15 Temmuz ve sanat!

M. NEDİM HAZAR | YORUM

Bugün 15 Temmuz…

İktidar her yıl olduğu gibi bu sene de tüm cephelerinde kendi anlatısını tazelemek için tüm imkanlarını seferber edecek. Gerçi, “Artık paçavraya dönmüş bu anlatının alıcısı kaldı mı ki?” diye soracaksınız belki ama emin olun Goebbels’in dediği gibi, “Bir yalanı ne kadar tekrar edersen, o kadar inandırıcılığı artar” taktiğini uygulamaktan başka seçenekleri de yok.

Ve fakat bu seneki şansızlıkları Trump’un seçim kampanyasındaki suikast girişimi olacak gibi ama çok önceden bütçeler hazırlanmış, vazifeler dağıtılmıştır.

Zaten gerek Ergenekon cephesine; OdaTV’ye baktığımızda, gerekse Diyanet cephesine; son hutbelerine baktığımızda kampanyayı çoktan başlattılar ama biz sırayla ele alacağız.

Son olandan başlayayım, sonra meramıma geçeceğim…

Önceki gün, Türkiye’nin Yaz Olimpiyatlarına katılacak sporcular için tasarladığı üniformalar tanıtıldı, bilmem gördünüz mü?

Üniformayı görür görmez siyasal İslamcıların sanat alanındaki zevksizlikleri ve ilkellikleri bir kez daha içimi acıttı. AKP iktidarının yaklaşık 22 yıllık mutlak hakimiyetinde belki de en pespayeleştirdiği alan sanat oldu maalesef.

Bunu sadece iktidarın kendi siyasal amacına uygun olarak ürettiği çoğu deli saçması ve çöp olan işler için söylemiyorum. Bu döneme bakıldığında ülke adına umut veren pek çok sanatçının da ya çekindiği için bir şey üretmediğini ya da saçma salak şeylerle vakit geçirdiğini görmek mümkün.

Dediğim gibi bugün 15 Temmuz, muktedirin söylemi var gücüyle avaz avaz bağıracağı bir gün.

Diyanet’in önceki gün camilerde verdirdiği (pek çok camideki imamın korkudan bu hutbeyi okuduğuna dair duyumlarım olsa da) zehir kusan hutbe, tarihi “Emevi camilerinden de beter bir dönem” olarak geçirdi bile. Hutbenin içeriğine, saptırmalarına, zehirli diline ve kustuğu kine hiç girmeyeceğim.

İşin bir de başka boyutu var ama girmeyeceğim. Bu hutbeyi hazırlayanlar bal gibi biliyor ki, Cemaat denilen yapının hâlâ mensupları var ve bunlar dindar insanlar. Yani hâlâ camilere gidiyorlar. Ama şundan da eminler; bu yapı o kadar masum ve mazlum ki, hiç kimse çıkıp bir imama kafa atıp, “Ulan şerefsiz! Diktatörün yalanlarını din ile sıvayıp bize hutbe diye okutmaya utanmıyor musun?” demeyecek.

Çünkü bu hareketin terör ile ilgisinin olmadığını en az Pensilvanya’daki kampa gidip, kapıda “İşte burası terör yuvası, terörist başı içerde!” diyerek posta kutusunu kurcalayan CNN Türk muhabiri kadar biliyorlar. Hiç kimse çıkıp da, “Sen gidip bu tacizi IŞİD kampının kapısında yapsana!” demeyecek çünkü.

Bir diğer 15 Temmuz güzellemesi beklenildiği gibi karanlık odacılardan geldi. Soner Yalçın, velinimeti Süleyman Soylu’yu belgesel adı altında yücelten bir komedi yayınladı. Soylu, Soner Yalçın’ın yıkama yağlamasında, “Belime silahı taktığım gibi fırladım!” filan diyor belgeselin teaserında. Belgeselde yanında taşıdığı mafyadan, IŞİD’çi destekçilerden, karanlık çakal takımından söz etmiyor elbette.

Şimdi sizinle bir haberi paylaşacağım. Bizim sitede de yayınlandı.

İsmi Mehmet Arif Arslan. Yıllardır ortalıkta 15 Temmuz gazisi diye dolanıyor. Havuz medyası ve hatta sol kesimin kanallarında geceler boyu ballandıra ballandıra nasıl gazi olduğunu anlattı. Bu zat aynı zamanda bir din görevlisi, ya imamdı yanlış hatırlamıyorsam ya da müezzin.

