Yorum | Barbaros J. Kartal
Henry Barkey hakkında yakalama kararı çıkartılmasının anlamı şu: Binali Yıldırım’ın temaslarının istenen sonucu vermediği ve bunun karşılığında hükümetin ABD’nin kendisini devirmeye çalıştığı şeklinde zaman zaman tedavüle sokulan zaman zaman ağza hiç almadığı komplo teorisine yükleneceğidir.
En son dün Erdoğan ailesine ait Sabah’ta Barkey için darbenin organizatörü olarak yapılan haberler gösteriyor ki Kurtlar Vadisi’nden dünyayı takip eden kitleye yönelik yayınlar artacak. Yakında Reza davasının başladığını düşünürsek 17-25’te hükümeti devirmeye çalışan yabancı güçlerin bu amaçlarına ulaşamayınca ordunun yüzde 1’nin iştirak ettiği 15 Temmuz’u planladıkları yine başarılı olamayınca bu kez Reza davası ile bu amaçlarına girişeceklerini dinleyip duracağız. Erdoğan’ın 24 saat yanında eli silahlı 5 yaverin 4’ü kendilerinden olan bir “terör örgütü” için oldukça maliyetli işler yapılmış ama neyse ver gitsin.
Aslında bu tür teorilerde aranan isim Graham Füller’dir ancak yaşının ilerlemiş olması ve Barkey’in 15 temmuz günü Türkiye’ye gelmiş olması gibi elde acayip gideri olan bir malzeme fikirleri değiştirmiş olmalı. Füller demişken darbe sonrası onun da Türkiye’de olduğu ve bizzat darbeyi yönetmek için geldiği, hatta helikopterle Yunanistan’a kaçan askerlerin içerisinde yer aldığı havuzda yazıldı çizildi.
Bakın o toplantı ile alakalı olarak havuzda yer alan bir paragrafı okuyalım:
Azılı katili Türkiye’ye soktular!
Toplantıda belki de en dikkat çeken isim Scott Lee Peterson isimli 44 yaşındaki azılı katil. 2002 yılında hamile olan karısı Laci Peterson’ı öldürmekten birinci derece cinayet ile hüküm giyen Peterson, ABD’de en azılı suçlularının kaldığı California’daki San Quentin Devlet Hapishanesi’nde mahkum. Hakkında ‘iğneyle idam cezası’ hükmü verilen Peterson davayı temyize taşıdı. 13 Temmuz günü İstanbul’a gelen Peterson hala çıkış yapmadı. Mahkum olarak görünen Peterson’un hangi amaçla ve nasıl Türkiye’ye getirildiği ise soru işareti.
(Akşam, 5 Ağustos 2016)
Rezil olmalarına rağmen bu haberi ertesi gün de sürdürdüler ve Peterson’un serbest kalma vaadiyle Erdoğan’a suikast için CIA tarafından getirildiğini yazdılar.
Halbuki Scott Lee Peterson katil ile aynı ada sahip bir gazeteciden başkası değildi.
Barkey’in suçlandığı Büyükada toplantısı ile ilgili hükümetin iç kamuoyu için ürettiği akla ziyan teoriyi Yıldıray Oğur Karar’daki köşesinde imha ediyor. Bilgi sahibi olmak isteyenlere okumalarını tavsiye ederim. Cemaate yaramadığı sürece savcıların bütün saçmalıklarını çok iyi analiz eden havuz yazarları aynı tezlerle hükümetin onbinlerce insanı haksız yere hapse atığını kadın çocuk demeden büyük bir zülme uğrattığını yazamaz.
Karar’daki demokrat arkadaşların bu rejim yıkıldığı zaman “Erdoğan’a biz de karşıydık ki ehe ehe” mahçup sırıtışlarını görmek çok hoş olacak. Yazılarından mıy mıy tarzı yazılmış eleştiri pasajları paylaşacaklar ve “o zaman bunları yazmak büyük cesaret işiydi” diyecekler. Tabii yazıların giriş ve sonuç bölümlerindeki biatları es geçerek.
Karar demişken aynı toplantıda bulunan hükümet yanlısı Mensur Akgün iddialar ortaya atıldığında bir açıklama yapmıştı ama Osman Kavala’dan sonra Şaban Kardaş da gözaltına alınınca sessizliğe büründü. Olay gündeme bir kez daha gelmiş olmasına rağmen şimdiye kadar neden çıkıp konuşmaz ilginç. Büyükada bir darbe toplantısı ise Mensur Akgün’ün bir darbe toplantısına katılan biri olarak muamele görmesi gerekmez mi? Belki de etkin pişmanlık yasasından yararlanıp itirafçı olur ve kapı açık halde yapılan toplantıdaki örgütü çökertir.
