Türkiye’de hukuksuz tutuklamalara her gün yenileri ekleniyor. Son olarak dört yaşında bir oğlu olan ve 5 aylık hamile Aslı Ünlü dün tutuklanarak, Edirne Kadın Kapalı Cezaevi’ne gönderildi.
Eşi Emre Ünlü, bugün sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Eşim #AslıÜnlü dün tutuklandı. Kendisi 5 aylık hamile ve düşük yapma ihtimali çok yüksek. Hamileliği çok ağır geçiriyor. 4 yaşındaki oğlum Muhammed 10 gün önce ameliyat oldu ve annesine ihtiyacı var.” ifadelerini kullandı.
Ben Emre Ünlü.
Eşim #AslıÜnlü dün tutuklandı.
Kendisi 5 aylık hamile ve düşük yapma ihtimali çok yüksek. Hamileliği çok ağır geçiriyor.
4 yaşındaki oğlum Muhammed 10 gün önce ameliyat oldu ve annesine ihtiyacı var.
Eşimin tahliye olmasını istiyorum.
Lütfen sesimizi duyun.— Emre Ünlü (@EmreUnlu3535) April 10, 2022
İnsan Hakları savunucusu ve HDP Milletvekili Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu da tutuklamaya tepkisini dün sosyal medya hesabından göstermişti. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a seslenen Gergerlioğlu, “Her gün çocuklu, hamile annelerin cezaevlerine girdiği ülkenin adı nedir? Tüm dünyanın ‘Türkiye’ dediğini duyar gibiyim. 5 aylık hamile, 4 yaşında bir çocuk annesi Aslı Ünlü bugün cezaevine girdi! Çocukların, anne karnındaki bebeklerin vebali ne ağırdır! Bilir misin?” ifadelerini kullanmıştı.
Kendi yazılı yasalarına uymayan devlet düzeninde nasıl hak mücadelesi verilir?
Hayatta kalmak için mağdurların kendi yaralarını sarmalarına yeniden yapılanma diyen, cezasını yatıp çıkmış insanlara yeni soruşturmalar açıp, tekrar gözaltına alan bir devlette nasıl hak mücadelesi yapılır?
Ömrümüzün kalan kısmını cezaevi anıları, işkenceler, mağduriyetler ve yaşam mücadelesi ile geçireceksek gelecek nesle ne bırakabileceğiz? Daha da önemlisi gelecek nesillere de aynı zulmün yapılmasını ne engelleyecek?
Aynı neslin onca emeğe rağmen tekrar başladığı noktaya dönmesinin oluşturduğu zihinsel hasarı “hizmet insanı kandan irinden deryaları… ” veya “keçeli çay köy yeniden başlıyoruz” ile ne kadar onarabiliriz. Zamanın ve toplumun ruhuna göre önerimiz nedir? Ben cevap bulamadığım için, beynim zonkluyor, mideme kramplar giriyor.
Ahir zamanda 7-8 yıl geçmişe oranla çok çok uzun, belki bir ömre bedel. Bazı alanlarda kişi için telafisi pek mümkün olmuyor.
İnsanlar tanıyorum, işe alınmadığı halde zamanı kaçırmamak için içeride veya dışarıda sürekli bir şeyler öğrenmeye ve üretmeye çalışıyor. Ancak bir zaman sonra enerji azalıyor, yoruluyor ve yapmamın ne faydası var diye soruyor. Zamanla atalete giriyor.
Anlaşılan bu topraklarda bir kaç neslin ya toprak üstünü örtmeli veya karantinaya alınmalı ve yeni nesillere bir fırsat verilmeli. Bu fırsat için de yeni, sıfırdan detaylıca planlanmış ve değiştirilmesi için çok geniş bir toplumsal mutabakat gerektirecek, bir düzen gerekiyor. Aksi durumda yeni nesillerden beklentiye girmek pek adil olmaz.
Beklemekle olmuyor, emek vermek gerek, bir şeyler yapmak gerek ancak yapılması gereken noktasında netlik yok ve çok yoruldum. Bir toplum, en üstteki bürokratından sokaktaki vatandaşına, iktidarından muhalefetine, sağcısından solcusuna, sekülerinden dindarında hepsi kendi çöplüğünün horozu olmak istiyor. Yaptıkları antlaşma, verdikleri söz umurlarında değil.
Birinden duymuştum, “Ahirete giden kişinin defteri soldan alıp içindekilere bakıp günah yazılanların dünyadayken dini kaynaklarda günah değildi diye itiraz ettiğinde, kabirde beklerken kurallar değişti diye bir cevap alma ihtimali var mı?” diye sormuştu. “Elbette yok, peki müslümanım diye geçinenler yaptığınız antlaşmayı neden zorbalıkla ihlal ediyor ve size emanet edilen gücü zulüm için kullanıyorsunuz!?”
Kıyamet kopmazsa bu dönem elbet geçecek, o güne kalanlar nerede duracak? Çözüm için gül bahçesi zannettikleri “yerlerin” dışına çıkıp nasıl bir irade sergileyecek?
Kader izin verirse göreceğiz ve belki bir dönemin, bir zihniyetin, zalimlerin ve destekçilerinin üzerine bir avuç toprak atacağız. Kim bilir…?