Yakasında gazilik madalyası ile üfledikçe üfleyen bir 15 Temmuz balonu.

Neyse gerçek gazeteciler bu arkadaşın da ‘müşteki’ olduğu mahkeme kaydına ulaşmışlar. Arslan tıpkı TV kanallarında yaptığı gibi üfledikçe üflüyor. Süleyman Soylu gibi!

Ancak onun, Soylu gibi mahkemelerden kaçma şansı yok. Arslan diyor ki, “Hem sağ hem de sol dizimden ağır silahlarla 15 metreden vuruldum!” (Merak edenler şuraya bakabilir)

Bilmeden sallayınca din adamı olsanız da foyanız hemen ortaya çıkıyor. İşin uzmanları o kadar yakın mesafeden ağır silah kurşununun bacakta kalmasının mümkün olmayacağı gibi, bacağı paramparça edeceğini de söylüyorlar. Ancak esas komedi bu değil. Mahkemede sanık avukatı söz alıyor ve şöyle diyor: “Sayın müşteki, hem sağ hem de sol dizinden vurulduğunu söylüyor. Bu halde iken darbecilerin peşine düşüp kovaladığını da iddia ediyor. Bu nasıl mümkün olmuştur?”

Mahkeme başkanı, daha doğrusu saray mahkemesinin görevlisi (İsmi Melih Uçar ve bir gün kesinlikle verdiği tüm kararlardan dolayı yargılanacağından eminim) “Böyle bir soru soramazsınız avukat hanım! Sordurmam!” diyor.

Rezilliğin bini bir para, tel tel dökülüyor neresinden tutsanız, öyle bir durum.

Bugün 15 Temmuz. Başta iktidar güruhu olmak üzere, hikayeyi satın alan neredeyse tüm kamuoyu aynı masalı bir kez daha dinleyecek. 22 senedir sanat alanında doğru dürüst bir tek iş bile yapamamış olan siyasal İslamcılar yine pek çok belgesel, film vesaire yayınlayacaklar.

Şüphesiz bunların hepsi çöp olacak. Belki pek çok yapımcı bu işlere bulaştırıldığı için pişman olup geçmişlerinden bu işleri silmek için çaba harcayacaklar ama hakikat değişmeyecek.

İşte bu yüzden hizmet hareketi mensuplarının üzerine büyük bir görev düşüyor. Yaşanılan tüm gerçekleri olanca çıplaklığıyla en azından kayda geçirmeli ve vakti gelince sanat alanında ürüne dönüştürülebilmesi için saklamalılar.

15 Temmuz hakkında daha doğru dürüst (yapılanlara asla haksızlık etmek istemem) bir sinema filmi, dizi ya da belgesel henüz yapılmadı. Ama vakti gelecek ve emin olun o eserler, bugünün İslamcılarının ki gibi komedi şeyler de olmayacak.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Islamcilar sanat konusunda Hizmet´ten kat kat ilerideler. Bunu hepimiz biliyoruz. Bugünkü karsilastigimiz manzara Islamcilarin entelektüel sayilabilecek tayfasinin da iktidardan uzaklastiginin veya uzaklastirildiginin önemli bir isaretidir. AKP en sonunda kendini en iyi ifade eden popülist, cikarci adamlarla basbasa kaldi. O yüzden isleri böyle yüzlerine gözlerine bulastiriyorlar. Ve son günlerin en iyi gelismesi de bu aslinda.
    Allah askina yaz olimpiyatlarinin kiyafetlerini Hizmet´e biraksalar ortaya ne cikar bi düsünün bakalim. Öyle parasiyla yaptirarak degil, her seyi kendi elemanlarina yaptiracaksin. Bu konuda tek bir ilerleme kaydedemeyisimizin sebepleri arasinda köse yazarimizin sorumlulugunu da unutmamak gerek. Sanat islerini reklam islerine sattiniz, dogru düzgün iki adam yetistirmediniz. Nasil olsa parasiyla aliyordunuz sanatsal isleri. Cünkü sanat parayla satin alinabilen bi seydi.
    Biraz kendimizle yüzlessek diyorum. Biraz ya, birazcik

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin