınca…
Muhafazakara “Müslüman Kardeşler” çıkıyor…
Liberale “Tahrir Meydanı”…
Ortalama vatandaşa ise Nil nehrindeki tatil yerleri.
***
Yani önyargılarınız her neyse oraya yönlendiriliyorsunuz.
Bu, zamanla daha da güçleniyor.
Giderek daha çok kişinin haber aldığı Twitter ve Facebook sayfalarında da böyle oluyor.
Artık bir fanusta yaşamaya başlıyorsunuz.
Şu anda siyasetin bu kadar kutuplaşmasının bir nedeni de bu.
***
Yazının buraya kadarki bölümünü ben kaleme almadım.
Lakin aynen imzamı atarım.
David Letterman, ABD’nin ünlü talk-show’cularından biriyken…
Mayıs 2015’te sözleşmesi yenilenmeyince NBC’den emekli olmuştu.
Kendi ifadesiyle “kovulduktan” üç yıl sonra Netflix’le geri döndü.
İlk konuğu Trump’tan önceki ABD başkanı Obama’ydı.
İşte bu yazının…
Fikirler, önyargılar, algoritmalar, Twitter, Facebook, Mısır, Tahrir vs. içeren bölümünü aynen Obama’nın sözlerinden alıntıladım, ne eksik ne fazla.
***
Obama bitirince, Letterman taşı gediğine koyuyor:
-Twitter’ın dünyanın her yerinde gerçeklerin anlatılacağı bir mekanizma olacağını düşünmüştüm. Aleyhimize dönen değerli bir araç olmuş.
***
Bunun nedeni şu:
Hükümetler artık bu yeni aygıtın farkında.
Nasıl manipüle edileceğini de biliyorlar.
Sosyal ağların patronlarını da peyledikten sonra geriye bir şey kalmıyor.
***
Özellikle Facebook’un…
Trump’ın seçim kampanyasında…
Kasıtlı olarak yalan haberleri ABD’li takipçilerinin önüne düşürdüğü ortaya çıkmıştı.
Bağımsız bir araştırmaya göre, Trump yanlısı haberlerin yüzde 38’i yalandı.
Ama seçildi işte.
Atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra yalanın yalan olduğunun ortaya çıkmasının “belgesel niteliği” dışında bir kıymeti olmuyor.
***
ABD, “kimyasal silahları var” diye Irak’a girip Saddam’ı astı.
Saddam’ın kimyasal silahları hiç belgelenemedi.
Ve bunun koca bir yalan olduğu ortaya çıktı.
Hollywood’da bir düzine film çekildi.
Dönemin başkanı George W. Bush’un tüm cilası döküldü.
Döküldü de ne oldu?
-Ortadoğu aynı tas aynı hamam.
-ABD aynı ABD.
-Devletin 30-40 sene geçmeden günah çıkarma geleneği yok.
-Bush’un adı dahi anılmıyor.
-Obama halen ayakta alkışlanıyor.
-Trump’a destek, daha ilk senesinde yüzde 39’un altına düşerek rekor kırdı.
-Melania Trump’ın fotoğrafı, kocasıyla adı çıkan porno yıldızı ile yan yana basılıyor.
-Michelle Obama, first lady’liğinden hiçbir şey kaybetmedi, eskisinden daha popüler.
Vesaire vesaire…
Dünya bir yöne doğru gidiyor, göz göre göre yaşanacaklar yaşanıyor, akışın yönünü değiştirmek pek mümkün olmuyor.
***
Esasen, Afrin yalanlarını toparlayan bir şeyler karalamak istiyordum.
Sonra baktım ki, altından kalkamayacağım kadar çok yalan haber var.
Hangi birini düzelteceksin, kime ne anlatacaksın!
***
Obama’yı seyrederken Afrin operasyonu başlamamıştı.
Operasyonun ardından medya ve sosyal ağlardaki yaygarayı görünce…
Adama bir kez daha hak verdim.
Koca ülkede…
Siyasetçisi, askeri, gazetecisi, bürokratı, topu birden baştan sona yalan söylüyor, dünyanın tepkilerini dahi çarpıtıp aktarıyor, halkını uyutuyor veya uyuttuğunu zannediyor.
İki haftadır ülkede dolaşıma sokulan bilgi ve haberlerin tamamı tek merkezden üretilmiş, yalan haber.
Tümüyle psikolojik harp yürütülüyor.
Operasyonel adresler eliyle de toplum mühendisliği yapılıyor.
***
Hani Türkçe’deki “-sal” ve “-sel” ekleri kullanılan bir tabir var:
“Türkçe’yi sala bindirip sele verdiler” diye…
Bu meşhur laf, sanıldığının aksine Necip Fazıl’a değil Prof. Dr. Ziyaettin Fahri Fındıkoğlu’na aittir.
Türkçe’yi geçtim, durum şu an Türkiye için böyle:
Sala bindirildi, sele verildi.
Mini not: Obama’nın Letterman’a konuk olduğu “My Next Guest”, Netflix’te 12 Ocak’ta yayımlandı, üstelik Türkçe altyazılı, hassaten tavsiye ederim.