Neyse gelelim esas meselemize.
Bizimkilerin sık sık ABD’ye gittiklerinde biz, Gülen’in iadesi için temaslar yapılıyor diye bilgilendirilirken meğer vatandaş Reza’yı kurtarmak için gittiklerini yeni öğrendik. Amerikalılar bizimkilerin dinmeyen hakaretlerinden sonra hince konuşmaların içeriklerini sızdırınca Emine Erdoğan’ın bile bu lobi işlerinde topa girdiği öğrendik. Vefalı kadın son tahlilde.
Hükümetimizin geldiği nokta şu: CIA yani ABD hükümeti devirmeye çalıştı. O halde siz ABD’den CIA ile ortak çalışan Gülen’i mi istiyorsunuz? Yolladığınız belgeler ki pek de içinde delil olmadığı defalarca açıklandı. Bu belgeler içerisinde ABD’nin CIA marifetiyle hükümeti devirmeye çalıştığı var mı? İç kamuoyunda dibine kadar sömürdüğünüz iddiaları temaslarda dile getiriyor musunuz? “Ya siz bizi neden devirmeye çalıştınız hiç dediniz mi?” mesela? 245 dile çevrilen dünyaya dağıtılan 15 temmuz propaganda kitapçıklarında Obama’nın hemen ilk sayfasında destek sözlerine yer verdiğiniz için pişman mısınız yoksa? CIA’e çalıştığını iddia ettiğiniz Henry Barkey’den başka kimsesi yok mu CIA’in Türkiye’de? Diğer görevliler(!) için de neden yakalama kararı çıkartmıyorsunuz? Neticede her ülkenin istihbarat servislerinin görev yaptıkları ülkelerde muhatapları ile çalışan adı sanı bilinen irtibat görevlileri vardır. Mesela onlar hakkında da suç duyurusunda da bulunsanız ya. Hani ABD’ye söz falan vermedik diye açıklama yapmıştınız ya.
Park ve bahçelerde inceleme gezisi yapan Binali Yıldırım ABD’de iken flaş bir gelişme yaşandı. Rusya’nın son seçimlere müdahalesini araştıran özel savcı bu işlerdeki temas noktası olan Trump’ın başının belası eski Ulusal Güvenlik danışmanı Michael Flynn’in Berat Albayrak ve Mevlüt Çavuşoğlu ile beraber Gülen’i kaçırmak için yapmış olduğu pazarlığı soruşturmaya karar verdi. Hatırlarsınız bu görüşmenin sonlarına yetişen eski CIA direktörü “arkadaş biz nereye düştük” misali apaçık bir kriminal hadisenin içinde yer alınca ve Flynn belasının kendisine de dokunacak olmasından korkarak bizzat kendisi itirafçı olmuştu. Yani savcının eli sağlam.
Hatırlarsanız, bir İslam düşmanı olan Flynn darbe haberi duyulduğunda bir konuşma yapıyordu ve laik ordu işte budur diyerek izleyicilere darbeyi alkışlatmıştı. Ne var ki para ile her şeyi yapabileceğini sanan bizimkiler Flynn ile daha sonra irtibat geçip kendisine Gülen aleyhine dünya tarihinin en pahalı yazısını yazdırmışlardı. Flynn 535 bin doları, ki bu hepimizin parası, alarak bizimkileri epey söğüşlemiş oldu. Sonra skandallar patlayınca bizimkiler parayı geri de alamadılar. Erdoğan’ın bu işler için kullandığı oldukça karanlık Ekim Alptekin ki ABD ile çok yakın ilişkileri olan bir işadamı şimdi kayıplara karışmış durumda.
Diplomatik teamüllerde kriz çıkardığınız ülke ile ilgili olarak, ki bu da bir taktiktir, karşı taraf bir adım atmadığı sürece siz bir adım atmazsınız. Hele hele uçağa atlayıp ayaklarına hiç gitmezsiniz. Binali Yıldırım’ın Mehmet Barlas bile eleştirdiği ABD gezisinde son kez Reza ile ilgili Erdoğan’ın mesajını iletti. Bakalım bizi rezil edecek en son ne demişler yakında ortaya çıkar.
AKP’nin ABD’deki son hali; işinde gücünde zavallı bir dondurmacıya küfredelim, taciz edelim beki bize saldırır belki deyip video çekmeye giden ağzında salya akan İslamcı magandaların önce videoları silip sonra ABD ve Yahudi güzellemeleri yaptığı ve en son suç işledikleri ortaya çıkınca pişkince polise mağduruz diye şikayete gittikleri bir fıkraya benzemeye başladı.
ABD ajanı olan, CIA için çalışan, Türk Hükümetini Amerika’nın isteğiyle yıkmaya çalışan Gülen’in, aslında ABD için Bin Ladin kadar tehlikeli bir tehdit olduğunu anlatarak ABD’yi uyarıp, CIA ile ortak bir operasyonla iadesini talep etmek!! Ay ışığında bronzlaşmanı, denizde ıslanmadan yüzmeni istiyorum anlıyor musun!?
Yazınız harika, tespitler süper. En beğendiğim kısmını aşağıya kopyaladım. Bence F.Portakal ve A.Hakan gibiler de Karar’cıların pişkinliğini yaşayacak:
“””Karar’daki demokrat arkadaşların bu rejim yıkıldığı zaman “Erdoğan’a biz de karşıydık ki ehe ehe” mahçup sırıtışlarını görmek çok hoş olacak. Yazılarından mıy mıy tarzı yazılmış eleştiri pasajları paylaşacaklar ve “o zaman bunları yazmak büyük cesaret işiydi” diyecekler. Tabii yazıların giriş ve sonuç bölümlerindeki biatları es geçerek.”””
Yaptıkları şeytani planlar bir bir ayaklarına dolanıyor, peşi peşine deşifre edilen kirli tezgahları nedeniyle iyice köşeye sıkışıyorlar, Birçoğu yurtdışına çıkamaz hale geldi. Zarrabın itiraflarıyla, terörizmin finansmanı, terör örgütlerine silah sağlama gibi birçok uluslararası cürümleri de aleniyet kazandığında resmi makamlarca da artık organize bir suç örgütü olarak anılmaya başlanacaklar. Gerçi bunun için Zarrabın itiraflarına bile gerek yok çünkü ABD dünya üzerindeki tüm iletişimi dinleyip kayıt altına alıyor. Ayrıca bu konudaki mevzuatları da çok esnek, ABD toprakları dışındaki dinlemelerin delil olarak kabul edilebilmesi için ‘mahkeme kararı alma’ vb. prosedürlere de gerek yok. Ellerindeki kayıtlar ve bilgiler o davayı ‘malum çetenin tüm üyelerini’ de kapsar şekilde genişletmeye fazlasıyla yeter. Bunun ne kadar genişleyeceği veya kısmen dondurulan kısımlarının ne zaman ısıtılacağı artık tamamen inisiyatif meselesi.
Bugün bir havuz gazetesinde ABD, Zarrab’la Atilla arasındaki konuşmayı mahkeme kararı olmadan dinlemiş, bu delil olamaaazzz mealinde duygu yüklü bir yazı vardı. Kaderin cilvesine bakın ki hiç bir hukuki geçerliliği olmayan, sadece MİT tarafından düzenlenen ve nasıl elde edildiği (aslında elde edilmedi) bile açıklanmayan bir liste üzerinden ByLock’çu diye onbinlerce insanı tutuklatanlar, hesap verme sırası kendilerine gelince ‘ ama burada hukuka aykırı delil var’ diye bas bas bağırmaya başladılar.
Eden bulur.
Anlayana,anlamak isteyene,doğrunun peşinden gidene bir yol olarak yapmış olduğunuz analiz tek kelimeyle şahane…. Diğer gazetelere ve bloklara çöküp arşivleri sıfırlayanlar eğer bu bloku yani Tr724’ü es geçerler mi bilemiyorum. Çünkü çoğu zaman bloka erişimde engel oluyor. Yakın zamanda bu gerçekler ortaya çıkacak ve Türkiye gerçekleri görecektir. Şimdi medya da,iş dünyası da,siyaset de biat etmiş durumda. Keşke bu yazılanları ve mukayeseli okumaları güzel ülkem Türkiye’de de 3-5 kişi okuyabilse ve yayabilseler…..
Zamanla herşey ortaya çıktığında belki de artık paylaşabileceğimiz bir ortak zemin,ülke kalmayacak diye endişeleniyorum. Çünkü şu andaki iktidar ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak için daha çok şiddete meyleden cek,bir çukura yuvarlanacağız. Bunca şeyleri perdelemekte mahir olanlar doğruları rahatlıkla eğri gösterip efsunlanmış halkı uyutabiliyorlar.