İsmail Küçük Kaya dersem okur musunuz?

YORUM  | SEFER CAN | @can_sefercan

Zaman Gazetesi çalışanlarının yargılandığı dava hukuk tarihine kara bir leke olarak geçecek, bunda şüphe yok. Gazeteciliği yargıladığı, haber vermeyi, yorum yapmayı suç olarak gösterdiği için değil sadece; yalanlarla dolu boş bir iddianameyle de bu nitelemeyi hak ediyor. Yetmişli yaşlarda pek çok hastalıkla malul yazarları 420 gün sonra yargıç karşısına çıkarıyorlar. 14 ay süren bir işkence sonunda aldıkları birkaç cümlenin üzerinde tepinip ardından dalga geçer gibi ‘tutukluluğun devamına’ kararı veriyorlar. Başkasının yazısından dolayı suçlanan ya da hakkında her hangi bir delil ya da suçlama zikredilmeden üç müebbetle yargılanan insanlar şaşkın şaşkın savunmacıklar yaptı.

Mahkeme başkanı ve duruşma savcısı fazla soru soramadı. Zira büyük ihtimalle onlar da suçun ne olduğunu henüz anlayamadı. Ama tutukluluğun devamı kararını tebliğ ettiler. Karar verdiler demiyorum, öyle bir yetkilerinin olmadığını hepimiz biliyoruz. En iyi de onlar biliyor konumlarını; yargıç değiller, belki tebliğ tebellüğ memurları… O kadar!

GAZETECİ DEĞİLLER AMA GAZETECİLİKTEN YARGILANIYORLAR

Kamuoyunun yakından tanıdığı isimlerin savunmaları en azından internet medyasında geniş yer buldu. Ben dosyanın isimsiz mağdurlarının sesine kulak vermek istiyorum. Davanın hukuk dışılığının ötesinde basit mantıkla bile çeliştiğinin örnekleri onlar. Klasik anlamda gazetecilik yapmamışlar, Zaman Grubunda çalışmışlar ama gazeteci değiller.

Dağıtım Direktörü Alaaddin Güner şunları söylüyor:

“Ben bir gazete dağıtım şirketinde dağıtım direktörü olarak çalıştım. Ben de iddianamede kendimle ilgili bir unsur bulamadım. İddianame yayınların içeriğiyle ilgili, Cihan Medya Dağıtım ise yayıncılıkla alakalı değildir, sadece dağıtımcıdır. “Dağıtmış olduğumuz bu ürünlerin hiçbirinin yayın toplantısına katılmadım, haber yapmadım, köşe yazısı yazmadım. İşimi geçimimi temin etmek için yaptım. Her gün YaySat’tan satın aldığımız gazeteleri Basın Savcılarına, partilere, kütüphanelere ve okurlara ulaştırma görevini yaptık. Milyarlarca gazete dağıtmış olmama rağmen hiçbir resmi makamdan ‘yaymayın, satmayın’ diye bir bildirim almadık. 15 Temmuz’dan sonra da böyle bir bildirim olmadı.”

AVUKAT BİLE ATANMADIĞINI, MAHKEMEDE ÖĞRENDİK!

Reklam Departmanı çalışanı İsmail Küçük’ün hikayesi daha dikkat çekici. Kısa savunmasında söyledikleri ve mahkeme başkanıyla aralarındaki konuşma adliyenin durumunu özetliyor:

“Mesleğim reklam, satış, pazarlama. Maaş artı pirimle çalışırız. Ben iddianamede sonuç kısmında ismimi gördüm. Kendimle ilgili iki satırlık bir suçlama gördüm, o da bir araba satışı. Ben Zaman gazetesinin bir arabasını satın aldığım için üç defa ağırlaştırılmış müebbet hapisle yargılanıyorum. Kayyumdan sonra da çalışmaya devam ettim. Ben bu arabayı kullandıktan 14 ay sonra gözaltına alındım.”

Avukatı olmadığını, kendisine avukat atanmadığını, ve kendisine bu konuda bilgi verilmediğini belirten Küçük’e mahkeme başkanı “Keşke bunu daha önce deseydiniz. Size atılı suçların ehemmiyeti savunmada avukat bulundurulmasını zorunlu tutuyor” dedi.

Düşünebiliyor musunuz üç müebbetle yargılanan adamın avukatı yok ve bu ancak mahkemede sorgusu bittikten sonra anlaşılıyor. Adil yargılanma hakkının bundan daha açık ihlali olamazdı. Savcılık ve ilk tutukluluk kararının verildiği sulh ceza yargıçlığı ya avukatsız ifade almış. Veya daha kötüsü İsmail Küçük’ün haberi olmadan  sorgudan sonra bir avukata imza attırmışlar. Mahkeme başkanı da dosyaya öyle hakim ki, sanığın avukatının hazır olup olmadığını kontrol etme gereği bile duymuyor.

TEKNİSYENİN GÜNAHI NE?

Uplink teknisyeni Cuma Kaya da niye yargılandığını anlayamayanlardan:

“2002-2015 arasında Cihan Haber Ajansı’nda uplink uzmanı olarak çalıştım. Sonra, Ocak 2015’te Fia Prodüksiyon’da hisse aldım, sonra hissemi devrettim. 2016’da da kayyum tarafından işten çıkarıldık. Firmada geçimimi sağlamak amacıyla çalıştım. Fia Prodüksiyon, Feza Medya Grubu’nun iştirakı değildir, Hakan Taşdelen’e aittir. Sosyal medya hesabı, internet sitesi vs yoktur sadece canlı yayın aracı kiralar. Bu nedenle ‘Fia Prodüksiyon terör örgütünün çıkarları doğrultusunda yayın politikası’ izler iddiası doğru değildir. Cihan Haber Ajansı’ndayken de haberci değildim, hiçbir yayın toplantısına katılmadım. Yapılan haberlerin içerikleriyle ilgim yoktur. 15 Temmuz’u lanetliyorum. Hakkımda hiçbir adli soruşturma olmadı. Ev sahibi değilim, eşim işsiz, çocuklarım küçük. İşimi, özgürlüğümü ve aile düzenimi kaybettim. Tahliyemi ve beraatimi istiyorum.”

Canlı yayın aracı kiralamak en fazla partilerin tercih ettiği bir uygulama. Miting ve diğer toplantılar televizyonlara ücretsiz aktarılır. En büyük bütçeyi AKP kullandığı için en fazla kiralamayı o yapar. Cuma Kaya büyük ihtimalle onlarca AKP canlı yayınında görev yapmış bir teknik personel. Uyduyu bulurken veya kablo çekerken nasıl bir hata yapmış olabilir ki üç müebbetle yargılanmayı hak ediyor.

Tam denk geldi, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, gazetecilikten dolayı yargılanan olmadığını tekrar etmiş. Sarı basın kartlarını iptal ederek cezaevindeki gazeteci sayısını düşüren bir zekaya şapka çıkarmıştık! Dağıtıcı, reklamcı ve uplink teknisyenini gazetecilikten yargılayan adliyemiz onu da geçti. Boynuz kulak meselesi…

Not: Mahkeme ifadeleri Bianet’ten alınmıştır.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Daha ne kadar sürecek bu cinnet hali acaba!?! Bu millette zerre kadar haysiyet kalmadı mı?! Devlet Aklı denen şey yalan mıydı?.. Din, bu toprakları tamamen terk mi etti? Sadece şekli mi kaldı islamın?.. Helak olan kavimlere rahmet okutacak bir toplummuşuz, yazıklar olsun!

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin