AKP rejmi, yıllardır 15 Temmu gecesi hayatını kaybeden 251 kişinin askerler tarafından öldürüldüğünü savunuyor. Ancak somut deliller ve resmi kayıtlara göre bu iddia tamamen safsata. ’15 Temmuz Ölümlerini Araştırma Platformu’ koordinatörü Selçuk Adıgüzel, şu ana kadar yaptığı araştırmalarla bu ölümlerden 70’inin askerlerle hiç bir bağlantısı olmadığını delilleriyle ortaya koydu ve daha bir çok dosyayla ilgili de çalışmalarını sürdürüyor.
Selçuk Adıgüzel, son videosunda, 251 kişinin ölümüyle ilgili önemli bir gelişmeyi duyurdu. Adıgüzel’in aktardığına göre BM’nin internet sitesinde 15 Temmuz’da yaşanan ölümlerle ilgili bir rapor hazırlandı. Söz konusu raporda, “Türk devletinin resmi rakamları, 251 Türk vatandaşının askerlerin eylemleri sonucunda öldüğünü iddia etmektedir. Ancak bağımsız araştırmacılar, 251 ölümden 69’unun askerlerin eylemlerine atfedilemeyeceğini tespit etmiştir ve soruşturmalar sürmektedir. Türk yargısı da bu ölümlerden bir kısmının kalp krizi, motosiklet kazası, dost ateşi gibi askeri olmayan nedenlerle gerçekleştiğini ve 13 kişi hakkında beraat kararı verildiğini ifade ediyor.” deniliyor.
Selçuk Adıgüzel, söz konusu gelişmeyi şöyle yorumluyor: “Bu rapor, Birleşmiş Milletler sitesinde yayınlanıyor. Peki, bu ne demek? İlk defa bir uluslararası kuruluş, kendi resmi sitesinde bunu yayınlayarak soruşturmaya değer buldu ve kabul etti. Bu mesele, ilk defa uluslararası düzeyde tartışmaya açılmış oldu. Bu çok güzel bir gelişme.”
Selçuk Adıgüzel’in konumasının tamamı şöyle:
Hepimize, her birimize; KHK’lı olsun, cemaatçi olsun, kendini nasıl tanımlarsa tanımlasın, atılan bir iftira var. 251 kişinin katilleri olarak bizlerden bahsediyorlar. Biz ise bu konuda gayret gösteriyoruz, çalışmalar ortaya koyuyoruz. “Bu bir iftiradır,” diyoruz. Bu iftiranın karşısında araştırmalar yapılıyor; adli tıpçılar, askerler, polisler ve sosyal medyadan bana ulaşan birçok insan bu meseleye destek oluyor.
Şimdi, bu meselenin uluslararası bir kuruluş nezdinde karşılık bulmasıyla ilgili bugün çok önemli bir video çekiyorum sizlere. Bu videoyu çekmeden önce, 251 şehit gerçeği meselesinde hangi noktaya geldiğimizi ifade etmek isterim. 251 şehit gerçeğinde “çözüldü” olarak adlandırılan 70 olayımız var. Bu 70 olay, askerle ilgisi kurulamayan ve kesinlikle ispatlanamayan olaylardı. Bizim bakış açımız çerçevesinde çözülen olaylardı. Tabii, elimdeki bilgilere ve dosyaya baktığınız zaman, henüz videosunu çekemediğim, web sitesine atamadığım, aslında elimde somut olarak bilgi ve belge bulunan 30 vaka daha olduğunu söyleyebilirim. Yakın bir zamanda, her hafta bir video çekerek bu 30 vakayı da ekleyeceğimi belirteyim. Yani, toplamda 100 tane çözülmüş olayla karşı karşıya gelmiş olacağız. Bunlar güzel gelişmeler.
251 şehit gerçeğinde 100 olayı çözüldü olarak web sitesinde göreceksiniz. Tabii, benim bir inancım vardı; yani KHK’lılar diyebiliriz, cemaat mensubu olanlar var, bunun içinde Alevi kökenli olanlar var, Kürt kökenli olanlar var, liberaller, demokratlar var. Bir grup, aslında KHK’lılar grubu. Bu gruba tabiri caizse ciddi bir sempatim vardı. Yani, bu kişiler, asker olsun vesaire kim olursa olsun, masum insanları öldürmüş olamazlar diyordum ve çalışmalarıma bu motivasyonla başladım. Peki, bu insanları tanıyor muyum? Yani, 251 kişinin ölümüyle suçlanan askerlerden bir tanesini bile tanımıyorum, size yemin edebilirim. Ama inancım şu ki; rejim o kadar kötü bir rejim ki, o kadar kötülük üretiyor ki, o kadar hakka giriyor ki, İslam dininin veya demokratik ilke ve prensiplerin aklınıza gelen bütün iyiliklerin o kadar karşısında bir rejim ki, rejimin fişlediği ve kamudan attığı kim varsa, onlar olsa olsa iyi insanlardır düşüncesine kapılmıştım. Dolayısıyla araştırmalarım da beni yanıltmadı ve geldiğimiz noktada bu inancımı doğruladı.
100 taneye ulaşacak, 70 + 30’da çalışmalar devam ediyor ve 100’e ulaşacak. Bir de biliyorsunuz, Gölbaşı Özel Harekat’ta iki tane saldırı vardı. Bu iki saldırıdan bir tanesi Emniyet Havacılık Dairesi’ne yapılmıştı. İddiaya göre 7 polisimiz şehit olmuştu. 44 tanesi de Özel Harekat Dairesi Başkanlığı’nın nizamiyesine yapılmıştı. 43’ü polis, biri imam olmak üzere 44 kişi de burada şehit olmuştu. Bu 51 kişiyi de çözüldü olarak zikretmiş durumdayım. 100 bin izlenmeye ulaşan bir çalışma ortaya koydum. 15 Temmuz’un yıl dönümünde, geçtiğimiz temmuz ayında burada çok önemli belgeler ve bilgiler ortaya koydum. Bu bilgi ve belgeler, suçlanan kişilerin kesinlikle bu bombayı atmadığı noktasında düğümleniyor. Yani, düğüm bu noktada çözümleniyor. Bunu da sayarsak aslında 151 rakamından bahsetmiş oluruz.
Bunu neden katmıyorum? Şöyle ki; tamam, özel harekatı bu kişiler bombalamadı. Peki, kim bombaladı? Bu, benim kolaylıkla verebileceğim bir cevap değil, bunun savcılık tarafından yapılması lazım. Mesele çok açık olmalı. Ama şunu söyleyebilirim; özel harekatın 44 kişinin ölümüne sebep olduğu söylenen iki pilot var. Biri Uğur Uzunoğlu, diğeri Hüseyin Türk. Şimdi şunu söyleyebilirim; Uğur Uzunoğlu gelse dese ki, “Özel harekata bombayı ben attım, 44 kişinin ölümünden ben sorumluyum,” dese bile, itiraf etse ona şunu diyebilecek durumdayım: Kusura bakma ama bu söylediğine inanmıyorum. Neden? Birini koruyor olabilirsin. Neden inanmıyorsun? Çünkü ortaya konan deliller, bilgiler, belgeler senin oraya bu bombayı atmadığını söylüyor. Yani, bu durumdayım özel harekatla ilgili. Bununla ilgili çok detaylı bir kitap çalışması da yapıyorum. Bu kitap çalışması, temmuzda Zemheri Özel Harekat ismiyle dijital olarak öncelikle yayınlanacak ve dolayısıyla bunları sizlerle buluşturacağız.
Bunlar, 15 Temmuz şehitleri ile ilgili çalışmalarda geldiğimiz nokta. Şimdi, bunun uluslararası bir kurumda karşılık bulmasından bahsettim, çok sevindirici bir gelişme. Biliyorsunuz, Birleşmiş Milletler ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye’nin de taraf olduğu ve sözleşmelere imza attığı iki kuruluş. Bu iki kuruluşla ilgili, bugün kabul etmeseler bile yarın Türkiye’nin bazı bağlayıcı şeyleri çözmesi gerekecek.
Şimdi Birleşmiş Milletler ne yapıyor? İşte, bazı davalarda hak ihlali var mı yok mu ona bakıyor. Bir de İnsan Hakları Komitesi diye bir komite var. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi, bu sene Ekim ayında bir inceleme yapacak. Bu komite, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin denetimini yapıyor ve Türkiye’de denetlenecek. Türkiye’deki adil yargılama ihlallerine, işkence iddialarına ve daha pek çok önemli meseleye bakılacak. Bu Türkiye oturumu, 14 Ekim – 8 Kasım arasında yapılacak ve bir günü sadece Türkiye’ye ayrılmış durumda. Bir gün boyunca, Türkiye’ye bizim ortaya koyduğumuz veya insan hakları gönüllülerinin ortaya koyduğu sorular sorulacak ve bu soruların aydınlatılmasına dair bilgiler istenecek. Bu noktada, bizim 251 şehit gerçeğiyle mevzu nasıl bağlandı, onu da izah edeyim sizlere.
Gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, gerekse Birleşmiş Milletler olsun; hükümet, 15 Temmuz’la ilgili açılan bütün davalarda, tabiri caizse, “Amentü” gibi “A şıkkına bu kişiler şöyle yaptılar, 251 insanımızı şehit ettiler” diyerek başlıyor. Biz de bunlara cevap mahiyetinde çalışmalar yapıyoruz. Biliyorsunuz, ilk defa Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi nezdinde bu çalışmalar karşılık buldu. Şimdi bu denetim yapılacak ama Birleşmiş Milletler şöyle diyor: “Türkiye’deki veya yurt dışındaki insan hakları kuruluşları bana destek versinler, raporlar hazırlasınlar. Türkiye’deki işkence, adil yargılama ihlallerini vesaire konu yapsınlar. Ben bu raporları da alacağım, değerlendireceğim; web sitemde yayınlamaya layık görürsem yayınlayacağım, aynı zamanda soruşturma konusu yapacağım.” Böyle gölge rapor deniyor. İnsan hakları kuruluşları da bu raporları yayınladı. Şimdi, web sitesini ekrana veriyorum.
Bu insan hakları kuruluşlarının raporlarında 251 şehit gerçeğiyle ilgili bir ifade yer aldı ve ilk defa bir uluslararası kuruluş, 70 ölümün 15 Temmuz’da askerle ilgili olamayacağını yani olmama ihtimalinin bulunduğunu web sitesinde yayınladı. Yani, toplantıda hükümet yine 251 şehitle başlarsa sunumuna, “Bir dakika, burada başka bir iddia var. 70 tanesi kesinlikle askerle ilgili değilmiş ve çalışmalar sürüyormuş” diyecek durumda Birleşmiş Milletler. Bu bizim için gerçekten çok önemli bir çalışma oldu.
Raporda yer alan ifade şu: Birleşmiş Milletler sitesindeki raporda, “Türk devletinin resmi rakamları, 251 Türk vatandaşının askerlerin eylemleri sonucunda öldüğünü iddia etmektedir. Ancak bağımsız araştırmacılar, 251 ölümden 69’unun askerlerin eylemlerine atfedilemeyeceğini tespit etmiştir ve soruşturmalar sürmektedir. Türk yargısı da bu ölümlerden bir kısmının kalp krizi, motosiklet kazası, dost ateşi gibi askeri olmayan nedenlerle gerçekleştiğini ve 13 kişi hakkında beraat kararı verildiğini ifade ediyor.” deniyor.
Bu rapor, Birleşmiş Milletler sitesinde yayınlanıyor. Peki, bu ne demek? Şimdi, ne kazandık ne kaybettik? Bir şey kaybetmedik ama çok önemli bir kazanç elde ettik. Biz bu çalışmayı yapıyorduk ama kendi çapımızda, gönüllülerle beraber yapıyorduk. İlk defa bir uluslararası kuruluş, kendi resmi sitesinde bunu yayınlayarak soruşturmaya değer buldu ve kabul etti. Bu mesele, ilk defa uluslararası düzeyde tartışmaya açılmış oldu.
Bu çok güzel bir gelişme. İftira boyutuyla değerlendirmek lazım. Bir de bunun sorumlusu kabul edilen askerler boyutuyla değerlendirmek lazım. Bu iftira, cemaatçi olsun olmasın, her birimize atıldı. Rejimin sevmediği her insan, “katiller sürüsü” olarak adlandırıldı. Şimdi bir uluslararası kuruluş, “Bir saniye,” diyor; “bana gelen bilgi ve belgeler, bu ölümlerin büyük bir çoğunluğuyla ilgili şüphelerin bulunduğunu ve araştırmaların sürdüğünü ortaya koyuyor. O kadar basit değil; sen bu insanlara böyle katil diyemezsin,” diyor. Bu kısa vadede iftiraya karşı somut bir kazanım olarak karşımıza çıkıyor.
İkincisi, sorumlu tutulan askerler bundan nasıl istifade eder? Bu tip raporlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin veya Birleşmiş Milletler’in bir nevi yargı görevi yaparken başvurduğu raporlardan. Dolayısıyla bu bilgi artık öyle basit bir bilgi değildir. Örneğin, bir avukat, bir askerin savunmasını yaparken, AİHM başvurusunda bu raporu çok rahat kullanabilir. İhlal kararı çıktığında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, “Bu 251 şehit gerçeğiyle ilgili soru işaretleri var,” diyebilir ve bu önemli bir kazanım olur.
Tabii insanlar şunu söylüyor: “Biz bu çalışmaları yapıyoruz, Birleşmiş Milletler diyoruz, AİHM diyoruz, ama halkın nezdinde bunun bir karşılığı yok, hükümet bildiğini okuyor.”
Şimdi, bunu yazanların çoğu moral bozukluğu aşılamak isteyen troller olabilir. Gerçekten inançlı insanlar umudunu korur. Velev ki bazı insanlar umudunu kaybetmiş, onlara da şunu söyleyebiliriz: Önümüzde büyük bir yangın var diyelim, elimizde beş ya da on kova su var. Biliyoruz ki bu kovalar bu yangını söndürmez. Ama mücadele ederiz değil mi? Elimizdeki suyu o ateşin üstüne boşaltırız.
“Bu yangın hepimizi yakacak, kovalar burada dursun, suyu dökmeyin!” demeyiz. Biz de şu an onu yapıyoruz. Elimizde insan hakları mücadelesi var, raporlamak, medyaya konu etmek, kayıtlarını tutmak veya kayda geçmesine vesile olmak… Bundan başka yapacağımız bir şey yok. Bildiğimiz başka bir yol da yok. Biz, hukuk, demokrasi ve insani değerler üzerine hareket ediyoruz. Bu yüzden, bunu böyle yapmak lazım.
8 sene beklemesi gerekiyordu.
Şartlar olgunlaşmamıştı 8 sene önce.
en önemli çalìșmalardan birisi de bu. 251 ṣehit meselesi halkin kafasina otursun rejim birgün bile yerinde duramaz. Ellerine saĝlìk.